yiyecekler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yiyecekler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Kasım 2019 Pazartesi

BEYNİMİZ VE GIDALAR


Unutmayın beyniniz her zaman çalışır. Düşüncelerinizden hareketlerinize, nefes almanızdan kalp atışlarınıza ve hatta duygularınıza kadar her şeyinizle ilgilenir. 7/24 çalışır, siz uyurken bile. Bu beyninizin sürekli olarak yakıta ihtiyaç duyduğu anlamına gelir. Bu yakıt tükettiğiniz yiyeceklerden gelir. Ve yakıt olarak ne seçtiğiniz her zaman fark yaratır. Daha basit söylemek gerekirse, yedikleriniz doğrudan beyninizin yapısını, işlevini ve ruh halinizi etkiliyor.

Pahalı bir otomobil gibi, beyniniz yalnızca premium yakıt aldığında en iyi şekilde çalışır. Çok sayıda vitamin, mineral ve antioksidan içeren yüksek kaliteli yiyecekleri yemek beyni besler ve oksidatif strese karşı korur.

Oysa düşük kaliteli yakıt aldığında (işlenmiş veya rafine gıdalar gibi) beyin zarar görür. Yüksek rafine şeker içerikli bir diyet beyne kesinlikle zarar vericidir. Vücudunuzun insülin direnci mekanizmasını bozmanın yanı sıra, vücuttaki iltihabı (enflamasyonu) ve oksidatif stresi arttırır. Çok sayıda bilimsel araştırma, rafine şeker oranı yüksek diyetler ile beyin işlev bozuklukları ve hatta depresyon gibi duygu durum bozuklukları arasındaki ilişkiyi ispatlamaktadır.

Beyniniz kaliteli beslenmeden mahrum kaldığında serbest radikaller ve enflamatuar hücreler beynin kapalı alanı içerisinde dolaşır ve dolayısıyla beynin dokusu zarar görür. Mantıklı değil mi? İlginç olan tıp dünyasının uzun yıllar beslenme ile duygu durum arasındaki bağlantıyı farkedememiş olmasıdır.

Neyse ki günümüzde, psikiyatri bilimi, aynı zamanda beslenme ile ilgilenmeye başlamış ve yalnızca ne yediğiniz, ne hissettiğiniz ve nihayetinde nasıl davrandığınızla değil aynı zamanda bağırsaklarınızda yaşayan bakteri türleri arasındaki korelasyonu bile araştırmaktadır.

Kesinlikle emin olmanız gereken şey, yediğiniz yiyeceklerin nasıl hissettiğinizi etkilediğidir.







Serotonin, uyku ve iştahı düzenleyen, duygu durum değişikliklerine aracılık eden ve ağrıyı engelleyen bir nörotransmitterdir. Serotoninin yaklaşık %95’i gastrointestinal kanalınızda üretilir. Gastrointestinal (sindirim) sisteminiz yüz milyon sinir hücresi veya nöronlarla kaplıdır. Sindirim sisteminiz sadece sindirimden değil aynı zamanda duygularınızın yönlendirilmesinden de sorumludur. Sindirim sisteminizdeki nöronların işlevleri, bağırsak mikrobiyotanızı oluşturan milyarlarca “iyi” bakteri tarafından etkilenir. Bu bakteriler tüm vücut sağlığınız için önemli bir rol oynarlar. Bağırsak zarınızı zararlı bakterilere ve toksiklere karşı güçlü bir bariyer oluşturarak korunmasını sağlarlar. Vücuttaki enflamasyonu sınırlandırırlar; aldığımız gıdalardan yararlı yapı maddelerinin emilimlerini sağlarlar ve doğrudan bağırsaklar ve beyin arasındaki sinir yollarını aktive ederler.

Araştırmalar probiyotik kullananlarda endişe düzeylerinin, stres algılarının ve genel zihinsel durumlarının olumlu ve fark edilebilir şekilde değiştiğini göstermektedir. Aynı şekilde Akdeniz diyeti veya geleneksel Japon diyeti ile beslenenlerin klasik Batı diyetiyle beslenenlere oranla depresyon riskinin %25-%35 oranında daha düşük olduğunu da göstermektedir. Bilim insanları Akdeniz veya geleneksel Japon diyetini önerirler çünkü Akdeniz veya geleneksel Japon diyeti yüksek miktarda sebze, meyve, işlenmemiş tahıllar, balık ve deniz ürünleri ağırlıklıdır ve sadece mütevazi oranda et ve yağsız süt ürünleri bulunmaktadır. Ayrıca klasik batı diyetinde bolca olan, rafine un ve şeker Akdeniz veya geleneksel Japon diyetinde yoktur ve ek olarak çokça işlenmemiş ve fermente gıdalar içerir. Bu gıdalar da insan vücudunda zaten doğal probiyotikler gibi davranırlar.

Unutmayın bağırsak floranızdaki iyi bakteriler sadece neyi sindirdiğiniz ve hangi yapısal maddeleri emecekleriyle ilgilenmekle kalmayıp aynı zamanda vücudunuzdaki enflamasyon derecesini ve duygu durumlarınızdaki değişimleri de etkiler.

Peki ne yapabilirsiniz? Farklı yiyecekler yediğinizde nasıl hissettiğinize daha çok dikkat edin. Bir zaman aralığı belirleyerek sadece temiz bir diyetle doğal besinleri tercih edin. Diyetinize doğal fermente ürünleri de (turşu, kefir vb) eklemeyi ihmal etmeyin. Hatta tahılı bile kesmek bir süreliğine güzel bir çözüm olabilir. Vücudunuzdaki değişimleri ve özellikle duygu durumunuzdaki düzelmeyi göreceksiniz. Böyle bir diyet sonrası hem fiziksel, hem duygusal olarak ne kadar iyi hissettiğinizi fark edeceksiniz.

Ya da siz, en iyisi Mora Terapi kilo tedavileri adı altında uyguladığımız 3 aylık programımıza gelin. Çünkü aslen bağırsakları tamamen sağlıklı hale getirmek üzerine, yukarıda bahsedilen tarzda rafine şeker ve rafine tüm gıdalardan arındırılmış, doğal, Akdeniz diyetine çok yakın bir diyet uyguladığımız 3 aylık bir protokol. Üstelik rafine gıdalara ve özellikle karbonhidrat ve şekere olan bağımlılığınızı ortadan kaldırmaya yönelik olarak Mora Terapi cihazımızla uygulama da yaparak bu diyet protokolüne kolaylıkla uyum sağlamanıza yardımcı oluyoruz. Tek başınıza zorlanacağınız bir süreçte yanınızda olarak size destek veriyoruz. En büyük desteği de Mora cihazı veriyor. Fazla kilo bahane, sağlıklı olmak, sağlıklı duygular ve daha mutlu bir yaşam her şeydir.

Sağlık ve mutluluk dolu günler dileklerimizle.

Kaynaklar:

·         A systematic review and meta-analysis of dietary patterns and depression in community-dwelling adults 

The American Journal of Clinical Nutrition, Volume 99, Issue 1, January 2014

·         Mediterranean diet, stroke, cognitive impairment, and depression: A meta-analysis.


·         Relationship Between Diet and Mental Health in Children and Adolescents: A Systematic Review

Adrienne O’Neil, BA(Psych/Soc)(Hons), PhD,corresponding author Shae E. Quirk, BAppSci(Psych), GradDipPsych, Siobhan Housden, MA (Hons), Sharon L. Brennan, BA(Hons), PhD, GCALL, Lana J. Williams, BPsych, GradDipAppPsych, PhD, Assoc MAPS, Julie A. Pasco, BSc(Hons), Dip Ed, PhD, MEpi, Michael Berk, MBBCh, PhD, and Felice N. Jacka, PgDipSci, PhD

·         Mediterranean dietary pattern and depression: the PREDIMED randomized trial









12 Eylül 2019 Perşembe

VÜCUTTAKİ ENFLAMASYONLA MÜCADELE ETMENİZİ KOLAYLAŞTIRAN YİYECEKLER

Doktorlar vücuttaki iltihabı veya tıbbi terimle enflamasyonu azaltmanın en iyi yollarından birinin ecza dolabı değil, buzdolabı olduğundan artık neredeyse eminler. Doğru beslenerek ve özel doğru gıdalarla vücuttaki enflamasyonunuza savaş açabilirsiniz.

Bağışıklık sistemi, vücuda yabancı olan herhangi bir şey girdiğinde (bunlar; polenler, istilacı mikroplar, kimyasal maddeler, alerjenler vb olabilir) hemen aktive olur. Bu aktivasyon genellikle enflamasyon sürecini de tetikler. Aslında enflamasyon vücudunuzu saldıralara karşı koruyan bir sağlık bekçisidir.

Ancak, ne yazık ki, kimi durumlarda vücut yabancı maddelerle istila edilmediği durumlarda bile enflamasyonun devam ettiği görünür. İşte bu durumlarda enflamasyon vücudunuzun ve sağlığınızın düşmanı konumuna düşer ve uzun vadede kanser, kalp hastalıkları, diyabet, artritler, depresyon ve alzaymır gibi birçok kronik önemli rahatsızlığın ana nedeni olabilir.

Harward Halk Sağlığı Bölümünde “Beslenme ve Epidemiyoloji” Profesorü olan Dr. Frank Hu; “Birçok deneysel çalışma göstermiştir ki kimi yiyecek ve içecekler anti-enflatuar etkilere sahiptir” diyor. Yani aslında enflamasyonla mücadele için en güçlü araçları eczanelerde değil, gıda pazarları ve marketlerin meyve sebze, yiyecek bölümlerinde aramalıyız.






Doğru anti-enflamatuar yiyecekleri seçerek vücudunuzdaki enflamasyonun oluşmasına engel olabileceğiniz gibi, oluşmuş enflamasyonu da azaltabilirsiniz. Yanlış besleniyorsanız da, tam tersi geçerlidir; yani vücudunuzdaki iltihabı sürekli arttırıyor olabilirsiniz.

Öncelikle vücutta enflamasyonu arttıran yiyecekler nelerdir ona bakalım;
-          Beyaz ekmek ve hamur işleri gibi rafine karbonhidratlar
-          Her türlü hazır bisküvi, kek vb paketli gıdalar
-          Patates kızartması ve kızarmış gıdalar
-          Şekerli gazlı veya değil her türlü içecek.
-          Kırmızı etin fazla tüketim, ( özellikle kebab, hamburger vs) ve işlenmiş et ürünleri (sosis, salam vb)
-          Margarin ve her türlü benzeri doymuş yağ.

Dikkat ederseniz aslında yukarıda belirtilen bu gıdalar kalp hastaları veya diyabet hastalarına verilen diyetlerdeki gıdalarla hemen hemen aynı. Aslında Prof. Hu bu konunun hiç şaşırtıcı olmadığını ve aslında vücutta enflamasyon gelişimini tetikleyen gıdaların çoğunun diyabet veya kalp hastalıklarını tetikleyen gıdalarla aynı olduğunu söylüyor.

Aynı zamanda bu sağlıksız gıdalar vücut enflamasyonu için bir risk faktörü olan “kilo almaya” da neden oluyorlar. Ancak burada dikkat edilmesi gereken konu, sadece kilo almanın vücut enflamasyonu göstergesi olmadığı. Zayıf bireylerde de yanlış beslenme kaynaklı enflamasyon olabileceğidir. Kimi gıdalar veya gıda bileşenleri yüksek kalori miktarlarında tüketmekten bağımsız olarak bir enflamasyon yapabilir vücutta.

Peki anti-enflatuar yiyecekler nelerdir? Hemen ilk akla gelenleri şu şekilde sayabiliriz;
-          Domates
-          Zeytin yağı
-          Ispanak, lahana, roka, pazı gibi yeşil yapraklı sebzeler
-          Badem, ceviz, fındık gibi yemişler
-          Somon, uskumru, ton balığı, sardalya gibi yağlı balıklar
-          Çilek, kiraz, elma, yaban mersini, portakal gibi meyveler
Enflamasyonu azaltan bu gıdaların ortak özelliği doğal antioksidanlar ve polifenoller bakımından yüksek içerikli olmaları. Kuru yemişler ve kahve de polifenoller ve diğer anti-enflamatuar bileşikler içerdiklerinden vücutta enflamasyona karşı genel bir koruma sağlıyorlar. Kahve ile ilgili dikkat edilmesi gereken konu, kahve insülin direnci ve diyabet problemi yaşamayanlar için anti-enflamatuar özellikte olmasına rağmen, insülin direnci ve diyabet hastaları tarafından kesinlikle tüketilmemesi gerektiğidir. Bu çok yeni bir bilgi olup, son birkaç senedir bu konuyla ilgili pek çok ispatlanmış çalışma mevcuttur.

Enflamasyonu önlemek veya azaltmak için mutlaka meyve, sebze, kuruyemiş ve tam tahıl ağırlıklı, balık ve sağlıklı yağların içinde olduğu Akdeniz tipi bir beslenme programını takip etmelisiniz.

Prof. Hu şunu da ekliyor; “Sağlıklı bir diyet sadece kronik hastalıklara yakalanma riskinizi azaltmaz ve vücuttaki enflamasyonla savaşmaz. Aynı zamanda sağlıklı bir ruh halini, duygu durumunu da destekler. Yaşam kalitenizi arttırır.”

Aslında biliyorsunuz uzun süredir Mora blog sayfalarımızda sağlıklı beslenmenin duygu, zihin ve fiziksel beden sağlığı açısından ne kadar önemli olduğuna tekrar tekrar vurgu yapıyoruz. Bizim kilo kontrolü, diyabet, insülin direnci ve bağırsak hastalıklarında kullandığımız tüm diyet protokolleri de yukarıda anlatılan anti-enflamatuar diyet protokolleri gibi. Bir taraftan da Mora Terapi doktor ve uzman pratisyenlerinin öncelikli amaçlarının başında hastanın beslenme ve yaşam alışkanlıklarını değiştirmek geliyor. Hastalığı iyileştirmek yetmez, aynı zamanda iyileşmenin uzun vadeli ve geri dönüşümsüz olmasını hedefliyoruz.

Keyifli, sağlık ve mutluluk dolu günler diliyoruz.