kilo verme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kilo verme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Mayıs 2022 Pazartesi

MAYDANOZ ÇAYININ SÜRPRİZ FAYDALARI

 


  Günümüzde sebzelerden ve çeşitli bitkilerden çay yapıp içmek oldukça popüler hale gelmiştir. Her bitkinin mutlaka sağlığımıza faydası vardır. Bu çayların popüler olmasının nedeni de çoğunlukla zayıflatma ve ödem attırma etkilerinin oluşundandır.

Zayıflamak için çayı içilen sebzelerin başında da maydanoz gelir. Aromatik özelliği oldukça yüksek olan maydanozun sağlığımıza pek çok faydası vardır.


 MAYDANOZUN FAYDALARI

 Antioksidan özelliğe sahip olan maydanoz; A,C ve K vitaminlerini de içererek bağışıklık sistemine oldukça fayda sağlamaktadır.

 Ağız ve diş sağlığı için de önemli olan maydanoz özellikle ağız kokusunu gidermektedir.

 Önemli bir hastalıktan ötürü olmadığı sürece mide bulantısını gidermeye de yardımcı olur.

 Maydanoz içerik olarak kanserle savaşacak bileşenlere sahiptir.

 Karaciğeri temizleme özelliğine sahiptir.

 İçeriğinde beta-karoten de bulunan maydanoz; göz sağlığını ve retinayı korumaya yardımcı olur.

 Maydanoz, diyabet hastalarında kan şekerini düşürmeye yardım eder.

 Klorofil de içeren maydanoz aynı zamanda anti-bakteriyel etkiye sahiptir.

 Antiseptik özelliği olan maydanoz gaz gidericidir.

Maydanoz tüketiminde dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. Her şeyde olduğu gibi maydanoz da fazla tüketilirse sağlık sorunlarına yol açar. Hamileler, kan sulandırıcı ilaç kullananlar ve hipertansiyonu olan kişiler için fazla maydanoz tüketimi zararlıdır. Maydanozun aşırı tüketilmesi ciltte döküntüye sebep olabilmektedir.

Çiğ halde özellikle yeşil salataların içine konularak tüketilen maydanozun detox suyu ve çay halinde tüketildiği de görülmektedir.


 MAYDANOZ ÇAYININ FAYDALARI NELERDİR

• Maydanoz detox etkisine sahiptir ve güçlü ödem attırıcıdır. Maydanozu çay halinde tüketmek de ödem atmak için önemli bir adımdır.

• Maydanoz çayı idrar söktürücüdür.

• Öncelikle bol su içerek, maydanoz çayıyla da böbrek taşı oluşumunu engellemek mümkündür.

• Karaciğeri temizlediği bilinen maydanoz, çay halinde tüketildiğinde idrar yolu enfeksiyonunu önlemeye de yardımcı olur.

• Adet problemlerine iyi gelen maydanoz çayı; adet söktürücü özelliğe sahiptir ve adet sancılarını da hafifletmeye yardımcı olur.

• Maydanoz çayı sindirim sistemindeki sıkıntılara da iyi gelir ve metabolizmayı canlandırır.

• Maydanoz çayı doğru oranda tüketildiğinde cilt problemlerine de iyi gelmektedir.

• Maydanoz çayı kanser hücrelerinin oluşumunu önlemeye yardımcı olur.

• Maydanoz çayı enfeksiyon hastalıklarını da engeller.

• Vücudu toksinlerden arındırmaya yardımcı olur.

Detox etkisi sebebiyle zayıflamak için sık tüketilen maydanoz suyu ve maydanoz çayı bilinçsizce ve fazlaca tüketildiğindeyse, özellikle böbreğe ve diğer organlara zarar verebilmektedir.

Maydanoz çayı günde sadece 1 bardak tüketilmeli ve en fazla 3 gün art arda içildikten sonra ara verilmelidir.

Maydanoz suyu da aşırı tüketmekten kaçınılmalı ve 15 gün tükettikten sonra 10 gün ara verilmelidir.

Bir anda hiçbir şey yemeyerek yapılan şok diyetlerin sağlığımız zararı olduğunu biliyoruz. Bu doğrultuda zayıflamak üzere gün boyu sadece maydanoz suyu veya kürü tüketmek de oldukça zararlıdır.

Maydanoz çayının pek çok faydasından bahsetmiş olsak da kullanım öncesi mutlaka bir beslenme uzmanına danışmanız faydalı olacaktır.


30 Aralık 2019 Pazartesi

GÜNLÜK ÖĞÜNLERİNİZE DAHA FAZLA LİF EKLEYEREK KRONİK HASTALIKLARIN ÖNÜNE GEÇEBİLİRSİNİZ



GÜNLÜK ÖĞÜNLERİNİZE DAHA FAZLA LİF EKLEYEREK KRONİK HASTALIKLARIN ÖNÜNE GEÇEBİLİRSİNİZ


Her gün yeterince lif tüketiyor musunuz? Kadınlar için önerilen günlük lif alım miktarı 25 gr (yaklaşık 1,5 fincan baklagil), erkekler için önerilen günlük lif alım miktarı ise 38 gr’dır.

Dünya Sağlık Örgütü tarafından yaptırılan ve Ocak 2019’da yayınlanan bir çalışmada lifli beslenmenin neden sağlık açısından önemli olduğu açıklanıyor. Lif bakımından zengin gıdalarla beslenenler ile lif bakımından zayıf gıdalarla beslenenler karşılaştırıldı. Görülen o ki, düzenli olarak lif bakımından zengin gıdalarla beslenen kişilerin kronik hastalıklara yakalanma ve ölüm riski azalıyor.

Her gün yenen diyet lifteki her 8 gr’lık artış kalp hastalığı, diyabet, kanser vakaları ve ölüm sayısında %5 ile %27 oranında bir azalmaya neden oluyor. Klinik çalışmaları yapanlar günde 25 ila 29 gr lif yemenin yeterli olduğunu ancak günde 30 gr’dan fazla yendiği zaman daha fazla korunma sağlanabildiğini söylüyorlar.

Muhtemelen liflerin sağlıklı olduğunu biliyorsunuz ancak yeterince alıp almadığınızı bilmiyorsunuz. Bir yetişkin ortalama günde 15 gr kadar lif tüketiyor. Bu rakamın en az 2 katına çıkartmak gerek.

Bunun için günlük beslenmenizde dikkat edebileceğiniz şeyler var. Daha fazla sebze, meyve, kepekli tahıllar ve bakliyat tüketimine dikkat etmek mesela.

Başlıca lif kaynağı olarak; fasulye (her türlü kuru ve yeşil), bezelye, börülce, enginar, tam buğday unu, bulgur, kepek, yulaf, kuru erik.




Ayrıca; nohut, brokoli, bamya, marul, koyu yeşil yapraklı sebzeler, karnabahar, tatlı patates, havuç, kabak, lahana, kepekli makarna, fındık, kuru üzüm, armut, çilek, portakal, muz, elma da iyi birer lif kaynaklarıdır.

Beyaz un, beyaz ekmek, beyaz makarna ve beyaz pirinç gibi rafine tahıl ürünlerini de tam tahıl olanlarla (kepekli ekmek, tam tahıl ekmeği, kepekli makarna, esmer pirinç) değiştirmek de diyetinizdeki lif miktarını arttırmak için harika bir yoldur.


Lifler suda çözünebilir ve çözünemez olarak 2’ye ayrılır.

Tüm bitkisel besinlerde farklı oranlarda lif bulunur. Bunların kimi suda çözünebilir, kimi de çözünemezdir.

Çözünebilir lif alımı kötü kolestrolün (LDL) düşürülmesi, kan şekerinin düzenlenmesi, tip2 diyabet riskinin düşürülmesi için önemlidir. Fasulye, bezelye, mercimek, yulaf ezmesi, yulaf kepeği, fındık, elma, armut ve çilek’te bulunur.

Çözünemez lif alımı, vücudun sağlıklı işlemesine yardımcı olur, kabızlığın önler ve divertiküler hastalıkların oluşmasını engeller. Kepekli tahıllarda, kepekli kuskus, arpa, kahverengi pirinç, bulgur, buğday kepeği, havuç, salatalık, kabak, kereviz, yeşil fasulye, koyu yapraklı sebzeler, kuru üzüm ve domateste bulunur.

Yüksek lifli gıdalar ayrıca uzun süre tokluk hissi de verirler. Dolayısıyla sık sık atıştırmak zorunda kalmazsınız.

Ayrıca kolon kanseri gibi kanser çeşitleriyle lif alımı arasında direkt bir bağlantı olduğu söyleniyor. Yani yüksek lifli beslenmek bu tip kanserlere yakalanma riskini azaltıyor.

Diyetinizdeki lifi kademeli olarak arttırmak ve bol su tüketmek en iyisi. Ve lif tüketiminizi olabildiğince günün farklı zamanlarına yayın. Böylelikle sindirim sisteminiz de rahatlıkla uyum gösterecektir.

Sağlık dolu, mutluluk dolu, uzun bir ömür diliyoruz.



25 Kasım 2019 Pazartesi

BEYNİMİZ VE GIDALAR


Unutmayın beyniniz her zaman çalışır. Düşüncelerinizden hareketlerinize, nefes almanızdan kalp atışlarınıza ve hatta duygularınıza kadar her şeyinizle ilgilenir. 7/24 çalışır, siz uyurken bile. Bu beyninizin sürekli olarak yakıta ihtiyaç duyduğu anlamına gelir. Bu yakıt tükettiğiniz yiyeceklerden gelir. Ve yakıt olarak ne seçtiğiniz her zaman fark yaratır. Daha basit söylemek gerekirse, yedikleriniz doğrudan beyninizin yapısını, işlevini ve ruh halinizi etkiliyor.

Pahalı bir otomobil gibi, beyniniz yalnızca premium yakıt aldığında en iyi şekilde çalışır. Çok sayıda vitamin, mineral ve antioksidan içeren yüksek kaliteli yiyecekleri yemek beyni besler ve oksidatif strese karşı korur.

Oysa düşük kaliteli yakıt aldığında (işlenmiş veya rafine gıdalar gibi) beyin zarar görür. Yüksek rafine şeker içerikli bir diyet beyne kesinlikle zarar vericidir. Vücudunuzun insülin direnci mekanizmasını bozmanın yanı sıra, vücuttaki iltihabı (enflamasyonu) ve oksidatif stresi arttırır. Çok sayıda bilimsel araştırma, rafine şeker oranı yüksek diyetler ile beyin işlev bozuklukları ve hatta depresyon gibi duygu durum bozuklukları arasındaki ilişkiyi ispatlamaktadır.

Beyniniz kaliteli beslenmeden mahrum kaldığında serbest radikaller ve enflamatuar hücreler beynin kapalı alanı içerisinde dolaşır ve dolayısıyla beynin dokusu zarar görür. Mantıklı değil mi? İlginç olan tıp dünyasının uzun yıllar beslenme ile duygu durum arasındaki bağlantıyı farkedememiş olmasıdır.

Neyse ki günümüzde, psikiyatri bilimi, aynı zamanda beslenme ile ilgilenmeye başlamış ve yalnızca ne yediğiniz, ne hissettiğiniz ve nihayetinde nasıl davrandığınızla değil aynı zamanda bağırsaklarınızda yaşayan bakteri türleri arasındaki korelasyonu bile araştırmaktadır.

Kesinlikle emin olmanız gereken şey, yediğiniz yiyeceklerin nasıl hissettiğinizi etkilediğidir.







Serotonin, uyku ve iştahı düzenleyen, duygu durum değişikliklerine aracılık eden ve ağrıyı engelleyen bir nörotransmitterdir. Serotoninin yaklaşık %95’i gastrointestinal kanalınızda üretilir. Gastrointestinal (sindirim) sisteminiz yüz milyon sinir hücresi veya nöronlarla kaplıdır. Sindirim sisteminiz sadece sindirimden değil aynı zamanda duygularınızın yönlendirilmesinden de sorumludur. Sindirim sisteminizdeki nöronların işlevleri, bağırsak mikrobiyotanızı oluşturan milyarlarca “iyi” bakteri tarafından etkilenir. Bu bakteriler tüm vücut sağlığınız için önemli bir rol oynarlar. Bağırsak zarınızı zararlı bakterilere ve toksiklere karşı güçlü bir bariyer oluşturarak korunmasını sağlarlar. Vücuttaki enflamasyonu sınırlandırırlar; aldığımız gıdalardan yararlı yapı maddelerinin emilimlerini sağlarlar ve doğrudan bağırsaklar ve beyin arasındaki sinir yollarını aktive ederler.

Araştırmalar probiyotik kullananlarda endişe düzeylerinin, stres algılarının ve genel zihinsel durumlarının olumlu ve fark edilebilir şekilde değiştiğini göstermektedir. Aynı şekilde Akdeniz diyeti veya geleneksel Japon diyeti ile beslenenlerin klasik Batı diyetiyle beslenenlere oranla depresyon riskinin %25-%35 oranında daha düşük olduğunu da göstermektedir. Bilim insanları Akdeniz veya geleneksel Japon diyetini önerirler çünkü Akdeniz veya geleneksel Japon diyeti yüksek miktarda sebze, meyve, işlenmemiş tahıllar, balık ve deniz ürünleri ağırlıklıdır ve sadece mütevazi oranda et ve yağsız süt ürünleri bulunmaktadır. Ayrıca klasik batı diyetinde bolca olan, rafine un ve şeker Akdeniz veya geleneksel Japon diyetinde yoktur ve ek olarak çokça işlenmemiş ve fermente gıdalar içerir. Bu gıdalar da insan vücudunda zaten doğal probiyotikler gibi davranırlar.

Unutmayın bağırsak floranızdaki iyi bakteriler sadece neyi sindirdiğiniz ve hangi yapısal maddeleri emecekleriyle ilgilenmekle kalmayıp aynı zamanda vücudunuzdaki enflamasyon derecesini ve duygu durumlarınızdaki değişimleri de etkiler.

Peki ne yapabilirsiniz? Farklı yiyecekler yediğinizde nasıl hissettiğinize daha çok dikkat edin. Bir zaman aralığı belirleyerek sadece temiz bir diyetle doğal besinleri tercih edin. Diyetinize doğal fermente ürünleri de (turşu, kefir vb) eklemeyi ihmal etmeyin. Hatta tahılı bile kesmek bir süreliğine güzel bir çözüm olabilir. Vücudunuzdaki değişimleri ve özellikle duygu durumunuzdaki düzelmeyi göreceksiniz. Böyle bir diyet sonrası hem fiziksel, hem duygusal olarak ne kadar iyi hissettiğinizi fark edeceksiniz.

Ya da siz, en iyisi Mora Terapi kilo tedavileri adı altında uyguladığımız 3 aylık programımıza gelin. Çünkü aslen bağırsakları tamamen sağlıklı hale getirmek üzerine, yukarıda bahsedilen tarzda rafine şeker ve rafine tüm gıdalardan arındırılmış, doğal, Akdeniz diyetine çok yakın bir diyet uyguladığımız 3 aylık bir protokol. Üstelik rafine gıdalara ve özellikle karbonhidrat ve şekere olan bağımlılığınızı ortadan kaldırmaya yönelik olarak Mora Terapi cihazımızla uygulama da yaparak bu diyet protokolüne kolaylıkla uyum sağlamanıza yardımcı oluyoruz. Tek başınıza zorlanacağınız bir süreçte yanınızda olarak size destek veriyoruz. En büyük desteği de Mora cihazı veriyor. Fazla kilo bahane, sağlıklı olmak, sağlıklı duygular ve daha mutlu bir yaşam her şeydir.

Sağlık ve mutluluk dolu günler dileklerimizle.

Kaynaklar:

·         A systematic review and meta-analysis of dietary patterns and depression in community-dwelling adults 

The American Journal of Clinical Nutrition, Volume 99, Issue 1, January 2014

·         Mediterranean diet, stroke, cognitive impairment, and depression: A meta-analysis.


·         Relationship Between Diet and Mental Health in Children and Adolescents: A Systematic Review

Adrienne O’Neil, BA(Psych/Soc)(Hons), PhD,corresponding author Shae E. Quirk, BAppSci(Psych), GradDipPsych, Siobhan Housden, MA (Hons), Sharon L. Brennan, BA(Hons), PhD, GCALL, Lana J. Williams, BPsych, GradDipAppPsych, PhD, Assoc MAPS, Julie A. Pasco, BSc(Hons), Dip Ed, PhD, MEpi, Michael Berk, MBBCh, PhD, and Felice N. Jacka, PgDipSci, PhD

·         Mediterranean dietary pattern and depression: the PREDIMED randomized trial









11 Ekim 2019 Cuma


GÜNÜMÜZDE KİLO ALMAK NEDEN DAHA KOLAY?

Yapılan bir araştırmaya göre günümüzde kilo vermek 1980’lere oranla daha zor. Peki neden böyle?

2016 yılında yapılan araştırmaya göre günümüzde insanlar daha az yedikleri ve daha fazla egzersiz yaptıkları halde obeziteden korunmaları 1980’li yıllara göre daha zor. Kanada York Üniversitesi Hastanesinde 36.377 yetişkin üzerinde yapılan araştırmaya göre 1971-1988 yılları arasında yaşayan insanlara kıyasla günümüz insanı aynı miktar yeme ve aynı miktar egzersize rağmen yaklaşık %10 oranında daha kilolu.

Bu çalışmada kişilerin o yıllara göre neden daha kilolu olabilecekleri açıklanmamasına rağmen kimi yaşam stili ve çevre değişiklikleri önerilmiş. Özellikle not edilen günümüzde pestisitler, gıda katkıları, paketlemelerde kullanılan kimyasallar gibi çevresel kimyasallara daha fazla maruz kaldığımız, bunun da vücudumuzun hormonal mekanizmasını etkileyerek kilo alımına neden olabileceğinden bahsedilmiş.  2018’de yapılan başka bir araştırma ise perflorinli maddelerin -yağ ve su geçirmez bileşikler- kişilerde kilo alımını arttırdığına dair.  Bu kimyasallar özellikle gıda paketlerinin, su geçirmez kıyafetlerin, cezve ve tavaların, mobilya kumaşlarının ve halıların üretimlerinde kullanılmaktadır. Ve ne yazık ki bu kimyasallara pek çok kişinin kanında da rastlanmaktadır. Bu kimyasalları kanında taşıyan kişiler normal aktivitelerinde normalin çok daha altında kalori harcayabilmektedirler. Dolayısıyla kilo almak daha kolay.


Bunun dışındaki diğer ihtimal de reçete edilen ilaçlardaki artış. Özellikle de antidepresan ilaçlarının kullanımındaki artış. Özellikle 6 ayı geçen sürelerde antidepresan ilaç kullanan insanların  %25’inde kilo alımı görüldüğü doğrudur.

Aynı şekilde 1980’lere göre bağırsak mikrobiyatamızda da değişimler olabileceği düşünülmelidir. O yıllara göre daha fazla kırmızı et tüketimi olduğu, hayvanların günümüzde o yıllara oranla daha fazla hormonlu, antibiyotikli ve kimyasallı yemlerle beslendiği de doğrudur. Dolayısıyla hayvanların vücuduna giren antibiyotikleri, hormonları ve kimyasalları biz direkt sürekli alıyoruz.

Kinesioloji Profesörü Jennifer L. Kuk’un bir araştırmasına göre de günümüzde gıda ve içeceklerde bolca kullanılan tatlandırıcılar da bunun sebeplerinden biri olabilir.

Diğer olası açıklama da günümüzde insanlar 1980’lere göre yüksek stres seviyelerinde yaşıyor olmalarına rağmen daha az uyuyorlar. Ayrıca ısı kontrollü yerlerde yaşadığımız için de vücudumuz ısı ihtiyacını karşılamak üzere eskisi kadar kalori yakmıyor.

Sonuç olarak günümüz hayatının koşulları hem kilomuz hem de sağlığımız açısından 1980’lere kıyasla çok daha zorlu. Sağlıklı kilomuzda kalmak ve hatta sağlığımızı korumak geçmiş yıllara göre daha çok dikkat ve özen gerektiriyor. Ne kadar doğal besinlerle beslenirsek, uyku ve egzersiz düzenine ne kadar uyarsak o kadar uzun vadede rahat ederiz.

Sağlık dolu, mutluluk dolu günler diliyoruz.

Kaynak:
Ruth Brown et al, “Secular differences in the association between caloric intake, macronutrient intake, and physical activity with obesity.” Obesity Research & Clinical Practice, May-June 2016, doi.org/10.1016/j.orcp.2015.08.007