antioksidan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
antioksidan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Temmuz 2023 Pazartesi

EN DEĞERLİ PROTEİN KAYNAKLARI

 




EN DEĞERLİ PROTEİN KAYNAKLARI

Protein tüketimi vücut sağlığı için son derece önemlidir. Proteinler, vücudumuzun temel yapı taşlarını oluşturarak hücrelerin, dokuların ve organların onarımını ve yenilenmesini sağlar. Aynı zamanda enzimlerin ve hormonların üretimine katkıda bulunarak vücuttaki kimyasal reaksiyonların düzenlenmesini sağlar. Proteinler, kasların güçlenmesine ve fonksiyonlarının düzgün çalışmasına yardımcı olurken, bağışıklık sisteminin güçlenmesine ve hastalıklara karşı direncin artmasına katkıda bulunur. 


Besinlerin sindirilmesi ve amino asitlere parçalanması için de önemli bir role sahip olan proteinler, vücudun ihtiyaç duyduğu enerjiyi karşılamak için de kullanılabilir. Dengeli ve sağlıklı bir beslenme planı içerisinde yeterli ve kaliteli protein tüketmek, vücut fonksiyonlarının düzenli çalışması ve sağlıklı bir yaşam sürdürmek için gereklidir.



İşte sağlıklı proteinlerle dolu bir beslenme için tercih edebileceğiniz besinler:


Somon: Omega-3 yağ asitleri bakımından zengin olan somon, aynı zamanda yüksek kaliteli protein içerir. Kalp sağlığını destekler ve beyin fonksiyonlarını geliştirmeye yardımcı olur.


Yumurta: Yumurtalar, yüksek biyolojik değere sahip proteinler içerir ve tüm esansiyel amino asitleri sunar. Aynı zamanda B vitaminleri, E vitamini ve çeşitli mineraller açısından da zengindir.


Tavuk Göğsü: Düşük yağ içeriğiyle bilinen tavuk göğsü, hızlı ve sağlıklı bir protein kaynağıdır. Diyetinizde düşük kalorili ve besleyici bir seçenek arıyorsanız tavuk göğsü tercih edebilirsiniz.


Yer Fıstığı: Yer fıstığı, doyurucu bir protein kaynağıdır ve iyi bir bitkisel protein kaynağıdır. Aynı zamanda lif, sağlıklı yağlar ve çeşitli vitaminler ve mineraller açısından zengindir.


Quinoa: Quinoa, tam bir protein kaynağı olar
ak kabul edilir ve tüm esansiyel amino asitleri içerir. Aynı zamanda lif, demir, magnezyum ve fosfor gibi besin maddeleriyle doludur.


Yoğurt: Yoğurt, probiyotikler ve yüksek kaliteli protein içeren sağlıklı bir fermente süt ürünüdür. Bağırsak sağlığını destekler ve iyi bir protein kaynağıdır.


Mercimek: Mercimek, lif ve protein bakımından zengin bir baklagildir. Özellikle vejetaryen ve vegan beslenenler için iyi bir bitkisel protein kaynağıdır.


Tofu: Soya fasulyesinden yapılan tofu, bitkisel protein açısından zengindir ve düşük yağ içeriğiyle tercih edilebilir bir besindir.


Badem: Badem, protein açısından zengin olan ve sağlıklı yağlar içeren bir kuruyemiştir.


Süt: Süt, kemik sağlığını destekleyen kalsiyum açısından zengin olmasının yanı sıra yüksek kaliteli bir protein kaynağıdır.


Bu değerli protein kaynaklarını dengeli bir beslenme planına dahil ederek, sağlıklı bir yaşam için vücudunuzun ihtiyacı olan proteinleri karşılayabilirsiniz. Çeşitli besinlerle zenginleştirilmiş bir diyetle sağlıklı protein alımınızı sağlayarak, vücut fonksiyonlarınızı destekleyebilir ve enerjik bir yaşam sürdürebilirsiniz.



12 Aralık 2022 Pazartesi

ENFLAMASYONU ÖNLEYEN BESLENME ŞEKLİ NASILDIR?



 Enflamasyon (İnflamasyon) Nedir?

 Enflamasyon ya da bilinen diğer adıyla inflamasyon, vücudumuzun bağışıklık sisteminin dıştan gelen herhangi bir zarara karşı verdiği normal koruyucu bir yanıt olarak tanımlanır. Enflamasyon bağışıklık sistemimizin, ayrıntılı olarak da akyuvarlarımızın bizi bakteri veya virüs gibi bir dış etkenden koruması anlamına gelirken; fiziki olarak herhangi bir sakatlık durumunda da enflamasyon ortaya çıkabilmektedir. Fiziki yaralanma veya sakatlanmaya örnek olarak spor yaparken zorlandığınızda incinen bölgenin genellikle ağrıması, şişmesi ve iltihaplanması gösterilebilir. Vücudumuz her gün dışarıdan gelen bir etkene tepki oluşturarak inflamasyon meydana getirebilir ve enflamasyon herkeste meydana gelebilmektedir. Enflamasyon bağışıklık sistemimizin vücudu korumak için gösterdiği savunma mekanizmasıdır. Hastalık ve yaralanmaların temelinde enflamasyon yer alır. Bağışıklık sisteminin antikor üretmesi ve enflamasyonla mücadele etmesi hastalığın veya yaralanmaların iyileşmesini sağlar. 

Enflamasyondan korunmak için sağlıklı beslenmeye dikkat etmek ve bağışıklık sistemimizi güçlü tutmak önemlidir.


 Peki enflamasyonu önleyen beslenme şekli nasıldır?

 Enflamasyona neden olan etkenlerin başında beslenme şekli gelmektedir. Yanlış beslenme sonucunda vücut enflamasyona açık hale gelmektedir. Bu durum bir enfeksiyon, sigara, alkol, stres, alerjiler, uykusuzluk, aşırı bedensel yorgunluk ve gıda duyarlılıkları gibi çevresel stresler ile birleştiğinde de enflamasyon kaçınılmaz hale gelmektedir. Bu sebeple de enflamasyon riskini arttıran işlenmiş gıdalar, fazla tüketilen hayvansal ürünler, doymuş yağlar, asitli içecekler vb. zararlı yiyecekleri tüketmekten kaçınmak önemlidir.

 Enflamasyonu önleyen beslenme şeklinde anti-inflamatuar etkisi ve antioksidan içeriği yüksek olan besinleri tüketmek önemlidir. Ayrıca hayvansal proteinler inflamasyon riskini arttıran besin grubu olduğu için hayvansal protein tüketimini kısıtlamakta fayda vardır.

İnflamasyon azaltıcı besinler yani anti-inflamatuar besinler, vücuda ve bağışıklık sistemine destek olarak inflamasyonun kontrol altında tutulmasını sağlamaktadır. Bu sebeple de antioksidan ve anti-inflamatuar besinleri tüketmek gereklidir. Anti-inflamatuar ve antioksidan içerikli besinler şunlardır:

Kereviz sapı: Kereviz sapı yüksek antioksidan içeriğine sahiptir ve anti-inflamatuar etkisi ile de kolesterol seviyesinin ve tansiyonun dengede kalmasını sağlar. 


Kırmızı pancar: İnflamasyonu önlemeye yardımcı olacak bir diğer besin kırmızı pancardır. Kırmızı pancar, içeriğinde yüksek oranda potasyum, magnezyum ve bazı gerekli mineralleri barındırır. Bu sayede de kırmızı pancar inflamasyonu azaltmaya yardımcı olmaktadır. Pancarı salata, çorba, turşu gibi pek çok tüketme şekli mevcuttur. 


Brokoli: Brokoli de antioksidan kalkanı oluşturan ve  yüksek seviyede inflamasyon ögeleri içeren inflamasyonu önlemeye yardımcı bir sebzedir. Ayrıca birçok faydası olan brokoli; vitamin ve mineral bakımından da zengindir.


Yaban mersini: Yaban mersini de güçlü antioksidan bileşenlerine sahip olma özelliği ile tanınan bir meyvedir. Yaban mersini içinde antioksidanların yanı sıra anti-inflamatuar ögeler ve vitaminler de barındırır. 


Ananas: Ananas genellikle içeriğinde olan yağ yakıcı bromelain ile bilinmektedir. Bununla beraber yine ananasın içeriğinde olan doğal ağrı kesici özelliğine sahip quersetin ile bromelain bir araya geldiğinde güçlü anti-inflamatuar özelliğe sahip olmaktadır. Ananas, yağ yakımını desteklerken aynı zamanda bağışıklığı da güçlendirmektedir.


Chia tohumu: Chia tohumu bilindiği üzere Omega-3 gibi birçok besin ögesi açısından zengindir ve bir bitkisel protein kaynağıdır. Hayvansal proteinlerin vücutta inflamasyonu arttırdığından bahsetmiştik. Bu sebeple chia tohumu gibi bitkisel protein kaynaklarını tercih etmek inflamasyonun yükselmesini engelleyecektir. 


Somon balığı: Enflamasyonu azaltmaya yardımcı olan önemli kaynaklardan biri de Omega-3 içeriğidir. Omega-3 açısından en zengin besinlerden biri olan somon balığı ve diğer yağlı balıklar da enflamasyon önleyici etkiye sahiptir.

 

Ceviz:  Ceviz hem antioksidan hem de Omega-3 zengini bir besindir. Bu sayede de vücudumuzu enflamasyona karşı koruyucu özelliği yüksektir.


Zerdeçal: Zerdeçalın içerisinde yanık ve kesiklerde etken madde olarak kullanılan curcumin maddesi vardır. Ve bu sayede de zerdeçal, enflamasyon azaltmaya ve önlemeye yardımcı olacaktır


Zencefil: Zencefil öncelikle vücut direncini korumayı sağlayan bir bitkidir ve bu özelliği ile de özellikle kış aylarında hastalıklardan korunmak için çay şeklinde tüketimi yaygındır.  Zencefilin bağışıklık sistemini güçlendirici etkisinin yanında anti-inflamatuar özelliği de vardır. Zerdeçal; vücudumuzu dış etkenlere karşı koruyan önemli bir kaynaktır.


Enflamasyonu önleyebilecek diğer gıdalar da pazı, ıspanak, avokado, turp, yeşil çay, zeytinyağı gibi gıdalardır.


Sağlıklı beslenmeye yönelmenin kolay yolu Mora Terapi!

Mora Terapi ile yapılan kilo terapilerinde amaç her zaman sağlıklı beslenme ve sağlıklı yaşam alışkanlıklarının kazandırılarak sağlıklı beslenme rutinlerinin oluşturulmasıdır. Bu şekilde kronik enflamasyona sebep olabilecek birçok etken ortadan kaldırılabilmektedir. Aynı zamanda standart programların içerisinde olan inflamasyon terapileri ile vücutta var olan inflamasyona da müdahale edilebilmektedir. 

Mora Terapi ile vücuttaki enflamasyon süreçlerini kontrol altına almamız mümkündür. Detaylı bilgi için lütfen uzman bir hekime başvurmayı ihmal etmeyiniz.

Sağlıklı günler dileriz.


28 Kasım 2022 Pazartesi

SEBZE TÜKETİMİ NASIL OLMALI?

      


 Sağlıklı bir yaşamın anahtarı kesinlikle sağlıklı beslenmedir. Sağlıklı beslenmenin de tüm besin gruplarından doğru şekilde ve doğru miktarda tüketmek olduğunu bilmekteyiz. Bu besin gruplarından birisi de sebzelerdir.

Sebzelerin faydaları nelerdir?

• Sebzeler lif bakımından zengin besinlerdir ve bu sayede kabızlığı önleyebilmektedirler.

• Koyu renkteki yapraklı sebzeler yüksek oranda magnezyum içermektedirler. Magnezyum da stres hormonu olan kortizolü dengelemektedir.

• Çoğu sebze B grubu vitaminler açısından zengindir ve B grubu vitaminler kaygı ve depresyon belirtilerini azaltmaya yardımcı olurlar.

• Yine sebzelerde özellikle de havuçta çokça bulunan K vitamini, vücutta strese bağlı olarak artan iltihap ve ödem oluşumunu azaltır.

• Folik asit beynimiz için çok önemli bir bileşendir. Ve sebzeler folik asit zengini besinlerdir.

• Sebzelerde bolca bulunan E ve C vitamini birleştiğinde cildi yaşlanmaya karşı korurlar.

• Özellikle ıspanak, maydanoz ve marul gibi potasyum zengini sebzeler kalp sağlığını korumaya yardımcı olmaktadır

 Sebze tüketimi herkes için çok önemlidir ve atlanmamalıdır. Peki en doğru sebze tüketimi nasıl olmalıdır?

Sebzelerin pek çoğu az kalorili ve liflidir. Enerji verici özellikleri belirgin olmasa da besleyicilik açısından ve vitamin, mineral alımı yönünden sebze tüketimi oldukça önemlidir. Sebzeler genel itibariyle A, E ve C vitamini bakımından zengindirler ve vücutta çinko ve selenyum ihtiyacını karşılayarak aynı zamanda antioksidan görevi görürler.

Kimi sebze az piştiğinde kimisi haşlandığında kimi de az yağla piştiğinde daha sağlıklı olacaktır. Önemli olan bir nokta pişirildiği takdirde sebzelerin rengini kaybetmemesidir.

Sebzelerin pişirilmesine yüzeysel olarak değinecek olursak temel hususlar şunlardır:

• En önemli husus mevsiminde sebze tüketimidir. Mevsim sebzelerini taze bir şekilde almak ve çok bekletmeden tüketmek sağlıklı olacaktır.

• Sebzeler mümkün oldukça çiğ yada az pişmiş olarak tüketilmelidir. Bu sayede rengini ve besin değerini kaybetmemiş olacaktır.

• İyice temizlendiği takdirde sebzelerin kabuğunun soyulmaması daha doğru olacaktır. Aynı durum meyveler için de geçerlidir.

• Yine temizlenmesi amacıyla suda beklemeye bırakılan sebzeler uzun süre bekletilmemelidir. Çünkü sebzelerdeki vitaminler suda çözünerek kaybolacaktır.

• Sebzeler, yeteri kadar su ile pişirilme esnasında tencerenin kapalı halde pişirilmelidir. Bu sayede pişme süresi kısalacaktır ve diriliği korunacaktır. Ve sebzelerin pişme suyu, çorba veya yemeklerde kullanılarak değerlendirilmelidir.

Hangi sebze ne kadar pişirilmelidir?

Vitamin değerini kaybetmemesi açısından sebzelerin pişirme oranı önemlidir demiştik. Sebze tüketimi nasıl olmalıdır açıklayalım:

• Enginar, brokoli ve kereviz gibi kök sebzeler piştikçe besin değerini kaybetmektedir ve bu sebeple az pişirilerek tüketilmelidir. Bu sebzelerin çiğ halde tüketilmesi de mümkündür.

• Eğer pişirilerek tüketilecekse, havuç piştikten sonra suya tutulmalıdır bu sayede rengini korumuş olacaktır.

• Ispanak, pırasa, pazı gibi yeşil sebzeler de pişirilirken mümkün olduğunca renkleri korunmalıdır.

• Soğan, sarımsak ve lahana gibi sebzeler pişme esnasında kötü koku yayabilmektedir, bu durumu önlemek amacıyla pişirilirken tencere kapağı aralık bırakılmalıdır ve yine kokuyu önlemek için tencereye sirke ilave edilebilmektedir.

• Aynı zamanda haşlanan sebzelerin rengini korumak amacıyla da sirke ilavesi yapılabilir.

• Domates ve salça asitli gıdalar olduğundan; sebzelerin pişme süresini uzatacağından son aşamada eklenmesi doğru olacaktır.

• Sebzelere tuz eklenmesi aşırı olmadığı sürece sakıncalı olmamakla beraber; ocaktan alınmadan hemen önce eklenmelidir. Tuz önce ilave edildiği takdirde sebzelerin sertleşmesine neden olacaktır.

Sebze kombinasyonları nasıl olmalıdır?

Protein ve karbonhidratlar birlikte tüketilmeyecek iki besin grubudur. Çeşitli tahıllar, unlu mamüller, patates ve enginar karbonhidrat grubundan besinlerdir. Ve süt, yumurta vb. de proteinlerdir bu iki grubun sindirme ortamı ihtiyacına göre birlikte tüketilmesi sindirimi yavaşlatacak ve zorlaştıracaktır. Bu sebeple eğer et, tavuk veya balık tüketilecekse yanında yeşil sebzeleri tüketmek doğru olacaktır.


MORA TERAPİ İLE SAĞLIKLI BESLENME 

Mora Terapi ile sağlıklı beslenmeniz hiç de zor değildir. Mora Terapi yöntemiyle vücudunuz kimyasallardan arınır, bozulmuş metabolizmanız düzenlenir. Mora Terapi genel detoks ve toksin arındırma özelliğiyle beraber; sağlıksız gıdalara karşı da isteksizlik oluşturur ve bu sayede de sağlıklı beslenmeye yönlendirir. 

Sağlıklı beslenme şeklini benimsediğinizde tamamen beslenme tarzınız değişir ve bu durum yaşam şeklinizi de doğrudan etkiler.


14 Kasım 2022 Pazartesi

BETA GLUKAN FAYDALARI NELERDİR?

 


Beta Glukan Nedir?

Beta Glukan; yulaf, buğday, arpa gibi tahıllarda bulunan ve ekmek mayasının hücre duvarından elde edilen çözünür bir diyet lifi türüdür. Çözünür lif diye adlandırılan lif türleri suda çözünür ve kalın, jel benzeri bir madde ortaya çıkarır.

Beta Glukan vücudumuzda doğal olarak bulunmadığı için lif oranı yüksek gıdalar yoluyla ya da takviye yoluyla, Beta Glukan’ın sağlığımıza faydalarından üst düzey yararlanmamız mümkün olacaktır.

Diğer pek çok lif türünün olduğu gibi Beta Glukan’ın da takviye şekli bulunmaktadır.

Beta Glukan’ın Faydaları Nelerdir?

• Beta Glukan kalp sağlığını destekler. Araştırmalar sonucunda Beta Glukan içerikli gıdalar tüketildiğinde, takviyeler alındığında kalp ve damar sağlığını olumlu yönde etkilediği ispatlanmıştır. Beta Glukan etkili besinlerin tüketilmesinin LDL olarak adlandırılan kötü kolesterolü de düşürdüğü bilinmektedir.

• Beta Glukan, vücuda giren şekerin kan dolaşımı tarafından emilimini yavaşlatır. Bu sayede de kan şekerini düzenler ve kan basıncını dengelemeye de yardımcı olur. Yapılan çalışmalar; karbonhidrat içerikli yiyeceklere Beta Glukan ilave edildiği takdirde kan şekeri ve insülin seviyesini azaltacağını ortaya koymuştur. Aynı zamanda, yine yapılan araştırmalar sonucunda Beta Glukan ve diğer tahıl lifleri tüketiminin Tip 2 Diyabet hastalığına yakalanma oranını düşürdüğü açıklamıştır.

• Beta Glukan tüketimi ve takviyesinin bağışıklık sistemini enfeksiyonlara karşı koruduğu, güçlendirdiği ve bağışıklık sistemini uyardığı bilinmektedir. Beta Glukan takviyesi vücudumuzdaki akyuvar hücrelerini daha etkin hale getirmektedir. Böylelikle de bağışıklık sistemi dışarıdan gelebilecek grip, soğuk algınlığı, üst solunum yolu gibi enfekte durumlara karşı bir kalkan oluşturularak korunmaktadır.

Bağışıklık güçlendirme etkisi ile birlikte Beta Glukan’ın kanser hücreleriyle savaştığı da araştırmalarla ortaya konulmuştur.

• Aynı zamanda Beta Glukan içerikli takviyelerin kullanılması cilt sağlığına da iyi gelmektedir. Cilt sağlığını koruyucu etkisi olan Beta Glukan takviyeleri; antioksidan açısından oldukça zengindirler. Bu sayede de cildin yenilenme ve onarılma süresini kısaltır. Cilde nem verme özelliği de olduğundan orta yaşlar itibariyle oluşabilecek ince kırışıklıkları yok etmeye de yardımcı olabilmektedir.

• Beta Glukan, bağırsaklardan geçerken diğer yiyeceklerin geçişini yavaşlatır ve sindirim süresini uzatır. Bu sebeple de daha uzun süre tokluk hissi oluşturur. Beta Glukan bu özelliği sebebiyle zayıflamak ve kilo kontrolü sağlamak isteyen kişiler tarafından da rahatlıkla tercih edilebilmektedir.

Beta Glukan Hangi Besinlerde Bulunur?

• Yulaf

• Buğday

• Arpa

• Çavdar vb. lifli ve tam tahıllı gıdalar

• Deniz yosunu

• Fasulye

• Bezelye

• Mercimek

• Brokoli

• Tatlı patates

• Patlıcan

• Elma

• Çilek

• Kuru erik

Vücudumuz için faydalı bir lif/karbonhidrat türü olan Beta Glukan’ı hem gıdalar yoluyla tüketmeden önce hem de kapsül şeklinde takviye almadan önce mutlaka uzman bir hekime danışmanız ve eksikliğinin, vücudun ihtiyaç duyduğunun kanıtlanmasını sağlanmanız sonucunda doktor tavsiyesi ile kullanmanızı öneririz.


19 Eylül 2022 Pazartesi

N-ASETİL SİSTEİN (NAC) NEDİR?

          



       N-ASETİL SİSTEİN (NAC) NEDİR?

N-Asetil sistein (NAC); genellikle besinlerde bulunan ve vücut tarafından sentezlenen, amino asit sisteininin değiştirilmiş formudur.

NAC; vücutta sistein amino asidine dönüştürülür. Sistein vücudun en güçlü antioksidanı glutatyon oluşumu için gerekli bir aminoasittir. Glutatyon tüm antioksidanların annesi olarak bilinen önemli bir proteindir.

NAC, glutatyonu arttırmakla birlikte doğrudan serbest radikallerle de savaşabilir. Bu doğrultuda NAC’nin doğrudan hücreleri koruduğu ve bağışıklık sistemini desteklediği görülmüştür.


N- Asetil Sisteinin Görevleri Nelerdir?

• NAC; vücudun amalgam dolgularda kullanılan cıva gibi ağır metaller, kurşun ve sigara dumanı gibi toksinleri nötralize etmesine yardımcı olduğundan, vücudun yaşamsal fonksiyonları ve sağlığı için oldukça önemlidir.

• Vücudumuzun hiç ihtiyaç duymadığı kurşun, cıva ve arsenik gibi ağır metaller, N-asetil sistein yoluyla vücuttan atılırlar.

• N-asetil sisteinin ağrı kesici ve ateş düşürücülerin etkin maddesi olan parasetamol zehirlenmesi yaşayan hastaların tedavisine olumlu yanıt verdikleri görülmüştür.

• Bir analiz, kronik akciğer hastalığı yaşayanların, NAC ile uzun dönem terapisinin yararlarını araştırmıştır. 3 ay boyunca NAC kullanmak, hastalığı taşıyanlardaki ölüm oranını düşürmüş; semptom yansımalarını %40 oranında azaltmıştır.

• N-asetil sistein sigara ve alkol kullanan kişilerde düzenli olarak kullanılması gerekmektedir. Bunun nedeni N-asetil sisteinin sigaranın oluşturduğu hasarın bir kısmını düzeltebilmesidir.

Ayrıca KOAH ve bronşit gibi solunum yolu problemlerinde de N-asetil sistein takviyesi oldukça önemlidir.

• N-asetil sisteinin, kolon astarındaki belirli hücrelerin çoğalmasını azalttığı ve kolonda tekrarlayan polipler yüzünden kolon kanseri riski taşıyan kişilerde, bu riski düşürdüğü görülmüştür.

• N-asetil Sisteinin, rahatsız semptomlar taşıyan iltihaplı bağırsak hastalığı, ülserli kolit hastalarının semptomlarının çoğunu azalttığı da bilinmektedir.

• Güçlü bir antioksidan olduğunu söylediğimiz N-asetil sisteinin bipolar bozukluk yaşayan kişilerde depresyon semptomları üzerinde olumlu etkisi olduğu bilinmektedir.

• NAC ile kanser tümörlerini sarmalayan dokuları kontrol ettiği ve büyük ölçüde azalttığı bilinmektedir.

Doğal olarak gıdalardan da alınabilen N-asetil sistein; başlıca yumurta, süt ve süt ürünleri gibi proteinlerden karşılanabilir. Ve kırmızı et, soğan, sarımsak, karnabahar, lahana gibi kükürt zengini besinler de önemlidir.


MORA TERAPİ İLE AĞIR METALLERDEN ARININ

Mora Terapi yöntemiyle yapılan elektro akupunktur testi ile vücudunuzda birikmiş ağır metaller tespit edilebilmekte ve ağır metal detoksu terapilerimizle birlikte yapılan şelasyon terapisi ile ağır metaller vücuttan uzaklaştırılabilmektedir. Ayrıca Health Scanner cihazımızla da ağır metal birikimi var mı yok mu rahatlıkla analiz edilebiliyor.


15 Ağustos 2022 Pazartesi

ANTOSİYANİN NEDİR?



Antosiyanin kelime kökeni olarak; Yunanca anthos (çiçek), kyanos (mavi) anlamına gelen iki kelimenin birleşmesiyle oluşmuştur.

Kelime anlamıyla da bağlantılı olarak antosiyaninler; bitki aleminde bulunan bir grup polifenolik pigmentlerdir.

Antosiyaninler; yine anlamıyla bağlantılı olarak bitkilere mavi, mor, kırmızı ve hatta siyah rengini verirler.

Antosiyanin içerikli meyve ve sebzeler hangileridir?

• Vişne

• Kiraz

• Çilek

• Böğürtlen

• Ahududu

• Nar

• Frenk üzümü

• Siyah havuç

• Siyah üzüm

• Kırmızı lahana

• Mor lahana

• Mor kuşkonmaz

• Kırmızı soğan

• Patlıcan

• Kırmızı pancar

• Kırmızı turp

• Tatlı patates

• Mürver

• Yaban mersini

• Mor mısır

Antosiyaninler aynı zamanda bir grup antioksidanlardır. Bu sebeple sebze ve meyvelere renk verme işleviyle birlikte pek çok faydası da bulunmaktadır. Güçlü antioksidan olan antosiyaninler biyotik ve abiyotik stres faktörlerine karşı koruma sağlamaktadır. Antosiyaninin diğer faydaları nelerdir inceleyelim:

• Antosiyaninin faydaları güçlü antioksidan etkileri olmaları temelinde şekillenir. Kısaca antioksidanlar en önemli özellik olarak vücudumuzda serbest radikal üretiminde görev alırlar. Ve bu sayede de pek çok hastalığa karşı bir kalkan oluştururlar. Örneğin; kalp ve damar hastalıkları, nörolojik hastalıklar, kanser, alzheimer...

• Antosiyaninler vücudumuzu virüslere karşı korumada da oldukça etkili maddelerdir. Son yıllarda hepimizin gündeminde olan ve hayatımızı olumsuz etkileyen coronavirüse ve farklı viral hastalıklara karşı kesin bir sonuç olmamakla beraber antiviral özellikleri sayesinde bir koruma sağladığı bilinir.

• Vücudumuzda pankreas salgı bezinin yeterli miktarda insülin üretememesi ya da üretilen insülinin etkili kullanılmadığı takdirde ortaya çıkan ve hayat boyu süren bir hastalık olan diyabete karşı etkili olduğu bilinen antosiyaninler; antidiyabetik etkisi sayesinde sindirilmemiş şekerin kana daha yavaş karışmasını sağlar.

• Dünyada hastalığa bağlı ölümlerin en yaygın sebebi olan ve yaygınlığı çevresel ve genetik faktörlere bağlı olarak günden güne artış gösteren kansere karşı alınabilecek bir önlem de antosiyanin tüketimi olacaktır. Antosiyaninlerin yapılan araştırmalar sonucunda kanser hücrelerini öldürücü etkisi olduğu bilinmektedir.

• Antosiyaninlerin görme problemi olan hastalarda iyileşme kaydedildiği bilinmektedir. Katarakt probleminde de lens saydamlığını arttırdığı bilinir.

• Günümüzün yaygın sorunlarından biri olan ve çocuk, genç, yaşlı herkesin sorunu haline gelen obeziteye karşı da antosiyaninin hormon değeri düzenleyici etkisi olduğu araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır.

 Antosiyaninden ve faydaları olduğundan bahsetmiş olsak da tüketmeden önce bir hekime danışmanızı tavsiye ediyoruz.


30 Mayıs 2022 Pazartesi

GLUTATYON ÜRETİMİNİ ARTTIRAN YİYECEKLER

 


 GLUTATYON NEDİR VE NE İŞE YARAR?

Glutatyon, vücudumuzda üretilebilen ve üç aminoasitten oluşan bir proteindir.

Vücudumuzun her an ihtiyaç duyduğu ve bir kalkan görevi gören glutatyonun önemli işlevleri vardır.

Vücutta oksijen ile enerji üretimi sağlanırken ortaya çıkan reaktif oksijen radikalleri vücutta kimyasal değişimlere ve kanser gibi hastalıkların oluşabilmesine sebep olur.

Vücudumuzda bazı hastalıklar gelişirken reaktif oksijen radikallerinden destek alırlar. Bu hastalıklar şunlardır:

• Kalp ve damar rahatsızlıkları

• Kanser

• Alzheimer ve Parkinson hastalığı

• Romatizmal hastalıklar

• Diyabet

• Astım

• Katarakt

• Enfeksiyon hastalıkları

Vücudumuz bu serbest radikallerin zararından korunmak ve radikalleri uzaklaştırmak için çeşitli savunma mekanizmaları geliştirir. Bu savunmayı sağlayan moleküller antioksidan olarak adlandırılır.

 Glutatyon çok güçlü bir antioksidandır.

 Vücutta sağlıklı hücre ve organizmalara zarar vermeye çalışan serbest radikalleri uzaklaştırıp, zararı engelleyen glutatyon; bu uzaklaştırma esnasında elektron verebilen bir proteindir.

 Glutatyonun vücut sağlığımızı korumada önemli rolü vardır.

 Cıva, kurşun, bakır gibi ağır metalleri vücuttan uzaklaştırır.

 Sinir sisteminde görev alan glutamat üretimine de yardımcı olur.

 Glutatyon E ve C vitaminlerinin çalışması için de gereklidir.

GLUTATYON EKSİKLİĞİ NEDEN OLUR, GLUTATYON EKSİKLİĞİNDE NE YAPILMALIDIR?

Glutatyonun vücutta kendiliğinden üretilebildiğini söylemiştik. Fakat glutatyon üretimi yaş ilerledikçe azalır. Ayrıca zamanla vücutta biriken toksinler de glutatyonun etkisini azaltmaktadır.

Glutatyon eksikliğinin bir diğer sebebi de dışarıdan aldığımız zararlı maddeler, kimyasallar ve toksinler olduğu bilinmektedir.

Vücudumuzda zararlı maddelere karşı bir savunma mekanizmasının önemli görevlilerinden biri olduğunu ve pek çok hastalığın gelişimini engellediğini söylediğimiz glutatyonun azalması durumunda vücudumuzda serbest radikallerin olumsuz etkileri de uzaklaştırılmamış olmakta ve çeşitli hastalıklar baş gösterebilmektedir.

Farkında olarak ya da olmadan dıştan maruz kaldığımız toksik maddelerin uzaklaştırılması suretiyle ciddi miktarda glutatyon harcanmaktadır.

Bu durumların bazıları şunlardır:

• Ağır metaller (dövmeler, diş dolguları...)

• Sigara, egzoz vb. dumanlar

• Aseton, tiner gibi çözücüler

• Sentetik gıda boyaları

• Böcek öldürücüler

• Röntgen ve UV ışınları

• Elektromanyetik alanlar

• Kimyasal gıda katkıları

• Telefon, bilgisayar, tablet gibi radyasyon yayan elektronik aletler....

Bunların haricinde glutatyon üretiminin azalmasında yetersiz beslenmenin de etkisi büyüktür.

Ayrıca beraber stres, kaygı gibi duygu durum bozuklukları da glutatyon üretimini düşüren faktörlerdendir.

GLUTATYON SEVİYESİNİ ARTTIRMAYA YARDIMCI OLAN YİYECEKLER

Glutatyon seviyesini arttırmak için glutatyonu oluşturan aminoasitleri içeren besinleri tüketmek daha etkili olacaktır. Bu besinler şunlardır:

• Kırmızı ve beyaz et

• Süt ve süt ürünleri

• Kabak ve ay çekirdeği

• Yer fıstığı

• Keten tohumu yulaf gibi tahıllar

• Bakliyatlar

Ayrıca içeriğinde kükürt olan gıdaların da glutatyon üretimini arttırdığı bilinmektedir.

• Sarımsak, soğan

• Lahana çeşitleri

• Kuşkonmaz

• Ispanak

• Roka

• Bamya

• Karnabahar

• Brokoli

• Hardal otu

Doğrudan glutatyon içeren gıdalar ise şunlardır:

• Ispanak

• Roka

• Domates

• Bakla

• Bezelye

• Avokado

• Kuşkonmaz

Her gıdada olduğu gibi glutatyon üretimine yardımcı gıdaların da fazlaca tüketilmesinin yararı olmaktan ziyade vücudumuza zarar verebileceğini göz önünde bulundurmanızı tavsiye ederiz.

SAĞLIKLI GÜNLER...


18 Şubat 2022 Cuma

YEŞİL ÇAYIN BİLİNMEYEN FAYDALARI...




      Yeşil çay; çay bitkisinin tepe tomurcuğundan ve oradaki yapraklardan üretilir. Yeşil çay ve siyah çay aynı bitkiden üretilir. Yeşil çayın siyah çaydan farkı ise daha az işlem görmesidir. İkisinin arasındaki temel fark şudur: Siyah çay kurutulurken oksijenle tepkimeye girer, yeşil çay ise okside olmamış bir çay türüdür. Yeşil çay ve siyah çayın üretim şeklinden kaynaklanan farklılık, içerik ve besin değeri olarak da ortaya çıkar. 

Yeşil çayın içerdiği kafein miktarı siyah çaydaki kadar fazla değildir. Böylelikle çarpıntı, gerginlik gibi rahatsızlıklara sebep olmaz. Aşırıya kaçmayacak miktarda kafein de hafızaya iyi gelmektedir.


İnsan sağlığı üzerindeki olumlu etkileri kanıtlanmış ve uzmanlarca önerilen yeşil çayın faydalarını inceleyelim:

Yeşil çay antioksidan zenginidir. Antioksidan; hastalıklarla savaşmak için oldukça önemlidir ve son zamanlarda oldukça popülerdir.


Yeşil çayın içerisinde polifenol bulunur. Polifenoller bitkilerde bulunur ve bitkilerin renk değişikliğinden sorumludur. Antioksidan zenginliği olan polifenoller yaşlanmaya, kansere sebep olan moleküllerle savaşır. Bilimsel araştırmalar yeşil çay içmenin kadınlarda meme kanseri, erkeklerde prostat kanseri riskini azalttığını ortaya koymuştur.


Yeterli miktarda tüketilen yeşil çay; beyinde hareketlerin kontrolünden sorumlu olan dopamin üreten hücrelerinin bozulması sonucu ortaya çıkan Parkinson hastalığı ile savaşır.


Nöroprotektif etkisi olan yeşil çay düzenli tüketildiğinde Alzheimer riskini azaltmaya yardımcı olur.


İçeriğindeki kateşinler sayesinde görme kaybı ve bozuklukları ile de savaşan yeşil çay, yine düzenli tüketim ile göz hastalıklarını önlemeye yarar. Ayrıca bu kateşinler ağız sağlığına da faydalıdır.


Yeşil çayın iyi ve kötü kolesterol oranını da dengelediği bilinmektedir.


Yapılan araştırmalar sonucu yeşil çayın, insülin direncini azalttığı ve kan şekerini düzenlediği bilinmektedir. Yeşil çayın diyabetten koruduğu da bilinmektedir.


Yeşil çay; kronik hastalıkları ve kalp-damar hastalıkları önlemeye yardımcı olur.


Sağlıklı ve güzel bir cildin sırlarından biri de yeşil çaydır. Bu özelliği de antioksidan içeriğinden gelmektedir.


Kilo vermek için diyet yapan kişilerin listesinde de yeri olan yeşil çayın yağ yaktırıcı etkisinin olduğu da bilinir.


           YEŞİL ÇAY NASIL VE NE KADAR TÜKETİLMELİDİR ? 


 Yeşil çayın pek çok faydasının olduğundan bahsetmiş olduk. Bu olumlu yönlerden yararlanabilmek için yapılması ve dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. 

Yeşil çay poşet şeklinde ve toz halinde satılmaktadır. Poşet şeklinde olanı üzerindeki talimatlara uygun olarak kolayca hazırlayabilmek mümkündür. Piyasada toz halinde bulunan yeşil çayların hazırlanması da oldukça pratiktir. Demleme, suyun sıcaklığı, musluk suyu olmaması önemli adımlardır. Bu adımlara dikkat etmek hem daha lezzetli bir çay içmeyi sağlar, hem de çayın olumlu etkilerinden üst düzeyde yararlanmayı sağlar.  

Günde ortalama 2-3 bardak yeşil çay tüketilebilmektedir. Bu sayı genel bir açıklama olsa da kişinin bünyesine göre değişiklik gösterebilir. Rahatsızlık vermediği derecede düzenli olarak tüketilirse olumlu yönlerinden faydalanılabilir. 


6 Kasım 2019 Çarşamba

BEYİN SAĞLIĞINIZ İÇİN ÖNEMLİ VİTAMİN, MİNERAL VE NUTRASÖTİKLER NELERDİR?



Çeşitli yerlerde okumuş veya duymuşsunuzdur, ekstra vitamin ve takviyeler alarak beyninizi Alzheimer, demans gibi hastalıklardan koruyabilir veya hafızanızın çok daha güçlü olmasını sağlayabilirsiniz diye…

Peki gerçekten bu bilgiler doğru mu? Gerçekten “beyin vitamini” diye bir şey var mı? Vitaminlerin beyin sağlığı üzerindeki etkileri uzun süredir tartışılan konuların başında gelmektedir.

Vitaminler gerçekten beyin sağlığını olumlu yönde etkileyebilirler mi?

Gerçekte, beyniniz her zaman yeni bağlantılar yaratır ve kırılmış bağlantıları da sürekli onarır. Ve vitamin, mineral veya başka gıda takviyeleri bu prosesi destekleyebilirler. Ancak ne yazık ki çoğu insan doğru anahtar nitelikteki vitamin veya minerali yeterli şekilde alamıyor.

Sonuçta vitamin ve mineraller sizi daha akıllı yapmasalar da beyninizin sağlıklı bir şekilde çalışmasına yaptıkları katkı şüphe götürmez.




                         




Peki beyin sağlığı için en iyi vitamin ve mineraller nelerdir?

Tüm gıda takviyeleri sağlığımızı olumlu yönde etkilemekle birlikte özellikle bazıları beyin sağlığımız için çok önemlilerdir. Eğer sağlıklı olarak besleniyorsanız da pek çoğunu da zaten alıyorsunuzdur. Ancak ne yazık ki hala günümüzde sağlıklı beslenme alışkanlıkları istenilen düzeyde değil. Beyin için en önemli vitamin ve mineraller nelerdir gözden geçirelim;

B VİTAMİNLERİ: B vitaminleri Seratonin, dopamin ve GABA gibi anahtar nöro-transmitterlerin üretimine yardım ederler. Nöro-transmitterler beyinden vücudunuza gönderilen mesajların taşıyıcılarıdır. Hemen hemen tüm B vitaminleri beyin sağlığı için önemli olmakla birlikte özellikle B-12 ve B-9 vitaminlerinin önemi tartışılmazdır.

ANTİOKSİDAN VİTAMİNLER: Beyninizin işlevini gerçekleştirebilmesi için büyük bir enerjiye ihtiyacı vardır. İşlevleri sırasında oksidatif strese neden olan hastalıklara eğilim gösterir. Eğer vücudunuzda serbest radikal fazlalığı varsa, bu hücreleri etkileyerek oksidatif strese neden olur. Bu serbest radikaller, doğal olarak zaten üretilirler ancak fazlaca toksine veya strese maruz kaldığımızda üretimleri çok artar.
İşte tam bu yüzden C Vitamini, E Vitamini ve D Vitamini çok önemlidir. Çünkü antioksidan özellikleriyle serbest radikallerin beyninizde yaptığı hasara karşıt bir etki yaratırlar.

MİNERALLER: Besinsel mineraller, vücudunuzun fonksiyon göstermesi için gerekli olan kimyasal elementlerdir. Demir ve Lityum beyin sağlığımız için vazgeçilmez olanlar arasındadır. Demir, merkezi sinir sistemini, beyin de dahil olmak üzere regüle eder. Vücudunuz metabolik prosesler için demiri kullanır. Eksikliği düşüncede bulanıklığa ve hatta psikiyatrik semptomlara bile neden olabilir. Lityum ise “beyin canlandırıcı” olarak da bilinen çok önemli bir eser elementtir. Beyindeki gri madde oranını arttırır. Hatta egzersiz yapmak dışında, yeni beyin hücreleri oluşumunu arttırdığı bilinen tek element lityum oratat’tır.

NUTRASÖTİKLER: Bunlar ne vitamin, ne de minerallerdir. Nutrasötik terapötik etkileri nedeniyle kullanılan komponentlere verilen isimdir. Ve bunların da en önemlileri hepinizin bildiği Omega-3 Yağ Asitleri ve Probiyotklerdir. Omega-3 yağ asitleri nöronların ve hücre membranının yapı taşlarıdır. 3 Tip Omega-3 yağ asidi vardır; alfa-linolenik asit (ALA), eicosapentaenoik asit (EPA) ve docosaheksaneoik asit (DHA). EPA ve DHA vücut tarafından üretilir. Ancak ALA’yı gıdalardan veya gıda takviyelerinden karşılamak zorundayız. Diyetinize mutlaka omega-3 yağ asitlerini içeren gıdalar eklemeyi ihmal etmeyin. Probiyotiklerin de aynı şekilde beyin sağlığında direkt bir etkisi vardır. Bağırsak beyin bağlantısı son yıllarda sık duyduğumuz ve doğruluğu şüphe götürmez şekilde kanıtlanmış bir olgudur. Bağırsaklarınız serotoninin %90’ını üretiyor. Eğer mutlu ve sağlıklı bir zihin istiyorsanız düzgün bağırsak florasına ihtiyacınız var. Fermente gıdalar genel olarak iyi birer probiyotik kaynaklarıdır. Yeterli olmadığı taktirde takviye almaktan kaçınmayın.

Çok kısa olarak da beyin sağlığınızı canlandırmak için neler yapabilirsiniz onlardan bahsetmek istiyorum. Öncelikle kalbinize iyi gelen her şey beyninize de iyi gelir. Dolayısıyla sağlıklı yaşam alışkanlıkları edinmek önemli. Özellikle glütenden arınmış, sebze ve protein ağırlıklı, sağlıklı yağlar içeren bir beslenme programınız olsun. Kesinlikle fazla şeker tüketimi yapmayın. Yaşamsal rutininize mutlaka bir veya daha fazla çeşitte egzersiz ekleyin. Unutmayın fiziksel egzersiz yapmak yeni beyin hücrelerinin oluşmasını sağlıyor. Yeni bir hobi veya dil öğrenmek, düzenli kitap okumak, puzzle yapmak gibi aktiviteler beyin sağlığı için mükemmel. Ve son olarak da uzun süreli strese maruz kalmaktan sakının.

Mutlu, sağlıklı uzun bir ömür dileriz.






22 Şubat 2019 Cuma

KRONİK İNFLAMASYON (ENFLAMASYON)


İnflamasyon (Enflamasyon), daha sık duyduğumuz adıyla yangı veya iltihap, vücudun zararlı bir etkeni durdurmak için verdiği doğal bir cevaptır. Bileğimiz burkulduğunda, elimiz yandığında ya da bir yerimiz kesildiğinde ağrı, sıcaklık hissi, kızarma ve şişme gibi akut (kısa süreli) inflamasyon belirtileri vücudumuzun başlattığı reaksiyonun göstergeleridir.

İnflamasyon aslında vücudun hasar gören bir bölgesinde enfeksiyonu önlemek, doku onarımını başlatmak gibi nedenlerle başlattığı bir süreçtir. Bu gibi akut durumlarla ilişkili inflamasyon aslında hayatımızı kurtaran bir tepkidir. Beyaz kan hücreleri hasarlı bölgeye gelerek ve orada hızla çoğalabilecek ölümcül bakteriler gibi yabancı etkenlerin ortadan kaldırılmasını sağlamaktadırlar.

Akut inflamasyon vücudun savunma sisteminin enfeksiyon oluşumunu engelleyebilmesi için geliştirdiği bir korunma mekanizmasıdır. Ancak vücuttaki inflamasyon durumu kronik hal aldığında sağlık açısından tehdit oluşturmaya başlamaktadır.



Kronik düşük dereceli bakteriyel, viral ve mantar enfeksiyonlar, kronik düşük düzeyde gıda alerjileri veya gıda intoleransları, fiziksel veya duygusal stresin kortizol seviyelerini yükseltmesi, çevreden toksisite (metaller ve su, hava ve diğer kirler), diyetle gelen toksisite (çok fazla yağ, şeker, protein, alkol) vücutta uzun süreli (kronik) inflamasyona neden olmaktadır. Vücut sürekli olarak savaşacak bir şey olduğunu düşünmekte, sürekli olarak savunma hücreleri ve savunma maddelerini kullanmaktadır.

Kronik inflamasyon genellikle sessizdir ve kızarıklık, ağrı, ödem gibi gözle görülür herhangi bir belirti vermeden de ilerlemektedir. Ancak, uzun süreli yorgunluk ve bitkinlik hali, deride gözlemlenen sebepsiz kızarıklıklar veya kaşıntılar, yeni gelişen alerjiler veya sindirim problemleri kronik inflamasyon belirtisi olabilmektedir.

Bu gibi durumlar da risk faktörleri incelenebilmektedir. Aşırı kilo ve obezite, insülin direncinin varlığı, kan kolesterol seviyelerinin yüksek seyretmesi, ileri yaş, alkol-sigara gibi bağımlılıklar ve kötü beslenme alışkanlıkları kronik inflamasyona sebep olabilecek en büyük etkenlerdendir.

Akut inflamasyonun kısa vadede hayat kurtarıcı özelliğine karşılık bu olay süreklilik kazandığında yani kronik duruma geldiğinde uzun vadede pek çok soruna yol açabilmektedir. İnflamasyon süreci sistemik bir hâl aldığında, aylarca ve yıllarca devam ettiğinde beyaz kan hücrelerinin kimyasal silahları, bu defa kronik hastalıkları tetikleyebilmektedir. Bu hastalıklara damar sertliği, kalp hastalıkları, kanser, artrit (eklem iltihabı), metabolik sendrom, yüksek tansiyon, Parkinson, Alzheimer hastalığı, astım, iltihaplı bağırsak hastalığı ve diyabet örnek olarak verilebilmektedir. Belirtilen hastalıkların çoğu obezite ile bağlantılıdır. Fazla kilo ve yağlanma ile birlikte kronik sistemik inflamasyon artmakta, kronik hastalıkların pek çoğuna zemin hazırlamaktadır. Bu süreç aynı zamanda cilt kırışıklıkları dahil dokuların hızla yaşlanmasına neden olmaktadır. Aynı zamanda sürekli tetikte olan bağışıklık sistemi zaman içerisinde hem güç kaybettiğinden vücudun dış saldırılara karşı savunması zayıflamakta hem de bağışıklık hücreleri kimi zaman vücudun kendi yapılarını düşman unsurlar gibi algılayarak otoimmün hastalıklar dediğimiz bazı tiroid hastalıkları (Hashimoto), bağırsak iltihabı, multipl skleroz, bazı eklem romatizmaları gibi kronik bozukluklara neden olabilmektedir.

Kronik inflamasyonu engelleyebilmek adına yapılabilecek en temel şeylerden birisi tartışmasız sağlıklı beslenmektir. Sadece kilo vermek için değil kronik inflamasyondan da korunmak için rafine şeker, paketli ürünler, tatlandırıcılar, şekerli içecekler ve beyaz ekmek, pirinç ve diğer rafine edilmiş karbonhidrat grubu besinlerin beslenme planından çıkarılması gerekmektedir. Rafine edilmiş karbonhidratların tüketilmesi de inflamasyona, insülin direncine ve obeziteye neden olmaktadır.  Salam, sucuk, sosis gibi işlenmiş etler, her türlü işlenmiş gıdalar inflamasyona sebep olmaktadır. Aynı zamanda trans yağ ve sağlıksız yağlardan zengin besinlerin aşırı tüketimi de bu konuda ciddi bir risk teşkil etmektedir.

Vücut yanlış beslenme sonucunda vücut inflamasyona açık hale gelmektedir. Bu durum bir enfeksiyon, sigara, alkol, stres, alerjiler, uykusuzluk, aşırı bedensel yorgunluk ve gıda duyarlılıkları gibi çevresel stresler ile birleştiğinde de inflamasyon kaçınılmaz hale gelmektedir.

Beslenme planınıza inflamasyonu engelleyebilecek, antioksidan bakımından zengin besinler eklemek doğru tercih olacaktır. Örneğin, pazı, brokoli, ıspanak, turp, zeytin yağı, yeşil çay, pancar, balık çeşitleri, zerdeçal, kırmızı meyveler, avokado gibi besinleri tercih edebilirsiniz.

Mora Terapi ile yapılan kilo terapilerinde amaç her zaman sağlıklı beslenme ve sağlıklı yaşam alışkanlıklarının kazandırılarak ideal kiloya inebilmektir. Bu şekilde kronik enflamasyona sebep olabilecek birçok etken ortadan kaldırılabilmektedir. Aynı zamanda standart programların içerisinde olan inflamasyon terapileri ile vücutta var olan inflamasyona da müdahale edilebilmektedir.