mora türkiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mora türkiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Şubat 2022 Pazartesi

MORA CİHAZININ AVANTAJLARI NELERDİR

 


  MORA NOVA CİHAZI NEDİR?

 Mora Nova cihazı Dr. Franz Morell ve Erich Rasche tarafından geliştirilen orijinal biorezonans tedavi uygulamasının EN yenilikçi versiyonlarındandır. Yazılım olarak da oldukça gelişmiştir ve son teknoloji ile üretilmiştir.

  BİOREZONANS NEDİR?

 Biorezonans terapisi bir bütünsel tıp yöntemi olup, bütünsel tıp bakış açısını pek çok özelliğiyle kullanan harika bir araçtır. Dr. Morell ve Erich Rasche birlikte geliştirdikleri bu yönteme “biorezonans” ismini vermiş ve 1977 yılında da ilk defa piyasaya sürdükleri cihazları MORA olarak markalaştırmışlardır.

Kısacası, Mora Terapi cihazları dünyadaki ilk biorezonans cihazlarıdır ve 1977’den bu yana sürekli yeni teknolojiye uyumlandırılarak geliştirilmekte ve bütünsel tıp terapistleri ve doktorları için mükemmel birer araç niteliği taşımaktadırlar.

 Biorezonans terapisi; elektromanyetik frekanslar kullanarak vücudun her hücresine etki edebilmek, blokajları ortadan kaldırmak, vücutta bağımlılık veya toksisiteye maruz kalmaktan kaynaklı birikmiş toksinleri uzaklaştırmak, hastalıkları ortaya çıkaran zararlı etkenleri ortadan kaldırmak ve vücudun kendi kendini iyileştirme kapasitesini arttırarak rejenerasyonu başlatmak üzerinedir. Biorezonans terapisi; dünyanın pek çok yerinde yaygın olarak kullanılan, 0,1 hertz ve 1000 hertz arası frekans bilgisini kullanabilen, hemen hemen hiçbir yan etkisi olmayan, ağrısız, acısız ve non invasiv bir terapi yöntemidir. Biyolojik sistemlerdeki fiziksel fenomenleri kullandığı için bu yöntem biyofiziksel terapiler başlığı altında yer alır. 

  MORA TERAPİ NASIL UYGULANIR?

 Mora terapi kişilerin kendi vücut frekanslarını kullanarak uygulanan bir terapi yöntemidir. Tedavi genellikle kişi otururken ve kimi gerekli durumlarda da yatar pozisyonda uygulanır. Mora Nova cihazı terapiyi alacak kişinin vücudunun herhangi bir yerinden içine girecek bir sisteme sahip değildir. Yani non invasiv’dir. Sadece el ve ayak elektrotları ve/veya vücut üzerindeki enerji meridyenlerinin tamamını gören kesişim noktalarına koyulan elektrotlar vasıtasıyla bilgi alışverişi sağlanır ve terapiler yapılır. Terapi süresi yarım saat ile 1 saat arası değişmektedir. Terapi sırasında yalnızca elektromanyetik dalga alışverişi yapılır. En önemli özelliği hemen hemen hiçbir yan etkisinin olmamasıdır. Terapilerde, öncesi ve sonrası yapılacaklara dikkat edildiğinde yorgunluk, bağırsak yumuşaması, baş ağrısı gibi oluşabilecek hafif yan etkiler tamamen elimine edilir. Uygulamacılar tarafından terapiye giren kişiler hassaslıkla takip edilir ve ön uyarılar ve bilgilendirmeler mutlaka yapılır.

Mora Terapi kullanımı kolay ve etkinliği yüksek bir terapi metodudur. Özellikle bağımlılık, kilo kontrolü, alerji, duygu durum bozuklukları, ağrı ve vücuttan toksik madde atılımları için kullanılmakta ve olumlu dönüşler alınmaktadır.

Bütünsel ve fonksiyonel tıp yaklaşımını kullanan uzman pratisyenler ve doktorlar için her türlü kronik hastalık terapisinde iyi bir yardımcı araç niteliğindedir.


Mora Terapi ile destek verilebilen bazı problemler;

-  Bağımlılıklar (Sigara bağımlılığı, Alkol Bağımlılığı, İlaç bağımlılıkları, Gıda bağımlılığı)

- Genel sağlığın desteklenmesi

- Kronik hastalıklarda destek 

- Kronik yorgunluk sendromu

-  Fibromiyalji

- Ameliyat sonrası iyileşmenin hızlandırılması

- Romatizmal hastalıklar ve kas iskelet sistemi ağrıları

- Alerjiler ve Alerji kökenli sağlık problemleri (Egzama hastalığı , sedef hastalığı, alerjik rinit , sinüzit, alerjik astım, gıda alerjileri, solunum yolu alerjileri)

- Detox – Vücudun toksinlerden temizlenmesi

- Gıda duyarlılıkları

- Bağışıklığın güçlendirilmesi

-  Obezite – zayıflama terapileri

- Karaciğer problemleri

- Mide – Bağırsak sistemi

-  Duygu durum bozuklukları


MORA CİHAZLARININ AVANTAJLARI

Mora terapi uygulanırken Mora biorezonans cihazları kullanılır. Sonuçlarına bakıldığında yüksek kullanıcı memnuniyetleri olması cihazların yaygın kullanımı için tercih sebebidir. 

Biorezonansın mucidinin firması tarafından üretilen cihazlar olması bir avantajdır. 1970’lerin başlarından beri know-how içeride saklı tutulduğundan, firmanın yeni nesil mühendis ve doktorları tarafından sürekli geliştirilme olanağı bulunmuştur. 

Şu an dünyadaki en pratik kullanımlı, tam otomatik, software ve hardware’i birlikte barındıran, çift kanallı (aynı anda iki tedaviyi yapabilen), frekans tarama kapasitesi en gelişmiş ve en ince ayar frekans tarama özelliğine sahip cihazlardır. 

Dr. Morel’in ve Mora Terapi camiasında uzun yıllar çalışmış pek çok doktorun da bütünsel tıp yöntemleri üzerinde çokça çalışmış olmaları dolayısıyla, cihaz biorezonans metoduyla birlikte kullanılabilen 50’ye yakın test kit ve modül opsiyonuna sahiptir. Bütünsel Tıp’ın farklı uzmanlık alanlarıyla ilgilenenler kendi alanlarıyla Mora Terapi biorezonans metodunu birlikte kullanma şansı da bulabilmektedir.

Biorezonans metodu içerisinde yapılmış olan pek çok ilke Mora Cihazları imza atmıştır. Renk terapileri, homeopatik ilaç test kitleri, doktorların kendi özel program yazılımlarını cihaz üzerine yazma opsiyonu, EAV ile yapılabilen teşhis imkanı ve hatta bu teşhis metodunun farklı doktorlarca geliştirilmiş versiyonları (Dr. Cornelissen teşhis metodu gibi)  pek çok teknolojik avantajı vardır.


%100 Almanya üretimidir. Firma yıllar içinde kurumsallaşırken kalite standartlarından asla ödün vermemiş, artan rekabet koşulları ve piyasa şartlarına rağmen en kaliteli malzeme kullanma ( manyetik iletkenlik dolayısıyla altın kaplama elektrotlar – mora cihazlarını sarı renk elektrotlarından tanıyabilirsiniz-, 3-4 katla dışarıdaki elektromanyetik alandan koruyan kablolar vb…) alışkanlığını kesinlikle bırakmamıştır.


Biorezonans cihazları üreticileri içerisinde Dünya standartlarındaki yönetmeliklere, belgelendirme sistemlerine uyan yegane firmalardan biridir.


Türkiye’de Mora markasını oturtmuş, bütünsel tıp cihazlarının farklı alanlarıyla da çalışan (biyofoton, manyetik alan, quantum frekans sistemleri gibi) EDT Sağlık Hizmetleri tarafından aynı titizlikle 15 yıldır sektöre hizmet vermekte başarıdan başarıya koşmaktadır. Türkiye’de de aynı dünyada olduğu gibi Mora Terapi cihazları sektörün en başarılı doktorlarının, hastanelerinin ve pek çok sağlık kuruluşunun başarılarına ortak olmaktadır.

Sorularınızı info@mora.com.tr adresine göndermekten çekinmeyiniz. 

20 Ocak 2021 Çarşamba

MRNA Aşıları Neden Bu Kadar Heyecan Verici?

Farkındaysanız COVID-19 için 3. aşama testini tamamlayan ilk aşılardan tamamen yeni bir aşı türü: mRNA aşıları. FDA'dan acil kullanım izni almış olan iki dozlu bu mRNA aşıları daha önce hiçbir zaman herhangi bir hastalıkta kullanım için onaylanmamıştı. Peki bu aşıların geleneksel aşılardan farkı nedir ve onları bu kadar heyecan verici kılan nedir?

Geleneksel aşılar nasıl çalışır?

COVID-19'a neden olan virüs gibi belirli bir bulaşıcı ajan için bir aşının asıl amacı, bağışıklık sistemine bu virüsün neye benzediğini öğretmektir. Bağışıklık sistemi eğitildikten sonra, gerçek virüs vücuda girerse böylece virüse şiddetle saldırır. Virüsler, bir kat proteinle sarılmış DNA veya RNA'dan oluşan bir gen çekirdeği içerir. Protein tabakasını yapmak için virüsün DNA veya RNA genleri haberci RNA (mRNA) yaparlar; bu haberci mRNA, daha sonra da proteinleri yapar. 

Belirli bir yapıya sahip bir mRNA, belirli bir yapıdaki bir proteini oluşturur. Bazı geleneksel aşılar zayıflatılmış virüs kullanırken diğerleri virüsün protein kaplamasının sadece kritik bir parçasını kullanıyor. COVID-19 durumunda, başak proteini adı verilen parça kritik parçadır. Geleneksel aşılar işe yarar: Çocuk felci ve kızamık, aşıların kontrol altına aldığı ciddi hastalıkların sadece iki örneğidir. Aşılar insanlık için tarihte çok fazla fayda sağlamışlardır. Fakat, klasik aşılarda büyük miktarlarda virüs üretmek ve ardından bu virüsü zayıflatmak veya kritik parçayı çıkarmak çok zaman alır.


MRNA aşı çalışmaları, 30 yıl önce bazı bilim adamlarının aşıların daha basit yapılıp yapılamayacağını merak edip, bu keşif yolculuğuna çıktıklarında başladı. Eğer COVID-19 virüsünün, başak proteini gibi bir virüsün protein tabakasının kritik parçasını oluşturan mRNA'nın yapısını tam olarak bilseydiniz? O zaman bu mRNA'yı laboratuvarda büyük miktarlarda yapmak nispeten kolaydır değil mi? Peki eğer o mRNA'yı birine enjekte ederseniz, mRNA, bağışıklık sistemi hücreleri tarafından yutulmak üzere kan dolaşımından geçer ve sonra bu hücreler dikenli protein yapmaya başlarsa, bu, bağışıklık sistemini eğitir mi?

Kavram basit gibi görünse de MRNA aşılarını üretmek konusunda bir dizi engelin üstesinden gelinmesi için onlarca yıllık çalışma gerekti. İlk olarak, bilim adamları, şiddetli bağışıklık sistemi reaksiyonları üretmeyecek şekilde mRNA'yı nasıl değiştireceklerini öğrendiler. İkincisi, bağışıklık sistemi hücrelerini kandan geçerken mRNA'yı yutmaya nasıl teşvik edeceklerini öğrendiler. Üçüncüsü, büyük miktarlarda kritik protein parçasını yapmak için bu hücreleri nasıl ikna edeceklerini öğrendiler. Son olarak, mRNA'yı kanımızdaki kimyasallar tarafından yok edilmekten korumak için mikroskobik olarak küçük kapsüller içine nasıl yerleştireceklerini öğrendiler. Bu arada, geleneksel aşılara kıyasla, mRNA aşılarının aslında daha güçlü bir bağışıklık türü oluşturabileceğini de öğrendiler: bunlar bağışıklık sistemini “antikorlar” ve “bağışıklık sistemi öldürücü hücrelerini” yapmak için uyarıyorlardı. Yani virüse çifte darbe.

Sonra COVID-19 geldi. 

Aslında mRNA teknolojisinde çalışan şirketlerin tamamı ve pek çok bilim adamı, bu konuda 30 yıldır titizlikle çalışıyorlardı ve mRNA teknolojisini bitirmenin zaten eşiğindeydiler. Teorik olarak, herhangi bir bulaşıcı hastalık için sadece o hastalığa özel, doğru mRNA dizinini yerleştirerek bir aşı üretmek için kullanılabilecek platformları zaten vardı. Sonra biliyorsunuz dünyada COVID-19 salgını ortaya çıktı. Sorumlu virüs belirlendikten sonra haftalar içinde, Çin'deki bilim adamları, başak proteinini oluşturan genler de dahil olmak üzere tüm genlerin yapısını belirlediler ve bu bilgileri internetten yayınladılar. Bu yayınlardan neredeyse dakikalar gibi kısa bir süre sonra, dünyanın her yanındaki bilim adamları bir mRNA aşısı tasarımı üzerine çalışmaya başladılar. Haftalar içinde, bunu hayvanlarda ve sonra insanlarda test etmeye yetecek kadar aşı yaptılar. SARS-CoV-2 virüsünün keşfedilmesinden sadece 11 ay sonra, COVID-19 için bir mRNA aşısının etkili ve güvenli bir şekilde tolere edildiğini doğrulanarak, bağışıklığın bu yolla yapılabileceğinin önü açıldı. Bu dünyada bir ilkti. Daha önce, herhangi bir aşının bulunması için geçen süre dört yıldan daha kısa değildi. 

Şu an mRNA aşıları, Ebola, Zika virüsü ve grip gibi diğer bulaşıcı ajanlar için de test edilmektedir. Kanser hücreleri de mRNA aşıları tarafından hedeflenebilen proteinler üretir: Aslında melanomda rapor edilen son gelişmeler de dikkat çekmektedir. Ve teorik olarak, mRNA teknolojisi, kistik fibroz gibi bazı hastalıklarda eksik olan proteinleri de üretebilir.

Her buluşta olduğu gibi, mRNA aşılarının arkasındaki bilim, daha önceki birçok çalışmaya ve gelişmeye dayanmaktadır. Bunlar;

·    *DNA ve mRNA'nın yapısını ve bir protein üretmek için nasıl çalıştıklarını anlamak,

      *Bir virüsün genetik dizisini belirleyen teknolojiyi icat etmek,

·     *mRNA’nın belirli bir proteini yapması için teknoloji geliştirmek,

·     *Bir kişinin kol kasına enjekte edilen mRNA aşısının vücudun derinliklerindeki bağışıklık sistemi hücrelerine giden yolu bulmasını engelleyebilecek tüm engellerin üstesinden gelmek ve bu hücreleri kritik proteini yapmak için ikna etmek.

Tüm bu bilgiler dünya çapında ışık hızında tüm dünya ile paylaşıldı. Bunun için de günümüz iletişim teknolojisinin çok faydasını gördük.  Unutmayalım ki hepimiz için heyecan verici olan bu yeni keşfi, bilim insanlarının çoğu zaman karşılaştıkları muazzam şüpheciliğe ve alay konusu olma ihtimallerine rağmen, uzun zamandır sabırla, bitmez tükenmez bir isteklilikle konu üzerinde çalışıyor olmalarına borçluyuz.

Kaynakça:
Dr Anthoni Komaroff, 10 Aralık 2020, "Harvard Health" Makalesi.

8 Ocak 2021 Cuma

Faydalı, keyifli ve barışçıl: Yoga!

Yoga, Hindistan’dan çıkıp dünyaya yayılmış binlerce yıllık bir öğreti ve pratiktir. Kişiye öncelikle erdem, saygı, sevgi, şefkat ve tüm ahlak kurallarını öğreten geniş bir felsefe perspektifinden hayatı yorumlar. Günlük yaşamın yarattığı stresli koşullarla nasıl başa çıkabileceğini, yaşamına, davranışlarına ve düşüncelerine nasıl yön verebileceğine yardımcı olur.

Özellikle son zamanlarda hep birlikte yaşadığımız bu süreçte, daha doğrusu yaşamın inişleri ve çıkışları, dalgalanmaları içinde kolaylıkla kaybolabiliyoruz. Karşılaştığımız dirence karşı yaşamın bütünlüğünü unutabiliyoruz. Yoga ve meditasyon gibi günlük pratiklerse, sadece bu ego-zihin-beden üçlüsünden oluşmadığımızı, çok daha fazlası olduğumuzu anımsatan pratiklerden birkaçı. Bu gibi pratikler, yaşamın bütünlüğü içinde zamanla rahatlatmamızı ve kabul etmemizi öğretir bize. Kendi koşullanmışlarımız içinde, kendimizi anlamamıza yardımcı olur. Yoga daha çok derin bir dinleme ve duyma pratiğini doğurur. Bakmak ve görmek arasındaki nitelik farkı gibi. Gerçeği, yanılsamalarımızdan kopup net görmeye olan istek ve motivasyondur. Gerçeği görebilmek ise sevgiyle alakalıdır.

Yogaya başlayan bireyler önce bedenlerini keşfederler. Bedenin sınırsız işleyişini gözlemler ve analiz ederler. Bedenini tanırken nefesiyle, ruhuyla tanışır. Nefes, zihin ve beden arasındaki köprü fark edilir ve bu köprü sayesinde kişi nefesiyle birlikte zihnini de kontrol etmeyi başarır. Zihnimiz gün içerisinde çılgınca çalışırken, nefesimiz aynı zamanda farkındalığı, konsantrasyonu ve an’da kalmayı, yaşadığı an’da olduğunun farkındalığını geliştirir. Beden, zihin ve nefesin bir bütün halinde dengeli olma durumu, kişinin ruhsal gelişimini inanılmaz derecede destekler. Ruhsal gelişim de bu sayede, kişinin kendiyle olan yolculuğunda sağlıklı bir başrol oynar.
Yoganın asla bir yaşı, ırkı, cinsiyeti ya da herhangi bir dinsel kimliği yoktur. Yıllardır Hindistan ve Uzak Doğu'da yapılan yoga ülkemizde ise son zamanlarda popüler olmuştur. Bu sayede merak uyandırmış ve deneyen herkesin  yaşamının her bir noktasına sihirli dokunuşlar yapmıştır. Yoga yapmak için hiç bir zaman geç değildir ve başladığınızda devam etme arzusunu hissettiğinizde doğru yolda olduğunuzun keyifle farkına varabilirsiniz.

Hemen bugün yogaya başlamamız için neler gerekir?

Cevapı çok basit: Bir yoga matı ya da kaygan olmayan bir minder ve rahat kıyafetler.


Peki yoga, tam anlamıyla zaman içerisinde vücudumuzu ve zihnimizi ne yönde etkiler?

Günlük gelişim:

Geliştirilmiş beyin fonksiyonu,
Düşük stres,
Esneklik artışı.

Birkaç ay sonra:

Düşük kan basıncı,
Gelişmiş akciğer kapasitesi,
Gelişmiş seksüel fonksiyonlar,
Kronik boyun ve sırt ağrılarının azalması,
Kaygıların azalması,
Kan şekeri seviyesinin düşmesi,
Denge duygusunun gelişmesi.

Birkaç yıl sonra:

Daha güçlü kemikler,
Sağlıklı kiloda kalabilmek,
Düşük kalp hastalığı riski.

Ve belirgin değişiklikler:

Dikkatli yemek
Vücudumuzun ne zaman gıda istediğinin ve yiyecek / içeceklerin tadının tam anlamıyla farkına varmak, bu bilinçle hareket etmek.

Kilo kontrolü
Yoga yoluyla geliştirilen farkındalık, sizi açlık ve dolgunluk ipuçlarına karşı daha duyarlı hale getirebilir. Bu kilo kontrolünün tamamen sizin elinizde olmasını sağlar.

Daha sıkı ve iyi bir vücut
İçinize odaklanır, vücudunuzdan daha memnun olur ve kendinizi daha az eleştirirsiniz.

Kalp dostu
Yoga, kalbiniz ve kan damarlarınız için tansiyon, kolesterol ve kan şekerini düşürmeye yardımcı olur.

Her anlamda fit olmak
Haftada birkaç kez yoga yaparak kas gücünü ve esnekliğini artırabilir, kalbinizi, akciğerlerinizi ve kan damarlarınızı olumlu yönde düzenler.

Şimdi tek yapmanız gereken, yoga ile kendinizi dinlemek!
Herkese sağlıklı günler... 😊


19 Aralık 2020 Cumartesi

Sağlıklı ve Dayanıklı Olmanın Anahtarı: İstasyon Egzersizleri

Zaman probleminiz varsa fitness programı uygularken setler arasında çok az ya da hiç dinlenme olmayan tüm-vücut istasyon çalışmaları sizin için iyi bir seçim olacaktır.. Harcadığınız aşırı enerji sayesinde antrenman programı sonrasında da kalori yakmaya devam edersin; bu duruma egzersiz sonrası oksijen tüketimi (EPOC) adını vermektedir. Brezilya’da yapılan bir araştırma, bu iki popüler metodu -önceden-yorma tekniği ve istasyon çalışması- karşı karşıya getirdi. Çünkü önceden-yorma tekniği, aynı kas grubu için yapılan ve ardından bir izolasyon hareketinin geldiği çok eklemli temel egzersiz içerirken, istasyon çalışması da her sette alt ve üst vücudu dönüşümlü olarak çalıştırmaktadır.

Zorlu bir antrenman programı boyunca enerjiniz ve kalorileriniz erirken gerçekten zorlandığınızı hissettiğiniz zaman metabolik hızınız doğru orantıda artar. Egzersize ara verdiğinizde vücudunuz hemen dinlenme evresine geri dönmez, metabolizma hızınız kısa bir süre için yüksek kalmaya devam eder. Bu durum, egzersiz sonrası duş aldıktan ve yemek yedikten sonra bile kalori yakmanıza sebep olan bir artış durumudur. Bu durum "afterburn" etkisi olarak da bilinir.

Afterburn Etkisi

Bilimsel olarak egzersiz sonrası oksijen tüketimi veya EPOC olarak adlandırılır. EPOC, vücudu dinlenme durumuna döndürmek için gereksinim duyduğumuz oksijen miktarıdır.

Bu dinlenme durumu:

  • ·        Oksijen seviyelerinin geri yüklenimi,
  • ·        Laktik asit seviyesinin azaltılması,
  • ·        Kas onarımı ve ATP (egzersiz gibi süreçler için vücuda enerji sağlayan bir molekül) düzeylerini geri yükleme gibi gelişmeleri içerir.

Ağırlık İstasyonu ile Çalışmanın Faydaları

  • ·         Ağırlık istasyonlarının ağır ve taşınmaz olması aslında avantaj olarak da düşünülebilir. Sabit olurlar ve bu da dilediğin sertlikte ve yerde egzersiz yapabilmeyi sağlar.

  • ·         Haftanın 3 günü düzenli olarak ağırlık istasyonunda antrenmanı yapmak, kalp sağlığı üzerinde olumlu etki yaratır. 

  • ·         Spor salonuna gitmek istemeyen veya zaman bulamayan için evde ağırlık ve diren antrenmanı yapılmasını pratikleştiren ağırlık istasyonları kullanım kolaylığı sağlar.

  • ·         Ağırlık istasyonu ile günün her saati egzersiz yapabilirsin. Sadece sizin ve ailenizin kullanabiliyor olması da hijyenik bir avantajı beraberinde getirir.


Ağırlık İstasyonu Egzersizleri

Ağırlık istasyonlarının hepsinde göğüs, sırt, bacak, karın, omuz ve kol bölgesini çalıştırabilirsiniz.  Güçlü bacak kasları oluşturmak için ağırlıklarla squat çalışabilir, istasyondaki dumble setleriyle rahatlıkla bench press hareketi yapabilir ve göğüs kaslarını dilediğin gibi şekillendirebilirsiniz. Ağırlık istasyonları ile sırt kaslarını güçlendiren lat pulldown hareketini rahatlıkla uygulayabilirsin. Güçlü bacak kasları için etkili bir egzersiz çeşidi olan leg extension, hem bacak hem de karın kaslarını çalıştıran knee raises ve stepper hareketleri de antrenman istasyonlarında yapılabilen temel egzersizlerdir.

Herkese sağlıklı, bol sporlu günler!

 

9 Aralık 2020 Çarşamba

Sigara Bağımlılığına Karşı Mora Terapi!

Sigara bağımlılığı, en etkili ve ölümcül toplumsal zehirlenme olayıdır. Ölüm, sigara yüzünden oluşan hastalıklar sonucu meydana gelir ve sonucu ölüm olmasa bile hayatınızı zorlaştıracak onlarca olumsuzlukla karşılaşırsınız. Her sigarada vücut için zehirli, tahriş edici, kanser yapıcı ya da kanserin ortaya çıkmasını kolaylaştırıcı 4000’den fazla kimyasal madde bulunmaktadır. Bunlardan en az 50 maddenin doğrudan kansere neden olduğu ispatlanmıştır.

Kişiyi sigaraya bağımlı hale getiren etken madde ise nikotindir. Nikotin ayrıca kalp atışlarını hızlandırır, tansiyonu yükseltir, kanın pıhtılaşma riskini artırır. Sigara dumanındaki karbon monoksit gazı, kanın oksijen taşıma kapasitesini azaltır, dokulara yeterince oksijen taşınmasına engel olur, bunun sonucunda sigara içenler egzersiz sırasında daha çabuk yorulurlar. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre, 2025 yılında sigara nedeniyle oluşan hastalıklardan dolayı 10 milyon kişinin ölmesi öngörülmektedir. Bunun 7 milyonunun bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde olacağı belirtilmektedir. Tiryakilerin %25-30’u zamanından önce ölmektedir. Erkeklerde tüm kanser türlerine bağlı ölümlerin %35'inin, kadınlarda ise %15'inin nedeni sigaradır.

Sigara uzun vadede damar sertliğine ve tıkanıklığına neden olabilir. Damarlar esnek bir yapıya sahiptir ve bu kırılgan yapı, sigara ile tahribata uğrar. Bu
 yapının bozulmasından dolayı kaslara kan pompalanma akışı yavaşlar ve ‘’Pump’’ olmamız engellenir. Kan damarları vücuttaki besin trafiğini etkili bir şekilde iletmesini yavaşlatır. Ve genel olarak sigara tüketimi akciğerlerdeki oksijen kapasitenizi düşürür ve çabuk yorulmalara yol açar.


Sigara ve Ruh Sağlığı

Günümüzde, sigara kullanımının bağımlılığa neden olmasından dolayı bu da bir hastalık olarak kabul edilmekte ve ruhsal hastalıklarla ilişkili olduğu bilinmektedir. Şizofreni, depresyon ve anksiyete bozukluğu gibi psikiyatrik sorunlara sahip bireylerde sigara bağımlılığının daha fazla oranda olduğu vurgulanmaktadır. Bu nedenle, ruh sağlığının korunması ve geliştirilmesinde sigaranın bırakılması hayatınız için son derece önemli bir adım olacaktır. Sigarayı bırakma aktivitesi “sigara bağımlılığı” hastalığından kurtulma anlamına gelmektedir.

Sigarayı bırakmayı başarabilen bireyin, kendine güven duygusu artmakta ve bir maddeye bağımlı olma düşüncesinden kurtularak stresli durumlarla başa çıkmada daha etkin yollar kullanmayı öğrenmektedir. Ayrıca, sigarayı bırakmayı başarabilen bireylere yönelik yapılan gözlemler ve çalışmalarda bireylerin çoğunluğunun sigarayı bıraktıktan sonra daha sağlıklı bir yaşam tarzını benimsedikleri belirlenmiştir.

Mora Terapi ile Sigara Bağımlılığına Son!

Mora Terapi yöntemi ile uygulanan sigara bırakma terapilerinde, terapinin başında ve sonunda renk terapisi uygulayarak kişinin duygu durum bozukluklarını en aza indirmeyi amaçlıyoruz. Renk terapisi, uygulanan seansların etkinliği artırır ve sigarayı bırakma sürecinde kişide oluşabilecek stresin ve duygusal dalgalanmaların kontrol altına alınmasına yardımcı olur.

Mora Terapi sigara bırakma terapisi, maddenin kimyasal özelliğini değil, bu maddenin yaydığı kendine özel frekansın bilgisini değiştirerek tedavi uygular. Bağımlılık yapan maddenin/nikotinin frekans yapısı özel bir teknolojik yöntemle ters çevrilir ve bu bilgi tekrar kişiye geri verilir. Bu şekilde bağımlılık yaratan sigaranın bilgisi kişinin bedensel hafızasından silinmiş, vücuduna hiç nikotin frekansı yüklenmemiş biri gibi olur. Sigara bağımlılarında, bir süre sonra bağımlılığın psikolojik boyutu aktif olmaya başlar. Bağımlı belirli psikolojik durum veya fiziksel aktiviteyi sigara ile tamamlamaya başlar. Mutluluk, sıkıntı, üzüntü, sinir ve kaygı gibi psikolojik durumları sigarayla ilişkilendirir. Mora Terapi sigarayı bırakmada psikolojik bağımlılığı karşı da savaştığı için uzun vadeli sigara bırakmada başarılı sonuçlar elde etmiştir.

Detaylı bilgi için web sitemizden ve sosyal medya hesaplarımızdan bize ulaşabilirsiniz.

Sağlıklı günler!


22 Kasım 2020 Pazar

Işığın Gücü: Biyofotonlar ve Bionic 880!

Öncelikle Bionic 880’in cihaz isminin ne anlama geldiğini bilebilmek için öncelikle “biyofoton”u tanımalıyız. Çünkü cihaz isminin çıkış yolu, adından da anlaşıldığı üzere bu terimden doğuyor. Terimi biraz açacak olursak; 

Vücuttaki her hücrenin saniyede 100.000'den fazla ışık impulsu veya fotonu yayması bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Sadece insanlar değil, tüm canlılar tarafından yayılan bu ışık emisyonlarına biyofoton denir ve tüm biyokimyasal reaksiyonların ardındaki direksiyon mekanizması olduğu keşfedilmiştir.

Peki bu ışıklar nasıl bir tedavi yöntemine dönüşüyor, biyofoton tedavisi nedir?

İşte burada bilimin ve zekanın mükemmel bileşiminden bahsedebiliriz. Biyofoton teoirisi, Alman biyofizikçi Med. Dr.Fritz-Albert Popp’un biyofizik alanında çığır açmış bir çalışmasıdır. Quanten veya foton olarak adlandırılan ışık, Quanten teorisine göre ışık demetlerinden oluşur. Popp' a göre ışık cilt tarafından emilir ve vücuda dağılır. Popp' un çalışmasına göre her hücrenin diğer elementlerle ışın fotonlarının etkileşimi ile iletişime geçtiği tespit edilmiştir.

Aslında insanların genellikle bahar aylarında kendilerini daha mutlu hissetmeleri, güz ve kış mevsimlerinde ise kendilerini daha depresif ve karamsar hissetmelerinin doğrudan ışıkla bir ilgisi vardır. İnsan enerjisi için temel ihtiyaç ışık, aynı zamanda iyileştirici bir etkiye sahiptir. Işık sadece insanlar için değil tüm canlılar için hayati bir önem taşımaktadır. Işık olmadan canlılar yaşamsal faaliyetlerini yerine getirememektedir. Işığın insanlar için en faydalı özelliklerine antibakteriyel etki göstermesi, D vitamini deposu olması, dolaşım sistemi, beyin fonksiyonları ve ruh hali üzerindeki olumlu etkisi örnek olarak verilebilmektedir. Sabit olmayıp ortamsal faktörlere bağlı olarak şiddeti değişen ışık kişilerin ruh, zihin ve beden sağlığı dengesinde önemli bir faktördür. Işığın olmadığı ortamlarda nasıl ki olumsuz duygu durumu hakimse ışıktan yoksunluk kemik gelişimi gibi fizyolojik durumları da etkilemektedir.

Biyofoton tedavileri hangi alanlarda kullanılır?

Işık düzenlemesinin doğru gerçekleşmediği durumlarda, ışık kuantumuna bağlı metabolik süreçlerde bozulma meydana gelir ve bu da kronik hastalıklara ve hatta kansere yol açmaktadır. Işığın iyileştirici gücü olan biyofoton teknolojisi, kronik ve sistemik hastalıklarda bozulan hücresel fonksiyonların sağlıklı haline dönmesini sağlamaktadır. Vücutta herhangi bir yan etkiye yol açmayan biyofoton seansları; hormonların dengelenmesi, enfeksiyonlar, zayıflamış bağ dokusu, migren, egzama, sedef, boyun, sırt ve bel ağrıları, siyatik ağrıları, akne, çocuklarda dikkat dağınıklığı tedavileri, uyku ve sindirim sistemi bozukluklarının tedavilerinde olumlu sonuçlar vermektedir.


Bionic 880 nasıl çalışır?

Dünyadaki en gelişmiş ve güçlü foton terapi cihazlarından biri olan Bionic 880 üç akupunktur yolu üzerinden işlem yapar. Tedavide iğneler yerine yumuşak ışık kullanılır; bu yöntemin iğneli akupunktur ile aynı sonuçlara sahip olduğu ispatlanmıştır. Böylece mikrop transferi, organın delinmesi ve köklü iğneler gibi riskler ortadan kalkmaktadır.

Bionic 880, hormonların düzenlenmesi ve hücrelerin uyarımı için biyofotonların iyileştirici gücünden faydalanır. Yayınlanan biyofotonlar deri tarafından emilir, vücut içerisinde çoğalır ve düzensiz olarak yayılır. Farklı hormonları düzenlemek ve üretimini dengelemek için sinir sisteminden dallanarak omurilik yolu ile beyne ulaşır. Endorfin, seratonin, kortizon gibi birçok hormon bu yolla düzenleyebilmektedir. Yapılan klinik incelemelerde ışık terapisi ile böbrek üstü bezlerinden salgılanan DHEA ve kortizon seviyelerinde anlamlı değişiklikler olduğu gözlenmiştir.

Biyofoton terapilerinin uygulama alanlarına; anti aging uygulamaları, enfeksiyonlar, ağrılar, hormonel bozukluklar, migren, nevralji, osteoartrit, tendon rahatsızlıkları, topuk dikeni, spor yaralanmaları, egzamalar, iyileşmeyen yaralar, sedef hastalığı, zona, akne problemleri, bağ dokusu bozuklukları, fibromiyalji, duygu durum bozuklukları, otizim ve uyku problemleri örnek olarak verilebilmektedir. Biyofoton terapilerinin özellikle viral rahatsızlıkların ve lyme hastalığının tedavilerinde etkisi kanıtlanmıştır.

Bütünsel tıbbın Türkiye’deki lider firması Mora Terapi güvencesiyle hizmet veren Bionic 880, biyofoton teorisinin biyofiziksel terapide kullanılmasının bir ürünüdür. Bionic 880 ile biyofotonların canlandırıcı gücünü siz de mutlaka deneyin.

30 Ekim 2020 Cuma

Biorezonans ve Mora Terapi Nedir?

Modern tıpta müthiş gelişmeler yaşanıyor. Gün yok ki yeni bir ilaç veya yeni bir tedavi yöntemiyle ilgili haber duymayalım. Tüm bu tedavilerin mucize etkilerinden söz ediliyor, umutlarımız yeşertiliyor.

Ancak… Tüm bu gelişmelere rağmen modern tıbbın açmazı hala “TAM İYİLEŞME” sağlayan tedavi yöntemleri konusunda pek de başarılı olamaması. Yani pek çok kronik hastalık için uzun süreler, hatta muhtemelen yaşam boyu ilaç tedavisi kullanılması gerekiyor. Daha iyi, daha etkili de olsa ilaçlar hayatımızın başköşesindeki yerlerini korumaya devam ediyorlar.

Her madde, atomlarının elektron yapısından kaynaklanan ve o maddeye özel olan bir elektromanyetik ışınıma sahiptir. Bu elektromanyetik salınım (ya da foton ışınımı) şimdiye kadar deneysel amaçlı olarak kullanılmış olan hassas foton ölçüm aletleriyle ölçülebilir. Kuantum fiziğinden bildiğimiz gibi fotonlar aynı anda hem tanecik hem de dalga-frekans yapısındadır. Şu andaki çalışmalar her maddenin yaydığı kendine özel frekans paternini tek tek ayırabilecek teknolojiye doğru ilerlemektedir. Ancak teknoloji halen, maddelerin biofoton yayılımlarını ya da frekans paternlerini inceleyebilecek ve birbirinden ayırabilecek seviyede değildir.

Biofotonlar...

Biofotonlar canlı dokulardan yayılan elektromanyetik ışınımlara verilen isimdir. Biofotonlarla ilgili olarak öncelikle Prof. Popp ve ekibinin yaptıkları tüm dünyada yankı uyandırmakta ve biofoton çalışmalarına yön vermektedir. Biofotonlar konusunda şu anda dünya üzerinde çok sayıda ve çok merkezli çalışma yürütülüyor ve şimdiye dek bulunanlar sadece sağlık alanında değil diğer birçok alanda farklı bir gelecek vaat ediyor.


Peki ya biorezonans?

Morell tipi biorezonans temelde akupunktur konusunda çalışmalarıyla bilinen Dr. Voll’ün (ve çağdaşı Dr. Rhayadaku’nun) 1960’lı yıllardaki elektroakupunktur ölçümleri sırasında yapılan gözlemlerinin homeopati kurallarıyla birleştirilmesini temel alır. Akupunktur noktalarının elektriksel direnç ölçümlerinin test edilmesi elektro-akupunktur olarak bilinir. Biorezonans elektroakupunktur testleri sırasında kullanılan elektriksel devre içine homeopatik ilaçların sokulmasının akupunktur noktasından alınan elektriksel direnç ölçümünü değiştirdiği gözlemine dayanır.

Zaman içinde maddelerin frekans paternleri ile vücudun frekans paternini karşılaştıran ve eşleşmelere bakarak vücudun yaşamsal özellikleri ya da organların durumu ya da gıda intoleransı olup olmadığı ile ilgili testler yapan cihazlar çıkmış olsa da bu cihazlar burada bahsedilen MORELL tipi biorezonans kavramı ile alakalı değildir. Maddelerin frekans paternlerini görmek, ölçmek mümkün olmadığı için bu frekans paternlerini vücut frekans paterni içinde aramak ve eşleşme yapmak da tabii ki mümkün değildir. Morell tipi biorezonans kavramında tedavinin vücut üzerine etkilerini ya da verilen frekansın vücutla rezonansa girip girmediğini vücut üzerinde yapılacak akupunktur ölçümleri ile ya da bazı bioenerjetik tekniklerle gözlemek mümkündür ancak bu gözlemler test-ölçüm olarak algılanmamalıdır. Bu ölçümler cihaz tarafından yapılmaz, tecrübeli bir terapist tarafından algılanabilir ancak bunlar bildiğimiz anlamda testler olarak sunulmamalıdır.

 

Genel tanım olarak biorezonans, hastalıkları ortaya çıkaran vücudumuza zararlı etkenlerin ortadan kaldırılmasını sağlayan bir tamamlayıcı tıp metodu. Biyofiziksel bir tedavi yöntemi olduğu için de eğitimli doktorların elinde yan etkisi olmayan bir yöntem.


Mora Terapi nedir?

MORA ismi bu tekniğinin yaratıcısı Dr. Franz MOrell ve Eric RAsche'nin soyadlarının baş harflerinin birleşimidir. Dr. Morell, yetmişli yılların ortalarında damadı Elektronik Mühendisi Eric Rasche ile birlikte, vücudun kendi rezonanslarını (salınımlarını) kaydedebilen, analiz edebilen, düzeltebilen ve ardından düzenlenmiş salınımları insan vücuduna geri verebilen bir cihaz geliştirdi. Bu, klasik Biorezonans metodunun doğuşuydu. Özellikle Almanya ve Avrupa ülkelerinde biorezonans metodu olarak adlandırılan tamamlayıcı – integratif tıp akımının başlamasına neden oldu. 44 yıldır, bilimsel çalışmalarla da desteklenen Morell-Rasche yöntemi yıllar içinde terapi etkinliği ve başarısı nedeniyle tüm dünyada yaygın bir şekilde kullanılan bir yöntem haline gelmiştir. Bu nedenledir ki pek çok farklı yöntem ve cihaz da biorezonans isminin saygınlığı dolayısıyla aynı işlevleri yapmamasına rağmen bu ismi kullanmaktadır. İsim benzerliklerinin yanıltıcı olmaması adına ve MORA cihazıyla yapılan uygulamaların kendine has etkinliğinden dolayı bu sitede bahsedilen yöntem MORA Terapi olarak anılmaktadır.

MORA-Terapi Kısaca…

1) Maddenin çevresinde oluşan elektromanyetik alandaki frekansların tedavi amacıyla kullanılmasıdır

2) Vücudun kendisinden alınan elektromanyetik frekansların tedavi amacıyla kullanılmasıdır.

Mora Terapi ile destek verilebilen hastalıklardan bazıları;

·         Bağımlılıklar (Sigara bağımlılığı, Alkol Bağımlılığı, Gıda bağımlılığı)

·         Genel sağlığın desteklenmesi

·         Kronik hastalıklarda destek (Kronik Sistit)

·         Kronik yorgunluk sendromu

·         Fibromiyaljililer

·         Ameliyat sonrası iyileşmenin hızlandırılması

·         Romatizma ve diğer ağrılar

·         Alerjiler ve Alerji kökenli sağlık problemleri (Egzama hastalığı , sedef hastalığı, alerjik rinit , sinizüt, alerjik astım, gıda alerjileri, solunum yolu alerjileri)

·         Detox – Vücudun toksinlerden temizlenmesi

·         Bağışıklığı güçlendirme

·         Obezite – zayıflama

·         Karaciğer problemleri

·         Mide – Bağırsak sistemi

·         Ruhsal Problemler

Mora Terapi ve Mora Tükiye hakkında detaylı bilgiye ulaşmak ve biorezonans teknolojisiyle tanışmak için bize web sitemiz ve telefon numaramızdan ulaşabilirsiniz. 😊




16 Ekim 2020 Cuma

MUTLULUK KİMYASALLARINI GÜNLÜK DOZLARDA NASIL ALIRSINIZ?

DOPAMİN

Motivasyonu, öğrenmeyi ve zevk duygusunu güçlendirir. Size hedefleri, arzuları ve ihtiyaçları gerçekleştirme kararlılığı verir.

Eksikliğinde neler olur?

Erteleme, kendine güven ve saygının azalması, motivasyon eksikliği, düşük enerji veya yorgunluk, odaklanamama, endişeli hissetme, umutsuz hissetme, sık ruh hali değişimleri.

Dopamini nasıl yükseltirsiniz?

Meditasyon yapın, günlük yapılacaklar listesi ile işlerinizi takip edin, uzun vadeli hedefleriniz olsun, L-Tirozin bakımından zengin yiyecekler tüketin (yumurta, baklagiller, balık, tam tahıllı gıdalar vb), düzenli egzersiz yapın, yaratıcılığınızı ortaya çıkaracak bir şeyler yapın; yazı yazmak, müzik veya sanat gibi…

OKSİTOSİN

Güven hissetmenizi sağlar, ilişkiler kurmayı ve onları sürdürmenizi sağlar. Aşk hormonu olarak da adlandırılır. İlişkilerinizde bağlanmada rol oynar.

Eksikliğinde neler olur?

Yalnızlık hissi, stresli olma, motivasyon eksikliği, düşük enerji veya yorgunluk, ilişkilerde bozulma, endişeli hissetme, uykusuzluk...

Oksitosini nasıl yükseltirsiniz?

Fiziksel dokunuşla (kucaklaşma vs), sosyalleşerek, masaj yaptırın, akupunktur veya akupunktur benzeri uygulamalar, müzik dinleyin, egzersiz yapın, soğuk duş alın, meditasyon yapın.

SERATONİN

Akranlar, arkadaşlarınız veya çevrenizde öneminizi hissedersiniz. Çevrenizdeki insanlarla birlikteyken kendinizi olduğunuz gibi sakince kabul etmenizi sağlar.

Eksikliğinde neler olur?

Kendine saygıda azalma, aşırı duyarlılık, anksiyete / panik ataklar, duygu durum dalgalanmaları, umutsuz hissetme, sosyal fobi, takıntı, uykusuzluk.

Seratonini nasıl yükseltirsiniz?

Egzersiz yaparak, soğuk duş alın, güneş ışığına daha çok çıkın, masaj yaptırın.


ENDORFİN

Fiziksel acıyı hafifletir. Coşku hali yaratır ve böylelikle anksiyete, depresyon, stres ve ağrı tepkilerini hafifletir.

Eksikliğinde neler olur?

Anksiyete, depresyon, ağrı ve acı çekme, sık ruh hali değişimleri, uykusuzluk, dürtüsel davranışlar ortaya çıkar.

Endorfini nasıl yükseltirsiniz?

Kahkaha atmak, ağlamak iyi gelecektir (duygu boşalımı), müzik dinleyin, sanat, şiir gibi ruhunuzu iyileştiren şeyler yapın, bitter çikolata ve baharatlı yemekler tüketin, egzersiz yapın, esneme hareketleri yapın, masaj yaptırın, meditasyon yapın.

Mora Terapinin Hormon dengeleme ve aktivasyon programları da tüm vücudunuzdaki hormonal salınımlarınızın dengesi için ayrıca mükemmeldir. Denemeyi sakın ihmal etmeyin. Mora Renk ve Bach Çiçekleri programlarımız da duygu durumunuz konusunda hızlı düzelmelere neden olur.

Sağlık dolu günler dileklerimizle.

 

 

9 Ekim 2020 Cuma

Müzik Gerçekten Ruhun Gıdası Mı?

Rahatlıkla neredeyse tüm insanlığın ortak kümesinin müzik olduğunu söyleyebiliriz öyle değil mi? Ya da sesler. Farklı türler, farklı yansımalar, farklı enstrümanlar sevebiliriz; ama bir şekilde müziği duyar, ona tepki veririz. Bu tepki, biz mutluyken de cereyan edebilir hüzünlüyken de. Belki de müziğin en güzel yanı da budur.

Müzik dinlemek eğlence olmasının yanında sizi daha sağlıklı bir hale de getirebilir mi? Müzik bir zevk ve memnuniyet kaynağı olabilir, ancak araştırmalar ayrıca birçok farklı psikolojik faydası olduğunu da kanıtlar niteliğinde. Bunu kendi üzerimizde de rahatlıkla görebiliriz. Müziğin düşüncelerinizi, duygularınızı ve davranışlarınızı etkileyebileceği düşüncesi, daha önce duymadığımız bir gerçek değil. Şöyle düşünün; en sevdiğiniz, tempolu rock eserini dinlerken havalara uçuyor ya da şahane bir canlı performans eşliğinde gözyaşlarını tutamıyorsanız, müziğin gücünü kolayca anlar ve ruhunuzda hissedebilirsiniz.

Müziğin psikolojik etkileri, idrak edebileceğimizden çok daha güçlü ve geniş kapsamlı olabilir. Müzik terapisi, bazen duygusal sağlığı desteklemek, hastaların stresle başa çıkmasına yardımcı olmak ve psikolojik iyileşmeyi desteklemek için kullanılan bir girişim olarak da evrensel olarak tanınmaktadır. Hatta bazı durumlar, müzikteki zevkinizin kişiliğinizin farklı yönlerini kavramasını sağlayabilir.

Müzik zihni rahatlatabilir, vücuda enerji verebilir ve hatta insanların acıyı daha iyi yönetmesine yardımcı olabilir.

Peki müzik başka ne gibi faydalar sağlayabilir?


Araştırmalar, dinlediğimiz müziğin, başka bir aktiviteye odaklandığımızda bilişsel görevler üzerindeki performansımızı geliştirebilir. Çalışırken zihinsel performansınızda bir artış arıyorsanız, arka planda sizi motive edecek bir müzik çalmasını ihmal etmeyin. Karmaşık şarkı sözleri barındıran eserler yerine enstrümantal dinlemek işinizi kolaylaştırabilir.

Müziğin stresi azaltmaya veya yönetmeye yardımcı olabileceği uzun zamandır biliniyor. Zihni rahatlatmak ve için ortaya çıkarılan meditatif müzik merkezli kır evi endüstrisini düşünün. Böylelikle müzik dinlemek, insanın baş düşmanı stresle baş etmenin etkili bir yolu olabilir.

Sonuçlar müzik dinlemenin insan stresine, otonom sinir sistemine etki ettiğini gösteriyor. Müziğin en şaşırtıcı psikolojik faydalarından biri, yararlı bir kilo verme aracı olarak kullanıldığı gerçeğidir. Kilo vermeye çalışıyorsanız, hafif müzik dinlemek ve ışıkları kısmak, hedeflerinize ulaşmanıza yardımcı olabilir.

Akşam yemeği yerken, evde hafif müzik çalarak bunu uygulamaya koyabilirsiniz. Rahatlatıcı bir ortam yaratarak, yavaş yavaş yemek yiyebilir ve bu nedenle daha doymuş hissedebilirsiniz.

Öğrencilerin çoğu, ders çalışırken müzik dinlemekten keyif alıyor. Bazıları en sevdikleri müziği dinledikçe hafızalarını geliştirirken, diğerleri de müziğin hoş bir dikkat aracı olduğunu düşünüyor. Bu durum kişi özelinde değişiklikler ve dalgalanmalar gösterebilir.

Araştırmalar, müziğin, acı ve ağrı yönetiminde çok yardımcı olabileceğini göstermiştir. Günde sadece bir saat boyunca müzik dinleyenlerin, başka bir kontrol grubundakilere oranla, ağrıda belirgin bir azalma yaşadıklarını kanıtlar niteliğindeydi.

Uykusuzluk tüm yaş gruplarından insanları etkileyen ciddi bir sorundur. Bu problemin yanı sıra diğer yaygın uyku bozukluklarının tedavisi için birçok yaklaşım olmasına rağmen, araştırmalar, klasik müzik dinlemenin güvenli ve etkili bir çözüm olabileceğini göstermiştir.

Müzik, uyku problemleri için etkili bir tedavi olduğundan, uykusuzluğu tedavi etmek için kolay ve güvenli bir strateji olarak kullanılabilir.

Müzik dinlerken egzersiz yapmayı daha kolay bulmanın iyi bir nedeni var. Araştırmacılar hızlı tempolu müziğin dinlenmesinin insanları daha fazla çalışmaya teşvik ettiğini keşfettiler. Çalan şarkılara göre görüldü ki, tempo, çalışma hızını %10 oranında artırdı veya tam tersi düşürdü.

Müziğin temposunu değiştirmek, mesafe tekrarı, kalp hızı ve müziğin verdiği duygu gibi faktörler üzerinde ne gibi etki yaratıyor? Araştırmacılar, tempoyu yükseltmenin, pedal çevirme hızı ve uygulanan güç açısından daha yüksek performansa yol açtığını keşfettiler. Tersine, müziğin temposunu yavaşlatmak, tüm bu verilerin azalmasına yol açtı. 

Müziğin bilim destekli yararlarından bir diğeri, sizi mutlu edebilmesi. İnsanların müzik dinlemelerinin nedenleri üzerine yapılan bir incelemede, araştırmacılar müziklerin uyarılma ve duygu durumlarıyla ilgili önemli bir rol oynadığını keşfettiler. Katılımcılar, müzikle birlikte daha iyi ruh hallerine sahip oldular.

Dünya Psikiyatri Dergisi’nde yer alan bir çalışma, bunama, inme ve Parkinson hastalığı gibi nörolojik durumlardan muzdarip hastalarda, depresyon, hüzün ve anksiyetenin azalmasında önemli rol oynadığını göstermiştir.

Sonuç olarak; müzik akıl, vücut ve ruh arasında bir denge oluşturmaktadır. Teknolojinin gelişimiyle birlikte çağımızda müzik terapileri de önemli bir rol oynamaya başlamıştır. Bunun en güzel örneklerinden biri de Mora Terapi Psycobiophoni modülü ve 5 Element Müzik Terapi kiti. Söz konusu cihaz modülü de 5 Element modülü gibi müziğin terapi gücünden yardım almaktadır. Ancak onu müzik terapilerinden ayıran en önemli özelliği aynı zamanda vücuttaki frekansları düzenlemesidir. Dilerseniz bize ulaşarak detaylı bilgi alabilirsiniz.

Şimdi en sevdiğiniz şarkıyı açmanın tam zamanı! 😊

25 Eylül 2020 Cuma

Gerçek tanımıyla "bütünsel tıp / bütünsel sağlık" ne demektir?

 Bütünsel tıbbın sağlık anlayışı, klasik okul tıbbındaki gibi adı önceden konulmuş hastalıkları teşhis edip bunları kimyasal ilaçlar veya cerrahiyle “tedavi etmek”ten çok farklıdır. Bütünsel tıbbın sağlık anlayışı hastalıkları iyileştirmekten çok, doğal yöntemlerle sağlığı koruma odaklıdır. Bütünsel tıp, ağırlıklı olarak Geleneksel Doğu tıp sistemlerinden beslenir. Naturopati ve homeopati gibi bazı bütünsel tıp şifa sistemleri Batı’da geliştirilmiş olmakla birlikte, Geleneksel Çin Tıbbı ve Ayurveda Tıbbı gibi Geleneksel Doğu tıp sistemleri binlerce yıllık geçmişi olan önemli bütünsel tıp kaynaklarıdır. Bu şifa sistemlerinin her biri farklı yaklaşımlara sahip olmakla birlikte, klasik okul tıbbından ayrılan ortak noktaları insanın sadece fiziksel sağlığı üzerinde durmayıp, duygusal, zihinsel ve ruhsal boyutların da sağlığın bileşenleri olarak göz önünde bulundurmalarıdır.

Bütünsel sağlık tüm bu unsurların dengesinin kurulmasıyla sağlanır. Bütünsel tıpta beden-zihin etkileşimi dikkate alınır. Sinir sistemi ve bağışıklık sistemi zihinsel sağlık üzerinde; zihinsel durum da sinir sistemi ve bağışıklık sistemi üzerinde etkilidir. Günümüzde, özellikle stres kaynaklı kalp ve damar hastalıkları, astım, sindirim problemleri, obezite gibi kronik hastalıklardan ölüm oranının yüksekliği, beden-zihin bağlantısını açıkça göstermektedir. Bütünsel tıbbın faaliyet alanı mevcut bir hastalığı tedavi etmek değil, insanların kendi kendilerini iyileştirme kapasitelerini arttıracak, hastalıkları önleyecek çözümler sunmaktır. Sağlığı kaybetmeden önce korumanın önemini kavratmayı ve bu yolda neler yapılması gerektiği konusunda toplumu bilinçlendirmeyi amaçlar

"Bütün iyi olmadan parçayı iyileştirmek mümkün değildir." –Platon

Bütünsel (holistik) tıbbın iddiası, insanın beden, akıl ve ruhtan oluşan çok boyutlu bir varlık olduğu, tek tek organlara ve sistemlere indirgenemeyeceği ve insanın tüm bu parçaların toplamından daha fazlası olduğudur. Bu yönleriyle bütünsel tıp, gerek fiziksel bedeni kendi içerisinde, gerekse zihin ve fiziksel bedeni birbirinden ayıran biyomedikal modelin aşılarak, insanın parçalara ayrılmadan tüm varlığıyla ve şahsiyetinden soyutlanmadan ele alınmasıdır. Hastalığın nasıl tedavi edileceğinden önce, insanı hasta eden süreçlerin tespit edilmesidir. Hastalıkların seyrinden çok, hastalığı doğuran nedenleri sorgulayarak öncelikli olarak bu nedenlerin ortadan kaldırılması gerektiğini savunur. Tek tek bütünü oluşturan parçaları değil, o parçaların oluşturduğu bütünü ve parçaların birbiriyle karşılıklı etkileşimini, yani bütünün kendisini görmeyi önemser.

Hem dünyada, hem de ülkemizde tıp mesleği bir paradigma değişimine ihtiyaç duyuyor. Ülke olarak bugün yoga, meditasyon, akupunktur, biorezonans ve frekans, ozon tedavisi gibi bütünsel, alternatif, tamamlayıcı- ya da diğer tanımlamalarıyla her türlü doğal -tedavi uygulamalarının bazı hastanelerimizde uygulanmaya başlanmış olması- bütünsel tıbbın felsefesiyle çok uyumlu olmasa da- başlangıç için umut verici bir gelişmedir.  Hedefimiz bütünsel tıp yaklaşımlarını doktorların burun kıvırdığı, bu yöntemlerden yarar gördüğünü söyleyen hastalarını “hoş gördüğü” bir sistemden, bu uygulamaların bilimselliği, etkinliği konusunda daha bilgili doktorların yetiştiği ve bizzat bütünsel tıp uygulayan hekimlerin sayısının arttığı bir sisteme katkıda bulunmaktır. Bizler artık gerçek anlamda sağlıklı bir toplum için, insan bedenini bütünü oluşturan parçalarına indirgeyerek, her parçada oluşan bozukluğu “parça başı” yaklaşımla tedavi etme yaklaşımının, hastalık ve sağlığı sığ bir kimyasal indirgemecilikle açıklamaya çalışan tıbbi yaklaşımların ötesine geçilmesi gerektiğini savunuyoruz.  Daha hümanist bir sağlık anlayışı için, insanın bütününün ele alınması gerektiğini savunuyoruz. Bütünlükten kastımız da, insanın bedeninin, zihninin, duygu ve düşüncelerinin, yaşadığı hayatın, sosyal çevresinin topyekün ele alındığı, doktorun hastasına zaman ayırıp onu dinlediği, hastanın iyileşme sürecinde doktorun ortağı olduğu bir sistemdir. 

Bütünsel tıp insanların birbirleriyle ve çevreleriyle ilişkilerinin, yaşayış tarzlarının, ruhsal durumlarının genel sağlıkları üzerindeki belirleyiciliğine vurgu yapar. Hastalık, tüm bu unsurlardaki dengesizlikten kaynaklanır. İnsan, kendi içinde bu dengesizliği yenebilecek potansiyele sahiptir. İyileştirme rolünü üstlenen kişinin öncelikli görevi, insanın içindeki bu iyileşme yeteneğini canlandırmaktır. Bu görev, herhangi bir dışsal müdahaleden (cerrahi veya ilaç tedavisi)  önce “bilinç” le başarılır. Bu bilinç de eğitimle sağlanır. Bu açıdan doktorun öncelikli görevi “müdahale etmek” değil, “eğitmektir”.  İnsana kendi sağlığının kontrolü devredilir.  Yani insan sağlığının sorumluluğu doktordan önce, kişinin kendisine aittir.

Beden ve ruhu birbirinden ayıran biyomedikal dogmanın aşılarak, insanın parçalara ayrılmadan bütün varlığıyla ele alınmasıdır. Bireyleri, sağlık örgütlerini ve sivil toplumu sağlığın korunması konusunda sorumluluk almaya çağırmaktır. Doğaya hükmetmek değil, onunla uyum içinde yaşamaktır. Bu yönleriyle bütünsel tıp, sağlık anlayışımızda bir devrimdir ve Mora Terapi olarak biz de bu yaklaşımla hizmet vermekteyiz. Ana temamız “hastalığı nasıl tedavi ederiz” değil, “nasıl sağlıklı insanlar yaratırız”dır. 

 

18 Eylül 2020 Cuma

Küçük Yaşta Kilo Problemi Yaşayan Çocuklarımız İçin Ebeveynler Ne Yapmalı?

"Etrafınıza dikkatle baktığınızda obezitenin çocuk ve gençler için de önemli sağlık sorunlarından biri, belki de en önemlisi ve en tehlikelisi haline geldiğini siz de göreceksiniz. Fazla kilolu ve şişman çocukların sayısı arttıkça sağlığı bozulan çocuklarımızın da sayısı artıyor. Sorun büyükler kadar onların da kalbini, damarlarını, dizlerini, bağışıklık sistemlerini, psikolojilerini etkiliyor. Kilosu artan çocuklarımızın fiziksel aktiviteleri azalıyor, arkadaş ilişkileri zayıflıyor, okul başarısı düşebiliyor. Daha da önemlisi güven kaybı ve benzeri ruhsal sorunlar başlıyor."

Çocuklar metabolik düzenleri, ailelerin onlar için daha iyi yaşam standartları ve beslenme imkanı sunması sebebiyle aşırı kilo konusunda erişkinlere göre daha şanslı konumdalar. Bu durum onları obezite salgınından birkaç on yıl korumasına rağmen artık mevcut özellikler hiçbir işe yaramıyor.

2010 yılında yapılan Türkiye merkezli araştırmada, 0-5 yaş arası çocuklarda fazla kilolu ve şişman olanların sıklığı %26.4,6-18 yaş arası çocuklarda ise fazla kilolu ve şişman olanların sıklığı %22.5 olarak bulunmuştur. Oranlara göz attığınızda olayın ne kadar ciddi olduğunu görüyorsunuz. Neredeyse Türkiye üzerindeki çocukların dörtte biri kilolu veya aşırı kilolu. Çocukluk çağında aşırı kilolu veya obez olan çocukların erişkin dönemde obez oldukları ve bu kişilerin genç yaşta diyabet ve kardiyovasküler olaylar geliştirdikleri bilinmektedir. Ayrıca erişkin yaşta osteoartrit gibi kas-iskelet sistemi hastalıkları ile meme, endometrium ve kolon kanseri geliştirme risklerinin yüksek olduğu görülmüştür. Ebeveynlerin beslenme alışkanlıklarının yağ ve şekerden zengin yiyeceklere kayması çocukların yeme alışkanlıklarını bu şekilde geliştirmelerine neden oluyor. Bu tür beslenme alışkanlıkları, vitamin, mineral ve diğer gerekli elemanların beslenme ile alınamamasına yol açıyor.

Obez çocuk mutlaka doktor kontrolü altında olmalıdır. Başlangıçta beslenme öyküsü aile öyküsü, sistem muayeneleri, fizik aktivite öyküsü, büyüme kayıtlarının değer-lendirilmesi ve bazı laboratuvar incelemelerinin yapılması gereklidir. Çocuğun beslenme öyküsü önemlidir. Çünkü bazı çocuklar çok fazla miktarda yememelerine karşın, aldıkları besinlerin yüksek düzeyde karbonhidrat ve yağ içermesi nedeni ile kilo alırlar. Doktorunuz; ailenin beslenme alışkanlığı, ailede başka bir obez bireyin varlığı ve ailede kalp-damar hastalığı ve şeker hastalığı öyküsünün öğrenmek isteyecek, çocuğunuzun fiziksel aktivitesi ve ruhsal durumunu değerlendirecektir.

Sürekli kilo alıp vermenin de vücut şekline ve metaboliz-maya zararlı etkileri vardır, bu nedenle kilo alıp-vermekten kaçınılmalıdır. Kilo verme ardından kilo alma vücutta kas kitlesini azaltır. Yeniden alınan kilo yağ olarak vücuda döner. Kilo alıp verme sakıncalı olduğu için sürekli ve yavaş kilo verme programına hazır olunmalıdır.

Katı diyetler, egzersiz programları ve en önemlisi iradeli davranabilmek, çocuklar üzerinde çalışmayacak yöntemlerdir. Bu aşamada, ‘çocuklar nasıl zayıflayabilir?’ sorusuna cevap aradığınızı duyar gibiyiz. Eğer yavrunuzun neden kilo aldığını belirleyebildiyseniz, çözüm yolunu da daha kolay bulacaksınızdır.  Bir çocuğun en sağlıklı kilo verme yöntemi, beslenme alışkanlıklarını gözden geçirmektir. Çocuğunuzun yiyecekleri arasından zararlı gıdaları çıkartır, onların yerine sağlıklı alternatifler eklerseniz, büyük oranla yavrunuzu bu besinlerin zararlarından korumaya başlar ve onun gelişimini olumsuz olarak etkilemeden kilo vermesine katkı sağlamış olursunuz. Asitli ve şekerli içecekler yerine ev yapımı meyve suları, hazır meyveli yoğurt yerine evde hazırlanmış meyve püreli yoğurtlar veya fast food hamburgerler yerine anne köftesi ile hazırlanmış sağlıklı bir burger hazırlayarak, çocuğunuzu sevdiği yiyeceklerden tamamen koparmadan sağlıklı beslenmesini sağlayabilirsiniz.


Beslenme konusuna gösterdiğiniz özeni, çocuğunuzun gerçekleştirmekten hoşlandığı tüm aktivitelerde de göstermeye çalışın. Böylelikle çocuğunuzun daha çok hareket etmesini sağlar, enerji harcanmasını artırarak daha çok kalori yakmasına yardımcı olursunuz. .
 
Televizyon veya bilgisayar başında yemek yiyen çocukların dikkatlerinin farklı yöndedir, bu sebeple yedikleri yemekten ve doyduklarından bir şey anlamayacak, daha fazla yemek tüketmek isteyeceklerdir. Yemeğini her daim masa başında yiyip içmelerini sağlamanız bu noktada önemlidir. Kızartma, hamur işi, tatlı gibi kilo almaya yardımcı yiyeceklerin tüketimini azaltarak, çocuğunuza fırında hazırlanmış, sebze-meyve ağırlıklı, süt ve süt ürünlerinin bulunduğu bir beslenme şekli hazırlarsanız, ona en ideal diyet programını yaratmış olursunuz. Çocuğunuz gecenin geç bir saatinde acıkırsa, ona yüksek kalorili yiyecekler yerine daha masum besinler vererek kilo almasını önleyebilirsiniz. 
 
Sağlıklı ve teknolojik bir alternatif olarak Mora Terapi’nin kilo ile mücadele tedavileri ve terapilerinden de küçük / büyük insan demeden faydalanabilirsiniz. Mora Terapi her daim kilo alıp verme döngüsünü en sağlıklı biçimde uygulamayı amaçlar. Detaylı bilgi için bize ister web ister telefon numaramızdan ulaşabilir, bizimle tanışabilirsiniz.
Herkes için sağlıklı günler! 😊