gıda duyarlılığı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gıda duyarlılığı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Temmuz 2025 Pazartesi

Tatlı Krizlerine “Dur” Demek Artık Daha Kolay!




Tatlı Krizlerine “Dur” Demek Artık Daha Kolay!

Tatlı krizleri çoğu insanın ortak sınavlarından biri. Özellikle öğleden sonraları veya gece saatlerinde bastıran “şimdi bir şeyler yemeliyim” hissi, genellikle bir dilim kek ya da birkaç kaşık dondurma ile sonuçlanabiliyor. Peki bu krizler neden olur ve nasıl yönetilir?


Tatlı Krizlerinin Sebepleri Nelerdir?

Tatlı krizleri genellikle bir "zayıflık" değil, vücudun verdiği bir sinyaldir. En sık görülen nedenlerin başında kan şekeri dalgalanmaları gelir. Düzensiz veya yetersiz beslenme, kan şekerini hızla düşürür ve beyin bu eksikliği telafi etmek için sizi hızlı enerji kaynağı olan şekere yönlendirir. Ayrıca, yetersiz protein ve lif alımı nedeniyle tokluk hissi azalır ve vücut karbonhidrat arayışına girer. Duygusal yeme alışkanlıkları da büyük bir etkendir. Stres, öfke, sıkıntı gibi duygular tatlı isteğini tetikleyebilir. Uyku eksikliği ise açlık hormonlarını artırarak tatlıya yönelmeyi kolaylaştırır. Tüm bunlara ek olarak, bağırsak florasındaki dengesizlikler de tatlı isteğini artıran zararlı bakterilerin çoğalmasına neden olabilir.


Tatlı Krizleriyle Başa Çıkmanın Doğal Yolları

Peki bu krizlerle nasıl başa çıkılır? Öncelikle ana öğünleri atlamamak gerekir. Kahvaltı dahil olmak üzere düzenli ve dengeli beslenmek, kan şekeri seviyenizi sabit tutar. Her öğüne protein ve sağlıklı yağ eklemek uzun süre tok kalmanıza yardımcı olur. Tatlı isteği geldiğinde kendinize şu soruyu sorun: Gerçekten aç mıyım yoksa sıkıldığım için mi yemek istiyorum? Bu farkındalık bile çoğu zaman yön değiştirmenizi sağlar. Ayrıca evde sağlıklı atıştırmalıklar bulundurmak, kriz anlarında doğru seçim yapmanıza yardımcı olur. Şekersiz hurmalı toplar, fırınlanmış meyveler ya da tarçınlı yoğurt gibi alternatifler iyi bir başlangıç olabilir. Bitki çayları da tatlı isteğini azaltmak için etkilidir. Tarçın, rezene ya da vanilyalı bitki çaylarını deneyebilirsiniz. Ve en önemlisi: Kendinizi suçlamayın. Mükemmel olmak zorunda değilsiniz. Önemli olan dengeyi yakalamak ve sürdürebilmek.


Tatlı Krizlerini Önlemek İçin Günlük Rutin Önerileri

Günlük rutininizde küçük değişiklikler büyük fark yaratabilir. Güne dengeli bir kahvaltıyla başlamak, öğün aralarında sağlıklı atıştırmalıklar tercih etmek, yeterli su içmek ve akşamları televizyon karşısında boş atıştırmalardan kaçınmak tatlı krizlerini önlemeye yardımcı olur. Tarçın, chia tohumu gibi insülin direncine iyi gelen doğal desteklerle beslenme düzeninizi daha dengeli hale getirebilirsiniz.


Mora Terapi ile Tatlı Krizlerine “Dur” Demek Sizin İçin Kolaylaşabilir!

Tüm bu önerilerin yanında Mora Terapi de tatlı krizleriyle başa çıkmada etkili bir destek olabilir. Tatlı krizlerinin arkasında bazen gıda duyarlılığı, bazen de frekans dengesizliği yatabilir. Mora Terapi, kişiye özel duyarlı olduğu şeker türlerini belirleyerek vücudun doğal dengesini yeniden kurmasına yardımcı olur. Kimyasal madde kullanılmadan, tamamen non-invaziv bir yaklaşımla uygulanan bu yöntem, aynı zamanda duygusal yeme alışkanlıklarını da dengelemeye destek olur. Özellikle karbonhidrat bağımlılığı, şeker isteği ve ani açlık krizlerinde, Mora Terapi seanslarıyla bu döngü kırılabilir.


Tatlıdan Uzaklaşmak Değil, Dengede Kalmak Hedefiniz Olsun

Tatlıdan tamamen uzak durmak değil, onunla sağlıklı bir ilişki kurmak hedeflenmelidir. Kendinizi tanıyarak, vücudunuzun neye ihtiyacı olduğunu fark ederek ve gerekirse doğru destekleri alarak tatlı krizlerine “dur” demek artık çok daha kolay. 


*Bu yazı bilgi vermek amaçlı yazılmıştır. Sağlığınız için en doğru bilgilere ulaşmak için uzman bir hekiminize mutlaka danışmanızı öneriyoruz.

7 Temmuz 2025 Pazartesi

Sağlıklı Bir Yaşam, Vücudunuzu Anlamakla Başlar...

Sağlıklı Bir Yaşam, Vücudunuzu Anlamakla Başlar...




Hepimiz sağlıklı bir yaşam sürmenin peşindeyiz. Daha enerjik hissetmek, bağışıklığımızı güçlendirmek, hastalıklardan korunmak ve ruhen de iyi olmak istiyoruz. Ancak bu yolculuğun ilk adımı genellikle gözden kaçar: vücudumuzu tanımak.

Peki gerçekten vücudumuzu ne kadar tanıyoruz? Hangi yiyeceklerin bizi şişirdiğini, hangi saatlerde enerjimizin düştüğünü, neden bazı sabahlar yorgun uyandığımızı biliyor muyuz?

Kendi Bedeninizin Uzmanı Olun

Her bireyin metabolizması, hormon dengesi, stres tepkisi, bağışıklık sistemi biriciktir. Bazen bir başkasına iyi gelen bir beslenme rutini ya da takviye size yaramayabilir. İşte bu noktada kendinizi gözlemlemek çok kıymetlidir.

    • Sabah uyandığınızda enerjiniz nasıl?
    • Öğle yemeğinden sonra halsizlik yaşıyor musunuz?
    • Tatlı yedikten sonra baş ağrınız oluyor mu?
    • Gluten veya süt ürünleri size şişkinlik yapıyor mu?
    • Stresli olduğunuzda mide ağrısı mı çekiyorsunuz?

Bu gibi sorulara cevap aramak, sağlıklı bir yaşama atılan ilk adımdır. Çünkü vücudun sinyalleri vardır ve biz bu sinyalleri okuyabildiğimiz ölçüde iyi hissederiz.


Gıda Duyarlılıkları: Gizli Engeller

Zaman zaman kişiler hiçbir hastalığı olmamasına rağmen şunlardan şikâyet eder:

  • Şişkinlik ve hazımsızlık
  • Baş ağrıları
  • Ciltte sivilcelenme
  • Tatlı krizleri
  • Sürekli yorgunluk
  • Dikkat dağınıklığı

Aslında bu belirtiler, vücudun bazı gıdalara karşı verdiği reaksiyonların sessiz çığlığı olabilir. Örneğin, bir danışan her sabah sağlıklı olduğunu düşündüğü yulaf, süt ve muzdan oluşan kahvaltı yapıyordu. Ancak gün içinde yaşadığı şişkinlik ve baş ağrısının sebebinin bu kahvaltı olduğu ortaya çıktı. Yulaf ve süt onun için faydalı değil, zararlıydı.

Bu yüzden vücudunuzu gözlemlemek kadar bilimsel bir analiz desteği almak da büyük fark yaratır.


Zihin-Beden İlişkisini Göz Ardı Etmeyin

Beden sağlığımız, zihinsel durumumuzla da birebir ilişkilidir. Kronik stres, kortizol hormonunun sürekli salgılanmasına ve bu da bağışıklık sisteminde düşüşe, uyku bozukluklarına, kilo alımına sebep olabilir. Vücudunuz, yaşadığınız duyguları ve düşünceleri “kimyasal olarak” hisseder.

Yani sadece ne yediğiniz değil; nasıl hissettiğiniz de sağlığınızı belirler.


Su İçmekten Daha Fazlası Gerekebilir

Bol su içmek, yürüyüş yapmak, sebze ağırlıklı beslenmek... Evet, hepsi sağlıklı yaşamın önemli adımları. Ancak bunları yapmanıza rağmen hâlâ kendinizi iyi hissetmiyorsanız, vücudunuzun daha derin mesajlarını keşfetme zamanı gelmiş olabilir.


Mora Terapi ile Vücudunuzun Sinyallerini Doğal Yoldan Keşfedin

Sağlıklı bir yaşamın en temel anahtarlarından biri, bedenin frekanslarını dengeleyerek içsel uyumu yeniden sağlamaktır. İşte bu noktada Mora Terapi devreye girer.

Mora Terapi, non-invaziv ve kimyasal madde kullanılmayan bir yöntemle, bedenin doğal dengesi üzerine çalışır. Gıda duyarlılıklarını analiz edebilir, zararlı frekansları silip, bedeni destekleyen frekansları güçlendirir. Baş ağrısı, kronik yorgunluk, stres, alkol-sigara bağımlılığı, gıda bağımlılığı gibi konularda kişiye özel destek sunar.

Uygulanan seanslar sayesinde, bedeninizin neye ihtiyaç duyduğunu anlamanız ve yeniden dengeye kavuşmanız mümkün olur. Mora Terapi, bedeninizin doğal potansiyelini ortaya çıkarır ve sizi daha sağlıklı, daha huzurlu bir yaşama taşır.


*Bu yazı bilgi vermek amaçlı yazılmıştır. Sağlığınız için en doğru bilgilere ulaşmak için uzman bir hekiminize mutlaka danışmanızı öneriyoruz.

4 Haziran 2018 Pazartesi

DİRENÇLİ KİLOLARINIZIN SEBEBİ GIDA DUYARLILIĞI OLABİLİR Mİ?


‘Yediklerime dikkat ediyorum, spor yapıyorum ancak bir türlü kilo veremiyorum’ diyenlerin dikkatine! Kilo verememenin sebepleri, hormonel veya metabolik rahatsızlıklar olabilir. Ancak bu sebeplerin arasında daha sinsi ilerleyen bir sebep daha var. Gelin birlikte inceleyelim…


Bağırsaklar sadece besinleri sindirimi ve emiliminde görevli değildir. Aynı zamanda en önemli özelliklerinden biri de vücudun korunmasında görevli bağışıklık sistemi hücrelerinin %70-80 inine sahip olmasıdır. Bağırsaklarımız, besinlerin sindirimi sonucunda oluşan yararlı bileşenleri vücuda geri emerken, zararlı bileşenleri vücuttan uzaklaştırmaktadır. Ancak günümüzdeki stresli yaşam şartları, bilinçsiz ilaç kullanımı, gıda katkı maddeleri veya maruz kalınan ağır metaller, toksin maddelerin sonucunda bağırsaklarımız olduğundan daha geçirgen hale gelmektedir. Tam olarak parçalanamadan kana geçen gıdalar, bağışıklık sistemimiz tarafından tanınamazlar ve yabancı bir maddeymiş gibi saldırıya uğrarlar. Bunun sonucunda da vücutta iltihaplanmalar ve çeşitli belirtiler görülmeye başlar.

Duyarlılık oluşan gıdalara karşı oluşan belirtiler ve şiddetleri kişiden kişiye değişmektedir. Gözlemlenebilecek belirtilerden bazıları: kabızlık, gaz, hazımsızlık gibi sindirim sistemi şikayetleri, deri döküntüleri, egzama, halsizlik, baş ağrısı, migren, kronik yorgunluk ve romatizmal şikayetlerdir.

Yapılan araştırmalarda, vücutta oluşabilecek iltihaplanmaların insülin direnci de oluşturabileceği düşünülmektedir. Oluşan insülin direnci ise kilo vermeyi zorlaştıran hatta obeziteye sebebiyet verebilen önemli bir faktördür. Obeziteyle birlikte biriken yağ dokusu stres hormanlarının artmasına sebep olur ve bunun sonucunda iltihaplanma artar. Kısır döngüyü bozabilmek için kişinin mutlaka gıda duyarlılıkları ve gıda alerjisi olup olmadığı sorgulanmalıdır.

Vücuttaki iltihabi durumun depresyonla ilişki mekanizması henüz net değil ancak, son yıllarda bu konuyla ilgili yapılan bazı çalışmalarda, gıda duyarlılıklarına bağlı bağırsaklarda meydana gelebilecek iltihaplanmaların, yaklaşık %95’i ince bağırsaklardan salgılanan seratonin hormonunun salgılanmasını olumsuz etkileyebileceği tartışılmaktadır. Seratonin hormonu eksikliği ise duygu durum bozukluklarına sebebiyet verebilmektedir. Duygu durum bozukluğu da yanlış beslenme alışkanlığının oluşmasında büyük bir etkendir.

Verdiğimiz tüm örneklerde olduğu gibi, çözüm sağlıklı beslenme alışkanlığının oluşturulması, vücutta beklenmedik belirtilere sebep olan besin bileşenlerinin diyetten uzaklaştırılmasıdır. Bizim de Mora Terapi yöntemiyle yaptığımız alerji terapilerin temeli, alerjen madde frekanslarının vücuttan silinmesidir. Bu şekilde izlem süreci boyunca vücuttan uzaklaştırılan ve aynı zamanda vücuttaki izleri silinen alerjenler, tedavinin sonunda eser miktarda alındığı veya gözden kaçıp tüketildikleri zaman eskisi gibi vücutta belirti yaratmamaya başlar. Aynı zamanda tedavide kullandığımız renk terapileri duygu durum bozuklukları için birebirdir.