detoks etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
detoks etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Mayıs 2022 Pazartesi

MAYDANOZ ÇAYININ SÜRPRİZ FAYDALARI

 


  Günümüzde sebzelerden ve çeşitli bitkilerden çay yapıp içmek oldukça popüler hale gelmiştir. Her bitkinin mutlaka sağlığımıza faydası vardır. Bu çayların popüler olmasının nedeni de çoğunlukla zayıflatma ve ödem attırma etkilerinin oluşundandır.

Zayıflamak için çayı içilen sebzelerin başında da maydanoz gelir. Aromatik özelliği oldukça yüksek olan maydanozun sağlığımıza pek çok faydası vardır.


 MAYDANOZUN FAYDALARI

 Antioksidan özelliğe sahip olan maydanoz; A,C ve K vitaminlerini de içererek bağışıklık sistemine oldukça fayda sağlamaktadır.

 Ağız ve diş sağlığı için de önemli olan maydanoz özellikle ağız kokusunu gidermektedir.

 Önemli bir hastalıktan ötürü olmadığı sürece mide bulantısını gidermeye de yardımcı olur.

 Maydanoz içerik olarak kanserle savaşacak bileşenlere sahiptir.

 Karaciğeri temizleme özelliğine sahiptir.

 İçeriğinde beta-karoten de bulunan maydanoz; göz sağlığını ve retinayı korumaya yardımcı olur.

 Maydanoz, diyabet hastalarında kan şekerini düşürmeye yardım eder.

 Klorofil de içeren maydanoz aynı zamanda anti-bakteriyel etkiye sahiptir.

 Antiseptik özelliği olan maydanoz gaz gidericidir.

Maydanoz tüketiminde dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. Her şeyde olduğu gibi maydanoz da fazla tüketilirse sağlık sorunlarına yol açar. Hamileler, kan sulandırıcı ilaç kullananlar ve hipertansiyonu olan kişiler için fazla maydanoz tüketimi zararlıdır. Maydanozun aşırı tüketilmesi ciltte döküntüye sebep olabilmektedir.

Çiğ halde özellikle yeşil salataların içine konularak tüketilen maydanozun detox suyu ve çay halinde tüketildiği de görülmektedir.


 MAYDANOZ ÇAYININ FAYDALARI NELERDİR

• Maydanoz detox etkisine sahiptir ve güçlü ödem attırıcıdır. Maydanozu çay halinde tüketmek de ödem atmak için önemli bir adımdır.

• Maydanoz çayı idrar söktürücüdür.

• Öncelikle bol su içerek, maydanoz çayıyla da böbrek taşı oluşumunu engellemek mümkündür.

• Karaciğeri temizlediği bilinen maydanoz, çay halinde tüketildiğinde idrar yolu enfeksiyonunu önlemeye de yardımcı olur.

• Adet problemlerine iyi gelen maydanoz çayı; adet söktürücü özelliğe sahiptir ve adet sancılarını da hafifletmeye yardımcı olur.

• Maydanoz çayı sindirim sistemindeki sıkıntılara da iyi gelir ve metabolizmayı canlandırır.

• Maydanoz çayı doğru oranda tüketildiğinde cilt problemlerine de iyi gelmektedir.

• Maydanoz çayı kanser hücrelerinin oluşumunu önlemeye yardımcı olur.

• Maydanoz çayı enfeksiyon hastalıklarını da engeller.

• Vücudu toksinlerden arındırmaya yardımcı olur.

Detox etkisi sebebiyle zayıflamak için sık tüketilen maydanoz suyu ve maydanoz çayı bilinçsizce ve fazlaca tüketildiğindeyse, özellikle böbreğe ve diğer organlara zarar verebilmektedir.

Maydanoz çayı günde sadece 1 bardak tüketilmeli ve en fazla 3 gün art arda içildikten sonra ara verilmelidir.

Maydanoz suyu da aşırı tüketmekten kaçınılmalı ve 15 gün tükettikten sonra 10 gün ara verilmelidir.

Bir anda hiçbir şey yemeyerek yapılan şok diyetlerin sağlığımız zararı olduğunu biliyoruz. Bu doğrultuda zayıflamak üzere gün boyu sadece maydanoz suyu veya kürü tüketmek de oldukça zararlıdır.

Maydanoz çayının pek çok faydasından bahsetmiş olsak da kullanım öncesi mutlaka bir beslenme uzmanına danışmanız faydalı olacaktır.


18 Ocak 2022 Salı

SÜREKLİ BİR ŞEYLER YEMEK İSTİYORUM DİYORSANIZ...




 SÜREKLİ BİR ŞEYLER YEMEK İSTİYORUM DİYORSANIZ...

Günümüzde birçoğumuz bizim için çok önemli olan beslenmeyi düzenli bir şekilde uygulamıyoruz ve sağlıklı beslenmeye de özen göstermiyoruz. Çeşitli sebeplerden ötürü bozulan beslenme düzeni; hazır gıda ve fast food'a yönelimi arttırmaktadır. Bu tip yiyecekler, içeriğindeki çeşitli maddeler sebebiyle geçici bir tokluk hissi oluşturur. Ayrıca bunlar ve benzeri ürünlerin çoğu, bağımlılık yapma özelliğine sahiptir. Bu özellik gıda bağımlılığı sebeplerinden biridir. Beslenme düzenimizin bozulması ve sağlıksız beslenmenin vücuda olumlu bir etkisi olmamakla beraber birçok olumsuz dönütü vardır. Sağlıksız yiyecekler, sürekli şeker, yağ, tuz, karbonhidrat ağırlıklı beslenme, zamanla doyumsuzluk hissini ve sürekli yemek yeme isteğini ortaya çıkarır. Gıda bağımlılığı işte böyle oluşmaktadır. Yukarıda bahsi geçen tuz, şeker vb. maddelerin fazla tüketimi insanda bağımlılık oluşturabilmektedir. 

Gıda sektöründe, satılan ürünlerin katkı maddesi yüklü olması ve bağımlılık oluşturabilecek gıdaların piyasaya sürülmesi çok olağan bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Satış oranını yükseltmek için uygulanan bu yöntem hiç sağlıklı değildir. Bu gıdaların çoğu yağ, şeker ve kalori değeri çok yüksek ve bağımlılık yaratabilecek gıdalardır. 

KİŞİ NEDEN GIDA BAĞIMLISI OLUR?

Gıda bağımlılığının temel sebebi bir gıdanın kontrolsüz bir şekilde fazlaca tüketilmesidir. Gıda bağımlısı bir kişi aç olmasa bile ‘Sürekli bir şeyler yemek istiyorum’ şikayetine sahip olabilir. Gıda bağımlılığında karşı konulamayan temel iki şey yağ ve şekerdir. Gıda bağımlılığı olan kişi o gıdayı tükettiğinde beyin bir ödül mekanizması geliştirir. Kişi bağımlı olduğu gıdayı tükettiğinde haz duymaktadır. Asıl problem tokluk hissinin ve tüketim kaynaklı haz ve mutluluğun geçici olmasıdır. Beyin yemek yedikten kısa bir süre sonra tüketimin tekrarlanmasını istemeye odaklanmaktadır. Bu bir döngü olarak tekrar eder. Kişi bir gıdayı fazla ve kontrolsüz tüketmesi nedeniyle bağımlı olur, o gıdayı aç olmasa bile sürekli tüketmek ister, kısa bir doyum anı yaşar ve tekrar tüketme isteği yaşar. Bir gıdayı kontrolsüz şekilde tüketim davranışının farklı sebepleri olabilmektedir. 

Beynin bağımlılık bölgesini etkin hale getiren gıdalar daha çok glisemik indeksi yüksek yani kan şekerini hızla yükselten gıdalardır. Bu gıdaların başında karbonhidratlar ve şeker oranı yüksek besinler gelir. Örneğin; beyaz ekmek, kek, makarna, pirinç, glikoz içeren tüm gıdalar, paketli abur cuburlar, ve glisemik indeksi yüksek bazı meyveler...


Gıda bağımlılığının sebebi kimi zaman stres, üzüntü gibi duygu durumları olabilir. Stresli bir hayat süren kişi, özellikle kan şekerini yükselten yiyeceklere bağımlı olabilmektedir. Özellikle yağ, şeker, karbonhidrat miktarı yüksek besinler, stresliyken tüketildiğinde beyin bunu ödül olarak algıladığından kişi haz ve mutluluk yaşar. Bu tüketimin getirdiği mutluluk kişinin yaşadığı stresi geçici de olsa ortadan kaldırdığı için stres anında kontrolsüz gıda tüketimine meyillenme olmaktadır. Bu durum tekrarlandığında bağımlılık ortaya çıkmış olur.

Stres ve beraberinde getirdiği düzensiz beslenme gıda bağımlılığının yanında kişide hormonal bozukluklara da yol açabilmektedir. Sağlıksız fast food yiyecekler, işlenmiş hazır gıdalar insanların hormonal gelişimini oldukça kötü etkilemektedir. Özellikle kadınlarda çok önemli hormonal bozukluklar sıkça görülmektedir. Örneğin; kemik erimesi, adet düzensizliği, aşırı tüylenme, kısırlık, polikistik over sendromu, vajinada kuruluk, çeşitli cinsel problemler, depresyon kadınlarda sık görülen hormonal bozukluklardır. İşte bu bozuklukların temel nedeni düzensiz ve sağlıksız beslenmedir. 

MORA TERAPİ İLE BAĞIMLILIKTAN KURTULMAK!

Başta bağımlılık olmak üzere çeşitli sorunların tedavisinde uygulanan, modern biorezonans tedavi şekli olan Mora terapi ile gıda bağımlılığı bitirilebilmektedir. Gıda bağımlılığı tedavisi uygulanırken Mora Nova cihazının bir bölümüne bağımlı olunan madde yerleştirilir. Biorezonans tedavi, ayna yöntemiyle yani birbirine ters olan iki titreşimin birbirini yok edeceği ilkesiyle çalışır. Bu sebeple bağımlı olunan maddenin titreşimi ters çevrilip vücuda verildiğinde bağımlılık etkisi ya çok üst düzeyde azalır ya da tamamen silinir.

Mora terapi aynı zamanda hormon regülasyon tedavisi de vermektedir.

Kişinin sağlıklı frekansları da cihaz tarafından otomatik olarak yükseltileceğinden hormonal, metabolik ve duygusal durumu da cihaz öncesine göre çok daha iyi olacaktır. Ek olarak duygu durum tedavileri de Bach Çiçekleri terapisi ile terapistin uygun gördüğü durumlarda yapılır.


2 Aralık 2021 Perşembe

SU İÇEMİYORUM DİYORSANIZ...




SU İÇEMİYORUM DİYORSANIZ...

Su; vücudumuz, sağlığımız ve yaşamımız için en gerekli ve önemli maddedir. İnsanın yaşamını sürdürebilmesi için oksijenden sonra ihtiyacı olan bir diğer şey de sudur. İnsan vücudunun yaklaşık %60'ı sudan oluşmaktadır. Aynı zamanda kan, tükürük, idrar ve mide salgısı gibi birçok vücut sıvıları büyük oranda su içermektedir. Bu yüzden her genç ve yetişkin günde en az 1.5 litre su içmelidir, çocuklarda bu oran düşebilir. Özellikle sabah uykudan uyanıldığında hem organları da uyandırmak için hem de geceden gelen susuzluğu gidermek için güne bir bardak ılık suyla başlamak önemlidir.

VÜCUDUMUZ İÇİN SUYUN ÖNEMİ

-Su, besinlerden alınan vitaminler ve mineralleri dağıtma göreviyle taşır.

-Metabolik işleyiş için de çok önemli olan su, vücutta sağlıklı işlevi bulunmayan toksinlerin idrar ve dışkı yoluyla atılmasını sağlar.

-Hücre ve dokulara nüfuz eden su, cildin daha sağlıklı ve canlı görünmesini sağlar.

-Böbrek taşı gibi ciddi rahatsızlıkların önlenmesi için de su içmek oldukça önemlidir.

-Gebeler ve emziren anneler için de çokça gerekli olan su, anne sütünün artmasına yardımcı olur.

-Özellikle yaz aylarında hava sıcaklığından ötürü terle kaybedilen suyu tekrar vücuda almak gerekmektedir.

Kısacası hayatta kalmak için suya ihtiyaç duyarız ve vücudumuzda sağlıklı bir işleyiş olması için de yeteri kadar su tüketmek zorundayız.

NEDEN AZ SU İÇERİZ?

Bazen vücudumuz su eksikliğinin sinyallerini bize vermeyebilir. Ve bu durum bizim ihtiyacımız

olandan daha az miktarda su içmemize neden olabilir.

Pek çok insan ‘su içemiyorum, midem bulanıyor’ şikayetine sahiptir. Ve bu nedenle yeteri

kadar su içmemektedir. Bu durum bazı farklılıklarla düzelmeye açıktır.

Günümüzde oldukça fazla kişi hayatını çok yüksek tempoda çalışarak geçirdiğinden su içmeyi

unuttuğundan yakınır ve az su içer.

Dışarıda kafe, restoran gibi yerlerin çokluğu insanları hazır gıdalara yönlendirmektedir.

Özellikle kutu içecek ve kahve benzeri şeylerle sıvı ihtiyacını karşıladığını sanan insanlar az su içmektedir.

Peki su içemiyorum diyorsanız su içmeyi nasıl kolay hale getirebilirsiniz:

Öncelikle tüketmemiz gereken suyun temiz içerikli olmasına dikkat edilmelidir. Ve suyun yerine içeriği temiz olmayan gazlı içecekler, kahve, çay gibi diğer sıvıları koymaya çalışmaktan olabildiğince kaçınılmalıdır çünkü bu sıvılar bilinenin aksine vücuttan su atılımına sebep olur.

SUYUNUZU TATLANDIRABİLİRSİNİZ!

Su içmeyi daha keyifli ve kolay hale getirmek için suyunuza birkaç damla limon sıkabilirsiniz.

Suyunuzu görsel olarak da çekici kılmak için içerisine dilimlenmiş meyve (elma, salatalık, ananas, limon vb.) ve kabuk tarçın, nane gibi şeyler koyabilirsiniz.

SU İÇMEYİ KENDİNİZE HATIRLATABİLİRSİNİZ!

Eğer günlük hayatın tempo ve koşuşturmasında su içmek aklıma gelmiyor, unutuyorum diyorsanız; telefon, bilgisayar veya akıllı saat gibi cihazlara alarm kurarak kendinize su içmeyi hatırlatabilirsiniz.

FİZİKSEL BİR AKTİVİTE YAPMAYA BAŞLAYARAK SU İÇMEYİ ARTTIRABİLİRSİNİZ!

Spor, yoga, pilates gibi aktiviteler de insan bedeni ve ruhu için oldukça faydalıdır. Aynı zamanda yapılan bedensel aktiviteler su kaybına yol açar ve dolayısıyla bedende su içme ihtiyacı uyandırır.

SUYU MEYVE VE SEBZELERDEN DE ALABİLİRSİNİZ!

Suyu olduğu gibi içmekte zorlanıyorsanız vücuda su almanın bir başka yolu da içerisinde yüksekoranda su barındıran çeşitli meyve ve sebzeleri tüketmektir. Örneğin karpuz, salatalık, çilek gibi besinler içerisinde fazlaca su oranı olan yiyeceklerdir.

GÜNLÜK SU TÜKETİMİNİ BİR HEDEFE BAĞLAYABİLİRSİNİZ

Yeteri kadar su içemiyorum diyorsanız, kendinizi daha motive ve istekli hissetmek için su içmeyi bir

hedefe dayandırabilirsiniz. Bu yöntem su içmeyi unutmanıza da engel olabilir. Ayrıca koyduğunuz

hedeflere ulaşmak sizi daha mutlu hissettirir ve hedefiniz zamanla daha çok su içmenizi sağlar.

UNUTMAMALISINIZ Kİ HAYATINIZI SAĞLIKLI BİR ŞEKİLDE GEÇİRMEK İÇİN HER HÜCRENİZ

SUYA MUHTAÇTIR. 

3 Eylül 2021 Cuma

Elektromanyetik kirlilik nasıl zarar veriyor?






Günümüzde teknolojik cihazlara maruziyet git gide artmakta. Sosyal medyanın da son

zamanlarda sosyal hayatı, iş hayatını yüksek oranda kaplaması nedeniyle teknolojiyle

kopamaz hale geldik. Hal böyle olunca maruz kaldığımız elektromanyetiklerin farkına

varamıyoruz. Hayatımızı kolaylaştırdığını düşündüğümüz teknolojik aletler, temizlik robotları,

akıllı robotlar, akıllı telefonlar, radyo ve tv vericileri, mikro dalga fırın ve aklınıza gelebilecek

diğer tüm ürünler bu kirliliğe sebep olmaktadır. Elektromanyetik dalgalar vücuttaki dokularda

kimyasal değişimlere yol açarak zarar verirler.


Elektromanyetik kirlilik;

Kalitesiz uykuya,

Bağışıklık sisteminin zayıflamasına,

Baş ağrılarına,

Kalp ritminin bozulması,

Yüksek tansiyon,

Troid hormonun yükselmesi,

Dikkat azalması gibi problemlere sebep olmaktadır.

Vücut bu zararlı frekanslara maruz kaldıkça toksite oluşur ve vücutta birikir. Bu toksit

maddelerden arınmak için bir çok tedavi ya da detoks uygulanabilinmektedir. Bilinen ve

etkinliği kanıtlamış tedavi ise Mora Terapi Tedavisi’dir.


Mora Terapi tedavisi sayesinde vücudunuzda biriken tüm zararlı maddelerin vücuttan  arındırılarak sağlıklı bir bedene kavuşması sağlanır. Mora terapi’nin elektro akupunktur ölçümleri veya Mora Terapi merkezlerinde kullanılan Health scanner cihazlarıyla, vücutta elektromanyetik kirlilikten kaynaklı yük var mı yok mu tespit edilebilmekte ve Mora Terapi cihazlarıyla bu yükler temizlenebilmektedir. Cep telefonları, wifi hatları, elektronik aletlerden kaynaklı vücudunuzdaki elektromanyetik kirliliği temizlemeniz ve daha sağlıklı bir yaşama merhaba demeniz mümkün.

7 Haziran 2021 Pazartesi

Biorezonans Nedir?


Biorezonans, elektromanyetik frekanslar aracılığıyla uygulanan bir yöntemdir. Enerji
tıbbı yöntemi olarak adlandırılır ve kimyasal ilaçlar kullanılmaz. Dünyanın birçok
yerinde yaygınlaşan biorezonans tedavisi acılı ve ağrılı bir tedavi yöntemi değildir. Yan
etkileri bulunmaz. Genel tanım olarak biorezonans, hastalıkları ortaya çıkaran
vücudumuza zararlı etkenleri ortadan kaldırılmasını sağlayan tamamlayıcı bir tıp
metodudur. Biyofiziksel bir tedavi yöntemi olduğu içinde eğitimli doktorlar tarafından
uygulanmaktadır. 

Biorezonans pek çok hastalığın ve sorunun tedavisinde kullanılan
yenilikçi bir tedavi yöntemidir. Özellikle sigara ve alkol bağımlılığı, kronik ağrıların
tedavisi, alerji tedavisi, kanser tedavisi, obezite/kilo verme, stres tedavisi,
yaralanmayı önleme gibi sağlık sorunlarında sıklıkla kullanılmaktadır. 
Biorezonans tedavi yönteminin en sık kullanıldığı alan sigara bırakma tedavisidir.
Terapide, sigaranın içinde bulanan nikotin maddesinin yaydığı frekans vücuttan silinmesi için
kullanılır.  Biorezonans uygulamasında yaş sınırı bulunmamaktadır. Bebeklikten ileri
yaşlara kadar her yaşta uygulanabilir. Vücudun sağlıklı frekanslara ulaşması,
şikayetlerin giderilmesi, sistemlerin düzene girmesi biorezonans yöntemi ile
yapılabilmektedir. Yaklaşık olarak 400 e yakın hastalığın ve problemin tedavisinde
kullanılmaya başlanmıştır. Bilindiği üzere insan vücudu elektromanyetik frekanslara
sahiptir.  Vücut yapısında bulunan her bir organın kendine has bir frekansı
bulunmaktadır. Tüm bu frekanslar dışarıdan negatif bir etki altında kaldığı zaman
çeşitli hastalıklar oluşabilmektedir.

İlaç veya ameliyat gibi tedavilerin uygulanması bazı durumlarda sonuç vermeyebilir. Bunun gibi durumlarda yine biorezonans tedavisi uygulanabilmektedir. Çevremizdeki elektromanyetik kirlilikler insan sağlığını bozabilmektedir. Biorezonans tedavi yöntemi ile bu kirlilikleri temizleme işlemi yapılabilir.  Bahsettiğimiz elektromanyetik kirlilik çeşitleri, internet, cep telefonu, çeşitli elektronik ev aletleri gibi farklı araçlardan ve sebeplerden
kaynaklanabilmektedir. Biorezonans yöntemi ile bu ve bunun gibi sorunların da
üstesinden gelmeniz artık mümkün. 

Biorezonans yöntemi aynı zamanda hastalıkların önlenmesi ve bağışıklığın
güçlendirilmesi konusunda da tercih edilen bir yöntemdir.  Bireyin bağışıklığını
düşüren genellikle dengesiz, yetersiz beslenme, stres, katkı maddeli gıdalar, sigara
kullanımı, aşırı alkol kullanımı, radyasyon, hareketsiz kalma,  hava kirliliği gibi
etkenlerdir. Bağışıklık sisteminin güçlenmesi ve hastalıkların önlenmesi için bağışıklık
sistemi etkileyen bu etkenlerin mümkünse ortadan kaldırılması veya en az seviyeye
indirilmesi gerekmektedir.

Mora Terapi yıllar içinde özellikle Almanya ve yakın Avrupa ülkelerinde rezonans-
titreşim tıbbı olarak adlandırılan bir tamamlayıcı tıp akımı başlatmış ve başarılı
olmuştur.  Mora Terapi de tedaviler materyal maddeler yerine elektromanyetik
titreşimler üzerine iletilen bilgi ile sağlanmaktadır.

MORA-Terapi Kısaca…
1) Maddenin çevresinde oluşan elektromanyetik alandaki frekansların tedavi amacıyla
kullanılmasıdır
2) Vücudun kendisinden alınan elektromanyetik frekansların tedavi amacıyla
kullanılmasıdır.

Mora Terapi ile destek verilebilen hastalıklardan bazıları;
·Bağımlılıklar (Sigara bağımlılığı, Alkol Bağımlılığı, Gıda bağımlılığı)
·Genel sağlığın desteklenmesi
·Kronik hastalıklarda destek (Kronik Sistit)
·Kronik yorgunluk sendromu
·Fibromiyaljililer
·Ameliyat sonrası iyileşmenin hızlandırılması
·Romatizma ve diğer ağrılar
·Alerjiler ve Alerji kökenli sağlık problemleri (Egzama hastalığı , sedef hastalığı, alerjik
rinit , sinizüt, alerjik astım, gıda alerjileri, solunum yolu alerjileri)
·Detox – Vücudun toksinlerden temizlenmesi
·Bağışıklığı güçlendirme
·Obezite – zayıflama
·Karaciğer problemleri
·Mide – Bağırsak sistemi
·Ruhsal Problemler
Biorezonans tedavisi için illaki hasta olmanız gerekmemektedir. Daha öncede
bahsettiğimiz gibi hastalıklardan öncede bu terapiyi yaptırabilir daha sonra ortaya
çıkabilecek bir çok rahatsızlıktan kendinizi koruyabilirsiniz. Uzman doktor kadromuz
tarafından uygulanan biorezonans tedavisi hayatınızda yeni bir döneme geçiş
yapmanızı sağlayacaktır. Acılı ve ağrılı tedavilerden kaçınıyorsanız, aklınızda bir soru
işareti kalıyorsa tamamen yan etkisiz ve acısız biorezonans tedavisi tamamen size
uygundur. Mora Terapi güvencesi ile tedavinizi en kısa sürede olabilirsiniz. 
Daha fazla bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Sağlıklı günler dileriz...

02164051452 - 05332501126




19 Mart 2021 Cuma

Yaşamınızdaki Ağır Metallerin Farkına Varın!


Ağır metaller, yaşamımızda bulunan kimyasallara verilen addır. Aldığımız besinlerdeki metaller biz farkında olmasak da birçok kronik rahatsızlığa sebep olabilir ve vücudumuzda biriken ağır metaller sağlığımızı olumsuz yönde etkileyebilir. Vücutta fazla metal birikmesi sonucu en çok görülen belirtiler; uykusuzluk, anksiyete bozukluğu ve sindirim sorunlarıdır. Bu sorunlardan yola çıkarak farklı hastalıklara da yol açtığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

Ağır metaller beyin hücrelerine de zarar verirler. Verdiği zararlar sonucunda hafıza zayıflığı yaşatırlar. Yaşamımızın her alanını etkileyen hafızamız fazla metale maruz kaldığı durumda zarar görebilir. Özellikle kurşun ve cıva nöronlara zarar verip stresi arttıran nörotoksinlerdendir. 

Öncelerde 'meslek hastalığı' olarak adlandırılan ve halk arasında bu şekilde bilinen ağır metal zehirlenmesi şimdilerde çok daha fazla insan için risk oluşturuyor. Ağır metallerden bahsedecek olursak, bunlar ; cıva, bakır,  nikel, kurşun,  çinko, kobalt, krom,  kadmiyum ve arseniktir. İlk önce havaya, sonra toprağa, dolayısı ile bitkilere en sonda insan ve hayvanların vücuduna giren ağır metaller, bunların dışında solunum yoluyla da vücuda girebilirler. Asit yağmurlarının suya ve toprağa karışmasıyla birlikte çok daha büyük kitlelere yayılırlar. Bu şekilde bir yayılmanın engellenmesi oldukça zordur ve özellikle göl ve ırmak sularına karıştığında tehlikeli bir boyuta gelmektedir. 

Ağır metaller ne yazık ki sadece havadan veya topraktan bizlere ulaşmıyor sigara dumanı sebze ve meyveler süt ürünleri ve konserve gıdalar yoluyla da vücudumuza taşınıyor.

Vücudumuza giren bu metaller depolanıp vücutta kalabiliyor. Olması gereken miktarda vücutta bulunan ağır metaller bizim için bir risk teşkil etmiyor. Ancak normalden fazla miktarda alındıklarında beyin ve sinir hücrelerinde zehir etkisi oluşturabiliyor.

Özellikle aldığımız besinlere karışan metaller arasında; cıva, alüminyum, kurşun, arsenik ve kadmiyum vardır. Ne yazık ki bu metaller vücuda en kolay yediklerimiz vasıtasıyla giriyor. Kireçli ve kirlenmiş sular sebebiyle vücudumuza direkt olarak arsenik giriyor, yıpranmış tavalar sebebiyle bakır, kirlenmiş suda yaşayan balıkları yememiz sebebiyle cıva alıyoruz. Gördüğünüz üzere bizler farkında olmadan istemeyerek bu metallere maruz kalıyoruz ve yine gözden kaçırdığımız sağlık sorunlarıyla karşılaşabiliyoruz.

En çok karşımıza çıkan ağır metal zehirlenmesi kurşun zehirlenmesidir. Kurşun, bitkilerin köklerinde, meyvelerin yüzeyinde ve yapraklarında bulunuyor. Bu sebepledir ki meyve ve sebzeleri yemeden önce dikkatli yıkayıp tüketmeliyiz, ancak bu şekilde vücudumuza girmesini büyük ölçüde azaltabiliriz.

Böyle bir duruma maruz kaldığımızda vücudumuzda giren kurşun yaklaşık olarak 30 yıl boyunca vücudumuzda kalıyor ve bizler etkilerini görüyoruz. Özellikle kemiklerde depolanan kurşundan  ömür boyu kurtulmamız zorlaşıyor. Yiyecek ve içecekler ile vücudumuza girip depolanan bir başka metalde kadmiyumdur. Özellikle suya karışan bu metal, zaman zaman toprağa da karışabiliyor. Bizlerde bitkiler yoluyla bu metali vücudumuza alıyoruz. Aynı şekilde suya karışan kadmiyumu yediğimiz balıklar yoluyla da almamız mümkün. 

Vücudumuza giren bu ağır metalleri birkaç test yoluyla tespit etmemiz mümkün. Bunlardan en çok tercih edileni ve ilki sayılan; kan testidir. Vücudumuz, ağır metale maruz kaldığında yüksek ölçüde kanda kalır. Eğer kanda metal belirlenirse yakın bir zamanda maruz kalınmış demektir. İkinci seviye ölçütü saç testidir. Metaller vücuda girdikten birkaç hafta sonrasında saçlarınızda kalır. Bu saç testi vücuttaki mineral dengesizliklerini tespit edebilir. Üçüncü ve son seviye ölçütü kemik testidir. Vücuttaki Kurşun miktarını belirlemek için kullanılır, çünkü kurşun kemiklerde birikir. Kısacası ağır metaller kalp hastalıklarından, parkinsona, hücresel sorunlara, depresyona ve hatta romatizma sorunlarına kadar birçok rahatsızlığa yol açabiliyor. Sağlığımıza her konuda özen göstermemiz gerektiği gibi ağır metaller konusunda da aynı özveriyi göstermeliyiz. Yediğimiz yiyeceklere ve içtiğimiz sulara dikkat etmemiz gerekir. Bol bol temiz hava almalı organik besinler tüketmeliyiz. Ağır metalleri vücuttan dışarı atmamıza yardımcı olabilecek yöntemler vardır. Bunlardan biri ağır metal detoksudur. Sarımsak yemek, düzenli sebze tüketmek, bitki çayı içmek vücudumuzu büyük ölçüde metallerden arındırabilir.




Mora terapi, Health scanner cihazıyla, elektro akupuntur yöntemiyle vücutta ağır metal var mı yok mu tespit etmektedir. Aynı zamanda yapılan şelasyon ile bu ağır metalleri vücuttan uzaklaştırmaya yardımcı olmaktadır. 

Son olarak ise ağır metal detoksu için oldukça önemli besin takviyelerinden bahsetmemiz gerekir.

Aşağıdaki yiyecek ve içecekler, dünya tarafından da bu konuda kabul görmüş, ağır metal zehirlenmesinin etkilerinden korunmak için rutin beslenme planımıza entegre edilebilir:


•        Brokoli

•        Brüksel lahanası

•        Kereviz

•        Kişniş

•        Lahana

•        Mantar

•        Fesleğen otu

•        Havuç

•        Ispanak

•        Pazı

•        Karalahana

•        Maydanoz

•        Narenciye (portakal, greyfurt, limon)

•        Sarımsak

•        Soğan

•        Spirulina

•        Zencefil

•        Zerdeçal


Yukarıdaki tüm besinlerin dahil edilebileceği ağır metal detoksuna yardımcı olabilecek besinlerden oluşan beslenme planı ve şelasyon terapisi ağır metalleri vücuttan uzaklaştırma yöntemlerinden bazılarıdır. Mora Terapi yönteminde ise yapılan elektro akupunktur testi ile vücudunuzda birikmiş ağır metaller tespit edilebilmekte ve ağır metal detoksu terapilerimizle birlikte yapılan şelasyon terapisi ile ağır metaller vücuttan uzaklaştırılabilmektedir. Ayrıca Health Scanner cihazımızla da ağır metal birikimi var mı yok mu rahatlıkla analiz edilebiliyor.  


Herkese ağır metalden uzak, sağlıklı günler!






14 Aralık 2018 Cuma

VÜCUDUNUZUN SESİNE HEALTH SCANNER İLE KULAK VERİN


Bütünsel tıbbın modern tıptan ayrıldığı en önemli nokta, modern tıp yanlış bir yaşam tarzının neden olduğu pek çok kronik hastalığı, hastalık belirtilerini ortadan kaldırarak tedavi etme iddiasındayken, bütünsel tıbbın bu belirtileri bir neden değil, temelde yatan asıl sorunu haber veren bir sonuç olduğu şeklindeki yaklaşımıdır.

Bütünsel tıpta tedavi değil, iyileşme esastır ve iyileşme de bedenin kendi rezervlerini kullanarak, belli yaşam tarzı değişiklikleri ve belirli uygulamalarla kendi kendine gerçekleştirdiği bir süreçtir.

Bütünsel tıp, insanın sadece fiziksel sağlığı üzerinde durmayıp, duygusal, zihinsel ve ruhsal boyutların da sağlığın bileşenleri olarak göz önünde bulundurmaktadır. Bütünsel sağlık tüm bu unsurların dengesinin kurulmasıyla sağlanabilmektedir.



Vücudumuzdaki doku ve sistemler arasındaki iletişimin elektromanyetik frekanslar yardımıyla gerçekleştiğinden yola çıkarak icat edilen Mora Terapi cihazları, iki eş elektriksel sinyalin birbirini seçmesi ve ilişkiye geçmesidir. Biorezonans metodunun başlangıcı olarak kabul edilen Mora Terapi cihazları geliştirilen teknolojisi ile pek çok farklı sağlık sorununun tedavisi için kullanılmaktadır.

Mora Terapi kendi markası altındaki cihazları ile birlikte Health Scanner ve Biofoton cihazlarını da Türk doktor ve hastalarıyla buluşturmaktadır. Bionic Health Scanneri en son kuantum tıbbı bilgilerine dayanarak aminoasitlerden ağır metallere ve minerallere kadar yüzlerce değeri saniyeler içinde ölçebilmektedir.

Bionic Health Scanner, ana cihaza bağlı bir el sensörünün avuç içinde 1 dakika tutulmasıyla kalp ritmi, böbrek fonksiyonu, karaciğer fonksiyonu, kemik hastalıkları, vücut toksinleri, beyin sinirleri, ağır metaller, aminoasitler, vitamin, mineral, eser, element, cilt, göz, prostat, jinekoloji ve göğüs gibi 40’a yakın alandaki sağlık analizi saniyeler içinde ölçebilmektedir. Hücre ve organların manyetik dalgalarını nano ve mikro- Gauss aralığında ölçerek yüzlerce değeri doğru bir şekilde gösteren Bionic Health Scanner mini bir check-up imkânı sunmaktadır. 40’a yakın spesifik sağlık analizini olması gereken normal değerler ile birlikte veren Bionic Health Scanner, kişiye değerlerini normal değerleri ile karşılaştırma imkânı sağlamaktadır.

Bionic Health Scanner’in özel yazılımı, kişinin değerlerinin normal değerlerinin üzerinde seyretmesi halinde hastalığın tanı ve tedavisi için yol gösterici konumundadır. Bionic Health Scanner geleneksel, tamamlayıcı ve bütünsel tıp tedavilerindeki her bir parametre için ipuçları vermektedir. Hücre ve organların manyetik dalgalarını nano ve mikro-Gauss aralığında ölçerek değerlendirme yapan Bionic Health Scanner ile bulunan tüm çözümsel sonuçlar hastanın sağlığı için birer ipucu değeri taşımaktadır. Ayrıca, bu cihazla yapılan düzenli ölçümler, hasta durumunun hızlı bir kontrolle takip edilmesini kolaylaştırmaktadır. 

15 Eylül 2018 Cumartesi

VÜCUDUNUZDA BİRİKEN AĞIR METALLERİNİZDEN ARININ

Ağır metallere günlük yaşantımızda farkına varmadan birçok yolla maruz kalabiliyoruz. İçtiğimiz sular, yemek pişirdiğimiz tavalar, kirli hava, zirai ilaçlar, böcek ilaçları, mazot, tütün, gıda katkı maddeleri, aşılar, midye gibi deniz mahsulleri vücudumuza ağır metal almamıza sebep olan etkenlerden bazılarıdır. Tahmin edildiği üzere bunlardan tamamen korunmamız mümkün olmayabilir. Ancak vücutta biriken ağır metalleri azaltabilmek mümkündür.

Ağır metaller sinsice vücutta birikerek, vücutta çeşitli rahatsızlıklara sebep olabilmektedir. Halsizlik, bağışıklık sistemi hastalıkları, alerjiler hatta kansere kadar birçok ciddi sağlık problemine neden olabildikleri düşünülmektedir. Ancak hastalıkların sebepleri araştırılırken çoğu zaman maalesef göz ardı edilebilirler.


Örnek vermeye cıvadan başlayalım. Çoğumuzun dişlerinde amalgam diş dolgusu vardır. Amalgamın içeriğinde cıva, gümüş ve diğer bazı metaller bulunur. Birçok kişide cıva birikiminde önemli bir faktör dişlerdeki bu dolgulardır. Tabi ki de çevresel kirlilik arttıkça daha da fazla cıvaya maruz kalıyoruz ve bu durum sağlığımız için ciddi bir risk oluşturuyor. Tıpta ilerleme kat edildikçe vücuttaki cıva birikiminin birbirinden bağımsızmış gibi duran birçok kronik hastalığın asıl sebebi olabileceği düşüncesi yaygınlaşmaktadır. Cıva vücudumuzda yağ dokusunda birikir ve yağ dokusunun ise sinir sistemi, beyin, böbrekler, akciğerler, salgı bezleri ve diğer birçok önemli organ ile iç içe olduğunu unutmamak gerekir.


Vücutta yerleşen bir diğer önemli ağır metal kurşundur. Cıva gibi yağ dokusunda birikerek birçok farklı organ sistemi üzerinde problemler yaratabilir. Duygu durumda bozulmalar, hatırlama güçlükleri, depresyon eğilimi, psikiyatrik problemler ve kronik yorgunluk hali, genel halsizlikler de duruma göre az ya da çok kurşun birikimiyle de ilişkilidir. Kurşun soluduğumuz egzoz dumanından, içtiğimiz sudan, yediğimiz sebzelerden ve diğer besinlerden vücudumuza girebilmektedir.




Kadmiyum, pillerin içerisinde bulunan, otomotiv ve diğer sanayilerde kullanılan, çevresel kirlilik sonucu vücudumuzda biriken bir ağır metaldir. Sigaranın içinde de kadmiyum bulunur. Diğer ağır metallere benzer şekilde çinko ve selenyum gibi iyi metallerin emilimini azaltmaktadır. Çinkonun bağışıklık sistemimiz için çok önemli olduğunu, selenyumun ise bizi kanser gibi hastalıklardan koruduğunu bilmemiz önemlidir.


Arsenik, toprakta ve yeraltı sularında bulunur. Böcek ilaçlarının üretiminde, içme sularında ve endüstriyel tarımda kullanılır. Yüksek dozda maruz kalındığında kansere ve deri hastalıklarına sebep olabilmektedir, bu nedenle çok tehlikeli bir ağır metal çeşididir.


Ağır metallerin birikimi sonucunda vücutta ne gibi sorunlar meydana gelebilir onlardan biraz bahsedelim. Depresyon eğiliminiz varsa ve sürekli kendinizi halsiz hissediyorsanız sebebi ağır metal zehirlenmesi olabilir. Genellikle bu gibi durumlarda söylenen şeyler bellidir. Psikolojiktir, havalardandır gibi söylemleri sık sık işitirsiniz. Ancak altında yatan sebep bambaşka olabilir.

Özellikle alüminyum, cıva ve kurşun gibi ağır metaller, hücresel metabolizma için gerekli olan enzim ve proteinleri etkileyerek beyinde dejenerasyona yol açmaktadır. Bunun sonucunda da psikiyatrik bozukluklar baş göstermeye başlayabilmektedir. Aynı zamanda vücutta biriken ağır metaller hücrelerin enerji üretiminden sorumlu olan mitokondrilerin fonksiyonlarını olumsuz etkilemektedir. Bu da günlük yaşantımıza halsizlik ve enerjik uyanamama gibi sorunlar şeklinde yansımaktadır. Ağır metal zehirlenmesinin halsizliğe neden olduğunu ve bağışıklık sistemini olumsuz etkilediğini gösteren birçok klinik çalışma da söz konusudur. Vücutta fazla miktarda kurşun birikmesi, kan yapımı için gerekli bir mineral olan demirin emilimini azaltarak kansızlığa neden olabilir. Kadmiyum zehirlenmesinin en önemli belirtilerinden biri kemik erimesidir. Özellikle sigara kullanımında hava yoluyla yüksek miktarda kadmiyum almış olursunuz. Bunama, Alzheimer ya da Parkinson gibi hastalıklarda, otoimmün hastalıkların varlığında, böbrek hastalıklarında hatta çocuklardaki büyüme geriliği ve otizmde sebebin ağır metal zehirlenmesi olup olamadığı mutlaka test edilmelidir.


Günlük hayatta size basit gibi gözüken problemlerden, ciddi sağlık sorunlarına kadar birçok şeyin sorumlusu ağır metaller olabilir. Vücudu ağır metallerden arındırmada kullanılan birkaç yöntem bulunmaktadır. Sarımsak, kişniş, Brezilya kestanesi, klorella gibi ağır metal detoksuna yardımcı olabilecek besinlerden oluşan beslenme planı, şelasyon terapisi ağır metalleri vücuttan uzaklaştırma yöntemlerinden bazılarıdır. Mora Terapi yönteminde ise yapılan elektro akupunktur testi ile vücudunuzda birikmiş ağır metaller tespit edilebilmekte ve ağır metal detoksu terapilerimizle birlikte yapılan şelasyon terapisi ile ağır metaller vücuttan uzaklaştırılabilmektedir.

17 Ağustos 2018 Cuma

GEÇİRGEN BAĞIRSAK SENDROMU NEDİR?


Sindirim sisteminin merkezi olan ve ikinci beyin olarak da tanımlanan bağırsakların sağlığı, tüm metabolizmayı etkilemektedir. Bağırsaklar dendiğinde ilk akla gelen sindirim sistemimizdeki görevleridir. Sindirim burada tamamlanır, besin öğelerinin, suyun ve vitamin-minerallerin neredeyse tamamen emildiği yer bağırsaklarımızdır.

Bağırsaklarımızdaki emilimi basitçe anlatmak gerekirse, bağırsak hücreleri arasındaki sıkı bağlar filtre görevi görür. Bu şekilde oluşturulmuş filtreye benzer yapı, bağırsaklardan kana sadece besin öğeleri, su, vitamin-mineraller gibi yararlı bileşenlerin geçmesine izin verir. Bağırsaklarımızdaki bu sıkı bağların bozulması sonucunda ise Geçirgen Bağırsak Sendromu dediğimiz problem meydana gelmektedir. Normalden daha geçirgen hale gelen bağırsaklar sebebiyle kana, yararlı bileşikler ile birlikte tam olarak sindirilmemiş besin öğeleri, zararlı organizmalar veya toksinler de karışabilmektedir. Bunun sonucunda da çeşitli metabolik bozukluklar meydana gelmeye başlar.


Hastalığın adı geçirgen bağırsak sendromu olduğundan, yalnızca sindirim sistemi sorunlarıyla belirti veren bir hastalık olduğunu düşünülüyor. Gerçekte ise, tüm metabolik faaliyetleri etkileyebilen bir sendromdur. Örnek vermek gerekirse pek çok gıdaya karşı ortaya çıkan alerjiler, enerji düşüklüğü, eklem ağrıları, fibromiyalji, migren, otoimmün hastalıkların tamamı, tiroid hastalıkları, metabolizma bozukluğu, obezite, diyabet, hipertansiyon, otizm gibi birçok sorunun altında geçirgen bağırsak sendromunun olabileceği düşünülmektedir.


Bağırsaklarımızdaki geçirgenliğin artmasının beslenme yanlışları, kronik stres, toksinler, bağırsak florasının bozukluğu gibi nedenlerden kaynaklanabileceği düşünülmektedir. Ancak net bir şekilde bilinen, bu sendromun inflamasyon kaynaklı oluşudur. İnflamasyon, vücudun savunma mekanizmasının verdiği bir cevaptır. Eğer kanda tanınmayan bir bileşik tespit edilirse, savunma sistemi hücreleri bu bölgeye saldırmaya başlar. Örnek olarak, bağırsaklarımız sürekli glüten, kazein gibi alerjen maddelerle temas ederse sürekli olarak bir inflamasyon söz konusu olur ve bunun sonucunda bağırsak hücrelerinin yapısında ve bağırsaklarda yaşayan dost bakterilerin işlevinde bozulmalar meydana gelebilir. Hepsinin sonucunda da bağırsak geçirgenliğinde artış meydana gelebilmektedir.

Bağırsaklarımızda yaşayan dost bakterilerden daha önceki yazılarımızda da bahsetmiştik. Probiyotikler, filtreye benzer yapının üzerinde bir tabaka oluşturarak bağırsak geçirgenliği konusunda aktif rol oynarlar. Buradaki dost bakterilerden oluşmuş sağlığa faydalı tabaka yapısı bozulduğunda ise, bu bölgelerde patolojik olan bakteriler yerleşmekte ve hastalık etmenleri de bu yollardan kolaylıkla vücuda girebilmektedir. Sonuç olarak bağırsak florasındaki bu olumsuz değişimler sebebi ile de bağırsak geçirgenliği artabilmektedir.

Bağırsak geçirgenliğinin artışı, Zonulin adı verilen bir proteinin analizi ile tespit edilebilmektedir. Zonulin, bağırsak hücrelerini bir arada tutmaya yarayan proteindir. Ancak, bu proteinin aşırı derecede artışı da bağırsak geçirgenliğini artırmaktadır. Proteinin artışı, kan testleri yardımıyla kolaylıkla tespit edilebilmektedir.
Geçirgen Bağırsak Sendromunu ortadan kaldırmak için, öncelikle bağırsağı tehdit eden etmenler ortadan kaldırılır, sonrasında da sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırılması amaçlanır. Tahrip olan bağırsak onarıldıktan sonra ise, uygun probiyotik takviyesiyle destek yapılır.

Mora Terapi yöntemi ile yapılan bağırsak terapilerinde, şimdiye kadar bağırsağı tehdit etmiş olan besinlerin frekansları vücuttan silinerek bu besinlere karşı isteksizlik oluşturulur. Mora frekans tedavileri ile bağırsaklarda çeşitli sebeplerle meydana gelmiş olan hasar giderilmiş olur ve birikmiş olan toksin maddeler vücuttan uzaklaştırılır. Üç aylık glütenden kısıtlı ve basit şeker içermeyen bir beslenme protokolüyle sağlıklı beslenme davranışı oluşturulur. Aynı zamanda bu beslenme planı, kefir, yoğurt gibi probiyotik besinlerden zengindir bu şekilde bağırsaklardaki flora desteklenmiş olur. Bağırsak florasının tam olarak onarılması için dışarıdan probiyotik takviyesi de önerilmektedir. 



20 Temmuz 2018 Cuma

TOK TUTAN BESİNLER

Besinlerin tokluk hissi verme sürelerini, içerdikleri protein, posa, yağ miktarları belirler. Bu doğrultuda bazı yiyecekler daha uzun süre tok hissetmemizi sağlar. Diyet yaparken veya gün içinde canınız bir şeyler atıştırmak istediğinde tüketebileceğiniz ve bu şekilde size kilo kontrolde de yardımcı olabilecek besinleri sizler için bir araya getirdik.



·         Yumurta: Tok tutma konusunda isim yapmış bir besin olan yumurta, tabi ki de listemizin başında yer almalıydı. Yumurta proteini, anne sütünden sonra vücutta kullanılabilirliği en yüksek olan proteindir. Yumurtanın sarısı E vitamini içerir ve yağlı yapısıyla uzun süre tok tutar. Ayrıca yapılan araştırmalarda, güne yumurtayla başlayan bireylerin gün içinde daha az kalori aldıkları kanıtlanmış.

·         Yulaf ezmesi: Yulaf, diğer tahıllara göre daha yüksek oranda çözünür posa içerir. Posa içeriği sayesinde tok tutan besinler arasında önemli bir yer kazanmıştır. Kan şekerini ve mide-bağırsak fonksiyonlarını düzenleyici etkisi de vardır. Yulaf az kalorisi ve doygunluk hissi sağlaması bakımından kilo vermek isteyenler için sağlıklı bir alternatiftir.

·         Badem: Enerji ve besin öğesi değerleri oldukça yüksek olan badem; karbonhidrat, protein, doymamış yağ, lif, fosfor, kalsiyum, demir, potasyum, magnezyum, çinko, A, B, C ve E vitamini içerir. İçeriğinde bulunan yağlar sayesinde tokluk hissi oluşturur. Ancak porsiyon kontrolü çok önemlidir. Ara öğünlerde 10-12 çiğ badem yemeniz ideal olacaktır.

·         Süt-Yoğurt-Peynir: Protein, kalsiyum, fosfor, riboflavin ve B12 vitamini olmak üzere birçok vitamin ve mineral bakımından zengin olan süt ve süt ürünleri, özellikle kalsiyum içerikleriyle bel çevresindeki yağlanma ile savaşırlar. Fermente süt ürünleri, içerdikleri probiyotik bakterilerle bağırsak dostudur, sindirim sistemini rahatlatır ve bağışıklık sistemini güçlendirirler. Süt ve süt ürünleri proteinden zengin, aynı zamanda dengeli karbonhidrat ve yağ içerikleri sayesinde uzun süre tok tutarlar.

·         Chia tohumu: Chia tohumu, özellikle son zamanlarda farklı birçok alanda adını duyurmuş, çeşitli faydalarının yanı sıra tok tutma konusunda da uzman bir besindir. Su veya süt ile birleştiğinde şişen ve jelleşen yapısı sayesinde uzun süre tokluk hissi sağlamaktadır.

·         Avokado: Zengin yağ ve lif içeriği sayesinde tok tutan besinlerden biri de avokadodur. Yağ içeriği yüksek olduğundan porsiyon kontrolüne dikkat edilmesi gereken bir besindir. Yağ kullanmadığınız zamanlarda, salatalarınıza yarım avokado dilimleyerek yeterli miktarı tüketmiş olacaksınız.

·         Mevsim yeşillikleri: Roka, dereotu, maydanoz, marul, semizotu, ıspanak gibi yeşillikler içeriğindeki posa sayesinde tokluk hissini desteklemektedir. Öğünlerinize dahil edeceğiniz yeşillikler, kilo kontrolünde ve bağırsak sağlığınızın korunmasında en büyük destekçiniz olacaktır.

·         Baklagiller: Nohut, mercimek ve barbunya gibi baklagiller lif, protein, kaliteli karbonhidrat, antioksidan ve vitamin bakımından oldukça zengindir. Bu sayede uzun süre tokluk hissetmenizi sağlar.

Mora terapi yöntemiyle yapılan bağırsak terapisi ve kilo kontrolü seanslarından sonra yukarıda bahsettiğimiz sağlıklı alternatifleri belirtilen miktarlarda kullanarak, hem daha sağlıklı bağırsaklara kavuşmuş olursunuz hem de daha sağlıklı yeme alışkanlıkları kazanmış olursunuz.

14 Ocak 2017 Cumartesi

Metabolik Sendrom nedir ve nasıl tedavi edilir?

Yaşam tarzının değişmesi, yaşam şartlarının değişmesinin doğal bir sonucudur. Teknolojik gelişmeler, okuma yazma oranın artması gibi sıralanabilecek global etkenler kentleşme oranını artırmış, yeni bir yaşam tarzı ortaya çıkarmıştır. Bireylerin eğitimi, gelir düzeyi, yaş ve cinsiyet gibi özelliklerini kapsayan sosyoekonomik şartların iyileşmesinin kişinin beden ve ruh sağlığı üzerindeki güçlü etkisi yadsınamaz bir gerçektir. Üretim tarzının değişmesi, kol emeğinden beyin emeğine geçişte sağlık sorunları da şekil değiştirmiştir.

Artan sosyoekonomik düzey ile hazır gıdaların tüketimi artmış, hareketsiz yaşam yaygınlaşmış ve bunların sonucu olarak obezite, sindirim sistemi sorunları ve metabolik hastalıklara rastlanma oranında belirgin bir yükselme olmuştur. Masa başı çalışma, hareketsiz ve stresli mesai saatleri halk arasında insulin direnci, kalp hastalıkları ve tansiyon gibi isimlere bilinen hastalıkları kapsayan metabolik sendromun görülme sıklığını artırmıştır. Yaşam tarzı ile doğrudan bağlantılı olan metabolik sendromun tedavisinde başarılı sonuçlara imza atmış bütünsel tıp yöntemi Mora Terapiyi hastalarına uygulayan Göğüs Hastalıkları Uzmanı Mustafa Çalık, metabolik sendromlu hastalarda iyileşmeye dair Mora Terapi ile gerçekleştirilmek istenen iki amacı şu şekilde özetliyor:

“Birincisi karbonhidrat bağımlılığını azaltmak veya bitirmek, ikincisi ise efektif bir detoksifikasyon ile insülinin etkinliğini artırmak.” 

Kilo almaya neden olmasının dışında metabolik sendorumun ortaya çıkmasında da oldukça etkili olan karbonhidrat bağımlılığı için hastanın bağımlısı olduğu şeker, tatlı, çikolata, buğday ekmeği, un ve tuz gibi maddeler tüplere konularak Mora Terapi cihazları aracılığıyla vücuttan siliniyor. Vücuttaki doku ve sistemler arasındaki iletişimin elektromanyetik frekanslar yardımıyla gerçekleşmesinden yola çıkan Mora Terapi teknolojisi, karbonhidrat bağımlılığı ile tahribata uğramış hücrelerin yeniden sağlıklı hale getiriyor.

Karbonhidrat bağımlılığının vücuttan silinmesi ile hastalanın kalori alımı azaltılarak metabolik sendroma yola açan belirtilerin ortadan kaldırılması amaçlanıyor. Mora Terapi tedavisinde aynı zamanda tedaviyi desteklemek için hastaya alkali beslenmeyi içeren bir diyet listesi veriliyor. Metabolik sendromda Mora Terapi tedavileri uygulanırken hastanın bütünsel olarak iyileşmesi ele alındığı için vücudun tüm zararlı maddelerden kurtulması amaçlanır. Bu amaç doğrultusunda hastalara özel bir detoks programı uygulanır. Bu detoks sırasında hastaların bol su tüketmesine özen gösterilir ve hayvansal proteinlerden uzak durması önerilir.