kilo tedavisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kilo tedavisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Eylül 2020 Cuma

Küçük Yaşta Kilo Problemi Yaşayan Çocuklarımız İçin Ebeveynler Ne Yapmalı?

"Etrafınıza dikkatle baktığınızda obezitenin çocuk ve gençler için de önemli sağlık sorunlarından biri, belki de en önemlisi ve en tehlikelisi haline geldiğini siz de göreceksiniz. Fazla kilolu ve şişman çocukların sayısı arttıkça sağlığı bozulan çocuklarımızın da sayısı artıyor. Sorun büyükler kadar onların da kalbini, damarlarını, dizlerini, bağışıklık sistemlerini, psikolojilerini etkiliyor. Kilosu artan çocuklarımızın fiziksel aktiviteleri azalıyor, arkadaş ilişkileri zayıflıyor, okul başarısı düşebiliyor. Daha da önemlisi güven kaybı ve benzeri ruhsal sorunlar başlıyor."

Çocuklar metabolik düzenleri, ailelerin onlar için daha iyi yaşam standartları ve beslenme imkanı sunması sebebiyle aşırı kilo konusunda erişkinlere göre daha şanslı konumdalar. Bu durum onları obezite salgınından birkaç on yıl korumasına rağmen artık mevcut özellikler hiçbir işe yaramıyor.

2010 yılında yapılan Türkiye merkezli araştırmada, 0-5 yaş arası çocuklarda fazla kilolu ve şişman olanların sıklığı %26.4,6-18 yaş arası çocuklarda ise fazla kilolu ve şişman olanların sıklığı %22.5 olarak bulunmuştur. Oranlara göz attığınızda olayın ne kadar ciddi olduğunu görüyorsunuz. Neredeyse Türkiye üzerindeki çocukların dörtte biri kilolu veya aşırı kilolu. Çocukluk çağında aşırı kilolu veya obez olan çocukların erişkin dönemde obez oldukları ve bu kişilerin genç yaşta diyabet ve kardiyovasküler olaylar geliştirdikleri bilinmektedir. Ayrıca erişkin yaşta osteoartrit gibi kas-iskelet sistemi hastalıkları ile meme, endometrium ve kolon kanseri geliştirme risklerinin yüksek olduğu görülmüştür. Ebeveynlerin beslenme alışkanlıklarının yağ ve şekerden zengin yiyeceklere kayması çocukların yeme alışkanlıklarını bu şekilde geliştirmelerine neden oluyor. Bu tür beslenme alışkanlıkları, vitamin, mineral ve diğer gerekli elemanların beslenme ile alınamamasına yol açıyor.

Obez çocuk mutlaka doktor kontrolü altında olmalıdır. Başlangıçta beslenme öyküsü aile öyküsü, sistem muayeneleri, fizik aktivite öyküsü, büyüme kayıtlarının değer-lendirilmesi ve bazı laboratuvar incelemelerinin yapılması gereklidir. Çocuğun beslenme öyküsü önemlidir. Çünkü bazı çocuklar çok fazla miktarda yememelerine karşın, aldıkları besinlerin yüksek düzeyde karbonhidrat ve yağ içermesi nedeni ile kilo alırlar. Doktorunuz; ailenin beslenme alışkanlığı, ailede başka bir obez bireyin varlığı ve ailede kalp-damar hastalığı ve şeker hastalığı öyküsünün öğrenmek isteyecek, çocuğunuzun fiziksel aktivitesi ve ruhsal durumunu değerlendirecektir.

Sürekli kilo alıp vermenin de vücut şekline ve metaboliz-maya zararlı etkileri vardır, bu nedenle kilo alıp-vermekten kaçınılmalıdır. Kilo verme ardından kilo alma vücutta kas kitlesini azaltır. Yeniden alınan kilo yağ olarak vücuda döner. Kilo alıp verme sakıncalı olduğu için sürekli ve yavaş kilo verme programına hazır olunmalıdır.

Katı diyetler, egzersiz programları ve en önemlisi iradeli davranabilmek, çocuklar üzerinde çalışmayacak yöntemlerdir. Bu aşamada, ‘çocuklar nasıl zayıflayabilir?’ sorusuna cevap aradığınızı duyar gibiyiz. Eğer yavrunuzun neden kilo aldığını belirleyebildiyseniz, çözüm yolunu da daha kolay bulacaksınızdır.  Bir çocuğun en sağlıklı kilo verme yöntemi, beslenme alışkanlıklarını gözden geçirmektir. Çocuğunuzun yiyecekleri arasından zararlı gıdaları çıkartır, onların yerine sağlıklı alternatifler eklerseniz, büyük oranla yavrunuzu bu besinlerin zararlarından korumaya başlar ve onun gelişimini olumsuz olarak etkilemeden kilo vermesine katkı sağlamış olursunuz. Asitli ve şekerli içecekler yerine ev yapımı meyve suları, hazır meyveli yoğurt yerine evde hazırlanmış meyve püreli yoğurtlar veya fast food hamburgerler yerine anne köftesi ile hazırlanmış sağlıklı bir burger hazırlayarak, çocuğunuzu sevdiği yiyeceklerden tamamen koparmadan sağlıklı beslenmesini sağlayabilirsiniz.


Beslenme konusuna gösterdiğiniz özeni, çocuğunuzun gerçekleştirmekten hoşlandığı tüm aktivitelerde de göstermeye çalışın. Böylelikle çocuğunuzun daha çok hareket etmesini sağlar, enerji harcanmasını artırarak daha çok kalori yakmasına yardımcı olursunuz. .
 
Televizyon veya bilgisayar başında yemek yiyen çocukların dikkatlerinin farklı yöndedir, bu sebeple yedikleri yemekten ve doyduklarından bir şey anlamayacak, daha fazla yemek tüketmek isteyeceklerdir. Yemeğini her daim masa başında yiyip içmelerini sağlamanız bu noktada önemlidir. Kızartma, hamur işi, tatlı gibi kilo almaya yardımcı yiyeceklerin tüketimini azaltarak, çocuğunuza fırında hazırlanmış, sebze-meyve ağırlıklı, süt ve süt ürünlerinin bulunduğu bir beslenme şekli hazırlarsanız, ona en ideal diyet programını yaratmış olursunuz. Çocuğunuz gecenin geç bir saatinde acıkırsa, ona yüksek kalorili yiyecekler yerine daha masum besinler vererek kilo almasını önleyebilirsiniz. 
 
Sağlıklı ve teknolojik bir alternatif olarak Mora Terapi’nin kilo ile mücadele tedavileri ve terapilerinden de küçük / büyük insan demeden faydalanabilirsiniz. Mora Terapi her daim kilo alıp verme döngüsünü en sağlıklı biçimde uygulamayı amaçlar. Detaylı bilgi için bize ister web ister telefon numaramızdan ulaşabilir, bizimle tanışabilirsiniz.
Herkes için sağlıklı günler! 😊




2 Eylül 2014 Salı

Kilomuzu Korumak Kilo Vermekten Daha Zor

Uzman Diyetisyen Pınar Kural Enç, kiloyu vermek kadar korumanında sağlık açısından son derece önemli olduğunu söyledi.
Enç, konuya ilişkin olarak yaptığı açıklamada, “Fazla kilolarınızdan kurtuldunuz. Ya tekrar geri alırsak diye mi endişeleniyoruz. Peki, şimdi ne yapmak gerekiyor? Eski yeme alışkanlıklarımıza geri dönüp, nasıl olsa 1-2 kilodan bir şey olmaz deyip, eskisi gibi kontrolsüz yemeğe mi başlayacağız? Tabii ki hayır. Kilo vermenin devamı olarak kilo kontrolünde olmanızda önemli” diye konuştu.
Uzman Diyetisyen Pınar Kural Enç konu ile ilgili yaptığı değerlendirmede şunları kaydetti; “Öncelikle hiçbir zaman unutmamız gereken nokta koruyabileceğimiz ağırlık hedef noktamız olmalı ve doğru bir diyet programından sonra her zaman beslenmemizi kontrol altında tutmalıyız.
Aslında birçoğumuz da kilo korumanın, kilo vermekten daha zor olduğunu birkaç kez deneyimlemişizdir. Kiloyu koruma konusunda yetersiz kalınması, iki temel nedene bağlanabilir.
Birincisi; Gerçekçi olmayan ve ulaşılamaz hedefler belirlenmesidir. Sonuca ulaşılsa dahi o kiloyu korumanın oldukça zor olur çünkü ulaşılan kilo bireyin sabitlemek de zorlanacağı kilodur ve birey bu kiloyu uzun süreli koruyamayacaktır. Bunun sonucunda da birey kendini kısır bir döngünün (kilo alıp-verme) içinde bulacaktır.
İkincisi ise; Bireyler, zayıflama programında kazandıkları olumlu beslenme alışkanlıklarını devam ettirmezler ve program süresince yaptıkları aktiviteyi bırakırlarsa, kiloyu koruyamama ve tekrar kilo almaları olasıdır. Diyet yaparken ,koruma zamanında kesinlikle uygulayamacağımız kuralları uzmanınızla belirleyerek diyette yer vermediğimizde korumamız çok daha kolay olur.
Bu programlarda ki genel amaçta; kaybedilen kiloların tekrar geri alınmasını önlemek veya minimum düzeyde olmasını sağlamak ve sağlıklı-dengeli beslenmeyi yaşam şekli haline getirmektir.
“Yine mi diyet yapmam gerekiyor? Ben hiçbir zaman, istediğim gibi yemek yiyemeyecek miyim?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim.


 Tabi ki istediğimiz, sevdiğimiz, keyif aldığımız besinleri tüketebileceğiz ancak kilo almak istemiyorsak yapılan aktivite yani harcanan enerji ile alınan enerjiyi dengede tutmamız gerekiyor.
Örneğin; özel bir gündesiniz (doğum günü, parti, kokteyl, yılbaşı, bayramlar, arkadaşlarla buluşma, akşam yemeği gibi) burada 3 seçiminiz olduğunu düşünün ve hangisini seçmek istediğinize siz karar verin.
* Bugün sizin doğum gününüz ve arkadaşlarınız akşam için size sürpriz bir parti hazırlamış. İlk önce yemek yiyeceksiniz, sonra mumlarınızı üfleyeceksiniz. Oysa siz daha yeni fazla kilolarınızdan kurtulmuşsunuz ve kilonuzu korumak istiyorsunuz.

Pratik püf noktaları ile özel zamanlardan dolayı oluşan veya biraz kaçırdığınızdan dolayı kilo almaya başladığınızı hissettiğinizde acil önlemler diyelim birlikte;
Günlük sıvı tüketimimizi hemen kontrol altına alarak daha fazla su ve aynı zamanda sıvı grubunda yer alan ödem atabileceğimiz bitki çaylarından tüketimizi arttıyoruz
Aktivitemiz eskisine göre azaldımı? 15 dk ekleyeceğimiz aktivite haftada 105 dk,ayda da 420 dk daha fazla enerji kaybettiğimizi gösterir,o zaman hemen başlıyalım.
Gelelim beslenmemizle ilgili alacağımız önlemlerimize,aralıklı beslenmek yani ara öğün atlamamak olmazsa olmazımız diyelim.
Porsıyonlarımızı küçültmek hemen ve çok rahat kontrolunu sağlayabileceğimiz bir önlemimiz .
Ana öğünlerimizden birine hemen ızgara içerikli bir salata eklemek veya akşam öğünümüzde bir hafta 1 yumurtalı menemen ve yanında 2 dilim tahıllı ekmek ekleyebiliriz.
Ara öğünlerimizde metabolizmamızı hızlandirmamız şart ve bunun için hem tok tutacak hemde protein alımımızı arttıracak 3 tam ceviz veya 10 fındık veya 10 badem tercih edelim.
Tatlıda canımız istiyor ama hemen 1-2 kilo da vermek istiyoruz o ama 1 bardak yağsız sıcak süte 1 dal tarçın çubuğu bekletelim ve ara öğün olarak yanında tahıllı 1-2 adet kurabiye ile diyetimizi renklendirebiliriz.
Hem antioksidan etkisi olan hem kan yapıcı özelliği olan aynı zamanda mevsim meyveside olan NAR ,kış aylarında yavaşlayan metabolizmamız için super bir tercihimiz olmalı,püf noktaları ile sağlıklı ve formda günler diliyorum.”
http://www.stargundem.com/ajanslar/kiloyu-vermek-kadar-korumakta-onemli-691374.html

15 Ağustos 2014 Cuma

Anne Karnında Obeziteyle Savaş



Çocuk Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Emre Atabek, çağın hastalığı haline gelen obezliğin birçok nedenini olduğunu söyledi. Obezliğin temelinin anne karnında atıldığını hatırlatan Prof. Dr. Atabek, kilosu düşük olduğu için aşırı beslenen bebeğin obezliğe yatkın hale getirildiğini ifade ederek şunları kaydetti:
''Düzensiz bir şekilde bol gıda ve enerji alan çocuğun yağ dokusunda hızlı bir artış görülüyor. Bu da çocuğu şişman biri haline getiriyor. Dünyaya geldikten sonra adaptasyon sürecindeyken çocuğa gıda alımı konusunda aşırı yükleniliyor. Birçok araştırma da erişkin dönemde görülen metabolik bozukluklar gibi rahatsızlıkların düşük doğum ağırlığıyla bağlantılı olduğunu ortaya koyuyor. Anne karnında bebek, büyümesini oksijen ve gıda desteğiyle sürdürüyor. Anne kendisinin ve bebeğinin beslenmesine çok dikkat etmeli. Bebeğe, anneye ve göbek bağına bağlı hastalıklar nedeniyle anne karnında yeterli gelişemeyen bebek düşük doğum ağırlıklı olarak doğabilmektedir. Bu süreçten sonra dış ortamda aşırı beslenmeye maruz kalan bebek, obezite riskiyle karşı karşıya kalmaktadır. Anne karnındaki açlığı takip eden dış ortamdaki aşırı beslenme yağ dokusuyla sonuçlanıyor. Hareketsiz bir hayat tarzıyla birlikte de genellike 6-7 yaşlarında obezite ortaya çıkmaktadır.''
HASTALIKLARIN TEMELİ BU DÖNEMDE ATILIYORAnne karnındaki dönemin kritik periyodunda yetersiz beslenme metabolik-endokrin değişikliklere yol açabileceğini vurgulayan Atabek, bebekte büyüme sınırlanarak enerji ihtiyacı olanla karşılanmaya çalışılacağını dile getirdi.
Ancak bu adaptasyonun kalıcı yapısal ve fonksiyonel değişikliklere dönüştüğüne ve erişkin hastalıkların temelinin atılmış olduğuna dikkati çeken Atabek, çalışmaların düşük doğum ağırlıklı bebeklerin erişkin dönemde obezite, tip 2 diyabet, anormal karbonhidrat ve lipid metabolizması, hipertansiyon, koroner kalp hastalığı gösterdiğini söyledi.

Bu tür çocukların ilerleyen dönemlerinde kansere yakalanma riskinin de daha fazla olduğunu anlatan Atabek, bu durumun önüne geçebilmek için gebeliğin sağlıklı takibi ve gebelikte problemlere erken müdahale edilmesi önerisinde bulundu.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25342606

21 Temmuz 2014 Pazartesi

Kötü Alışkanlıklara 'Mora' Terapisi

Her maddenin bir titreşime ve farklı frekanslara sahip olduğu gerçeğinden yola çıkılarak uygulanan mora terapi sayesinde hem bağımlılıklarınızdan kurtulabilir hem de kilo verebilirsiniz. Bu yöntemde hastanın kan, tükürük veya idrar örneği makineye tanıtılarak karşılıklı alışveriş sağlanıyor. 
FREKANSLA KÖKTEN ÇÖZÜM
Kişinin bağımlı olduğu madde cihaza tanıtılıyor. Maddenin anti frekansı, kişiye akupunktur noktalarından yükleniyor. Liv Hospital Mora Terapi Uzmanı Liana Pesah, hissedilmeyen bir titreşim dalgası verildiğinden dolayı hastaların tedavi sırasında hiçbir şekilde acı duymadığını belirtiyor. Bağımlılık durumunda yapılan işlem, maddenin cihazın içine konulması ve alınan elektromanyetik titreşimlerin vücuttan silinmeye çalışılmasıyla gerçekleştiriliyor. 
YÜZDE 90 BAŞARI SAĞLIYOR! 
Liana Pesah, “Mora terapi ile kişinin üzerinde sağladığımız disiplin çok faydalı. Kişilerde yemek yeme isteği azalıyor. Yöntemi, daha çok beslenme alışkanlıkları üzerinde kullanıyoruz. Bunu bölgesel inceltme cihazlarıyla da destekliyoruz. Zayıflamada başarı oranı ise yüzde 90” dedi. Glutenli yiyecekler ya da domates gibi sadece tek bir gıda üzerindeki isteği engellemeye de yarayan mora terapi, alerjik hastalıklara sahip kişilerin olası sağlık problemlerini en aza indiriliyor. İlk seanstan sonra 3 gün bağımlı olunan maddelerin tüketilmemesi gerekiyor. 
Bağımlılığa ve kilolara veda edin 
Mora terapi yaygın olarak sigara bırakma, alkolü bırakma, hafif uyuşturucuları bırakma ve zayıflama konusunda kullanılıyor. Zayıflama amaçlı kullanımda bahsedilen “Silme” işlemi sigara ya da alkol üzerinden değil, “karbonhidrat tipi gıdalar” üzerinden yapılıyor. 
http://www.aksam.com.tr/yasam/kotu-aliskanliklara-mora-terapisi/haber-325198

16 Haziran 2014 Pazartesi

Sağlıklı ve Kalıcı Kilo Vermek

Hızlı kilo verdiren birçok diyet her bahar olduğu gibi yine herkesin gündeminde. Ancak hızlı kilo verdiren diyetler kalp sağlığı açısından tehlike yaratıyor. Uzun süren açlıklar, tek tip besinlerin alındığı diyetler ve tüm kış hareketsiz kalan bedenin birden egzersizle tanışması… Hızlı kilo vermek uğruna yapılan tüm bu davranışlar kalp sağlığını olumsuz etkiliyor. Sağlığı tehlikeye atmadan zayıflamanın en önemli kurallarından birinin verilen kilonun haftada 0,5-1 kiloyu aşmamak olduğunu belirten Kardiyoloji Uzmanı Dr. Utku Zor, kalp sağlığını zorlayan diyetlere dikkat çekti. Dr. Zor'a göre zayıflamak isterken kalp sağlığını bozan 5 hata şöyle:




1- Uzun süreli açlık tansiyonu ve kan şekerini etkiler: Kısa süre içerisinde fazla kilo vermek isteyenlerin yaptığı en önemli hatalardan biri şok diyetler. Bu diyetlerde uzun süreler aç kalınıyor ve öğünlerdeki yemek miktarları çok az oluyor. Öğün atlayarak yapılan diyetlerde ilk olarak metabolizma bu durumdan etkileniyor. Tansiyonda ani düşüşler ve kan şekerinde düzensizlikler meydana geliyor. Bu durumu takiben de aşırı halsizlik, baygınlık gibi sorunlar yaşanabiliyor.

2- Şok diyetten sonra hızla alınan kilo, diyabet riskini artırır: Şok diyetlerle verilen kilolar genellikle çok hızlı bir şekilde geri alınıyor. Yaza zayıf girmek sağlansa da sonbaharda diyetin bırakılmasıyla birlikte kilolar verilenden daha hızlı bir şekilde alınıyor. Ani kilo vermek ve ardından hızlı şekilde almak insülin direncine yol açarak şeker metabolizmasında dalgalanmalara neden olabiliyor. Bu tür dalgalanmalar da kişinin ileride şeker hastalığına yakalanma riskini artırıyor.

3- Ani kilo alıp vermek kalp krizi riskini artırır: Beslenme düzeninde yapılan ani değişiklikler, kolesterol profilinde de dalgalanmalar yaşanmasına neden oluyor. Kısa sürede yüzde 10 veya daha fazla kilo artışı olan orta yaşlı bireylerde ilerleyen yıllarda kalp krizi riskinin arttığı gözlemleniyor.

4- Protein diyetleri kolesterolü dengesini bozabilir: Son zamanlarda sıklıkla tercih edilen tek tip beslenmenin uygulandığı diyetler ilk etapta hızlı kilo vermeyi sağlıyor. Ancak uzun süre yapıldığında vücutta pek çok dengenin alt üst olmasına neden olabiliyor. Sadece proteinden zengin gıdaların alınması kolesterol profilini olumsuz etkileyebiliyor. Hayvansal gıdaların sık olarak tüketilmesi kolesterol ve doymuş yağ oranını artırıyor. Bu diyetlerle kilo kaybı yaşansa da kişilerin kötü kolesterol düzeyleri artıp, iyi huylu kolesterol düzeylerinde düşüş yaşanıyor. Ayrıca fazla protein alımının diyabet riskini artırdığı yakın zamanda açıklanan çalışmalar ile gösteriliyor.

5- Spora aniden yüklenmek kalp krizi riskini artırır: Kış boyunca hareketsiz kalanların bahar aylarında zayıflamak için spora başlaması ve vücuda hızlı bir şekilde yüklenmesi kalp krizine bile neden olabiliyor. Özellikle 40 yaşın üzerindeki bireylerde tansiyon ve kolesterol yüksekliği gibi sorunlar da yaşanıyorsa spora başlamadan önce mutlaka bir kardiyoloji hekimine muayene olmaları öneriliyor.

KALP SAĞLIĞINI KORUYARAK ZAYIFLAMAK MÜMKÜN
1- Şok diyetlerden kaçının: Ani kilo alıp vermeler kolesterol ve şeker metabolizmasında dalgalanmalara neden olabiliyor. Bu durum da şeker hastalığı ve kalp krizi gibi risklerini beraberinde getirebiliyor.

2- Hedefiniz uzun vadede kilo vermek olsun: Sağlıklı diyetin en önemli kurallarından biri hızlı kilo vermemek. Amacınız haftada en fazla 1 kilo vermek olsun. Ayda 4 kilo ve üzerinde kilo vermeyi vadeden diyetlerden uzak durun. Unutmayın ki hızlı verilen kilolar kısa sürede fazlasıyla geri alınıyor.

3- Beslenme alışkanlıklarınızda kalıcı değişiklikler yapın: Yediğiniz yemek miktarlarını azaltmak yerine kalori dengesi yapın. Öğünlerinizdeki karbonhidrat ve protein değerlerini dengede tutun. Bu durumu da hayat boyu devam ettirmeyi hedefleyin.

4- Akdeniz diyetini uygulayın: Sağlıklı yaşamı desteklediği gösterilen tek diyet Akdeniz diyetidir. Sebze, meyve, kuru baklagil, balık ve zeytinyağının bolca yenildiği, kırmızı et tüketiminin ise az olduğu bu diyet, hem lezzet hem de sürdürülebilirlik açısından etkili.

5- Egzersizi hayatınızda devamlı kılın: Egzersiz yapmak denildiğinde aklınıza çok karışık egzersiz programları gelmesin. Günde 30-45 dakika tempolu bir yürüyüşü haftada 4-5 kere tekrar etmeniz sağlığınızı korumak veya iyileştirmek için yeterli. Daha yüksek tempoda yapılan sporun kalp ve damar sağlığı açısından fazladan bir faydası olduğu bilimsel olarak gösterilmiyor.

6- Spora başlamadan önce doktor kontrolünden geçin: Spora başlamadan önce mutlaka doktor kontrolünden geçmek gerekiyor. Özellikle 40 yaşından sonra sporun yüksek tempoda yapılmaması gerekiyor. Yakın zamana kadar egzersiz geçmişiniz yoksa ve kolesterol, tansiyon, sigara kullanımı, diyabet gibi sorunlarınız varsa spora başlamadan önce mutlaka doktor kontrolünden geçin.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25342602

12 Haziran 2014 Perşembe

TÜRKİYE ÇOCUKLUK ÇAĞI ŞİŞMANLIK ARAŞTIRMASI SONUÇLARI

ARAŞTIRMANIN TEMEL SONUÇLARI:

      
  • Beden kitle indeksine göre çocukların, yüzde 22.5’ i şişman (kilolu dahil) yüzde 2,1’ i zayıf. 
  • Erkek çocukların yüzde 23,3’ü şişman (kilolu dahil), kız çocukların yüzde 21,6’sı şişman (kilolu dahil). 
  • Boya göre sınıflamada çocukların yüzde 2.3’ü bodur (ciddi bodur dahil). 
  • Vücut ağırlığına göre çocukların yüzde 2.3’ü zayıf (ciddi zayıf dahil). 


OKULLARLA İLGİLİ SONUÇLAR :

  •  Okulların yüzde 78,5’inde kantin (kentte yüzde 92,0, kırda 26.4), yüzde 20.6’sınde yemekhane (kentte yüzde 17.8, kırda yüzde 26,4) bulunmaktadır. 
  • Okulların yüzde 78,5’inda beslenme eğitimi verilmektedir. 
  • Okulların yüzde 96,3’ünde oyun alanı bulunmaktadır. 
  • Okullarda haftada ortalama 87,8 dakika beden eğitimi dersine süre ayrılmaktadır. 


ÖĞRENCİLERLE İLGİLİ SONUÇLAR:
 (Araştırma yapılan öğrencilerin velileri tarafından verilen bilgilere göre değerlendirilmiştir)

  • Her altı çocuktan beşi (yüzde 84,6) her gün kahvaltı yapmaktadır. Ailelerin yüzde 42,8’i çocuklarının her gün taze meyve, yüzde 18,3’ünün sebze tükettiğini belirtmiştir. 
  • Her gün her 10 çocuktan 5’i peynir, 4’ü tahıl, ekmek, yumurta, taze meyve, yoğurt, 3’ü ayran ve süt tüketmektedir.
  • Çocuklar haftada 1-3 kez şeker içeren gazlı içecekleri yüzde 50, cips, patlamış mısırı yüzde 60, şekerli barklar ve çikolatayı yüzde 56, bisküvi, kek, kurabiyeyi yüzde 54, pizza, pide, lahmacun, patates kızartması ve hamburgeri yüzde 66 oranında tüketmektedir. 
  • Çocukların uyuma süreleri ortalama 9.30 saattir. 
  • Her dört çocuktan üçü (yüzde 74,2) hiç spor kulübüne gitmemektedir. 
  • Çocuklar hafta içinde yüzde 60’ı 2 saat ve üzerinde, yüzde 40’ı her gün 1 saat ve 1 saatten az oyun oynamaktadır. 
  • Ailelerin yüzde 30’u okul yolunu güvenli, yüzde 70 güvensiz bulmaktadır. 
  • Öğrenciler okula giderken yüzde 70’i yürüyerek, yüzde 20’si servisi, yüzde 7’si arabayı, yüzde 0,3 bisikleti kullanmaktadır. (Milli Eğitim Bakanlığı Mevzuatına göre çocuklar evlerine yakın okullara kayıt edilmektedir) 
  • Öğrenciler hafta içinde ev ödevi yapma ve kitap okumaya yüzde 71 oranında 1 veya 2 saat zaman ayırmaktadır. 
  • Evlerden yüzde 52,5’inde bilgisayar bulunmaktadır. 
  • Çocukların hafta içinde yüzde 43,4’ünün ve hafta sonunda yüzde 55,8’inin günlük aktiviteleri arasında bilgisayarda oyun oynama gelmektedir. 
  • Televizyon seyretmek çocukların önemli etkinliklerinden birisidir. Hafta içinde çocukların yüzde 74,5’i ve hafta sonunda yüzde 87’si günlük 2 saatten fazla televizyon seyretmektedir. 

9 Haziran 2014 Pazartesi

İzzet Çapa'nın Mora Terapi ile İmtihanı


Yani MORA cihazıyla yapılan biorezonans tedavilerinin genel adıymış. Efendim biorezonans 'titreşim tıbbı' olarak da tanımlanmaktaymış. Cips gofret, kola, çikolata gibi 'bağımlı' olduğunuz maddeler bu cihazın içine konulup elektromanyetik frekansları ölçüldükten sonra, aynı frekanslar sizinde cihaza bağlanmanızla vücudunuzdan siliniyor. bir bakıyorsunuz canınız ne kola istiyor, ne abur cubur.
"Ya İzzet, bir git, olur mu öyle şey?" diyenleri duyar gibiyim. Eğer bana inanmıyorsanız, gelin Liana'yla yaptığımız muhabbete katılın.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/26266241.asp

22 Mayıs 2014 Perşembe

Şişmanlığa Direnin!

Şişmanlığın ömür boyu süren kronik bir hastalık olduğunu belirten İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Yaser Süleymanoğlu, şişmanlıkla mücadelenin de ömür boyu sürmesi gerektiğinin altını çizdi.


Şişmanlık hesabının Vücut Kitle indeksi (VKİ) ölçümüne göre yapıldığını belirten İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Yaser Süleymanoğlu, şişmanlığın bilimsel olarak nasıl tanımlanacağını şöyle açıklıyor: "Kişinin kilogram cinsinden terazide ölçülen kilosu, boyunun metre cinsinden karesine bölünüyor. Yani 170 cm boyundaysa ve 70 kiloysa: 70 kg /1,7 m2 olarak hesaplanınca çıkan sonuç: 24.22 oluyor. Eğer kişinin Vücut Kitle İndeksi 18,5-25 arasındaysa ideal kiloda, 25-30 arasındaysa kilo fazlası var demektir. 30-40 arasındaysa obez ya da şişman olarak kabul ediliyor. Vücut kitle indeksi 40’ın üzerindeyse morbid obez olarak adlandırılıyor. Bir de vücut kitle indeksi 18,5’in altında olanlar var ki, zayıf kabul ediliyor ve tıpkı obezler gibi sağlık kontrolünden geçmeleri öneriliyor.”
ŞİŞMANLIĞIN 12 ZARARI Şişmanlık kısa sürede çözümlenecek bir sağlık sorunu değil. Kilolar da aslında çok kısa sürede alınmıyor, vücutta yağ birikimi yıllar içinde artıyor, sonunda sadece az yiyerek çözümlenmekten uzak bir soruna dönüşüyor. Hekim ve beslenme uzmanı desteği almadan, spor yapmadan da kilolardan kurtulmak mümkün olamıyor. Şüphesiz ki şişmanlık vücut için ciddi bir yük. Şişmanlığın bize verdiği zararları daha iyi anlamamıza yönelik bilgiler veren Dr. Yaser Süleymanoğlu, bunları şöyle sıralıyor:
1-Motivasyon eksikliği.
2-Eklemlerde özelikle dizlerde rahatsızlık.
3-Kalça ağrıları.
4-Omurga ağrıları.
5-Büyük göğüsler nedeniyle sırt ağrıları.
6-Sürekli yorgunluk.
7-Nefes nefese kalmak.
8-Merdiven çıkmakta zorlanmak.
9-Koşamamak.
10-Tempolu yürüyüşte zorlanmak.
11-Büyük beden kıyafetler giymek zorunda kalmak.
12-Genç olduğu halde yaşından büyük göstermek.
ŞİŞMANLIĞI NELER TETİKLER? Şişmanlığı tetikleyen birçok neden bulunduğunu, bunların başında hareketsizlik ve vücudun yakabileceğinden fazla kalori tüketmenin geldiğini belirten Dr. Yaser Süleymanoğlu, “Bir de bunlara genetik yatkınlık, insülin direnci, hipoglisemi, stres, hormonal bozukluklar (büyüme hormonu, tiroid, hipofiz ve adrenal bez sorunları) ekleniyorsa, yağ dokusu artarak şişmanlık sorunu ortaya çıkıyor” diyor. Genetik yatkınlığı olan kişilerin yaşam tarzlarına dikkat etmedikleri sürece şişmanlayacaklarına değinen Dr. Süleymanoğlu, genetik yatkınlığı olup da kilosuna dikkat eden kişilerin şişmanlıktan kurtulabileceklerini söylüyor. Çocukluk çağı obezitesinin artmasıyla birlikte şişman çocukları gelecekte bekleyen tehlikelerin de arttığını vurgulayan Dr. Süleymanoğlu, diyabet, kalp ve koroner damar hastalıkları, erken yaşta hipertansiyon ve kanser riskinin de yükseldiğini ifade ediyor.
SU İÇSE YARAYANLAR KİMLER? Bir de yediklerine dikkat ettiklerini söyledikleri halde en küçük kaçamaklarda bile kilo aldıklarını söyleyenler var ki bu kişiler durumlarını ‘Su içsem yarıyor’ diye tarif ediyor. Şişmanlamamak için geç saatlerde aşırı kalori almaktan kaçınmak şişmanlamamak için alınacak ciddi önlemlerden biri. Sonra hareketli olmak, spor yapmak geliyor. Hazır gıdalardan uzak durmak, bol karbonhidrat ve yağlı yiyecek tüketmemek de alınacak önlemler arasında. Tüm bunlar yapıldığı halde kişi “Su içsem yarıyor” diyorsa metabolizma hızının yavaş olduğu anlaşılıyor. Dr. Yaser Süleymanoğlu, günlük yaşamı sırasında tükettiği enerji miktarını ifade eden bazal metabolizma hızının bazı kişilerde çok düşük olduğuna dikkati çekerek şunları söylüyor: 

“İnsülin direnci, tiroid hastalıkları ve hareketsiz olanların bazal metabolizması yavaş çalışır. Bu kişiler hekim tarafından mutlaka araştırılmalıdır. Örneğin insülin direncinin kırılması için kişiye özel kalorisi hesaplanmış bir diyet programı uygulamak, yine uzman tarafından planlanmış sağlıklı egzersiz bir egzersiz programı yapmak, direncin kırılmasına yönelik ilaç tedavisi görmek etkili olacaktır. Duygusal nedenlerle yiyenlere gelince: Onlar da psikolojik destek almalı, hekim önerisi çerçevesinde bazı medikal yöntemlerle iştah kontrolü yapabilmelidir.”
İnsülin direncinin büyük şehirlerde yaşayan, hareketsiz kalan, çok fazla kalorili gıda tüketenlerin bir sorunu olduğuna işaret eden Dr. Yaser Süleymanoğlu, “İnsülin direnci ömrü kısaltan bir durumdur. İnsülin direncinin diyabet, damar sertliği, tansiyon ve kalp hastalığını tetikleyici etkisi var” diyor.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25517100/

14 Mart 2014 Cuma

Çocuklarda Fazla Kilo Öfke Sebebi

Fazla kilo ve obezite yetişkinler için olduğu kadar çocuklarımız için de giderek büyüyen bir sorun haline geldi. Birçok insan çocuklardaki kilo ile ilgili sorunların genetik olduğu düşünür. Bu sorunun kökeninde genetik yatkınlık olabileceği doğrudur ancak ana nedenler; hormonal dengesizlik, yaşam tarzı, beslenme alışkanlıkları, düşük fiziksel etkinlik düzeyidir. Özellikle kentsel kesimdeki her dört çocuktan birinin fazla kilolu ve gelecekte sağlık sorunları yaşama riski altında olduğu unutulmamalıdır. Oluşabilecek sorunları önceden tespit etmek ve önleyici tedbirler almak için çocukluk yıllarında kilo artış hızına özen göstermek gerekir. Araştırmalar 10 ile 20 yaş arasında alınan kiloların ileri yaşlardaki vücut ağırlığını belirleyen önemli faktörlerden biri olduğunu göstermektedir. Üstelik bu yaşlarda alınan kilolar çocukların sadece metabolizmalarını değil psikolojilerini de etkiler.
ABD Yale Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırma özellikle 14-18 yaşları arasında ergenlik dönemindeki kilolu gençler arkadaşları, öğretmenleri, hatta aileleri tarafından ayrımcılığa uğradıklarını ya da kışkırtıldıklarını göstermektedir. Zaman içinde çevresinin kendisi hakkında iyi düşünmediği, başarısız, tembel ve beceriksiz biri olarak görüldüğünü düşünen çocuklar yalnız kalmayı ya da sınırlı arkadaşlıkları tercih ederler. Bu çocuklarda okul başarısının da düştüğü gözlemlenir. Fazla kilolu ya da şişman çocuk olmak, yeni yetişen bu bireylerin özgüven eksikliğine, mutluluklarını yitirmelerine neden olur.
Çocuk obezitesi mücadelesinde diyet yapmak da en önemli yanlışlardan biridir. Bu sorunu çözmek için doktor, aile, rehber öğretmen, sınıf öğretmeni, beden eğitimi öğretmeni ya da aktivite uzmanı gibi farklı kişilerin birlikte çalışması en doğrusudur. Porsiyonları küçültmek, daha sağlıklı ve hareketli bir yaşam tarzı seçmek, fazla atıştırmalıklardan vazgeçmekle çocuğun boyu ulaşacağı son noktaya gelene kadar kilo alımını yavaşlatarak sağlıklı alışkanlıklar kazandırmak yerinde olur. En önemlisi, çocuğa olduğu gibi sevildiğini ve desteklendiğini hissettirmektir. Ona zayıf ve formda olmanın değil sağlıklı olmanın ve sağlıklı beslenmenin önemi anlatılmalı ve yolları gösterilmelidir.
Dr. Murat Besler’e göre, gelişme çağındaki çocuk ve ergenlerde kilo almaların önemli sebeplerden biri de gelişim sonucu hormon dengesizliğidir. Bu dengesizlik çocukta ve ergende hem kilo alma gibi fizyolojik hem de öfke ve anksiyete gibi bir çok psikolojik sorunlar ortaya çıkabilir Mora terapi gelişim çağındaki çocukların hormonal ve fiziksel dengesizliklerini düzelterek hiç bir ilaç kullanımına gitmeden tedavi eder.
Mora Terapi seansları sonrasında artık ekmek, makarna, hamur işleri, tatlılar ya da çikolata gibi karbonhidratları eskisi gibi aramadığını, yeme ihtiyacının ortadan kalktığı belirgin bir biçimde fark edilir. Mora Terapi’nin bu uygulaması, fazla kullanıldığı düşünülen her türlü sağlıksız gıda için kullanılabilir. Tuz, kahve, çay, alkol, tatlılar, çikolatalar, kola, şarküteri ürünleri vb…
Özellikle çocuk ve ergenlerin kilo problemlerinin çözümünde yan etkisiz olması, etkinliği ve hızlı sonuç vermesiyle Mora Terapi doktorlar tarafından da tavsiye edilmektedir.