baş ağrısı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
baş ağrısı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Temmuz 2025 Pazartesi

Sağlıklı Bir Yaşam, Vücudunuzu Anlamakla Başlar...

Sağlıklı Bir Yaşam, Vücudunuzu Anlamakla Başlar...




Hepimiz sağlıklı bir yaşam sürmenin peşindeyiz. Daha enerjik hissetmek, bağışıklığımızı güçlendirmek, hastalıklardan korunmak ve ruhen de iyi olmak istiyoruz. Ancak bu yolculuğun ilk adımı genellikle gözden kaçar: vücudumuzu tanımak.

Peki gerçekten vücudumuzu ne kadar tanıyoruz? Hangi yiyeceklerin bizi şişirdiğini, hangi saatlerde enerjimizin düştüğünü, neden bazı sabahlar yorgun uyandığımızı biliyor muyuz?

Kendi Bedeninizin Uzmanı Olun

Her bireyin metabolizması, hormon dengesi, stres tepkisi, bağışıklık sistemi biriciktir. Bazen bir başkasına iyi gelen bir beslenme rutini ya da takviye size yaramayabilir. İşte bu noktada kendinizi gözlemlemek çok kıymetlidir.

    • Sabah uyandığınızda enerjiniz nasıl?
    • Öğle yemeğinden sonra halsizlik yaşıyor musunuz?
    • Tatlı yedikten sonra baş ağrınız oluyor mu?
    • Gluten veya süt ürünleri size şişkinlik yapıyor mu?
    • Stresli olduğunuzda mide ağrısı mı çekiyorsunuz?

Bu gibi sorulara cevap aramak, sağlıklı bir yaşama atılan ilk adımdır. Çünkü vücudun sinyalleri vardır ve biz bu sinyalleri okuyabildiğimiz ölçüde iyi hissederiz.


Gıda Duyarlılıkları: Gizli Engeller

Zaman zaman kişiler hiçbir hastalığı olmamasına rağmen şunlardan şikâyet eder:

  • Şişkinlik ve hazımsızlık
  • Baş ağrıları
  • Ciltte sivilcelenme
  • Tatlı krizleri
  • Sürekli yorgunluk
  • Dikkat dağınıklığı

Aslında bu belirtiler, vücudun bazı gıdalara karşı verdiği reaksiyonların sessiz çığlığı olabilir. Örneğin, bir danışan her sabah sağlıklı olduğunu düşündüğü yulaf, süt ve muzdan oluşan kahvaltı yapıyordu. Ancak gün içinde yaşadığı şişkinlik ve baş ağrısının sebebinin bu kahvaltı olduğu ortaya çıktı. Yulaf ve süt onun için faydalı değil, zararlıydı.

Bu yüzden vücudunuzu gözlemlemek kadar bilimsel bir analiz desteği almak da büyük fark yaratır.


Zihin-Beden İlişkisini Göz Ardı Etmeyin

Beden sağlığımız, zihinsel durumumuzla da birebir ilişkilidir. Kronik stres, kortizol hormonunun sürekli salgılanmasına ve bu da bağışıklık sisteminde düşüşe, uyku bozukluklarına, kilo alımına sebep olabilir. Vücudunuz, yaşadığınız duyguları ve düşünceleri “kimyasal olarak” hisseder.

Yani sadece ne yediğiniz değil; nasıl hissettiğiniz de sağlığınızı belirler.


Su İçmekten Daha Fazlası Gerekebilir

Bol su içmek, yürüyüş yapmak, sebze ağırlıklı beslenmek... Evet, hepsi sağlıklı yaşamın önemli adımları. Ancak bunları yapmanıza rağmen hâlâ kendinizi iyi hissetmiyorsanız, vücudunuzun daha derin mesajlarını keşfetme zamanı gelmiş olabilir.


Mora Terapi ile Vücudunuzun Sinyallerini Doğal Yoldan Keşfedin

Sağlıklı bir yaşamın en temel anahtarlarından biri, bedenin frekanslarını dengeleyerek içsel uyumu yeniden sağlamaktır. İşte bu noktada Mora Terapi devreye girer.

Mora Terapi, non-invaziv ve kimyasal madde kullanılmayan bir yöntemle, bedenin doğal dengesi üzerine çalışır. Gıda duyarlılıklarını analiz edebilir, zararlı frekansları silip, bedeni destekleyen frekansları güçlendirir. Baş ağrısı, kronik yorgunluk, stres, alkol-sigara bağımlılığı, gıda bağımlılığı gibi konularda kişiye özel destek sunar.

Uygulanan seanslar sayesinde, bedeninizin neye ihtiyaç duyduğunu anlamanız ve yeniden dengeye kavuşmanız mümkün olur. Mora Terapi, bedeninizin doğal potansiyelini ortaya çıkarır ve sizi daha sağlıklı, daha huzurlu bir yaşama taşır.


*Bu yazı bilgi vermek amaçlı yazılmıştır. Sağlığınız için en doğru bilgilere ulaşmak için uzman bir hekiminize mutlaka danışmanızı öneriyoruz.

31 Aralık 2021 Cuma

OFİS ÇALIŞANLARININ KARŞILAŞTIĞI SAĞLIK SORUNLARI NELERDİR?

 



OFİS ÇALIŞANLARININ KARŞILAŞTIĞI SAĞLIK SORUNLARI NELERDİR?

Günümüzde pek çok kişi bütün gün ofiste, masa başında çalışmaktadır. Yalnızca ofis çalışanları da değil, öğrenciler de aynı durumu yaşamaktadır. Tüm gün masa başında olan kişiler, yaşamını olumsuz etkileyen pek çok rahatsızlıkla karşılaşmaktadır. Özellikle bir de bilgisayarla işini yapıyorsa rahatsızlığın boyutu artmaktadır. Ofis çalışanlarının karşılaştığı sorunlardan kısaca bahsedelim:

Boyun, Sırt-Bel ve Omuz ağrıları

Masa başında fazla zaman geçiren, ortopedik bir sandalye veya koltukta oturmayan kişiler boyun, sırt ve omuz ağrılarından muztarip olmaktadır. Ayrıca postürü bozacak yanlış oturuş şekilleri, boynu öne doğru eğme gibi hareketler bu ağrıların başlıca sebeplerindendir. Bilgisayar başında boynu sürekli öne eğmek kambur duruşa meyillenmeye ve boyun eğriliği gibi boyun rahatsızlıklarına yol açar. Boynun öne doğru eğik olması aynı zamanda omuzları da öne doğru düşürür. Bu durum beraberinde kamburlukla birlikte çeşitli postür bozukluklarını ve sırt ağrılarını getirir. Başı sürekli öne eğmek iskelet yapısında bozulamaya yol açtığı gibi boyundaki kasların  sertleşmesinden ve yapısının bozulmasından ötürü boyun fıtığı gibi ciddi rahatsızlıklara da sebep olur. Boynu
n yapısındaki bozulma sırt ağrılarıyla da doğrudan ilgilidir. Sırt ağrılarının da temel nedenleri başı öne eğip, omuzları da düşürmekle meydana gelen kambur duruş ve ergonomik bir sandalyede veya koltukta oturmamaktır. Ayrıca hareketsiz oturulan süre de önemlidir. Çünkü hareketsiz şekilde aynı pozisyonda -ki bu pozisyon çoğunlukla yanlıştır- oturmak hem kaslarda sıkışmaya hem de vücudun farklı yerlerinin uyuşmasına sebebiyet verir. Örneğin kollar, bilekler, bacaklar ve ayaklar bu uzuvlardan birkaçıdır. Ofis çalışanlarının çoğu bilgisayar karşısında oturmakta ve kolunu mouse veya klavyeye uzatarak bu şekilde uzun zaman geçirmektedir. Bu durum kolların, bileklerin ve parmakların sinir sıkışması yaşayarak uyuşmasına neden olabilmektedir. Aynı durum bacaklar ve ayaklar için de geçerlidir. Günümüzde çalışma sürelerinin uzunluğu ve yoğun temposu sebebiyle uzun süre oturulmakta olduğundan hareketsiz kalan bacak ve ayaklar da uyuşabilmektedir. 

Farklı bölgelerde meydana gelen bu ağrıların zamanla kronikleşmesi de çok olasıdır. Ve boyun düzleşmesi, bel-boyun fıtığı gibi bazı rahatsızlıklar uzun vâdede tedavi edilmekle beraber kalıcı hasarlar da bırakabilmektedir.

Bu ağrıları hafifletmek ve önlemek için yapılabilecek bazı egzersizler de mevcuttur. Fakat ofiste çalışsın veya çalışmasın, toplumda büyük çoğunluk çalışma sürelerinin uzunluğu ve beraberinde gelen yorgunluk-halsizlik nedeniyle egzersiz, spor ve yürüyüş gibi aktiviteler yapmaya zaman bulamamaktadır.

Ofis çalışanları sadece fiziksel rahatsızlıklarla değil psikolojik problemlerle de karşılaşmaktadır. Daha önce de bahsettiğimiz gibi çalışma saatlerinin günde ortalama 8 saat gibi uzun bir süre olması başta olmak üzere, çalışılan rahatsız ortam ve daha pek çok neden kişilerde stres, bunalım, depresyon gibi bazı psikolojik rahatsızlıklar da ortaya çıkarmaktadır.

Bunların yanı sıra yoğun iş temposunun ofis çalışanlarına ve diğer çalışanlara getirdiği başka bir sorun da beslenme düzenin bozulması hatta yok olmasıdır. Zaman kısıtlılığından ve hazır, işlenmiş gıdaların yaygınlığından, çalışanlar düzensiz ve bozuk beslenmeye mecbur ve de meyilli olabiliyorlar. Örneğin çok önemli bir öğün olan sabah kahvaltısını doymuş yağ oranı çok yüksek poğaça, simit, börek gibi hamur işi gıdalarla ve paket meyve suları gibi şeker deposu bir eşlikçi ile geçirebiliyorlar. Diğer öğünler de eğer atlanmıyor ise -ki bu büyük bir sorundur- yine dışarıdan işlenmiş, yağ ve şeker oranı yüksek yiyecekler ile geçiştiriliyor. Aynı zamanda bolca kafein ve gazlı içecek de bu düzensiz beslenmenin ana faktörleri olmaktadır. Hem hazır gıda alışkanlığının önüne geçmek hem de sağlıklı yaşamak için bu beslenme türü  yerine evde hazırlanan tahıl, meyve-sebze ve bakliyat ağırlıklı yiyeceklerin tercih edilmesi oldukça önemlidir. Uzun süren beslenme düzensizliği sindirim ve boşaltım sistemi başta olmak üzere pek çok organa zarar verir.

Hem kişilerin yaşamını olumsuz etkileyen tüm bu fiziksel rahatsızlıklar hem de psikolojik problemler için çözüm yollarından biri de PEMF terapi cihazlarıdır.

HER HÜCRESİ DAHA SAĞLIKLI BİR BEDEN İÇİN PEMF TERAPİ CİHAZI

Japon bilim adamı Dr. Kyochi Nakagawa'nın insan bedeninin düzgün ve sağlıklı bir şekilde gelişmesi için manyetik alanın önemini savunmasıyla ortaya çıkan ve 200 yılı aşkın bir süredir insan bedeni üzerindeki olumlu etkileri gözlemlenen ‘elektro manyetik alan ve hücre ilişkisi’ yeni bir boyut kazanmıştır. PEMF terapi cihazı da bedende enerji akışı ve hücreler arası ilişkiyi düzenlemek amacıyla geliştirilmiştir. Enerji; bedenimizde her hücre arasında transfer edilir ve depolanır. Enerjinin hücreler arasında dolaşmak için kullandığı yollar zamanla toksin biriktirip tıkanabilmektedir. Tam da bu noktada, hücrelerin rejenerasyonu  ve yolların temizlenmesi için PEMF terapi cihazı kullanılmalıdır.

PEMF TERAPİ CİHAZI HANGİ RAHATSIZLIKLARDA KULLANILIR?

  • Kanserli hücrelerin geriletilmesinde
  • Alzheimer hastalarında
  • Sporcu yaralanmaları
  • Amyotrofik Lateral Skleroz (ALS hastaları)
  • Bilek burkulmaları
  • Arthritis (Eklem iltihabı)
  • Blepharitis (Göz kapağı enfeksiyonu)
  • Kemik kırıkları
  • Kronik bronşit
  • Kalp rahatsızlıkları
  • Diş sorunları
  • Depresyon
  • Dermatisis (Egzama)
  • Diyabet
  • Kas yırtılmaları
  • Boyun tutulması
  • Sinir hücresi hasarları
  • Parkinson hastalığı
  • Uyku bozuklukları
  • Tüberküloz
  • Ülser
  • Üriner problemler
  • Yara iyileştirme
  • Yaralı yada iltihaplı hücrelerin yenilenmesi


28 Eylül 2018 Cuma

MORA TERAPİ İLE MİGREN AĞRILARINA SON


Migren, hastanın günlük yaşamanı etkileyebilen, gün içerisindeki gerçekleştirdiği aktivitelerde kısıtlılık yaratabilen bir baş ağrısı tipidir. Genellikle ense, şakak veya göz çevresinde başlar. Ağrıya çoğu zaman ışığa ve sese hassasiyet, bulantı, kusma gibi durumlar eşlik eder.

Migren atakları genellikle “aurasız migren” türü olarak görülür. Aurasız migren hastalarının baş ağrısına eşlik eden durumlardan bazıları; bulantı, kusma, ışık, ses ve kokuya karşı hassasiyettir. Auralı migren hastaları ise baş ağrısı atakları başlamadan önce 5 dakika ile 60 dakika arasında değişen “aura” atakları yaşayabilir. Aura atakları geçici olarak yaşanan nörolojik bir bozukluk olarak bilinir. Geçici olarak yaşanan nörolojik bozuklukta hastalar hem görsel hem duyusal (kelimeleri bulamama, uyuşma veya karıncalanma gibi) olarak etkilenebilir. Daha sık karşılaşılan görsel aurada, hastalar atak öncesinde parlak ışık çakmaları veya görme alanlarında sorunlarla karşılaşabilir.


Migren sebebi tam olarak bilinmemekle birlikte, oluşumunda genetik veya çevresel faktörlerin de rol oynadığı bilinmektedir. Atakların ortaya çıkmasında, serotonin de dahil olmak üzere beyin kimyasallarında yaşanan dengesizliklerin neden olduğu düşünülmektedir. Migren atakları sırasında beyin zarlarından ağrıyı ortaya çıkaran bazı kimyasallar salgılanır ve bu kimyasalların da migren ağrısını oluşturduğu düşünülmektedir.


Migrene neden olduğu düşünülen diğer durumlara ise; vitamin B12 ve folik asit eksiliği, demir birikimi, bazı biyokimyasal parametrelerde eksiklik veya birikimler örnek olarak verilebilmektedir. Ancak bunların bir sonuç mu yoksa neden mi olduğu tartışılmaktadır.

Gök gürültüsü gibi ani, şiddetli baş ağrısı; ateş, ense sertliği, kafa karışıklığı, çift görme, uyuşukluk ya da konuşma bozukluğu; öksürük, efor, ıkınma veya ani bir hareketten sonra gelişen bir baş ağrısı veya 50 yaş üstünde yeni başlayan baş ağrısı gibi şikayetleriniz varsa migren ağrısı çekiyor olabilirsiniz.

Migren için ilaç tedavisi mümkündür. Migren atakları sırasında ağrıyı ortadan kaldırmada ya da eşlik eden bulantı, kusma gibi belirtileri durdurmada veya sık gelen baş ağrısı ataklarının sıklığını kontrol etmeye yardımcı olabilirler. Ancak anlaşıldığı üzere ilaçlar genel olarak semptomları ortadan kaldırmaya yöneliktir.

Mora Terapi de migren tedavisinde kullanılan yöntemler arasındadır. Nöroloji uzmanı Dr. Ömer Soyak bu konu hakkındaki düşüncelerini; Migren oluşumunda, anormal nöronal uyarılabilirlik ve nörovasküler olayları içeren birçok hücresel ve moleküler mekanizmaların esas rolü oynadığı düşünülmektedir. MORA Terapi’nin de migren tedavilerinde tercih ediliyor olması, nöronal uyarılabilirlik ve nörovasküler sistem üzerine düzenleyici bir etkinliği olmasından kaynaklanmaktadır, şeklinde belirtmektedir.



6 Ekim 2016 Perşembe

Mora Terapi Migren ağrınıza çözüm oluyor

Baş ağrısı belki de günlük yaşamda karşımıza çıkan en yaygın sağlık sorunudur. Beyinden kaynaklı olduğu kanısı yaygın olsa da migren aslında bedenden kaynaklı bir hastalıktır. Migren hayatı tehdit eden tehlikeli bir hastalık olmamakla birlikte genelde ataklar halinde ortaya çıkan ve başın tek tarafına yerleşen, zonklayıcı bir baş ağrısıdır. Sıradan bir baş ağrısı olmayan migren; mide bulantısı, kusma, terleme, yorgunluk gibi şikayetleri de beraberinde getirir. Huzursuzluk, ses, gerginlik, ışık gibi unsurların tetiklediği migren, kişileri günlük yaşamlarına devam edemeyecek kadar derinden etkiler. Genel popülasyonun yaklaşık %12’sini etkileyen migrenin söz konusu belirtileri geçicidir ve kişide kalıcı bir hasar bırakmaz.

Kişilerde migren atağından önce depresif ruh hali, ani duygusal değişimler gibi belirtiler görülür. Migren sona erdikten sonra da ışığa ve sese hassasiyet, yorgunluk, dikkat kaybı gibi şikayetler devam edebilir. Migren ağrısı tüm bedeni teslim almadan migreni tetikleyici nedenlerden uzak durmak en iyi yoldur fakat migren ağrısı başladığında bedenin imdat çığlığına kulak vermek ve ona göre davranmak gerekir.

Amacı vücuttaki normal olmayan işleyişi normal ve sağlıklı haline getirmek olan Mora Terapi ağrıya bir neden değil de sonuç olarak yaklaşır.“Ağrı varsa nedeni de vardır” düşüncesinden geliştirilen Mora Terapi seansları,sonuç olan migren ağrısına değil de migren ağrısına yol açan nedene yönelir. Bu yaklaşım ile ağrıya neden olan sebepleri ortadan kaldırarak kalıcı bir iyileşme sağlar.

Daha çok ağrılar ve baş ağrıları alanında çalışma yapan Nöroloji Uzmanı Dr. Ömer Soyak, kesin teşhis konulmuş migren vakalarında Mora Terapi ile başarılı sonuçlar elde edildiğini belirtiyor. Dr. Soyak, frekans tedavisi olan biorezonans yöntemini kullanan Mora Terapi seanslarının hastaya hiçbir yan etkisi olmadığını dile getirerek,  Mora Terapi’nin migren tedavisinde etkinliğinin nöraluyarılabilirlik ve nörovasküler sistem üzerinde düzenleyici etkisi olmasından kaynaklandığını ifade ediyor. Dr. Soyak, Mora Terapi’nin farmakolojik (İlaçla tedavi) tedaviye alternatif olarak değil ilk seçenek olarak düşünülmesi gerektiğini belirtiyor.

9 Eylül 2014 Salı

Doktora Danışmadan alınan Ağrı Kesiciler Ağrıyı Artırabilir


Ülkemizde yapılan çalışmalara göre en sık rastlanan ağrı yerleri; baş, bel (%13.2), bacaklar (%13.2) ve karın bölgesi (%11.2) olarak sıralanıyor. Türkiye’de başağrısı sıklığını saptayan epidemiyolojik çalışmaya göre ise migren yüzde 16, gerilim tipi başağrısı ise yüzde 35 oranında görülüyor. Özellikle baş ağrılarından mustarip olanların yaptığı en büyük yanlış ise sık ağrı kesici kullanımı. Doktora danışmadan ve sık aralıklarla alınan ağrı kesiciler, ağrıyı azaltmıyor aksine artırıyor.
Türk Nöroloji Derneği (TND) Yönetim Kurulu Üyesi ve Algoloji Çalışma Grubu Moderatörü Doç. Dr. Levent Ertuğrul İnan, küme tipi başağrılarının özellikle erkeklerde daha çok görüldüğünü belirtiyor. Dünya ile karşılaştırıldığında baş ağrılarının Avrupa ve Kuzey Amerika ile benzerlik gösterdiğini anlatan Doç. Dr. Levent Ertuğrul İnan, Uzakdoğu’da baş ağrısının daha az görüldüğüne dikkat çekiyor.
Batı illerinde ağrı sıklığı daha fazla
Çocuklukta da baş ağrısının sık görüldüğünü ifade eden Doç. Dr. İnan, bölgelere göre ağrı haritasını şöyle açıkladı:
“Türk Eczacılar Birliği ve Türk Algoloji Derneği’nin birlikte yaptığı çalışmada araştırmaya katılan kişilerin yüzde 63.5′i son üç ay içinde ağrıdan yalandıklarını belirtmişlerdir. Ağrı çekenlerin yüzde 73.2′sinde bu ağrı 6 aydan uzun süren ağrılar yani kronik ağrılar olarak karşımıza çıkmaktadır. Ağrısı olanların yarısı (yüzde 50.1) batı, yaklaşık beşte biri (yüzde 18) orta bölgede, yüzde 5.5′i kuzeyde ve yüzde 9.1′i güneyde yaşamaktadır.”
Doktora danışmadan ağrı kesici kullanmayın
Türkiye’de ağrı konusunda yapılan en önemli hatanın ağrı kesici kullanımında görüldüğünü vurguluyan Doç. Dr. Levent Ertuğrul İnan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türk Eczacıları Birliği’nin verdiği rapora göre kişi başına düşen ağrı kesici miktarı yıllık iki kutudur. 1999 yılında yapılan çalışmada ağrısı olan kişilerin yüzde 73′ünün ağrı kesici kullandığı tespit edilmiştir.
Türkiye’de diğer ülkelerde olduğu gibi doktora danışmadan ağrı kesicilerin sık kullanımı yaygın görülmektedir. Örneğin baş ağrısında  ağrı kesicinin sık kullanımının; tersine baş ağrısını artırıp tedaviyi zorlaştırdığı bilinmektedir.”
http://www.sagliktayenilikler.com/yanlis-agri-kesici-kullanimi-agriyi-azaltmiyor/

4 Eylül 2014 Perşembe

Ağrının Uyarıcı Etkilerini Dikkate Alın

Akut ağrı pek çok hastalığın en erken belirtisi olduğu için ağrı çeken çok sayıda kişi zaman geçirmeden doktora başvuruyor. Bu sayede ağrının uyarıcı ve dikkate alınması gereken yönünden yararlanılmış oluyor.

Dünya Ağrı Enstitüsü Vakfı CEO’su ve Türk Ağrı Derneği Başkanı Prof. Dr. Serdar Erdine, "Hangi tür ağrıların altında hangi hastalıklar yatıyor?" sorusuna yanıt verdi.

BAŞ ÇEVRESİ
* Sinüzit: Sinüs adı verilen ve kafatasında bulunan boşlukların iltihabı, burun ve göz çevresinde şiddetli ağrıya yol açar.

* Zona: Zona adı verilen sinir iltihaplarında yüzün tutulan sinirinde çok şiddetli ağrılar görülür. Buna en çok göz çevresinde rastlanır.

* Nevralji: Yüze giden sinirlerin elektrik çarpması tarzındaki ağrılarıdır. Yüz yıkama, traş olma veya yemek yeme gibi durumlarda ortaya çıkar.

* Kulak ağrısı: Dış, iç ve orta kulak yolu iltihapları şiddetli kulak ağrısına yol açar.

* Başın üst bölümü: Beyin kanaması, hipertansiyona bağlı başağrıları, kafa içi basıncının değişmelerine bağlı ağrılar, menenjit ve ensefalit gibi merkezi sinir sistemi enfeksiyonları, beyin tümörleri başın üst bölümünde ağrı ortaya çıkaran nedenlerdir.

* Boyunda kireçlenmeler: Boyundaki kas spazmlarına ve kireçlenmelere bağlı ağrılar başın arkasına yayılabilir.

* Boynun arkasında uyuşukluk ve elektrik çarpması tarzında ağrı: Saçlı derinin arka bölümünün duyusunu sağlayan oksipital sinirin sıkışmalarında tek taraflı ağrı ortaya çıkabilir.

BEL AĞRILARI
* Bel bölgesinde akut ağrı: Bu ağrı türü en çok kas spazmlarıyla ilişkilidir. Omurga kaynaklı ağrılar da en fazla belde görülür.

* Bel fıtığı: Bel fıtığı, kalçaya ve bacaklara yayılan şiddetli ağrıya neden olur. Belin ortasında ortaya çıkan bu ani ve çok şiddetli ağrı akla bel omurlarında çökme kırığını getirir. Özellikle kemik erimesi bulunan hastalarda bu durum sık görülür.

* Kireçlenmeler: Kireçlenmeler, belde yer alan çeşitli eklemlerin iltihaplanması ve omurga kanalı darlıkları bel ağrısına neden olabilir.

* Zona: Bu sorun halinde karnın aynı tarafıyla birlikte belde de ağrı oluşur.

GÖĞÜS VE SIRT BÖLGESİ
* Göğsün ön bölümü: Bu bölgede yer alan ağrıların en bilinen ve korkulanı kalp kaynaklı ağrılardır. Kalp damarlarının daralmasına bağlı göğüs ağrısı göğsün ön bölümünde hissedilir. Sol tarafa doğru yayılsa da genellikle yaygın olma eğilimindedir ve göğsün bütün ön duvarını kaplar.

* Kalp kılıfı iltihabı-perikardit: Kalp damarlarında darlık dışında kalp kaynaklı başka bir ağrı da kalp zarının iltihaplanmasına bağlı olan ağrıdır.

* Ana damarların yırtılması: Kalpten çıkan büyük damarların yırtılmalarına bağlı olan şiddetli ağrıdır.

* Kalbe bağlı olmayan ağrılar: Kalbin dışında akciğerin akut hastalıklarında da bu bölgede ağrı görülür. Bunların en önemlileri plörezi, pnömotoraks, akciğer kanseri ve akciğer embolisidir. Göğsün ön bölümündeki diğer ağrı nedenleri, reflü hastalığına bağlı göğüs kemiği arkasında yanma, kas kaynaklı ağrılar, kaburga kemiklerinin çatlaması, kırılması ya da kireçlenmesine bağlı ağrılar ile zona ağrılarıdır.

SIRT BÖLGESİ
* Kas spazmı: Akciğer hastalıkları bu bölgede de ağrıya neden olabilir. Ancak sırt ağrılarının en sık görülme nedenleri akut kas spazmlarıdır.

* Kireçlenmeler ve sırt fıtığı: Omurga hastalıkları (sırt omurlarında fıtıklaşma, skolyoz ve kifoz gibi omurga eğrilikleri veya omurganın sırt bölümünde kireçlenme) da önemli sırt ağrısı nedenidir.

* Zona: Akut sırt ağrısına yol açabilir.

* Safrakesesi hastalıkları: Ağrı sırtın sağına yayılabilir.

KARIN BÖLGESİ
* Apandisit: İncebağırsak hastalıkları ve apandisit (erken dönemde) bu bölgede ağrıya neden olur.

* Boğulmuş göbek fıtığı: Bu sorunun varlığında göbek çevresinde ağrı hissedilir.

* Üst orta bölge: Bu bölgenin ağrıları genellikle mide, onikiparmak bağırsağı, pankreasın iltihabi hastalıkları ve kanserleri ile ilgilidir. Safrakesesi taşı, tümörü ve iltihabında ağrı bu bölgeye yayılabilir. Diyafram fıtığında da karnın üst orta bölümünde ağrı meydana gelebilir.

* Üst sol bölge: Bazen mide, dalak, pankreas ve kalınbağırsakla ilgili hastalıklarda ağrı görülebilir. Özellikle travma sonrasında karnın bu bölümünde meydana gelen ağrı dalak yırtılmasını akla getirir.

* Üst sağ bölge: Safrakesesi taşları, iltihapları ve kanserleri, bu bölgedeki ağrının ilk akla gelen nedenleridir. Karaciğer hastalıkları, özellikle karaciğerin çok fazla büyümesine ve kapsülünün gerilmesine bağlı olarak ağrıya neden olabilir. Bazen pankreas veya onikiparmak bağırsağından kaynaklanan hastalıklar da karnın sağ üst bölgesinde ağrıya yol açar.

* Alt orta bölge: Bu bölgede ağrı, kalınbağırsak iltihaplarına, kadınlarda idrar yolu enfeksiyonları ya da üreme organları ile ilgili hastalıklara bağlı olabilir. Bu bölgenin sık görülen ağrılı bir hastalığı da spastik kolondur.

* Alt sol bölge: Son bağırsaktan kaynaklanan problemler sıklıkla bu bölgede ağrıya yol açar. Divertikülit adı verilen özel bir kalınbağırsak iltihabı ile Crohn hastalığı bu ağrılara yol açan örnekler arasındadır.

* Alt sağ bölge: Kalınbağırsak hastalıklarında bu bölgede de ağrı görülür. Apandisit ağrısının, başlangıç döneminin ardından karnın sağ alt bölümüne yayıldığı unutulmamalıdır.

*Tüm karın bölgelerinde ağrı: Karnın tümünde yaygın akut ağrı en çok; spastik kolonda, bağırsak tıkanmaları veya delinmelerinde, karın zarı iltihabında (peritonit), ailesel Akdeniz ateşi hastalığında ve karın içi kanamalarda görülür.

http://www.haberturk.com/saglik/haber/788283-iste-vucudun-agri-haritasi

8 Temmuz 2014 Salı

Sıcaklar Arttıkça Baş Ağrısı da Artıyor

Hava sıcaklıklarındaki artışla birlikte yaz hastalıkları da kendini göstermeye başladı. Migren ve baş ağrısı şikayetleri de sıcaklıklardaki yükselmeye paralel şekilde hızla artıyor. Migrenin sıcak havalarda tetiklendiğini ancak bir dizi önlem alarak bu durumdan korunmanın mümkün olduğunu belirten Memorial Şişli Hastanesi Nöroloji Bölümü’nden Uz. Dr. Abdullah Özkardeş, hava sıcaklıklarının migren ve baş ağrısı üzerindeki etkileri hakkında şu bilgileri verdi:

“Hava durumu, sağlığı etkileyebilmekte, yakınmaları kötüleştirebilmekte ve hatta bazı hastalarda ölüm riskini artırabilmektedir. Hava değişikliklerinin etkilediği 5 tıbbi durum da net olarak bilinmektedir: Artrit, astım, şeker hastalığı, kalp hastalığı ve migren. Almanya ve İngiltere’de yapılan bilimsel çalışmalar da hava durumu ve tıbbi durumlar arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır.

Hava sıcaklığının baş ağrısı şikayetlerini artırdığının pek çok kişi farkında değildir. Baş ağrısı yüksek hava ısısı ve düşük hava basıncı ile başlayabilir. 7 yıl süren ve 7504 hasta üzerinde yapılan bir bilimsel araştırmada; hava sıcaklığındaki 5°C artış, baş ağrısı oluşumunu, takip eden 24 saat içerisinde % 7,5 artırmaktadır. Basınç düşüşü ve baş ağrısı arasındaki ilişki ise daha düşüktür; basınç düşünce hastalar 2-3 gün sonra baş ağrısı çekebilmektedirler. Bu çalışmalar, acil servislere başvuran hastalar üzerinde yapılmış, evde baş ağrısı çekip, hastaneye gitmeyen hastalar ihmal edilmiştir. Ayrıca baş ağrısı öncesinde hastanın fiziksel durumu, stresi, aldığı gıda ve içecekler gibi, ağrıyı başlatabilecek diğer faktörler de göz önüne alınmamıştır.


SICAK HAVALARDA BAŞ AĞRISINDAN KORUNMAK İÇİN…
• Öncelikle hastanın sıcaklık artışının ağrıya neden olup olmadığına dikkat etmesi gerekir. Sıcaklık ağrıya neden oluyorsa ani sıcaklık artışına karşı önlem almak önemlidir.
• Klimalı ortamlarda bulunulmalıdır. Ancak klimaya doğrudan maruz kalınmamalıdır.
• Sokağa çıkıldığında geniş kenarlıklı şapkalar ve gözlükler takılabilir.
• Kıyafet seçimine özen gösterilmeli, açık renk terletmeyen ve bol giysiler seçilmelidir.
• Yeterli sıvı alımı önemlidir. Günde 2-2,5 litre su tüketiminde yarar vardır.

MİGRENİ TETİKLEYEN YİYECEK VE İÇECEKLERE DİKKAT!
Migren ağrısını artıracak besinlerden uzak durulmalıdır. Alkollü içecekler, sakatatlar, sucuk, salam, sosis, pastırma, jambon gibi şarküteri ürünleri, hazır et ve tavuk suyu tabletleri, kalamar, karides ve midye gibi deniz ürünleri, konserveler, yağlı ve baharatlı yiyecekler, kafeinli içecekler (çay, kahve, asitli içecekler) incir, kuru üzüm, papaya, avokado, muz ve kırmızı erik, çikolata ve kakao, bakla, fıstık ezmesi, özelikle kuru fasulye, mercimek ve soya ürünleri gibi bazı baklagiller migreni tetikleyebilir.“
http://www.ntvmsnbc.com/id/25525056/