mora ile kilo vermek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mora ile kilo vermek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Mayıs 2021 Pazar

Önemli olan kiloyu sağlıklı bir şekilde vermektir!



Fazla kiloya sahip olmak birçok kişiyi sadece görüntü olarak rahatsız etmektedir. Ancak asıl problem fazla kiloların sağlığımızı tehdit etmesidir. Eğer sağlıklı ve dengeli beslenmeyi bir yaşam tarzı haline getirirseniz hem sağlıklı bir şekilde kilo verirsiniz hem de sağlıklı bir bedene kavuşabilirsiniz. Hızlı kilo vermek adına yaptığınız veya yapacağınız diyetler ile sağlığınızı bozabilirsiniz. Üstelik bu şekilde yapılan diyetler hızlı sonuç veriyormuş gibi gözükse de kalıcı olmayacaktır. Önemli olan fazla kilonuzu sağlıklı bir şekilde vermek ve sağlıklı bir bedene sahip olmaktır.


Sağlığımızı ve kilomuzu en çok etkileyen faktörlerden birisi, hareketsizliktir. Teknolojinin gelişmesi ile birlikte artan hareketsiz yaşam ve yanlış beslenme alışkanlıkları günümüzün en önemli sağlık sorunlarından biri olan fazla kiloya ve obeziteye yol açmaktadır. Bunun dışında  araştırmalar yavaş ve bilinçli yemek yemenin kilo sorunlarını çözmekte kişilerin duygusal ve fiziksel açıkları arasındaki farkı ayırt etmede etkili olduğunu göstermektedir.
Peki sağlıklı bir şekilde kilo vermek ve istediğiniz görünüşte bir bedene ve sağlığa kavuşmak için neler yapmamız gerektiğini biliyor musunuz? 


İlk olarak bol bol su içmelisiniz. Su içmenin hem metabolizma açısından hem de kilo kontrolü açısından önemi büyüktür. Bir de vücudunuzun susuzlukla açlık hissini karıştırması mümkün. Ana ve ara öğünleriniz dışında canınız abur cubur tarzı şeyler tüketmek istediğinde bir bardak su için. Bilimsel araştırmalara göre yemek yemeden önce bir iki bardak su içmek tokluk hissini arttırmaktadır. Susuz kalmak metabolizma hızınızı da yavaşlatmaktadır. Ancak yemek esnasında veya yemekten sonra su tüketmemeye çalışın, çünkü sindirimi zorlaştırmaktadır. 

Metabolizma hızınıza ve kilonuza göre değişkenlik göstersede günde en az sekiz bardak su içmelisiniz. Bir diğer sağlıklı kilo vermede yardımcı yöntemde doğal besinler tüketmektir. Maalesef ki paketli gıdalar genel olarak trans yağ, şeker, glikoz şurubu gibi sağlıksız ve kilo aldıran yiyeceklerdir. Paketli hazır gıdalar tüketmek yerine mevsimine göre sebze ve meyve tüketmelisiniz. Kilo vermek isteyen insanları korkutan yanlış bilenen bir konuda karbonhidrat tüketilmesinin tamamen zararlı olarak görülmesi. Karbonhidrat tüketirken dikkat etmeniz gereken husus doğada bulundukları halde tüketmektir. Yani işlenmiş beyaz un yemek yerine tam buğday unu yiyebilirsiniz. İşlenmiş unla yapılan, börek, simit, poğaça gibi sağlık açısından zararları ürünleri büyük ölçüde hayatınızdan çıkarmalısınız. Çünkü basit karbonhidratların şekerden farkı yoktur. Hızlı bir şekilde sindirilip kana karışırlar, birçok işlem gördükleri için besin değerlerini kaybederler ve kan şekeri hızınızı yükseltirler. Böyle gıdaların yerine tam tahıllı ürünler, sebze ve baklagiller gibi sağlıklı karbonhidratlar tüketebilirsiniz. 

Meyve ve sebzeler kan şekerini dengeler, vitamin ve antioksidan açısından zengindirler. Diyet yapılırken bir diğer yanlışta yağları tamamen hayatımızdan çıkarmaya çalışmaktır. Sağlıklı yağların tüketimi hem faydalıdır hem de normal vücut fonksiyonlarını devam ettirmek için gereklidir. Avokado, balık, badem, chia tohumu gibi omega3 sağlayan sağlıklı besinler tercih edebilirsiniz. Yemeklerinizde de zeytinyağı ve hindistancevizi yağı kullanırsanız sağlıklı bir şekilde kilo verebilir ve var olan formunuzu koruyabilirsiniz. Kızartma tarzı yiyeceklerden uzak durmalısınız. 


Kahvaltı da günün en önemli öğünüdür. Sağlıklı bir kahvaltı metabolizmanızı güne hazırlar. Kahvaltıyı atladığınız takdirde gün içinde enerjiniz düşer ve açlık hissiniz artar. Bu yüzden daha fazla yemek yeme isteği yaşarsınız. Özellikle protein ağırlıklı yapılan kahvaltılar tokluk sürenizi uzatır.
Sağlıklı kilo vermenin en önemli unsurlarından biride, egzersiz yapmaktır. Egzersiz ile ilgili yapılan araştırmalar hem vücudunuza hem ruhunuza büyük faydalarını ortaya koyuyor: Kilo kaybı, düşük nabız ve tansiyon, vücutta incelme, motivasyon sağlaması bunlardan birkaçı. 

Spor yapmak için illa ki spor salonlarına gitmenize gerek yok. Evde düşük tempolu egzersiz yapabilir veya en az yarım saat yürüyüşe çıkabilirsiniz. 


BİOREZONANS İLE SAĞLIKLI KİLO VEREBİLİRSİNİZ!




Her insan bedeninde bulunan doku, hücre ve organların doğal olarak yaydığı bir frekans vardır ve herkesin frekansı kendine özgüdür.

Bu frekansların ölçülmesinde ve algılanmasında özel olarak geliştirilmiş olan biorezonans cihazı kullanılır. İşte bu bizorezanans cihazı ve tedavisiyle de sağlıklı bir şekilde kilo vermemiz mümkün.

Biorezonans doğal bir tedavidir ve metabolizmanızı hızlandırmaya yöneliktir. Ayrıca uygulanan diyeti kolaylıkla yapmanızı sağlayacak şekilde iştahınızı keser.

Tedavinin süresi ve hedeflenen kilo, kişinin bünyesine göre değişkenlik göstermektedir. Unutmayın ki önemli olan dengeli beslenerek sağlıklı bir şekilde kilo vermektir. Sağlığınız her şeyden önemlidir. Hızla verilmeye çalışılan kilo kişide bazı sağlık sorunlarını meydana getirebilir ve bunun yanında kalıcı bir etkisi olmayabilir.

Mora Terapi biorezonans seanslarından sonra doğru beslenme ve sporla sağlıklı şekilde kilo vermeniz ve ideal kilonuza ulaşmanız mümkün.



Unutmayın önemli olan sağlıklı bir şekilde kilo vermektir. Sağlığınız en değerli hazinenizdir. Sağlıklı Günler.

1 Şubat 2019 Cuma

İDEAL KİLOYA DÜŞMEK, SAĞLIKLI KİLO VERMEK NEDEN ÖNEMLİDİR?


Kilo vermek dendiğinde ilk akla gelen genel olarak dış görünüşteki değişikliklerdir. Aslında kişi kilo verdiğinde dış görünüşündeki değişimlerin yanı sıra vücudunda da bedensel, zihinsel ve psikolojik açıdan birçok olumlu değişim meydana gelmektedir. 

Kilo verirken en önemli noktalardan biri de sağlıklı kilo verebilmektir. Kısa zamanda fazla kilo vermeyi vaat eden diyetlerden uzak durulmalıdır. Bütünsel olarak sağlıklı olabilmek için kilo verme çalışmaları uzun vadeli çözümler sunmalı ve sağlıklı yöntemler ile yapılmalıdır. 

Kilo verdiğinizde vücudunuzdaki değişimleri fark edebilmeniz için ilk aşamada ideal kilonuza düşmeniz şart değildir. Kilo verme sürecinde %5-10 oranında kilo kaybından itibaren vücudunuzdaki olumlu değişimleri fark etmeye başlayabilirsiniz.

İnsülin direnci son zamanlarda sıkça duyduğumuz bir sağlık problemidir. Kandaki yüksek seyreden insülin seviyesi, özellikle bel bölgesinde yağlanma, düzensiz kolesterol seviyeleri, bazen erkeklerde saç dökülmesine, kısırlığa ve kadınlarda hormonel bozukluklar meydana getirebilmektedir. Yapılan araştırmalarda yüzde 5-10 oranında kilo kaybının, insülin düzeylerini önemli ölçüde düşürdüğü ve bu nedenle bu koşulların tersine çevrilmesine yardımcı olduğu saptanmıştır. Aynı zamanda özellikle Tip 2 Diyabet hastalarında kilo kaybı ve düzenli egzersiz ile hastalık sonucu oluşabilecek semptomların oluşumu engellenebilmektedir. Bu şekilde ilaç kulanımı da eşit oranda azalacaktır.


Fazla vücut ağırlığı, hipertansiyon vakalarının yaklaşık yüzde 25-30’unu oluşturmaktadır. Artan vücut ağırlığı kan basıncının yükselmesine neden olabilmektedir. Yüzde 5-10’luk bir kilo kaybıyla kan basıncı ortalama 5 mmHg azalmaktadır. Aynı zamanda sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz ile kilo kaybı sağlandığında kan kolesterol ve yağ asidi miktarında da azalma olmaktadır.

Kalp sağlığı da fazla kilolardan büyük ölçüde etkilenmektedir. Kilo problemi olan bireylerde, kalbin çalışma düzeni bozulmaktadır. Kalp gereğinden fazla zorlanmaya başladığında, kalp krizi riski artmaktadır. Bu risk, sağlıklı diyet ve düzenli kilo yönetimi ile uzun vadeli kilo verme çalışmalarıyla azaltılabilmektedir. İdeal kiloya düşmek, kalp üzerindeki baskıyı azaltmakta ve kalbin normal işlevine ve çalışma temposuna dönmesini sağlamaktadır.

Fazla kilolardan dolayı, vücuttaki kemik ve kaslarda zorlanmalar meydana gelmektedir. Sağlıklı beslenme planı ve düzenli bir yaşam tarzıyla kas ve kemiklerde meydana gelebilecek ağrılar ve eklemler üzerindeki fazla yük azalmaktadır. Kilo verme ile vücut daha verimli çalışmaya başlamaktadır. Öncesinde vücudu zorlayan aktiviteler, vücudu eskisi kadar zorlamamaya başlamaktadır. Bunun nedeni fiziksel olarak kondisyonun daha iyi hale gelmesidir. Kilo verildikçe kişi kendisini daha hafif hisseder ve daha az yorulmaya başlar. Aynı zamanda araştırmalara göre, kilo verme sonrası, yaralanmalardan sonra iyileşme süresi kısalmakta, virüslerden ve enfeksiyonlardan korunma düzeyi artmaktadır.

Kilo vermeye başlandığında; kişi kendini duygusal açıdan daha iyi hissetmeye başlamaktadır. Kilo verme beslenme planını düzgün bir şekilde uygulayan ve günlük egzersizlerini yaparak zayıflayan kişilerde özgüven ve mutluluk seviyeleri artmakta, depresyon riski de azalmaktadır. Kişi sağlıklı beslenme ve aktivite davranışlarını kazanarak, hedeflediği kiloya inmeye başladığında ise özgüveni artabilmektedir. Mutluluk artışının başlıca sebebi olarak görünümdeki ilk değişimler ve başarmanın verdiği gurur duygusu olduğu düşünülmektedir. Bedendeki ‘mutluluk’ kimyasalları ilk sonuçlar görülmeye başladığı andan itibaren salgılanmaya başlar ve kilo kontrol döneminde seviyeleri sabit kalmaya devam etmektedir. Kilo vermek stres seviyelerini de azaltmaktadır. Bu süreçte kişi kendini daha rahat hissetmeye başlar. Spor ve egzersiz yaparken vücut mutluluk ve tatmin duygusu oluşturan endorfin gibi maddeler salgılayacağından sağlıklı beslenme programlarına egzersizin eklenmesi önemlidir.

Mora ile kilo verme terapisinde temel amaç hızlı kilo vermek değil, sağlıklı ve kalıcı kilo vermektir. Kilo terapilerinde danışanların uzaklaşamadıkları sağlıksız gıdalara karşı isteksizlik oluşturularak, bağırsak sağlığını bozabilecek zararlı etkiler ortadan kaldırılmaktadır. Bağırsak terapisi ile birlikte genel frekans temizliği de yapıldığından kan değerlerindeki, kan basıncındaki, hormonlardaki dalgalanmalar düzenlenebilmektedir. Aynı zamanda kişiler renk terapileri ile psikolojik olarak da desteklenmektedir. Mora terapi ile sağlıklı ve mutlu şekilde kilo vererek bütünsel sağlığınızı geri kazanabilirsiniz.




17 Ağustos 2018 Cuma

GEÇİRGEN BAĞIRSAK SENDROMU NEDİR?


Sindirim sisteminin merkezi olan ve ikinci beyin olarak da tanımlanan bağırsakların sağlığı, tüm metabolizmayı etkilemektedir. Bağırsaklar dendiğinde ilk akla gelen sindirim sistemimizdeki görevleridir. Sindirim burada tamamlanır, besin öğelerinin, suyun ve vitamin-minerallerin neredeyse tamamen emildiği yer bağırsaklarımızdır.

Bağırsaklarımızdaki emilimi basitçe anlatmak gerekirse, bağırsak hücreleri arasındaki sıkı bağlar filtre görevi görür. Bu şekilde oluşturulmuş filtreye benzer yapı, bağırsaklardan kana sadece besin öğeleri, su, vitamin-mineraller gibi yararlı bileşenlerin geçmesine izin verir. Bağırsaklarımızdaki bu sıkı bağların bozulması sonucunda ise Geçirgen Bağırsak Sendromu dediğimiz problem meydana gelmektedir. Normalden daha geçirgen hale gelen bağırsaklar sebebiyle kana, yararlı bileşikler ile birlikte tam olarak sindirilmemiş besin öğeleri, zararlı organizmalar veya toksinler de karışabilmektedir. Bunun sonucunda da çeşitli metabolik bozukluklar meydana gelmeye başlar.


Hastalığın adı geçirgen bağırsak sendromu olduğundan, yalnızca sindirim sistemi sorunlarıyla belirti veren bir hastalık olduğunu düşünülüyor. Gerçekte ise, tüm metabolik faaliyetleri etkileyebilen bir sendromdur. Örnek vermek gerekirse pek çok gıdaya karşı ortaya çıkan alerjiler, enerji düşüklüğü, eklem ağrıları, fibromiyalji, migren, otoimmün hastalıkların tamamı, tiroid hastalıkları, metabolizma bozukluğu, obezite, diyabet, hipertansiyon, otizm gibi birçok sorunun altında geçirgen bağırsak sendromunun olabileceği düşünülmektedir.


Bağırsaklarımızdaki geçirgenliğin artmasının beslenme yanlışları, kronik stres, toksinler, bağırsak florasının bozukluğu gibi nedenlerden kaynaklanabileceği düşünülmektedir. Ancak net bir şekilde bilinen, bu sendromun inflamasyon kaynaklı oluşudur. İnflamasyon, vücudun savunma mekanizmasının verdiği bir cevaptır. Eğer kanda tanınmayan bir bileşik tespit edilirse, savunma sistemi hücreleri bu bölgeye saldırmaya başlar. Örnek olarak, bağırsaklarımız sürekli glüten, kazein gibi alerjen maddelerle temas ederse sürekli olarak bir inflamasyon söz konusu olur ve bunun sonucunda bağırsak hücrelerinin yapısında ve bağırsaklarda yaşayan dost bakterilerin işlevinde bozulmalar meydana gelebilir. Hepsinin sonucunda da bağırsak geçirgenliğinde artış meydana gelebilmektedir.

Bağırsaklarımızda yaşayan dost bakterilerden daha önceki yazılarımızda da bahsetmiştik. Probiyotikler, filtreye benzer yapının üzerinde bir tabaka oluşturarak bağırsak geçirgenliği konusunda aktif rol oynarlar. Buradaki dost bakterilerden oluşmuş sağlığa faydalı tabaka yapısı bozulduğunda ise, bu bölgelerde patolojik olan bakteriler yerleşmekte ve hastalık etmenleri de bu yollardan kolaylıkla vücuda girebilmektedir. Sonuç olarak bağırsak florasındaki bu olumsuz değişimler sebebi ile de bağırsak geçirgenliği artabilmektedir.

Bağırsak geçirgenliğinin artışı, Zonulin adı verilen bir proteinin analizi ile tespit edilebilmektedir. Zonulin, bağırsak hücrelerini bir arada tutmaya yarayan proteindir. Ancak, bu proteinin aşırı derecede artışı da bağırsak geçirgenliğini artırmaktadır. Proteinin artışı, kan testleri yardımıyla kolaylıkla tespit edilebilmektedir.
Geçirgen Bağırsak Sendromunu ortadan kaldırmak için, öncelikle bağırsağı tehdit eden etmenler ortadan kaldırılır, sonrasında da sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırılması amaçlanır. Tahrip olan bağırsak onarıldıktan sonra ise, uygun probiyotik takviyesiyle destek yapılır.

Mora Terapi yöntemi ile yapılan bağırsak terapilerinde, şimdiye kadar bağırsağı tehdit etmiş olan besinlerin frekansları vücuttan silinerek bu besinlere karşı isteksizlik oluşturulur. Mora frekans tedavileri ile bağırsaklarda çeşitli sebeplerle meydana gelmiş olan hasar giderilmiş olur ve birikmiş olan toksin maddeler vücuttan uzaklaştırılır. Üç aylık glütenden kısıtlı ve basit şeker içermeyen bir beslenme protokolüyle sağlıklı beslenme davranışı oluşturulur. Aynı zamanda bu beslenme planı, kefir, yoğurt gibi probiyotik besinlerden zengindir bu şekilde bağırsaklardaki flora desteklenmiş olur. Bağırsak florasının tam olarak onarılması için dışarıdan probiyotik takviyesi de önerilmektedir. 



4 Haziran 2018 Pazartesi

DİRENÇLİ KİLOLARINIZIN SEBEBİ GIDA DUYARLILIĞI OLABİLİR Mİ?


‘Yediklerime dikkat ediyorum, spor yapıyorum ancak bir türlü kilo veremiyorum’ diyenlerin dikkatine! Kilo verememenin sebepleri, hormonel veya metabolik rahatsızlıklar olabilir. Ancak bu sebeplerin arasında daha sinsi ilerleyen bir sebep daha var. Gelin birlikte inceleyelim…


Bağırsaklar sadece besinleri sindirimi ve emiliminde görevli değildir. Aynı zamanda en önemli özelliklerinden biri de vücudun korunmasında görevli bağışıklık sistemi hücrelerinin %70-80 inine sahip olmasıdır. Bağırsaklarımız, besinlerin sindirimi sonucunda oluşan yararlı bileşenleri vücuda geri emerken, zararlı bileşenleri vücuttan uzaklaştırmaktadır. Ancak günümüzdeki stresli yaşam şartları, bilinçsiz ilaç kullanımı, gıda katkı maddeleri veya maruz kalınan ağır metaller, toksin maddelerin sonucunda bağırsaklarımız olduğundan daha geçirgen hale gelmektedir. Tam olarak parçalanamadan kana geçen gıdalar, bağışıklık sistemimiz tarafından tanınamazlar ve yabancı bir maddeymiş gibi saldırıya uğrarlar. Bunun sonucunda da vücutta iltihaplanmalar ve çeşitli belirtiler görülmeye başlar.

Duyarlılık oluşan gıdalara karşı oluşan belirtiler ve şiddetleri kişiden kişiye değişmektedir. Gözlemlenebilecek belirtilerden bazıları: kabızlık, gaz, hazımsızlık gibi sindirim sistemi şikayetleri, deri döküntüleri, egzama, halsizlik, baş ağrısı, migren, kronik yorgunluk ve romatizmal şikayetlerdir.

Yapılan araştırmalarda, vücutta oluşabilecek iltihaplanmaların insülin direnci de oluşturabileceği düşünülmektedir. Oluşan insülin direnci ise kilo vermeyi zorlaştıran hatta obeziteye sebebiyet verebilen önemli bir faktördür. Obeziteyle birlikte biriken yağ dokusu stres hormanlarının artmasına sebep olur ve bunun sonucunda iltihaplanma artar. Kısır döngüyü bozabilmek için kişinin mutlaka gıda duyarlılıkları ve gıda alerjisi olup olmadığı sorgulanmalıdır.

Vücuttaki iltihabi durumun depresyonla ilişki mekanizması henüz net değil ancak, son yıllarda bu konuyla ilgili yapılan bazı çalışmalarda, gıda duyarlılıklarına bağlı bağırsaklarda meydana gelebilecek iltihaplanmaların, yaklaşık %95’i ince bağırsaklardan salgılanan seratonin hormonunun salgılanmasını olumsuz etkileyebileceği tartışılmaktadır. Seratonin hormonu eksikliği ise duygu durum bozukluklarına sebebiyet verebilmektedir. Duygu durum bozukluğu da yanlış beslenme alışkanlığının oluşmasında büyük bir etkendir.

Verdiğimiz tüm örneklerde olduğu gibi, çözüm sağlıklı beslenme alışkanlığının oluşturulması, vücutta beklenmedik belirtilere sebep olan besin bileşenlerinin diyetten uzaklaştırılmasıdır. Bizim de Mora Terapi yöntemiyle yaptığımız alerji terapilerin temeli, alerjen madde frekanslarının vücuttan silinmesidir. Bu şekilde izlem süreci boyunca vücuttan uzaklaştırılan ve aynı zamanda vücuttaki izleri silinen alerjenler, tedavinin sonunda eser miktarda alındığı veya gözden kaçıp tüketildikleri zaman eskisi gibi vücutta belirti yaratmamaya başlar. Aynı zamanda tedavide kullandığımız renk terapileri duygu durum bozuklukları için birebirdir.

18 Mayıs 2018 Cuma

PREBİYOTİKLER SİNDİRİM SİSTEMİMİZİ NASIL DESTEKLER?



Son zamanlarda sürekli konuşulan, bağırsaklarımızın doğru çalışabilmesi ve bununla birlikte tüm vücudumuzun sağlıklı olabilmesi için gerekli probiyotiklerin, vücudumuz için daha yararlı olabilmelerini destekleyen prebiyotiklerden bahsetmek istiyoruz bu yazımızda.  Nedir bu prebiyotikler?
Sindirim sistemimizde, sindirime uğramadan kalın bağırsaklara kadar ulaşabilen, kalın bağırsaktaki faydalı bakteri gruplarının (Bifidobacterium ve Lactobacilluslar gibi) besin olarak kullanabildikleri, bu bakterilerin çoğalabilmelerini ve aktivite gösterebilmelerini destekleyen besin bileşenlerine prebiyotik denmektedir. Kısaca probiyotiklerimizin enerji kaynaklarıdır diyebiliriz.

Prebiyotikler, besin lifleri olarak da tanımlanabilir ancak her lifli besinin prebiyotik olmadığı unutulmamalıdır. Bir besini prebiyotik olarak sınıflandırabilmemiz için, sindirime dirençli olması, kalın bağırsaklardaki sağlık için gerekli bir veya belirli sayıda bakteri tarafından kullanılabiliyor olması, bu bakterilerin büyümesini ve aktivite gösterebilmesini sağlaması gerekmektedir.

Prebiyotikler çoğu etkilerini kendileri değil, bağırsaklardaki yararlı bakterilerin üzerinde yaptıkları değişikliklerle gösterirler. En önemli görevlerinden bazıları; probiyotiklerin bağırsaklarda yaşayabilmeleri ve aktivite gösterebilmelerini sağlayarak, vitamin sentezi ve mineral madde emilimini artırmak, bağışıklık sistemini güçlendirmektir. Aynı zamanda sindirim sistemini düzenlerler, bağırsaklarda zararlı bakterilerin üremelerine engel olurlar, kalın bağırsak kanseri riskini azaltırlar ve kan kolesterol düzeylerini düşürürler.

Peki prebiyotikleri günlük beslenmemize nasıl ekleyebiliriz? Prebiyotik açıdan zengin besinlere; Hindiba, enginar, taze fasulye, nohut, buğday, arpa, çavdar, soğan, sarımsak, muz, kuşkonmaz, pırasa, yer elması, bamya, yeşil bakla, pazı, ıspanak, lahana, karnabahar, brokoli, kerevizin yeşil yaprakları, semizotu, bulgur, mercimek, keten tohumu, kuru fasulye ve barbunya örnek olarak verilebilmektedir.

Türk Gıda Kodeksi Etiketleme Yönetmeliği’nde, beklenen etkilerin görülebilmesi için prebiyotik bileşen tüketiminin en az 5gr/gün olması gerektiği belirtilmiştir. Günlük olarak besinlerden karşılanabilecek doz kişinin tolerasyonuna göre değişmektedir. Genel bir örnek verecek olursak; bir porsiyon pırasa yemeği veya bir küçük boy muz veya bir küçük boy soğan/sarımsak günlük ihtiyacımızı karşılayabilmektedir. Her gün prebiyotik açısından zengin besinlerden en az 1-2 tanesini diyetimize eklemek faydalı olacaktır. Prebiyotiklerin besinlerle alımının yetersiz olduğu düşünüldüğü durumlarda gıda takviyesi olarak mutlaka beslenme planına eklenmelidir.

Mora terapi yöntemi ile çalışılan kilo kontrolü, metabolik sendrom, insülin direnci, bağırsak mantarı temizliği ve geçirgen bağırsak sendromu gibi pek çok rahatsızlıkta, kişilere verilen probiyotikler, prebiyotiklerle desteklenmektedir.


14 Ocak 2017 Cumartesi

Metabolik Sendrom nedir ve nasıl tedavi edilir?

Yaşam tarzının değişmesi, yaşam şartlarının değişmesinin doğal bir sonucudur. Teknolojik gelişmeler, okuma yazma oranın artması gibi sıralanabilecek global etkenler kentleşme oranını artırmış, yeni bir yaşam tarzı ortaya çıkarmıştır. Bireylerin eğitimi, gelir düzeyi, yaş ve cinsiyet gibi özelliklerini kapsayan sosyoekonomik şartların iyileşmesinin kişinin beden ve ruh sağlığı üzerindeki güçlü etkisi yadsınamaz bir gerçektir. Üretim tarzının değişmesi, kol emeğinden beyin emeğine geçişte sağlık sorunları da şekil değiştirmiştir.

Artan sosyoekonomik düzey ile hazır gıdaların tüketimi artmış, hareketsiz yaşam yaygınlaşmış ve bunların sonucu olarak obezite, sindirim sistemi sorunları ve metabolik hastalıklara rastlanma oranında belirgin bir yükselme olmuştur. Masa başı çalışma, hareketsiz ve stresli mesai saatleri halk arasında insulin direnci, kalp hastalıkları ve tansiyon gibi isimlere bilinen hastalıkları kapsayan metabolik sendromun görülme sıklığını artırmıştır. Yaşam tarzı ile doğrudan bağlantılı olan metabolik sendromun tedavisinde başarılı sonuçlara imza atmış bütünsel tıp yöntemi Mora Terapiyi hastalarına uygulayan Göğüs Hastalıkları Uzmanı Mustafa Çalık, metabolik sendromlu hastalarda iyileşmeye dair Mora Terapi ile gerçekleştirilmek istenen iki amacı şu şekilde özetliyor:

“Birincisi karbonhidrat bağımlılığını azaltmak veya bitirmek, ikincisi ise efektif bir detoksifikasyon ile insülinin etkinliğini artırmak.” 

Kilo almaya neden olmasının dışında metabolik sendorumun ortaya çıkmasında da oldukça etkili olan karbonhidrat bağımlılığı için hastanın bağımlısı olduğu şeker, tatlı, çikolata, buğday ekmeği, un ve tuz gibi maddeler tüplere konularak Mora Terapi cihazları aracılığıyla vücuttan siliniyor. Vücuttaki doku ve sistemler arasındaki iletişimin elektromanyetik frekanslar yardımıyla gerçekleşmesinden yola çıkan Mora Terapi teknolojisi, karbonhidrat bağımlılığı ile tahribata uğramış hücrelerin yeniden sağlıklı hale getiriyor.

Karbonhidrat bağımlılığının vücuttan silinmesi ile hastalanın kalori alımı azaltılarak metabolik sendroma yola açan belirtilerin ortadan kaldırılması amaçlanıyor. Mora Terapi tedavisinde aynı zamanda tedaviyi desteklemek için hastaya alkali beslenmeyi içeren bir diyet listesi veriliyor. Metabolik sendromda Mora Terapi tedavileri uygulanırken hastanın bütünsel olarak iyileşmesi ele alındığı için vücudun tüm zararlı maddelerden kurtulması amaçlanır. Bu amaç doğrultusunda hastalara özel bir detoks programı uygulanır. Bu detoks sırasında hastaların bol su tüketmesine özen gösterilir ve hayvansal proteinlerden uzak durması önerilir.


21 Ocak 2016 Perşembe

Hayalimiz gerçeğe dönüşüyor: Aç kalmadan zayıflamak mümkün

Toplumsal çalışmalara, uyarılara ve önlemlere rağmen modern yaşamın hayatımıza kattığı tüketim alışkanlıkları ve düzensiz beslenme biçimi bize kontrol etmekte güçlük çektiğimiz kiloları miras bıraktı. Fazla kilolar konusunda yanlış beslenme, insülin direnci, hareketsizlik ilk sıraya yazılabilecek nedenler olarak anılırken basit psikolojik travmaların dahi beslenme alışkanlıklarını değiştirebildiği bilmekte.

Kilo vermenin bazılarımız için adeta bir işkenceye dönüştüğü ve defalarca denemenin sonunda elde kalan hayal kırıklığı malum. Aç kalmadan zayıflatacak yöntemleri dört gözle arar olduk, yeme alışkanlığını değiştirerek kilo vermek ise epey zorlayan bir süreç. Çocukluğundan itibaren edindiği yeme alışkanlıklarını bir an değiştirmek zorunda kalan bireyler aynı zaman psikolojik olarak da baskı altında kalıyor ve bu da kilo vermeyi neredeyse imkansız hale getiriyor.

Diyet yapıyor hissi yaşatmadan yeme istediğimiz azaltan tamamlayıcı tıp yöntemi Mora terapi cihazları;ekmek, makarna, hamur işleri, tatlılar gibi karbonhidrat içeren besinler ile tuz, kahve, çay ve alkol gibi metabolizmaya zarar veren gıdaları yeme isteğinizi ortadan kaldırıyor. Türkiye’de 100’den fazla merkezde uygulanan bu tamamlayıcı tıp yöntemini kullanan bireyler, ilk seansta yemek alışkanlıklarında fark edilir değişim yaşandığını ve asıl etkinin 2. seansı takip eden günlerde ortaya çıktığını dile getiriyor.




Yeme alışkanlığında iyileşme


Zayıflama programlarının işe yaraması ve kalıcı olmasında en önemli faktörünün kişinin diyet haline psikolojik uyum sağlayabilmesidir.Yeme alışkanlığında yapılacak pozitif bir düzenlemeyle uzun diyet listelerinin içinde kaybolmayan bireyler daha mutlu ve sağlıklı kilo veriyor.Kilo verme konusunda özellikle zorluk çekilen konulardan olan tatlı yeme isteğinin terapi sonrası ortadan kalkması bireyi psikolojik olarak da rahatlatıyor.

Vücudumuzdaki doku ve sistemler arasındaki iletişimin elektromanyetik frekanslar yardımıyla gerçekleştiğinden yola çıkarak; metabolizmamızdaki rafineri karbonhidrat bağımlılığını bu elektromanyetik frekanslarla silen, yeme isteğini azaltan ve insülin direncini azaltan Mora terapi, sağlıklı şekilde verilen kiloları korumayı da kolaylaştırıyor. Zararlı ve toksik madde frekanslarının vücuttan silinmesiyle yapılan seanslar sonrası bireyler eskiye oranla; bağışıklık sistemi daha güçlü, vücutta birikmiş toksik maddelerden arınmış ve daha sağlıklı olarak yaşamını sürdürüyor. Biyofiziksel süreçler ile vücudu temel olarak kilo vermeye zorlamayan bu yöntemi kullanan bireyler metabolizmalarındaki dengelenmeyi ve sağlıklı deviminin kısa süre içinde farkına varıyor. Rahatlayan ve sağlıklı bir şekilde kilo kontrolünü sağlayan bireyler pek çok fiziksel rahatsızlıklarının da iyileştiğini gözlemliyor. Anormal olan ve anormalliğin aşırı uçlarda olduğu durumları normalleştirmenin mümkün olabildiğini bilmekteyiz. Söz konusu dengesizliğin giderilmesi amaçlayan Mora terapi yöntemi de tam bu noktadan hareketle bireyin metabolizmasını ve enerjisini dengeliyor.



25 Eylül 2014 Perşembe

Beslenme Çantasından Cevizi Eksik Etmeyin

Okulların açılmasıyla birlikte ailelerin, yaz tatildeyken bazı değişikliklere uğrayan alışkanlıkları tekrar düzene sokmaları gerekiyor. Özellikle besleme bu konuda büyük önem taşıyor.  Çocukların gerek sağlıklı ve düzenli beslenmesi, gerekse okul başarılarını bir basamak üste taşıması için yiyip içtiklerine çok dikkat edilmesi gerekiyor. Kahvaltının çocuklar için en önemli öğün olduğunu söyleyen Memorial Şişli Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Uz. Dyt. Yeşim Çelik, okul çağı çocuklarda beslenme hakkında bilgi verdi.
Anne-baba çocuğa örnek olmalı
Yaz tatilinde kazanılan yeni alışkanlıklar (uyku saatlerindeki değişiklikler, sabah geç kalkıldığı için kahvaltı saatinin sarkması ya da öğle yemeğinin atlanması, sıvı tüketiminin ve ara öğünlerin azalması) okulların açılmasıyla yerini; yeterli, dengeli ve düzenli beslenmeye bırakmalıdır.  Yetersiz ve düzensiz hale gelen bu beslenme alışkanlıklarını düzenlemede, anne babalara büyük iş düşmektedir. Çocuğu zorlayarak veya ödül-ceza yöntemiyle değil; mantıklı bir şekilde anlatarak ve onlara örnek olarak düzeni sağlamak gerekmektedir. Çocukların duyduklarından ziyade gördüklerini uyguladıkları unutulmamalıdır.
Kahvaltı alışkanlık haline gelmeli
Çocuklar için kahvaltı en önemli öğündür. Sağlıklı bir kahvaltı, çocukların güne zinde başlamasını sağlamakta, gün içerisinde yapılan faaliyetlerin; anlama, algılama, anımsama ve verimli bir şekilde olması açısından büyük önem taşımaktadır. Kahvaltının ebeveynlerin gözetiminde, okula gitmeden yapılması önerilmektedir. Dengeli bir kahvaltının çocukların okul başarısında olumlu etkileri vardır. Kahvaltı yapılmadığı durumlarda yorgunluk, dikkat dağınıklığı, baş ağrısı ve okul başarısında düşmeler gözlemlenir. Bu nedenle kahvaltıyı alışkanlık haline getirmek gerekmektedir.

Beslenme çantasından cevizi eksik etmeyin
Dengeli bir kahvaltıda; peynir, yumurta, tahıllı ekmek, domates, salatalık, maydanoz, biber gibi yeşillikler ile dilimlenmiş taze meyveler mevsimine uygun olarak bulundurulmalıdır. İçecek olarak da taze sıkılmış meyve suyu ve süt tercih edilmelidir. Ceviz, kahvaltılarda olması gereken, içeriğindeki yağ asitleri ile beyin gelişimine yardımcı bir besindir. Pekmez, bal, fındık ezmesi veya reçel de çocukların günlük enerjilerine katkıda bulunabilecek karbonhidratlı besinlerdir. Bazen çeşitlilik sağlamak için çocuklara kahvaltılık gevrekler de verilebilir. Yanına taze sıkılmış meyve suyu, taze dilimlenmiş meyve, ceviz ve fındık eklenirse kahvaltı daha yeterli hale gelecektir. Çocukların sıkılmamaları açısından bazen kahvaltıda peynirli veya sebzeli gözleme, börek veya simit de verilebilir.
Öğle yemeğinin evde hazırlanması önemli
Çocuğun okulda geçirdiği vakitlerde beslenme olanaklarını çok iyi tanımak gerekmektedir. Bazı okullar tabldot seçenekleri sunmakta, bazı okullarda ise fastfood tarzı yemeklere çocuklar çok rahat ulaşmaktadır. Ayrıca toplu beslenme yapılan yerlerde çıkan yemekler, çocukların damak tadına uygun olmayabilir ya da alışkın olmadıkları yemekleri tüketmek istemeyebilirler. Bu konuda çocuk asla suçlanmamalıdır. Aileler, okulda hazırlanan menüleri kontrol ederek, çıkan yemekler konusunda fikir sahibi olabilir ve çocuğun öğle yemeğini tüketmek istemediği durumlarda evden götürmesi sağlanabilir. Bu durumda, tavuklu, peynirli, ton balıklı sandviçler hazırlanabilir; yanına salata, ayran, süt veya meyve suyu gibi alternatifler sunulabilir.
Ara öğün yapmayan çocuklar daha çok abur cubur tüketiyor
Vaktinin büyük kısmını okulda geçiren çocukların beslenme çantasına sağlıklı atıştırmalıklar konulmalıdır. Aşırı yağlı, şekerli, tuzlu yiyeceklerden ve gazlı içeceklerden uzak durulmalı; bunların yerine süt, yoğurt, taze meyve, meyve suyu,  kuru yemiş, kuru meyve, peynirli sandviç, evde yapılmış kek ya da kurabiye gibi atıştırmalıklar tercih edilmelidir. Yapılan araştırmalar, ara öğün yapmayan çocukların abur cuburu daha çok tükettiğini, ana öğünleri de kimi zaman atladıklarını göstermektedir.
Akşam yemeklerinde et ve sebze tercih edilmeli
Akşam yemeklerini çocuğunuzla yemeniz, sadece porsiyonunu doğru ayarlamanız gerekmektedir. Akşam yemeklerinde et ile pişirilen sebze yemekleri; süt grubundan ayran ya da yoğurt; tahıl grubundan ise pilav, makarna ya da ekmek eksik edilmemelidir. Özellikle kalsiyum içeriği fazla olan süt ve süt ürünleri çocuğunuzun kemik ve diş gelişiminde önemli rol oynamaktadır. Sebze yemeği ile vitamin, mineral ve karbonhidrat ihtiyacı karşılanır. Çocukların sağlıklı beslenmesi için gerekli porsiyon yetişkinlerin ortalama 1/3′ü kadardır. Bunun dışında çocuğa fazlasını yemesi konusunda ısrarcı olunmamalıdır.
Küçük yaşlarda su içme alışkanlığı kazandırılmalı
Çocuklara su içme alışkanlığını küçük yaşlarda kazandırmak çok önemlidir. Okula giderken mutlaka yanlarına su şişesi koyulmalı ve gün içerisinde bunu tüketmeleri konusunda telkinde bulunulmalıdır. Sağlıklı beslenme alışkanlığı, çocuklara okul ve sosyal hayatta zindelik, başarı getirmektedir. Alışkanlıkların değişmesinin zaman aldığı unutulmamalıdır. Yaz boyunca serbestçe yemeye alışan çocuğun, sağlıklı bir beslenmeye geçmesi için zaman gereklidir. Bu konuda ailelere düşen, onlara karşı sabırlı ve destekleyici bir yaklaşım izlemeleridir.
http://www.sagliktayenilikler.com/cocuk-beslenmesine-nelere-dikkat-etmeli/


22 Eylül 2014 Pazartesi

"Yediklerim tuzlu geliyor..."

Beni tanıyan ve yemek yediğimi gören herkes bir kez "Yapma Allah aşkına kendini öldürüyorsun, kör olacaksın vs." gibi bir konuşma yapmıştır. Ve karşılığında da "Ama benim tansiyonun çok düşük tuz yemezsem her tarafım titriyor" cevabını mutlaka almıştır.


Duyduk duymadık demeyin! Biliyorum beni seven bütün dostlarım memnun olacak. Ben de inanamıyorum. İki gün önce Mora Terapist Servet hanımın listesinden "Döner"imi zevkle yerken ağzım burnum birbirine karıştı. İlk kez sizlerin "Çok tuzlu" dediğiniz de yüzünüzün aldığı şekil bende oluştu ve anladım. Öğğğ "çok tuzlu" iğrenç bir şeymiş.

İnsanın ağzının içi yangın yeri gibi oluyor, yamuşuyorsun, dilinin üzerindeki tüycükler şişip, isyan ediyor. Hele boğazından yutağa geçerken eyvahlar olsun.

Olsun da; Bu da ne ben tuzu severim tuzsuz bir lokma yiyemem. Bana neler oluyor dehşete düştüm. Karşımda yemeğini zevkle yiyen kızım durumumu anladı ve kıs kıs gülerek: "Tuzlu mu geldi?" diye sordu, düşünün.

Ertesi gün ikinci Mora Terapi seansım için Uzmanlar Tıp Merkezi & Estetik, Bakırköy'de Servet hanıma gittim. Başıma geleni anlattım. Güldü ve beni şoka uğratan sözcükler dudaklarından döküldü: "Gayet normal Hürriyet Hanım ben sizin tuz bağımlısı olduğunuzu henüz öğrendim ama zaten size uyguladığımız terapide tuzda vardı. Mora Terapi bağımlılıkları gidermek için var. Biz sizden kilo yapabilecek herşeyi siliyoruz." dedi.

Daha ilk seansta asla ayrılmak istemediğim TUZumdan ayrıldım. Servet Hanım terapiye başlamadan "Önce insanın kendisinin istemesi lazım" demişti. Bence yanılıyor. Çünkü bana "tuzu sizden sileceğiz" deseydi emin olun kabul etmezdim. Asla tuzumdan ayrılmazdım. Oysa şimdi yediğim yiyeceklerin tadını daha bir başka alıyorum. Yanımdan hiç ayırmadığım tuzlukla, rutubetlenip akmıyor diye çay tabaklarına tepeleme doldurup yarısını yemeğime döktüğüm, yarısını da acı biberimi batırıp yediğim TUZla işim kalmadı.

VE en ilginci yemeklerin piştiği kadar tuzlu yani benim için "tuzsuz yemek" hiçbir yerimi titretmiyor:)) Beni mutsuz etmiyor. Aksine acayip mutluyum. Teşekkürler Mora Terapi, Teşekkürler Servet Hanım, teşekkürler Uzmanlar...

Mora Terapi ile yapılabileceklere sonsuz inanıyorum. Alkol, uyuşturucu, sigara ve yeme bağımlılıklarına kesin çözüm olabileceğine inancım sonsuz. Ama tabii ki benim ikinci seansım daha bu bakalım devamında neler olacak. Hele ki ben ikinci seansımdan sonra Mersin'e uçuyorum. Sevgili kankardeşim Aslı benim için içli köfteler, dolmalar ve en sevdiğim herşeyi döktürecek. Mersin'e 67 kilo gidiyorum. Bakalım dönüşte ne olacak?


Kendimi seviyorum, sizi seviyorum. Kendinize iyi davranın. Sevgiyle kalın

Hürriyet Turnalı
http://www.hport.com.tr/hurriyet-turnali/kendimi-bastan-yaratiyorum-6-sok-olay-mora-terapi-yediklerim-tuzlu-geliyor

19 Eylül 2014 Cuma

Mora Terapi ile Zayıflama Deneyimi

Haydi buyrun "bu da nereden çıktı şimdi?" demeyin, haklısınız. Vallahi ben bile kendime şaşırdım.

Hayatım boyunca öyle sık sık ya da düzenli bir periyotta estetik merkezlerine giden bir olmadım. Hatta krem bile kullanmadım desem gayet doğru olur. Ben bu tip işlerde biraz üşengecim. Banyo bitiminde Johnson's Baby bebek yağını yüzümden tabanıma kadar sürer iki dakika bekler tekrar bir duşlanır çıkarım. Bütün bakımım bu kadar. Toplasan hayatımda üç yada dört kez bir estetik merkezine gitmişim. Bunlardan biri de Uzman estetisyen Servet Çetin hanımın Eskişehir'deki güzellik merkezi..

Servet hanım son derece konusunda bilgili, son derece güler yüzlü, konuşması zevkli, hoş ve zarif bir hanım nasıl olmuşta dostluğumuz uzun bir ara vermiş bilemedim. Ama mailini okur okumaz hatırladım ve hemen aradım. Uzunca hasret giderdiğimiz konuşmamızın sonunda dedi ki;

"Hürriyet'çiğim müsait olur olmaz bana geliyorsun ve sana Mora Terapi uygulamaya başlayıp o hiç sevmediğin listelerden birini veriyorum."

ŞOK! İmdat uzun zamandır görüşmediğim bir dost ve diyet listesi. Allah'tan o Eskişehir'de ben İstanbul'dayım üstelik Mora Terapi diye bir şey hiç duymamışım.

"Bebeğim Eskişehir'e bu aralar gelmem biraz zor" dedim.

İKİNCİ ŞOK! Servet Hanım Eskişehir'den İstanbul'a transfer olmuş ve Uzmanlar Estetik adlı kuruluşun yöneticisi ve kendisi Uzman estetisyenliğin yanı sıra Mora Terapist. Kaçar yanım kalmadı.

Tabii ki gittim. Harika bir estetik merkezi "Uzmanlar Estetik" pırıl pırıl, ışıl ışıl... Uzmanlar Tıp Merkezi de varmış. Servet Hanım Mora Terapi hakkında bana şöyle bilgiler verdi (kısa geçiyorum çünkü işlemler sırasında çektiğimiz videolarla size kendisi tüm detayı anlatacak):

Mora-Terapi ile hamur işi, ekmek, makarna, tatlı, çikolata yada benzeri yiyeceklere olan düşkünlük siliniyormuş. Açlık hissi azalıyormuş. Enerji dengelendiği için psikolojik durum rahatlıyor ve bir yandan da vücut ağrıları azalıyormuş. İnanılmaz ilginç geldi. Ben her şeyin beyinde bittiğine inananlardanım. Tabii ki tek faydası zayıflamaya yardımcı olmak değil. Sigara bırakmak, uyuşturucu ve alkol tedavisi ve bir çok kullanıldığı alan varmış zamanla tek tek size anlattıracağım. İnandım ve Mora Terapiye başladım.


 .


 Çiplendim ben:))



Hürriyet Turnalı/hport.com.tr
http://www.hport.com.tr/hurriyet-turnali/kendimi-bastan-yaratiyorum-5-mora-terapi-ile-zayiflanir-mi-mora-terapi-nedir

2 Eylül 2014 Salı

Kilomuzu Korumak Kilo Vermekten Daha Zor

Uzman Diyetisyen Pınar Kural Enç, kiloyu vermek kadar korumanında sağlık açısından son derece önemli olduğunu söyledi.
Enç, konuya ilişkin olarak yaptığı açıklamada, “Fazla kilolarınızdan kurtuldunuz. Ya tekrar geri alırsak diye mi endişeleniyoruz. Peki, şimdi ne yapmak gerekiyor? Eski yeme alışkanlıklarımıza geri dönüp, nasıl olsa 1-2 kilodan bir şey olmaz deyip, eskisi gibi kontrolsüz yemeğe mi başlayacağız? Tabii ki hayır. Kilo vermenin devamı olarak kilo kontrolünde olmanızda önemli” diye konuştu.
Uzman Diyetisyen Pınar Kural Enç konu ile ilgili yaptığı değerlendirmede şunları kaydetti; “Öncelikle hiçbir zaman unutmamız gereken nokta koruyabileceğimiz ağırlık hedef noktamız olmalı ve doğru bir diyet programından sonra her zaman beslenmemizi kontrol altında tutmalıyız.
Aslında birçoğumuz da kilo korumanın, kilo vermekten daha zor olduğunu birkaç kez deneyimlemişizdir. Kiloyu koruma konusunda yetersiz kalınması, iki temel nedene bağlanabilir.
Birincisi; Gerçekçi olmayan ve ulaşılamaz hedefler belirlenmesidir. Sonuca ulaşılsa dahi o kiloyu korumanın oldukça zor olur çünkü ulaşılan kilo bireyin sabitlemek de zorlanacağı kilodur ve birey bu kiloyu uzun süreli koruyamayacaktır. Bunun sonucunda da birey kendini kısır bir döngünün (kilo alıp-verme) içinde bulacaktır.
İkincisi ise; Bireyler, zayıflama programında kazandıkları olumlu beslenme alışkanlıklarını devam ettirmezler ve program süresince yaptıkları aktiviteyi bırakırlarsa, kiloyu koruyamama ve tekrar kilo almaları olasıdır. Diyet yaparken ,koruma zamanında kesinlikle uygulayamacağımız kuralları uzmanınızla belirleyerek diyette yer vermediğimizde korumamız çok daha kolay olur.
Bu programlarda ki genel amaçta; kaybedilen kiloların tekrar geri alınmasını önlemek veya minimum düzeyde olmasını sağlamak ve sağlıklı-dengeli beslenmeyi yaşam şekli haline getirmektir.
“Yine mi diyet yapmam gerekiyor? Ben hiçbir zaman, istediğim gibi yemek yiyemeyecek miyim?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim.


 Tabi ki istediğimiz, sevdiğimiz, keyif aldığımız besinleri tüketebileceğiz ancak kilo almak istemiyorsak yapılan aktivite yani harcanan enerji ile alınan enerjiyi dengede tutmamız gerekiyor.
Örneğin; özel bir gündesiniz (doğum günü, parti, kokteyl, yılbaşı, bayramlar, arkadaşlarla buluşma, akşam yemeği gibi) burada 3 seçiminiz olduğunu düşünün ve hangisini seçmek istediğinize siz karar verin.
* Bugün sizin doğum gününüz ve arkadaşlarınız akşam için size sürpriz bir parti hazırlamış. İlk önce yemek yiyeceksiniz, sonra mumlarınızı üfleyeceksiniz. Oysa siz daha yeni fazla kilolarınızdan kurtulmuşsunuz ve kilonuzu korumak istiyorsunuz.

Pratik püf noktaları ile özel zamanlardan dolayı oluşan veya biraz kaçırdığınızdan dolayı kilo almaya başladığınızı hissettiğinizde acil önlemler diyelim birlikte;
Günlük sıvı tüketimimizi hemen kontrol altına alarak daha fazla su ve aynı zamanda sıvı grubunda yer alan ödem atabileceğimiz bitki çaylarından tüketimizi arttıyoruz
Aktivitemiz eskisine göre azaldımı? 15 dk ekleyeceğimiz aktivite haftada 105 dk,ayda da 420 dk daha fazla enerji kaybettiğimizi gösterir,o zaman hemen başlıyalım.
Gelelim beslenmemizle ilgili alacağımız önlemlerimize,aralıklı beslenmek yani ara öğün atlamamak olmazsa olmazımız diyelim.
Porsıyonlarımızı küçültmek hemen ve çok rahat kontrolunu sağlayabileceğimiz bir önlemimiz .
Ana öğünlerimizden birine hemen ızgara içerikli bir salata eklemek veya akşam öğünümüzde bir hafta 1 yumurtalı menemen ve yanında 2 dilim tahıllı ekmek ekleyebiliriz.
Ara öğünlerimizde metabolizmamızı hızlandirmamız şart ve bunun için hem tok tutacak hemde protein alımımızı arttıracak 3 tam ceviz veya 10 fındık veya 10 badem tercih edelim.
Tatlıda canımız istiyor ama hemen 1-2 kilo da vermek istiyoruz o ama 1 bardak yağsız sıcak süte 1 dal tarçın çubuğu bekletelim ve ara öğün olarak yanında tahıllı 1-2 adet kurabiye ile diyetimizi renklendirebiliriz.
Hem antioksidan etkisi olan hem kan yapıcı özelliği olan aynı zamanda mevsim meyveside olan NAR ,kış aylarında yavaşlayan metabolizmamız için super bir tercihimiz olmalı,püf noktaları ile sağlıklı ve formda günler diliyorum.”
http://www.stargundem.com/ajanslar/kiloyu-vermek-kadar-korumakta-onemli-691374.html