tamamlayıcı tıp etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tamamlayıcı tıp etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Şubat 2022 Pazartesi

MORA CİHAZININ AVANTAJLARI NELERDİR

 


  MORA NOVA CİHAZI NEDİR?

 Mora Nova cihazı Dr. Franz Morell ve Erich Rasche tarafından geliştirilen orijinal biorezonans tedavi uygulamasının EN yenilikçi versiyonlarındandır. Yazılım olarak da oldukça gelişmiştir ve son teknoloji ile üretilmiştir.

  BİOREZONANS NEDİR?

 Biorezonans terapisi bir bütünsel tıp yöntemi olup, bütünsel tıp bakış açısını pek çok özelliğiyle kullanan harika bir araçtır. Dr. Morell ve Erich Rasche birlikte geliştirdikleri bu yönteme “biorezonans” ismini vermiş ve 1977 yılında da ilk defa piyasaya sürdükleri cihazları MORA olarak markalaştırmışlardır.

Kısacası, Mora Terapi cihazları dünyadaki ilk biorezonans cihazlarıdır ve 1977’den bu yana sürekli yeni teknolojiye uyumlandırılarak geliştirilmekte ve bütünsel tıp terapistleri ve doktorları için mükemmel birer araç niteliği taşımaktadırlar.

 Biorezonans terapisi; elektromanyetik frekanslar kullanarak vücudun her hücresine etki edebilmek, blokajları ortadan kaldırmak, vücutta bağımlılık veya toksisiteye maruz kalmaktan kaynaklı birikmiş toksinleri uzaklaştırmak, hastalıkları ortaya çıkaran zararlı etkenleri ortadan kaldırmak ve vücudun kendi kendini iyileştirme kapasitesini arttırarak rejenerasyonu başlatmak üzerinedir. Biorezonans terapisi; dünyanın pek çok yerinde yaygın olarak kullanılan, 0,1 hertz ve 1000 hertz arası frekans bilgisini kullanabilen, hemen hemen hiçbir yan etkisi olmayan, ağrısız, acısız ve non invasiv bir terapi yöntemidir. Biyolojik sistemlerdeki fiziksel fenomenleri kullandığı için bu yöntem biyofiziksel terapiler başlığı altında yer alır. 

  MORA TERAPİ NASIL UYGULANIR?

 Mora terapi kişilerin kendi vücut frekanslarını kullanarak uygulanan bir terapi yöntemidir. Tedavi genellikle kişi otururken ve kimi gerekli durumlarda da yatar pozisyonda uygulanır. Mora Nova cihazı terapiyi alacak kişinin vücudunun herhangi bir yerinden içine girecek bir sisteme sahip değildir. Yani non invasiv’dir. Sadece el ve ayak elektrotları ve/veya vücut üzerindeki enerji meridyenlerinin tamamını gören kesişim noktalarına koyulan elektrotlar vasıtasıyla bilgi alışverişi sağlanır ve terapiler yapılır. Terapi süresi yarım saat ile 1 saat arası değişmektedir. Terapi sırasında yalnızca elektromanyetik dalga alışverişi yapılır. En önemli özelliği hemen hemen hiçbir yan etkisinin olmamasıdır. Terapilerde, öncesi ve sonrası yapılacaklara dikkat edildiğinde yorgunluk, bağırsak yumuşaması, baş ağrısı gibi oluşabilecek hafif yan etkiler tamamen elimine edilir. Uygulamacılar tarafından terapiye giren kişiler hassaslıkla takip edilir ve ön uyarılar ve bilgilendirmeler mutlaka yapılır.

Mora Terapi kullanımı kolay ve etkinliği yüksek bir terapi metodudur. Özellikle bağımlılık, kilo kontrolü, alerji, duygu durum bozuklukları, ağrı ve vücuttan toksik madde atılımları için kullanılmakta ve olumlu dönüşler alınmaktadır.

Bütünsel ve fonksiyonel tıp yaklaşımını kullanan uzman pratisyenler ve doktorlar için her türlü kronik hastalık terapisinde iyi bir yardımcı araç niteliğindedir.


Mora Terapi ile destek verilebilen bazı problemler;

-  Bağımlılıklar (Sigara bağımlılığı, Alkol Bağımlılığı, İlaç bağımlılıkları, Gıda bağımlılığı)

- Genel sağlığın desteklenmesi

- Kronik hastalıklarda destek 

- Kronik yorgunluk sendromu

-  Fibromiyalji

- Ameliyat sonrası iyileşmenin hızlandırılması

- Romatizmal hastalıklar ve kas iskelet sistemi ağrıları

- Alerjiler ve Alerji kökenli sağlık problemleri (Egzama hastalığı , sedef hastalığı, alerjik rinit , sinüzit, alerjik astım, gıda alerjileri, solunum yolu alerjileri)

- Detox – Vücudun toksinlerden temizlenmesi

- Gıda duyarlılıkları

- Bağışıklığın güçlendirilmesi

-  Obezite – zayıflama terapileri

- Karaciğer problemleri

- Mide – Bağırsak sistemi

-  Duygu durum bozuklukları


MORA CİHAZLARININ AVANTAJLARI

Mora terapi uygulanırken Mora biorezonans cihazları kullanılır. Sonuçlarına bakıldığında yüksek kullanıcı memnuniyetleri olması cihazların yaygın kullanımı için tercih sebebidir. 

Biorezonansın mucidinin firması tarafından üretilen cihazlar olması bir avantajdır. 1970’lerin başlarından beri know-how içeride saklı tutulduğundan, firmanın yeni nesil mühendis ve doktorları tarafından sürekli geliştirilme olanağı bulunmuştur. 

Şu an dünyadaki en pratik kullanımlı, tam otomatik, software ve hardware’i birlikte barındıran, çift kanallı (aynı anda iki tedaviyi yapabilen), frekans tarama kapasitesi en gelişmiş ve en ince ayar frekans tarama özelliğine sahip cihazlardır. 

Dr. Morel’in ve Mora Terapi camiasında uzun yıllar çalışmış pek çok doktorun da bütünsel tıp yöntemleri üzerinde çokça çalışmış olmaları dolayısıyla, cihaz biorezonans metoduyla birlikte kullanılabilen 50’ye yakın test kit ve modül opsiyonuna sahiptir. Bütünsel Tıp’ın farklı uzmanlık alanlarıyla ilgilenenler kendi alanlarıyla Mora Terapi biorezonans metodunu birlikte kullanma şansı da bulabilmektedir.

Biorezonans metodu içerisinde yapılmış olan pek çok ilke Mora Cihazları imza atmıştır. Renk terapileri, homeopatik ilaç test kitleri, doktorların kendi özel program yazılımlarını cihaz üzerine yazma opsiyonu, EAV ile yapılabilen teşhis imkanı ve hatta bu teşhis metodunun farklı doktorlarca geliştirilmiş versiyonları (Dr. Cornelissen teşhis metodu gibi)  pek çok teknolojik avantajı vardır.


%100 Almanya üretimidir. Firma yıllar içinde kurumsallaşırken kalite standartlarından asla ödün vermemiş, artan rekabet koşulları ve piyasa şartlarına rağmen en kaliteli malzeme kullanma ( manyetik iletkenlik dolayısıyla altın kaplama elektrotlar – mora cihazlarını sarı renk elektrotlarından tanıyabilirsiniz-, 3-4 katla dışarıdaki elektromanyetik alandan koruyan kablolar vb…) alışkanlığını kesinlikle bırakmamıştır.


Biorezonans cihazları üreticileri içerisinde Dünya standartlarındaki yönetmeliklere, belgelendirme sistemlerine uyan yegane firmalardan biridir.


Türkiye’de Mora markasını oturtmuş, bütünsel tıp cihazlarının farklı alanlarıyla da çalışan (biyofoton, manyetik alan, quantum frekans sistemleri gibi) EDT Sağlık Hizmetleri tarafından aynı titizlikle 15 yıldır sektöre hizmet vermekte başarıdan başarıya koşmaktadır. Türkiye’de de aynı dünyada olduğu gibi Mora Terapi cihazları sektörün en başarılı doktorlarının, hastanelerinin ve pek çok sağlık kuruluşunun başarılarına ortak olmaktadır.

Sorularınızı info@mora.com.tr adresine göndermekten çekinmeyiniz. 

13 Aralık 2021 Pazartesi

Bütünsel Sağlık ile Dengeli Yaşam Nasıl Sağlanır?


Bütünsel Sağlık Nedir ?

Bütünsel sağlık; insanın var oluşunun 3 ana unsuru olan fiziksel, zihinsel ve ruhsal sağlığın bir bütün olarak uyum içinde işlediği ve sürdürüldüğü yaşam şeklidir diyebiliriz. Bu üç temel unsur birbirine bir zincirin halkaları gibi bağlıdır. Dolayısıyla dengeli bir yaşam için hiçbirinde sorun olmaması gerekmektedir. 

Aslında insanın bedeni, zihni ve ruhu bir bütündür. Ve bu üçünden herhangi birinde bir problem olduğunda kendimize tam anlamıyla sağlıklı dememiz doğru değildir. Birinde meydana gelen bir bozulma veya problem farkında olamasak da diğerini de etkiler. Ve bütünsel sağlık da tamamlanmamış olur.

Dengeli yaşamanın temel kuralı da bütünsel sağlıktır. 


Peki Bütünsel Sağlık İçin Neler Yapılabilir?




BESLENME 

Hepimizin bildiği gibi sağlıklı bir yaşam için her şeyden önce beslenme gelir. Sağlıklı beslenme sporla da desteklenirse iyi bir fiziksel görünüş, sağlıklı bir zihin ve de yine bazı şeylerle desteklendiğinde sağlıklı bir ruhu beraberinde getirir. 

Sağlıklı beslenmeden kastedilen ise ağırlıklı olarak sebze, meyve ve baklagiller tüketmektir. Ve tabi bol su içmek çok önemlidir. Günümüzde temiz beslenme zor da olsa bizim için oldukça gerekli. Paketlenmiş, işlenmiş, konserve vb. gıdalar sağlığımızı olumsuz etkiler.

Yeni bir beslenme modeline geçmek istiyorsanız Akdeniz beslenme şeklini uygulayabilirsiniz. Bu beslenme şekli sebze-meyve tüketiminin yoğun, işlenmiş gıdalar ve süt ürünlerinin az olduğu ve uzmanlarca önerilen bir beslenme şeklidir. Sağlıklı beslenerek bütünsel sağlığı sağlayabilir, dolayısıyla dengeli yaşama adım atmış oluruz.






 SPOR

Sağlıklı ve dengeli bir yaşam için çok önemli diğer bir şey de spordur. Fiziksel olarak iyi hissetmek için bedenimizin esnemeye, güçlenmeye ve rahatlamaya ihtiyacı vardır. Günümüzde oldukça fazla insan gününü masa başında sürekli oturarak veya aynı pozisyonda kalarak geçiriyor. Bu durum beraberinde çeşitli kemik ağrılarını ve başka sağlık problemlerini getiriyor. Ve çoğunlukla spor yapmaya vakit bulunamıyor veya spora başlamak için harekete geçmekte zorlanılıyor. Fakat başlanıldığı ve devamlılık sağlandığı takdirde, bedensel güçlenmenin, artan özgüvenin ve ruhsal iyileşmenin farkına varılması kaçınılmazdır. Böylece bütünsel sağlığın içinde olması gereken fiziksel sağlık korunmuş olur.







RUHUMUZ İÇİN MEDİTASYON

Meditasyon; ruh, zihin ve beden bütünlüğünü sağlamaya yarayan, kısa süreliğine de olsa zihinsel, ve ruhsal bir yolculuk yapmamızı sağlayan aynı zamanda kendimizi daha iyi hissetmemizi, daha özgüvenli ve kendimizle barışık olmamızı sağlayan bir aktivitedir.

Meditasyon içinde nefes egzersizlerini, doğru nefes alıp vermeyi de barındırır.

Meditasyon ruhsal huzurun dışında zihinsel ve bedensel bir rahatlama da sunar. Böylelikle bütünsel sağlığın bir kısmı tamamlanmış olmaktadır.

Bütün bunlar yapıldığı takdirde bütünsel sağlık sağlanmış olur. Ve bu durum doğrudan dengeli bir yaşam sürme ile de ilgilidir. Dengeli yaşam ise farkında olmasak da hepimizin ihtiyacıdır. Vücudumuz fiziki, ruhî ve zihnî olarak bir bütün içinde sağlıklıysa biz de gerçekten sağlıklıyızdır. Organlarımız zihnimizin yönetimi dahilinde sağlıklı bir şekilde işliyorsa, ruhumuzu besleyebiliyor aynı zamanda eğitebiliyorsak, fiziki olarak da güçlüysek bütünsel sağlık ile dengeli bir yaşam sürüyoruz diyebiliriz.

Bütünsel sağlık dengeli yaşam sunduğu için, sağlıklı yaş almak da mümkün olmaktadır. Yani kişinin önce bireysel yaşantısı sağlıklı olur ve sonra sosyal hayatında da sağlıklı bir birey olur.

Bütünsel sağlık için fonksiyonel tıp bütünsel sağlık hekimliğinden danışmanlık almak mümkündür. Bütünsel tıpta hekimler Mora Nova cihazını kullanmaktadır.






Daha sağlıklı bir zihin ve ruh için Mora Bach Çiçekleri Terapisi 

Mora Bach çiçekleri Terapisi, İngiliz Tıp doktoru Edward Bach tarafından ortaya çıkarılmıştır. Bu tedavinin başlıca ortaya çıkış nedeni Edward Bach’ın araştırmaları üzerine, Bach çiçekleri terapisinin insanların ruh sağlığı üzerinde olumlu etki bırakmasıdır. Bach Çiçekleri Terapisi; kişinin ruhsal dengesini korumasını sağlar ve bazı hastalıklardan kurtulmaya da yardımcı olur. Bu terapi tüm dünyada uygulanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü; sağlığı bir bütün olarak ele alır. Mora Terapi Bach Çiçekleri Terapisi de tamamen bu mantıkla ilerleyerek, kişinin zihnindeki tüm olumsuz duygu düşüncelerden kurtulmasına yardımcı olur. Bu duygular örneğin; mutsuzluk, ilgi eksikliği, çaresizlik, öfke, nefret vb.dir. 

Zihnin ve ruhun sağlıklı olmadığı bir durumda bütünsel sağlık düşünülemez. Mora Terapi Bach Çiçekleri Terapisi de tam bu noktada daha sağlıklı, mutlu ve dingin bir zihin ve ruh için çalışır. Ayrıca Mora Terapi seanslarında kişiden olumsuz düşüncelerin uzaklaştırılmasının yanı sıra sağlıklı beslenmeye de yöneltme yapılır. Bu sayede kişi ruhen ve bedenen sağlığına kavuşur ve bütünsel olarak bir denge sağlanmış olur.

11 Ekim 2019 Cuma


GÜNÜMÜZDE KİLO ALMAK NEDEN DAHA KOLAY?

Yapılan bir araştırmaya göre günümüzde kilo vermek 1980’lere oranla daha zor. Peki neden böyle?

2016 yılında yapılan araştırmaya göre günümüzde insanlar daha az yedikleri ve daha fazla egzersiz yaptıkları halde obeziteden korunmaları 1980’li yıllara göre daha zor. Kanada York Üniversitesi Hastanesinde 36.377 yetişkin üzerinde yapılan araştırmaya göre 1971-1988 yılları arasında yaşayan insanlara kıyasla günümüz insanı aynı miktar yeme ve aynı miktar egzersize rağmen yaklaşık %10 oranında daha kilolu.

Bu çalışmada kişilerin o yıllara göre neden daha kilolu olabilecekleri açıklanmamasına rağmen kimi yaşam stili ve çevre değişiklikleri önerilmiş. Özellikle not edilen günümüzde pestisitler, gıda katkıları, paketlemelerde kullanılan kimyasallar gibi çevresel kimyasallara daha fazla maruz kaldığımız, bunun da vücudumuzun hormonal mekanizmasını etkileyerek kilo alımına neden olabileceğinden bahsedilmiş.  2018’de yapılan başka bir araştırma ise perflorinli maddelerin -yağ ve su geçirmez bileşikler- kişilerde kilo alımını arttırdığına dair.  Bu kimyasallar özellikle gıda paketlerinin, su geçirmez kıyafetlerin, cezve ve tavaların, mobilya kumaşlarının ve halıların üretimlerinde kullanılmaktadır. Ve ne yazık ki bu kimyasallara pek çok kişinin kanında da rastlanmaktadır. Bu kimyasalları kanında taşıyan kişiler normal aktivitelerinde normalin çok daha altında kalori harcayabilmektedirler. Dolayısıyla kilo almak daha kolay.


Bunun dışındaki diğer ihtimal de reçete edilen ilaçlardaki artış. Özellikle de antidepresan ilaçlarının kullanımındaki artış. Özellikle 6 ayı geçen sürelerde antidepresan ilaç kullanan insanların  %25’inde kilo alımı görüldüğü doğrudur.

Aynı şekilde 1980’lere göre bağırsak mikrobiyatamızda da değişimler olabileceği düşünülmelidir. O yıllara göre daha fazla kırmızı et tüketimi olduğu, hayvanların günümüzde o yıllara oranla daha fazla hormonlu, antibiyotikli ve kimyasallı yemlerle beslendiği de doğrudur. Dolayısıyla hayvanların vücuduna giren antibiyotikleri, hormonları ve kimyasalları biz direkt sürekli alıyoruz.

Kinesioloji Profesörü Jennifer L. Kuk’un bir araştırmasına göre de günümüzde gıda ve içeceklerde bolca kullanılan tatlandırıcılar da bunun sebeplerinden biri olabilir.

Diğer olası açıklama da günümüzde insanlar 1980’lere göre yüksek stres seviyelerinde yaşıyor olmalarına rağmen daha az uyuyorlar. Ayrıca ısı kontrollü yerlerde yaşadığımız için de vücudumuz ısı ihtiyacını karşılamak üzere eskisi kadar kalori yakmıyor.

Sonuç olarak günümüz hayatının koşulları hem kilomuz hem de sağlığımız açısından 1980’lere kıyasla çok daha zorlu. Sağlıklı kilomuzda kalmak ve hatta sağlığımızı korumak geçmiş yıllara göre daha çok dikkat ve özen gerektiriyor. Ne kadar doğal besinlerle beslenirsek, uyku ve egzersiz düzenine ne kadar uyarsak o kadar uzun vadede rahat ederiz.

Sağlık dolu, mutluluk dolu günler diliyoruz.

Kaynak:
Ruth Brown et al, “Secular differences in the association between caloric intake, macronutrient intake, and physical activity with obesity.” Obesity Research & Clinical Practice, May-June 2016, doi.org/10.1016/j.orcp.2015.08.007

1 Ekim 2019 Salı

Kan Şekeri Düzeyleri Vücudu Nasıl Etkiler?


11-      Yüksek olduğunda sık tuvalete gitme problemi yaratır; Öncelikle böbrekleriniz vücudunuzdaki bu fazla şekeri proses etmek için daha çok zorlanarak çalışmak zorunda kalacak ve vücuttaki suyla birlikte bu fazla şekeri vücuttan atmak isteyecektir. Dolayısıyla daha çok ve sık tuvalete gitme ihtiyacı duyarsınız.
22-      Yüksek olduğunda susatır; Aynı şekilde vücut bu fazla şekeri dışarı atmak için dokulardaki suyu kullanacaktır. Vücut suya enerji üretmek, besinleri transfer etmek, atıkların atılmasını sağlamak için ihtiyaç duyduğundan beyine giden sinyaller size daha fazla su iç der. Yani normalden daha fazla su içme ihtiyacı içinde olursunuz.
33-      Yüksek olduğunda ağız Kuruluğu Yapar; Yine aynı şekilde vücuttaki suyun tamamı fazla şekerin atılımı için kullanılmaya çalışıldığından ağız bölgesindeki su da azalır. Daha az tükrük salgılarsınız ve kanınızdaki şeker sizi daha enfeksiyona yatkın hale getirir. Diş etlerinizde şişmeler, dilinizde ve yanaklarınızın içinde beyaz lekeler oluşabilir (pamukçuk). Daha fazla su içmek ve şekersiz sakız çiğnemek kesinlikle yardımcı olacaktır.
44-      Yüksek olduğunda cilt problemlerine neden olur; Unutmayın aslında yukarıda saydıklarımızla benzer şekilde, vücut ekstra şekerden kurtulmak için vücudunuzdaki tüm suyu kullanacağından özellikle bacaklar, dirsekler, ayaklarınızda ve ellerinizde aşırı kuruluklar, çatlamalar oluşabilir. Zamanla bu yüksek glikoz seviyeleri sinirlerde de zararlara neden olabilir.  Buna diyabetik nöropati denir. Vücudunuzda meydana gelen kesik, yara veya enfeksiyonları hissetmenizi zorlaştırır bu durum.







15-      Yüksek olduğunda görme sorunlarına yol açar; Vücut göz merceklerindeki suyu da çekmeye başlarsa o zaman görme problemleri de oluşmaya başlar.Ne yazık ki kandaki çok yüksek glikoz oranları retinaya da zarar verebilir ve görme kaybı bile yaşayabilirsiniz.
26-      Yüksek olduğunda yorgunluk yapar; Tip2 diyabetiniz varsa ve kan şekeriniz çok sıklıkla yükseliyorsa hücrelere enerji taşınmasına yardım eden insüline karşı hassasiyetiniz azalır. Bu da yakıt eksikliği olacağından sizi yorgun düşürür. Aynı Tip1 diyabet hastalarının yaşadığı yorgunluğu yaşarsınız. Çünkü vücudunuz ihtiyacı olan insülini yapamaz hale gelmiştir.
37-      Düşük olduğunda yorgunluk yapar; Diyabet hastalarında insülin takviyesi yüksek olan kan şekerini düşürmenin yoludur. Ancak çok fazla alınırsa bu sefer de glikoz çok hızlı bir şekilde vücuttan atılacağından, vücut yerine koyacak bir şey bulamaz. Bu da sizi yine yorgun yapacaktır.
48-      Yüksek olduğunda sindirim problemleri olur; Uzun süreler boyunca yüksek kan şekeri olduğunda yiyeceklerin mide ve bağırsaklardan geçişine yardım eden vagus siniriniz zarar görebilir. Kilo verebilirsiniz çünkü açlık hissetmezsiniz. Aynı zamanda asit reflü, mide krampları, kusma veya kabızlık gibi sorunlara da neden olabilir.
59-      Düşük olduğunda kalp atışlarınız garipleşir; Kan şekerinizin yükselmesini sağlayan hormonlar kan şekeri çok düşük olduğunda kalp atış hızında uyumsuzluklara neden olur. Buna aritmi denir. Glikozdaki bu şekildeki düşüş en çok diyabet tedavisinde kullanılan ilaçların bir yan etkisi olarak ortaya çıkar.
610-      Düşük olduğunda ellerde titremeye neden olur; Düşük glikoz seviyeleri merkezi sinir sisteminin düzenini bozabilir, ki bu hareketlerinizi kontrol eden merkezdir. Bu gerçekleştiğinde vücudunuz adrenalin hormonu gibi bazı hormonları salgılayarak merkezi sinir sistemini normal düzenine ger döndürmeye çalışır. Ancak bu gibi salgılanan maddeler aynı zamanda ellerde veya diğer uvzuvlarda titremeye neden olabilir.
711-      Düşük olduğunda terlemeye neden olur; Kan şekeri çok düşük olduğunda benzeri şekilde hormonlarınız onu yükseltmek için çok çalışacağından terlemeye neden olur. Glikoz seviyeleri düşer düşmez ilk vücuttaki değişiklik genellikle terleme olur.Doktorunuz egzersiz, yeme alışkanlığı ve diğer tedavilerle bu durumu kontrol altına alacaktır.
812-      Düşük olduğunda açlığa neden olur; Hemen yemek yedikten sonra bile oluşan ani açlık krizleri, vücudunuzun gıdalardan doğru bir şekilde kan şekeri dönüşümü yapamadığının bir göstergesidir. Kimi hastalıklar veya ilaçlar da yan etki olarak buna sebeb olabilir. Her zaman doktorunuza bu konuyu danışmakta fayda var.
913-      Düşük olduğunda baş dönmesine neden olur; Beyin hücreleri çalışması için gerekli enerjiyi bulamadığında yorgun hisseder ve baş dönmesi ve hatta baş ağrısına neden olabilir.

Sağlıklı beslenmeyi bir alışkanlık haline getirdiğiniz normal seviyelerini koruyabildiğiniz sağlık ve mutluluk dolu günler dileklerimizle.


3 Eylül 2019 Salı

BEYİN BAĞIRSAK BAĞLANTISI, NEDEN BÜTÜNSEL&TAMAMLAYICI TEDAVİLERİN SİNDİRİM RAHATSIZLIKLARINI HAFİFLETTİĞİNİ AÇIKLIYOR


Gözünüzde beyinden bağırsaklara, bağırsaklardan da beyne giden bir ok olduğunu canlandırın. Evet çünkü aynı bu şekilde.

20. Yüzyıl boyunca tıp bilimi, vücudun farklı sistemlerini, onları daha iyi anlamak adına, bölümlere ayırmakta çok başarılı oldu. Ancak, bugün anlıyoruz ki, kimi bölümleri birbirlerinden izole etmek, o bölümlerin tek başlarına çalışma sistematiğini anlamak açısından yeterli değil. Beyin-bağırsak bağlantısı da izole edilmemesi gereken bölümlere verilecek güzel bir örnek olarak başı çekiyor.

Öncelikle beyin-bağırsak bağlantısının anatomisi nedir oradan başlayalım; Beyin ve bağırsak arasındaki ilişki tam olarak nasıldır?

Beyin, sindirim veya gastrointestinal sisteme “sempatik(kaç&savaş) sinir sistemi” ve “parasempatik(dinlen&sindir) sinir sistemi” vasıtasıyla sinyaller gönderir. Bu gelen sinyallerin dengesi hangi gıdaların sindirim sistemine hangi hızda alınacaklarını, besinlerin emilimini, mide özsuyunun salgılanmasını ve sindirim sistemindeki enflamasyon oranını etkiler.






Sindirim sistemi ayrıca kendi sinir sistemine, içinde ve çevresinde bulunan yaklaşık 100 milyona yakın enterik sinir sistemine de sahiptir. Enterik sinir sitemi sempatik ve parasempatik sistemden gelen sinyalleri alır ancak bunlardan bağımsız olarak da ayrıca fonksiyon gösterir.

Enterik sinir sitemi bir taraftan milyonlarca bağışıklık (immun) hücresiyle birbirine bağlıdır. Bu hücrelerin sindirim sistemi üzerinde araştırma yapıp bilgileri beyne iletme görevleri vardır; mide şişkin mi?, gastrointestinal kanalda bir kanama var mı? ya da kan akışı yetersiz mi? vs. Yani Beyin birden fazla yolla gastrointestinal sistemle iletişim halindedir.

Peki stres ve olumsuz duyguların bağırsaklar üzerindeki etkileri nelerdir?

Öncelikle bilmeliyiz ki, yukarıda anlattığımız beyin-bağırsak bağlantısı nedeniyle stres, endişe, üzüntü, depresyon, korku, öfke gibi çeşitli olumsuz duygular gastrointestinal sistemimizi etkileyebilir. Gastrointestinal kanalın hareketlerini hızlandırabilir veya yavaşlatabilir, sindirim sisteminde şişkinliğe veya ağrıya duyarlı hale gelmesine neden olabilir. Bakterilerin bağırsak zarından kolayca geçmelerini sağlayarak immun sistemi aktive edebilir, bağırsaklardaki enflamasyonu arttırabilir veya ve hatta bağırsak mikrobiyotasını değiştirebilir. Bunların tamamını yapacak şekilde tetikleyici rol oynayabilir. Bu nedenle stres ve benzeri olumsuz duygular enflatuar bağırsak hastalığı ( Crohn hastalığı ve ülseratif kolit), huzursuz bağırsak sendromu, gastroözofageal reflü (GÖRH), besin alerjileri ve intoleransları gibi çeşitli gastrointestinal hastalıkların oluşmasına neden olabilir veya var olanları kötüleştirebilir.

Ayrıca gastrointestinal sistemdeki negatif değişiklikler beyne geri bildirim vererek, beyin ve gastrointestinal sistem arasında kısır bir döngünün oluşmasına da neden olur. Yeni yapılan çalışmaların gösterdiği üzere, bağırsak enflamasyonunun çokluğu veya sindirim sistemindeki mikrobiyotanın değişmesi yorgunluk, depresyon ve kardiyovasküler hastalıkların oluşumlarına büyük oranlarda katkı sağlayabiliyor.

Peki Zihin-beden bütünlüğünü baz alan tamamlatıcı yöntemlerin gastrointestinal hastalıklardaki etkisi nedir?

Güçlü bir beyin bağırsak bağlantısının varlığı göz önüne alındığında, stres ve olumsuz duyguları azaltan veya ortadan kaldıran tüm tamamlayıcı terapilerin (meditasyon, yoga, hipnoterapi, nefes egzersizleri, homeopatik veya elektrohomeopatik duygu durum ilaç tedavileri vb), gastrointestinal semptomların iyileşmesine yardımcı olduklarını öğrenmek şaşırtıcı olmamalı. Tüm bu tedavi ve terapiler sempatik sinir sistemini bastırıp, parasempatik sinir sistemini yükselterek vücudun stres tepkilerini ve enflamasyonu azaltırlar.

Diğer bütünsel-bütüncül yaklaşımlar nelerdir?

Öğrendik ki, kimi yiyecekler hassas kişilerin bağırsaklarında bazı reaksiyonları tetikleyebilmekte. Bu tür durumlarda özel diyetler kullanmak kesinlikle semptonların azalması için çok önemli. Örneğin düşük asitli gıdalarla beslenmek, fermente edilmiş gıdaların beslenmeden çıkarılması vb. Beslenme şeklinin bağırsak mikrobiyatası üzerinde inanılmaz büyük etkisi var. Sebze ağırlıklı, karbonhidrat oranı düşük, az kırmızı et tüketiminin yapıldığı veya beyaz et, balık ve deniz mahsullerinin tercih edildiği diyetler daha sağlıklı bir bağırsak mikrobiyatasının oluşmasını sağlıyor. Ve bu ve benzeri beslenme değişiklikleri de bağırsak enflamasyonlarında azalmaya ve depresyon, yorgunluk ve kardiyovasküler hastalıklara yakalanma risklerinde düşüşe yol açıyor.

Her ne kadar her kişinin durumu kendine özelse de, ben tamamlayıcı&bütünsel tedavilerin gastrointestinal semptomlarını azaltmak üzere sağlıklı bağırsaklar ve sağlıklı bir zihin için harika birer yardımcılar olduğuna inanıyorum.

Kaynak: Dr. Michelle Dossett, PhD, MPH, Harward Health, 11 Nisan 2019 tarihli Makalesi





22 Temmuz 2019 Pazartesi

HOMEOPATİ NEDİR?


Grekçe’de “homeos -benzer”, “pathos-hastalık” demektir. Homeopati, “benzeri benzer ile tedavi etme” (similia similibus currentur) prensibine dayanır.

Homeopati 18. Yüzyılın başlarında Alman Doktor Samuel Hahnemann tarafından bulunan ve vücudun kendini doğal olarak iyileştirmesine yardım eden bir tamamlayıcı tedavidir.

Hastalık belirtileri aslında hastalık ile savaşan vücutta meydana gelen değişikliklerdir. Klasik tıp bu belirtileri ortadan kaldırmaya çalışır.  Öksürüğü keser, ateşi düşürür, ağrıyı dindirir. Homeopati ise belirtileri olduğu gibi ele alır, vücudun savunma sistemine dair işaretler olarak görür, bastırmaya çalışmaz.

Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre en sık kullanılan tamamlayıcı tıp yöntemidir. Avrupa’da halkın %50’den fazlası homeopatik tedavi görmekte, doktorların %50’den fazlası homeopatiyi diğer tedavi yöntemleri ile birlikte önermektedir

Fransa’da geçtiğimiz yıllarda yapılan bir araştırmada reçetelenen ilaçların %60’ının homeopatik ilaç olduğu, hastaların %75’inin homeopatik ilaçlara dair daha etkin ve daha az yan etkisiz görüşünde olduğu görülmüştür. Bu konuda ülkemizde henüz bir düzenleme yapılmamış olmakla birlikte, Homeopatik ilaçları genel olarak Avrupa ve İngiltere’deki eczanelerde bulmak her zaman mümkündür.







Homeopatide hastalık tanımı, beden, zihnin ve ruhun “bütün olarak” etkilenmesi, organizmanın tamamının dengesinin bozulmasıdır. Hastalığın sebebi bir organda meydana gelen bozukluk değil bütünün (bedenin yaşam enerjisinin, kendi iyileştirme gücünün) dengesinin bozulmasıdır. Homeopatik maddelerin enerji verici özelliklerinden faydalanarak vücuttaki uyum ve denge yeniden sağlanır. Vücudun savunma ve iyileşme sistemleri güçlenir, bir başka deyişle kişinin yaşama gücünü harekete geçirir. Herkesin DNA sarmalı kendine özgüdür ve bu sarmal o kişinin fiziksel ve psişik özelliklerini belirler. Bu yüzden homeopatide değişik organların bozulmasında değişik ilaç vermek yerine, insanın bütününü kapsayan bir ilaç seçilir.


Bu tedavideki amaç, hastaya zarar vermeden, ılımlı ve güvenilir bir yolla hastalığı tümüyle ve kökten iyileştirmektir.

Sağlık dolu günler.

12 Ağustos 2018 Pazar

RENKLERDEN GELEN SAĞLIK!


Sık sık bahsediyoruz Mora Renk Terapilerinden. Diğer adıyla Mora – Color! Nedir bu renk terapisi? Nasıl uygulanır? Hangi durumlarda uygulanabilir? Bu yazımızda herkesin Renk Terapileri hakkında soru işaretlerini biraz olsun silmeyi amaçladık.

Mora Terapi vücut sistemini kendi kendine düzelten bir biyolojik geri beslemeli biyo-rezonans cihazıdır. Tüm terapilerde frekans bilgisi kullanılır. Bu bilgi kaynaklarına örnek verecek olursak; danışanın vücudundan, bağımlılığı olduğu sigara-alkol gibi maddelerden, renklerden ya da bach çiçekleri dediğimiz çiçeklerden alınabilir. Mora Terapi ile, vücuttan alınan yanlış bilgi düzeltilerek vücuda geri gönderilebilir, iyileştirici bilgi direk vücuda verilebilir ya da dışardan alınan, vücuttan silinmek istenen bilgi ters çevrilip vücuda geri yollanabilir. Genel olarak iyileşme bu şekilde gerçekleştirilir.

Mora Terapinin mucitlerinden Dr. Franz Morell’ den bir alıntı: Renk elimizdeki en güçlü ilaçtır ve renkler kaybedilmiş iyileşme frekanslarının tekrar yayılmasını sağlayabilir.


Mora – Color terapilerinde, homeopatik ilaç olarak renkler kullanılmaktadır. Renk terapisinin en önemli özelliklerinden biri de renk frekanslarının yükseltilerek vücuda verilmesidir. İlk yıllardaki Mora - Color cihazların en büyük sorunu, yeterli amplifikasyonun (güçlendirme kapasitesi) olmamasıydı. Ancak; Mora - Color cihazının yeni modelinin ve yeni MORA Cihazlarının içerisinde olan Mora - Color modülünün en önemli avantajı amplifikasyonunun 1.000.000 (bir milyon)’a kadar yükseltilebiliyor olmasıdır. Mora – Color’ la renk terapisi yapılırken cihaz doğrudan renk frekansları vermekle kalmaz, aynı zamanda vücutta frekans temizliği yapar. Yani vücuttan aldığı iyi frekansları yükselterek, kötü frekansları ile düzelterek vücuda geri yollar.


Dr. Morell’in, Mora - Color cihazının ardındaki teorisi Çin Geleneksel Tıp prensiplerinden gelir. Beş Element Teorisine göre, her enerji meridyeni ve organ belirli bir renkten çok iyi bir şekilde etkilenir. Tipik olarak bu meridyene ve organa uygun bir baskın-uyarıcı renk, bir de sakinleştirici renk vardır. Örnek verecek olursak, bir renk kalbi uyarırken, karaciğeri sakinleştiriyor olabilir.

Renk terapileri genel olarak 2 şekilde uygulanabilir. Elektrotlar yardımıyla vücudun meridyen sistemine renk verilerek, genel uygulama sağlanabilir veya ağrı noktası veya spesifik organlar belirlendiğinde ise lokal (bölgesel) uygulama yapılabilmektedir.

Mora – Color’ ı etkin bir şekilde kullanan ve aynı zamanda amplifikasyonların geliştirilmesi için Mora Terapi ile birlikte çalışmış Avustralyalı doktorumuz, Dr. Gruba’ nın klinik çalışmalarından ve renkleri kullanım alanlarından örnekler vererek devam ediyoruz. Dr. Gruba’ya göre renk seçimleri yapılırken, hedef organ, akut-kronik durum, hastalığın doğal nedeni hesaba katılarak düşünülmelidir. Genel bir örnek verecek olursak, kırmızı renk akut vakalar için mavi renk ise daha çok kronik vakalar için yararlı olacaktır. Egzama, migren, sinüzit, hassas diş etleri ve dişler, diş apsesi, akut boğaz enfeksiyonu, farenjit, larenjit, bronşit, astım, perikardit, koroner vasküler hastalık, periperal arter hastalığı, ağrılı karaciğer-dalak-pankreas sendromları, hemaroitler, divertikülit, kolit, iltihaplı bağırsak sendromları, akut idrar yolu enfeksiyonları, kısırlık, prostatit, depresyon Dr. Gruba’ nın renk terapisi kullandığı spesifik rahatsızlıkların sadece bir kısmıdır.

Sonuç olarak MORA-Color, semptomların gizlenmesine veya bastırılmasına neden olmaz. Terapi sonucunda temelde yatan patoloji, eşzamanlı olarak iyileşme gösterirken klinik semptomlarda iyileşme görülür. Dr. Gruba’ ya göre, MORA – Color terapisi hastalık nedenini arayan ve tedavi eden doktora zaman kazandırır. İnanılmaz bir zaman ve tedavi verimliliğine neden olur. Böyle bir tedavi modülü az bulunur cinstendir. Bir hekim için bulunmaz fırsattır.