bağırsak florası temizliği etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bağırsak florası temizliği etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Eylül 2021 Salı

Bağırsak Sağlığını Korumak İçin Neler Yapabiliriz?






Bağırsaklarımızın sağlığı vücut sağlığı için çok önemlidir. Amaç bağırsak sağlığını korumaksa öncelikle bağırsaklarınıza iyi bakmanız gerekir. Bağırsaklarınıza iyi bakmak için ise; en öncelikli şey sağlıklı beslenmedir. Sağlıklı beslenme rutini ve hayat standardı oturtmanız için öncelikle hayatınıza prebiyotik, probiyotik ve fermante gıdaları katmanız gerekir. Bu gıdalar bağırsak ile dost olduğu için tüketilebilir. 

 

Prebiyotik, probiyotik ve fermante gıdalara örnek vermemiz gerekirse de; 

Prebiyotik gıdalar ; muz, bakliyatlar , sarımsak, yulaf,  pırasa gibi besinleri sayabiliriz.

Probiyotik; Lahana turşusu, kore yemeği kimchi, kamboçya çayı, kefir olarak sayabiliriz

Fermante gıdalar; yoğurt, kombu çayı, salatalık turşusu, kefir olarak sayabiliriz. 

 

Bağırsak florası ya da bağırsak mikrobiyolojisi olarak adlandırılan bağırsak bakterileri, vücutta birçok önemli fonksiyonu yerine getirirler. Probiyotikleri ve prebiyotikleri dengeli miktarlarda tüketmeniz, bu sağlıklı bakterilerden doğru miktarda sahip olmanıza bu da sağlınızı geliştirmeye yardımcı olur.

 

Bağırsaklarımızın sağlığı ruhsal ve fiziki durumumuzu etkiler. Araştırmalara göre duygu bozukluğu durumunda bağırsak sağlığının önemli bir etkisi olduğu ortaya çıkmıştır. Bağırsakların sağlıksız oluşu  duygusal durumunuzu etkiler. Duygusal yeme bozukluğu nedeniyle de sağlıksız besleniriz ve bu da bağırsaklarımızı etkiler. Hal böyle olunca da bu kısır döngüyü kırabilmek için dolayısıyla bağırsak sağlığı için doğru beslenme şekillerini tercih edilmelidir.

 

Bağırsak Sağlığında Mora Terapi

Mora Terapi yöntemi ile yapılan bağırsak terapilerinde, şimdiye kadar bağırsağı tehdit etmiş olan besinlerin frekansları vücuttan silinerek bu besinlere karşı isteksizlik oluşturulur. Bu besinler olmaksızın verilen diyeti böylelikle kişiler rahatlıkla uygulayabilirler. Mora frekans tedavileri ile bağırsaklarda çeşitli sebeplerle meydana gelmiş olan hasar onarımı başlatılır ve birikmiş olan toksinlerin vücuttan uzaklaştırılmaları sağlanır. Üç aylık karbonhidrattan  kısıtlı ve basit şeker içermeyen bir beslenme protokolüyle sağlıklı beslenme davranışı oluşturulur. Aynı zamanda bu beslenme planı, kefir, yoğurt gibi probiyotik besinlerden zengindir ve bu şekilde bağırsaklardaki flora desteklenmiş olur. Bağırsak florasının tam olarak onarılması için dışarıdan probiyotik takviyesi de önerilmektedir. 



Daha detaylı bilgi için;

📞 +90 216 405 14 52 ya da

📞+90 533 250 11 26 numaralarımızdan bize ulaşabilirsiniz...

www.mora.com.tr 

17 Ağustos 2018 Cuma

GEÇİRGEN BAĞIRSAK SENDROMU NEDİR?


Sindirim sisteminin merkezi olan ve ikinci beyin olarak da tanımlanan bağırsakların sağlığı, tüm metabolizmayı etkilemektedir. Bağırsaklar dendiğinde ilk akla gelen sindirim sistemimizdeki görevleridir. Sindirim burada tamamlanır, besin öğelerinin, suyun ve vitamin-minerallerin neredeyse tamamen emildiği yer bağırsaklarımızdır.

Bağırsaklarımızdaki emilimi basitçe anlatmak gerekirse, bağırsak hücreleri arasındaki sıkı bağlar filtre görevi görür. Bu şekilde oluşturulmuş filtreye benzer yapı, bağırsaklardan kana sadece besin öğeleri, su, vitamin-mineraller gibi yararlı bileşenlerin geçmesine izin verir. Bağırsaklarımızdaki bu sıkı bağların bozulması sonucunda ise Geçirgen Bağırsak Sendromu dediğimiz problem meydana gelmektedir. Normalden daha geçirgen hale gelen bağırsaklar sebebiyle kana, yararlı bileşikler ile birlikte tam olarak sindirilmemiş besin öğeleri, zararlı organizmalar veya toksinler de karışabilmektedir. Bunun sonucunda da çeşitli metabolik bozukluklar meydana gelmeye başlar.


Hastalığın adı geçirgen bağırsak sendromu olduğundan, yalnızca sindirim sistemi sorunlarıyla belirti veren bir hastalık olduğunu düşünülüyor. Gerçekte ise, tüm metabolik faaliyetleri etkileyebilen bir sendromdur. Örnek vermek gerekirse pek çok gıdaya karşı ortaya çıkan alerjiler, enerji düşüklüğü, eklem ağrıları, fibromiyalji, migren, otoimmün hastalıkların tamamı, tiroid hastalıkları, metabolizma bozukluğu, obezite, diyabet, hipertansiyon, otizm gibi birçok sorunun altında geçirgen bağırsak sendromunun olabileceği düşünülmektedir.


Bağırsaklarımızdaki geçirgenliğin artmasının beslenme yanlışları, kronik stres, toksinler, bağırsak florasının bozukluğu gibi nedenlerden kaynaklanabileceği düşünülmektedir. Ancak net bir şekilde bilinen, bu sendromun inflamasyon kaynaklı oluşudur. İnflamasyon, vücudun savunma mekanizmasının verdiği bir cevaptır. Eğer kanda tanınmayan bir bileşik tespit edilirse, savunma sistemi hücreleri bu bölgeye saldırmaya başlar. Örnek olarak, bağırsaklarımız sürekli glüten, kazein gibi alerjen maddelerle temas ederse sürekli olarak bir inflamasyon söz konusu olur ve bunun sonucunda bağırsak hücrelerinin yapısında ve bağırsaklarda yaşayan dost bakterilerin işlevinde bozulmalar meydana gelebilir. Hepsinin sonucunda da bağırsak geçirgenliğinde artış meydana gelebilmektedir.

Bağırsaklarımızda yaşayan dost bakterilerden daha önceki yazılarımızda da bahsetmiştik. Probiyotikler, filtreye benzer yapının üzerinde bir tabaka oluşturarak bağırsak geçirgenliği konusunda aktif rol oynarlar. Buradaki dost bakterilerden oluşmuş sağlığa faydalı tabaka yapısı bozulduğunda ise, bu bölgelerde patolojik olan bakteriler yerleşmekte ve hastalık etmenleri de bu yollardan kolaylıkla vücuda girebilmektedir. Sonuç olarak bağırsak florasındaki bu olumsuz değişimler sebebi ile de bağırsak geçirgenliği artabilmektedir.

Bağırsak geçirgenliğinin artışı, Zonulin adı verilen bir proteinin analizi ile tespit edilebilmektedir. Zonulin, bağırsak hücrelerini bir arada tutmaya yarayan proteindir. Ancak, bu proteinin aşırı derecede artışı da bağırsak geçirgenliğini artırmaktadır. Proteinin artışı, kan testleri yardımıyla kolaylıkla tespit edilebilmektedir.
Geçirgen Bağırsak Sendromunu ortadan kaldırmak için, öncelikle bağırsağı tehdit eden etmenler ortadan kaldırılır, sonrasında da sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırılması amaçlanır. Tahrip olan bağırsak onarıldıktan sonra ise, uygun probiyotik takviyesiyle destek yapılır.

Mora Terapi yöntemi ile yapılan bağırsak terapilerinde, şimdiye kadar bağırsağı tehdit etmiş olan besinlerin frekansları vücuttan silinerek bu besinlere karşı isteksizlik oluşturulur. Mora frekans tedavileri ile bağırsaklarda çeşitli sebeplerle meydana gelmiş olan hasar giderilmiş olur ve birikmiş olan toksin maddeler vücuttan uzaklaştırılır. Üç aylık glütenden kısıtlı ve basit şeker içermeyen bir beslenme protokolüyle sağlıklı beslenme davranışı oluşturulur. Aynı zamanda bu beslenme planı, kefir, yoğurt gibi probiyotik besinlerden zengindir bu şekilde bağırsaklardaki flora desteklenmiş olur. Bağırsak florasının tam olarak onarılması için dışarıdan probiyotik takviyesi de önerilmektedir. 



27 Temmuz 2018 Cuma

DOĞAL BESLENME NE DEMEKTİR? NEDEN ÖNEMLİDİR?


Sağlıklı beslendiğinizi düşünüyor olabilirsiniz. Ancak seçtiğiniz besinlerin de sizin kadar sağlıklı olup olmadığını hiç sorgulamış mıydınız?

Doğal beslenme bir diğer adıyla organik beslenmeyi mutlaka duymuşsunuzdur. Peki doğal beslenmek ne demektir? Gerçekten gerekli midir? Doğal beslenebilmek için neler yapılabilir? Bu yazımızda biraz bunlara dikkat çekmek istiyoruz.


Organik besinleri temel alan beslenme düzenine doğal beslenme yani organik beslenme denir. Organik besinler ise tarım ilaçları, hormon, kimyasal maddeler kullanılmadan üretilen besinlerdir. Günümüzde şehir hayatının, insanları hazır ürün tüketimine itmesi doğal beslenme alışkanlığını zorlaştırmaktadır. Buna paralel olarak obezite ve birçok kronik hastalık hızla artmaya devam etmektedir. Kırsal kesimde genel olarak daha uzun ve sağlıklı yaşam sürülmesindeki en büyük etkenlerden birinin organik beslenme alışkanlığı olduğu düşünülmektedir.


Organik tarımda, doğal gübreleme ile besinlere ilaç kalıntısı bulaşmadan organik ürünler üretilmektedir. Bu yüzden organik ürün kullanımı hem doğaya hem de sağlığımıza daha faydalıdır. Kullanılan tarım ilaçları ile toprak kirlenmekte ve bu besinleri tüketen bireylerde kanser oluşma riski artmaktadır.

Teknolojinin gelişmesiyle ve zamandan tasarruf sağlayabilmek adına geliştirilen yöntemler ile tarımda verimin artırılması, daha kısa sürede daha fazla ürün elde etme gibi nedenlerle tarım ürünlerinin yetiştirilmesinde kimyasal maddeler kullanılmaktadır. Meyve ve sebzelerdeki tarım ilacı kalıntıları, GDO' lu tohumlar, antibiyotikli sütler, mısır şurubu içeren ballar, hastalıklı etler, hormonlu tavuklarla ilgili birçok iddia ve araştırma söz konusudur. Maalesef araştırmalar da bunları destekler niteliktedir.

Peki doğal besin tüketiminin bize ne gibi faydaları olabilir? Kimyasal madde içermediklerinden vücutta kimyasal madde birikimi yapmazlar ve organ hasarını engellemiş olurlar. Bu nedenle çocukların tüketimi için de uygundur. Vitamin ve mineral içeriklerinin yüksek olması sebebiyle çeşitli hastalıkla mücadele edebilirler. Aynı zamanda antioksidan içerikleri de fazla olacağından kanserden korunmada da etkilidirler. Diğer bir açıdan bakıldığında ise; tarım topraklarının daha az kirlenmesini sağlarlar. Ancak üretim miktarı az olan bu ürünlerin fiyatı diğer modern tarım ile yetiştirilen besinlerden maalesef daha pahalı olarak satılmaktadır. Bu da bu besinlere herkesin ulaşımını engellemektedir.  Sağlık için faydaları göz ardı edilemeyeceğinden, imkanlarınız dahilinde ulaşabildiğiniz besinlerin organik olmasına dikkat ederek, ilerleyen yaşlarda hipertansiyon, obezite, kalp ve damar hastalıkları, kanser gibi hastalıkların oluşumunun önlenmesini sağlayabilirsiniz.

Gelelim doğal-organik ürünler hakkında kimlere güvenebiliriz ve nereden alabiliriz sorularımıza.  Herhangi bir pazarda satılan doğal ürünlerden emin olamayabilirsiniz ancak ekolojik pazarlarda satılan ürünlerin tümünün organik sertifikalı olduğuna güvenebilirsiniz.

Şimdiye kadar ben hiç önemsememiştim ama artık ben de dikkat edeceğim doğal beslenmeye diyorsanız, geç kalmış sayılmazsınız. Vücudunuzda şimdiye kadar birikmiş olabilecek kimyasallar veya bozulmuş metabolizmanız için Mora Terapiden yardım alabilirsiniz. Mora Terapi yöntemiyle vücudunuz kimyasallardan arınır, metabolizma düzenlenir, doğal hayatınıza sıfırdan başlamış olursunuz. 



18 Mayıs 2018 Cuma

PREBİYOTİKLER SİNDİRİM SİSTEMİMİZİ NASIL DESTEKLER?



Son zamanlarda sürekli konuşulan, bağırsaklarımızın doğru çalışabilmesi ve bununla birlikte tüm vücudumuzun sağlıklı olabilmesi için gerekli probiyotiklerin, vücudumuz için daha yararlı olabilmelerini destekleyen prebiyotiklerden bahsetmek istiyoruz bu yazımızda.  Nedir bu prebiyotikler?
Sindirim sistemimizde, sindirime uğramadan kalın bağırsaklara kadar ulaşabilen, kalın bağırsaktaki faydalı bakteri gruplarının (Bifidobacterium ve Lactobacilluslar gibi) besin olarak kullanabildikleri, bu bakterilerin çoğalabilmelerini ve aktivite gösterebilmelerini destekleyen besin bileşenlerine prebiyotik denmektedir. Kısaca probiyotiklerimizin enerji kaynaklarıdır diyebiliriz.

Prebiyotikler, besin lifleri olarak da tanımlanabilir ancak her lifli besinin prebiyotik olmadığı unutulmamalıdır. Bir besini prebiyotik olarak sınıflandırabilmemiz için, sindirime dirençli olması, kalın bağırsaklardaki sağlık için gerekli bir veya belirli sayıda bakteri tarafından kullanılabiliyor olması, bu bakterilerin büyümesini ve aktivite gösterebilmesini sağlaması gerekmektedir.

Prebiyotikler çoğu etkilerini kendileri değil, bağırsaklardaki yararlı bakterilerin üzerinde yaptıkları değişikliklerle gösterirler. En önemli görevlerinden bazıları; probiyotiklerin bağırsaklarda yaşayabilmeleri ve aktivite gösterebilmelerini sağlayarak, vitamin sentezi ve mineral madde emilimini artırmak, bağışıklık sistemini güçlendirmektir. Aynı zamanda sindirim sistemini düzenlerler, bağırsaklarda zararlı bakterilerin üremelerine engel olurlar, kalın bağırsak kanseri riskini azaltırlar ve kan kolesterol düzeylerini düşürürler.

Peki prebiyotikleri günlük beslenmemize nasıl ekleyebiliriz? Prebiyotik açıdan zengin besinlere; Hindiba, enginar, taze fasulye, nohut, buğday, arpa, çavdar, soğan, sarımsak, muz, kuşkonmaz, pırasa, yer elması, bamya, yeşil bakla, pazı, ıspanak, lahana, karnabahar, brokoli, kerevizin yeşil yaprakları, semizotu, bulgur, mercimek, keten tohumu, kuru fasulye ve barbunya örnek olarak verilebilmektedir.

Türk Gıda Kodeksi Etiketleme Yönetmeliği’nde, beklenen etkilerin görülebilmesi için prebiyotik bileşen tüketiminin en az 5gr/gün olması gerektiği belirtilmiştir. Günlük olarak besinlerden karşılanabilecek doz kişinin tolerasyonuna göre değişmektedir. Genel bir örnek verecek olursak; bir porsiyon pırasa yemeği veya bir küçük boy muz veya bir küçük boy soğan/sarımsak günlük ihtiyacımızı karşılayabilmektedir. Her gün prebiyotik açısından zengin besinlerden en az 1-2 tanesini diyetimize eklemek faydalı olacaktır. Prebiyotiklerin besinlerle alımının yetersiz olduğu düşünüldüğü durumlarda gıda takviyesi olarak mutlaka beslenme planına eklenmelidir.

Mora terapi yöntemi ile çalışılan kilo kontrolü, metabolik sendrom, insülin direnci, bağırsak mantarı temizliği ve geçirgen bağırsak sendromu gibi pek çok rahatsızlıkta, kişilere verilen probiyotikler, prebiyotiklerle desteklenmektedir.


24 Mayıs 2016 Salı

Mora Terapi'nin çeşitli sağlık sorunlarında etkisi


Temel amacı vücuttaki normal olmayan işleyişi biorezonans yöntemiyle normal ve sağlıklı haline döndürmek olan Mora Terapi, vücudun kendi doğal frekanslarını kullanarak çeşitli sağlık sorunlarına herhangi bir yan etkiye yol açmadan çözüm sunuyor. Sigara ve alkol bağımlılığında çölyak hastalığına, bağırsak florası temizliğinden duygu durumu bozukluğuna kadar uzanan geniş yelpazede Mora Terapi sorunlara çözüm yolu sunuyor.