sağlıklı toplum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sağlıklı toplum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Nisan 2024 Pazartesi

Mora Terapi ile Obeziteye Veda Edin!




Obezite, modern toplumda giderek artan bir sağlık sorunu haline gelmiştir. Bu durumun temelinde genellikle yanlış beslenme alışkanlıkları, düzensiz yaşam tarzı ve hareketsizlik yatar. Obezite, ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyebilir. Ancak, Mora Terapi gibi alternatif tedavi yöntemleri, obeziteyi engellemek ve kontrol altına almak konusunda etkili olabilir.

Obeziteye neden olan faktörlerden biri yanlış beslenme alışkanlıklarıdır. Fast food tüketimi, işlenmiş gıdaların aşırı kullanımı, düzensiz ve sağlıksız beslenme obezitenin önemli tetikleyicileridir. Bu nedenle, sağlıklı ve dengeli bir beslenme programı uygulamak obeziteyi engellemenin ilk adımıdır. Mora Terapi, beslenme alışkanlıklarınızı değiştirerek daha sağlıklı seçimler yapmanıza yardımcı olabilir. Terapi seansları, gıda bağımlılığından kurtulmanıza ve daha bilinçli beslenme alışkanlıkları edinmenize destek sağlar.

Mora Terapi aynı zamanda metabolizmanızı hızlandırabilir ve kilo verme sürecini destekleyebilir. Metabolizma, vücudunuzun enerjiyi yakma ve kullanma hızıdır. Hızlı bir metabolizma, yağ yakımını artırarak kilo verme sürecini hızlandırır. Mora Terapi seansları, metabolizmanızı dengeleyerek daha etkili bir şekilde kilo kontrolü sağlar.

Özetle, obeziteye veda etmek için yapabileceğiniz ilk adım sağlıklı beslenme alışkanlıkları edinmek ve düzenli fiziksel aktivite yapmaktır. Bu sürece Mora Terapi gibi doğal ve etkili bir destek eklemek, kilo kontrolü ve sağlıklı yaşam hedeflerinize ulaşmanıza yardımcı olabilir. Beslenme alışkanlıklarınızı değiştirin, gıda bağımlılığından kurtulun, metabolizmanızı hızlandırın ve Mora Terapi ile obeziteye veda edin!


*Bu yazı sizlere bilgi vermek amaçlı yazılmıştır. Sağlığınız için en doğru bilgilere ulaşmak için uzman bir hekiminize mutlaka danışmanızı öneriyoruz.

6 Aralık 2019 Cuma

5 ELEMENT MÜZİK TERAPİSİNİN FAYDALARI


Müziğin terapatik amaçlarla kullanıldığını uzun zamandır biliyoruz. Duyguları hemen etkilemesi nedeniyle özellikle duygu durum bozukluklarında, stres ve depresyonu azaltmak veya önlemek amacıyla kullanılmaktadır.

Müziğin vücuttaki doğal endorfini de arttırdığına dair çalışmalar mevcuttur. Dolayısıyla aslında müzik terapisinin dünyanın pek çok yerinde uygulanması ve rehabilitasyon programlarına dahil edilmesi hiç şaşırtıcı değildir.

Ancak 5 Element Müzik terapisinin klasik batı müziği terapisinden çok farklı olduğu yönler vardır. Çin’in ilk tıbbi metinlerini içeren “The Yellow Empiror’s Clasical Medicine” kitabında 2300 yıl önce müziğin terapi olarak kullanıldığı yazar. Yani Çin Tıbbı’nın ilk zamanlarından beri müzik terapisi kullanılmaktadır. TCM içerisindeki müzik terapisinin rolü, 5 Element Teorisi ile doğrudan ilişkilidir.

5 Elementli Müzik terapisi vücut sistemleri içerisindeki değişimleri tanımlar, yani bir sistemler teorisidir. Vücut sistemlerindeki değişim, doğadaki 5 element ile sembolize edilir: Ağaç, toprak, ateş, metal ve su. Her bir element renkler, iç organlar, tatlar, mevsimler, iklimsel durumlar, duygular ve bir spesifik nota ile ilişkilendirilir.





İlginç olan, klasik Çin müziğinin de 5 element teorisinde geçen sadece bu 5 nota ile bestelenmekte olmasıdır. Bu notalar; gong, zhi, jiao, yu ve shang’tır. Genellikle klasik Çin enstrümanları olan gong, davul ya da flüt gibi enstrümanlarla icra edilirler. Dolayısıyla aslında klasik Çin müziği de 5 Element Müzik Terapisini kendiliğinden yapmaktadır.

Elementler ve karşılık geldiği durumlar şu şekildedir;
AĞAÇ:
Ağaç yeşil ve mavi renklerine mevsimlerden ilkbahara, rüzgara ve öfkeye karşılık gelir. Organ sistemlerindeki karşılığı safra kesesi ve karaciğerdir. Yani bu organ sistemlerini iyileştirir.
“Jiao” ağaçla ilgili notadır. Batı müziği sistemindeki “mi” notasına benzer. Bu nota depresyonu tedavi eder ve vücut enerjisi “qi”’nin düzgün şekilde işlev göstermesine yardımcı olur.
TOPRAK:
Bu element renklerden sarı, mevsimlerden yaz sonu, dalgın düşünceli duygu durumu ve nem ile ilişkilidir.  “Gong”, toprak elementiyle ilgili notadır. Klasik batı müziğinde “do” notasına karşılık gelir. Bu nota dalak ve böbrek organlarını güçlendirir.
ATEŞ:
Ateş elementi, kırmızı renge, mevsimlerden yaza, sıcağa ve neşe duygusuna karşılık gelir. Notası “zhi”’dir. Klasik batı müziğinde “sol majör” notasıyla örtüşür. Bu nota kalbi ve ince bağırsağı güçlendirir, besler.
METAL:
Metal elementi renklerden beyaz, mevsimlerden sonbahar, kuruluk ve keder duygusu ile ilişkilidir. Notası “shang”’tır. Klasik batı müziğinde bu “re” notasına karşılık gelir. Kalın bağırsak ve akciğeri koruma ve beslemeye yardımcı olur.
SU:
Su, siyah renge, soğuğa, kış mevsimine ve korku duygusuna karşılık gelir. Ayrıca böbrek ve mesane organlarıyla bağlantılıdır. Böbrekleri besleyip korurken, akciğerin ateşini azaltır. Notası “yu”’dur ve klasik batı müziğinde “la” notasıyla örtüşür.

5 Element müzik terapisinin sağlığa faydalarını araştıran çeşitli klinik çalışmalar mevcuttur. Kısaca 4 ana başlıkta bu faydalar şu şekilde özetlenebilir;
1-      Kanser Hastalarının yaşam kalitelerini arttırmaya yönelik faydaları vardır.

Konuyla ilgili 2013 yılında Çin’de bir grup hasta üzerinde bir araştırma yapıldı. Çalışma için 170 hasta 3 gruba ayrıldı. 5 Element Müzik terapisi alan 68 hasta, Klasik batı müziği terapisi alan 68 hasta ve hiç müzik dinlemeyen 34 hasta şeklinde.
Müzik grupları günde 30 dakika haftanın 5 günü ve toplamda 3 hafta boyunca müzik dinlediler. Araştırmacılar hastaların müzik tedavi öncesi ve sonrası Karnofsky Skoru ve Yaşam Kalite Indekslerini (Hostice Quality Life Indeks) değerlendirdiler. 5 Element Müzik terapisi dinleyen grubun her iki puanı da diğer gruplardan anlamlı derecede daha iyiydi.


2-      Mevsimsel affektif bozukluklarda etkilidir.

Mevsimsel Affektif Bozukluk (MDB) mevsimlerle birlikte nükseden duygu durum bozuklukları veya depresyon olarak da bilinir.  Bu durumdaki kişiler kötü bir halinden fazlasını yaşarlar. Majör depresyonun mevsimsel örüntüye bağlı olarak görülme halidir. Genellikle üzüntülü ruh hali ve düşük enerji ile karakterizedir. Ağlama eğilimi, yorgunluk, halsizlik, konsantrasyonda zayıflık, günlük aktivitelerde azalma, karbonhidrat ve şeker tüketimini arttırma gibi durumlar görülür.
Yine Çin’de 2014 yılında yapılmış bir çalışmada 5 Element Müzik terapisinin MDB’li yaşlı hastaları iyileştirmeye yardımcı olduğu bulundu. Toplamda 50 hasta seçildi. Bunun yarısı 5 Element Müsik Terapisi grubuna diğer yarısı da müzik dinlemeyen kontrol grubuna alındı. Element Müzik Terapisi grubu üyeleri 8 hafta boyunca haftada 1-2 saat kadar müzik dinlediler. Sonuçta 5 Element Müzik Terapisinin iç huzuru arttırdığını ve MDB rahatsızlığının yarattığı duygu durum bozukluklarını azalttığı sonucunu buldular.

3-      Depresyonu azaltıyor.
Klinik depresyon günümüz toplumlarında özellikle batı ülkelerinde neredeyse nüfusun %10’unu etkileyecek kadar fazla sayıda görülmektedir. Kadınlarda görülme sıklığı erkeklerdekinin 2 katı kadardır. Depresyon hastaları genelde suçlu, umutsuz, öfkeli, huzursuz ve değersiz hissetmektedirler. Depresyon ayrıca ne yazık ki bağışıklık sistemini zayıflatmakta, sıklıkla diğer kronik hastalıklara kapı açmaktadır.
Amerika’da yapılan bir çalışmada 5 Element Müzik terapisinin depresyon bulgularını hayli azalttığı tespit edilmiştir. Bu çalışma 71 depresif öğrenci üzerinde yapıldı. 31’i 5 Element Müzik terapi grubuna alınırken 40 tanesi kontrol grubunda kaldı.
Araştırmacılar öğrencilerin tükürük kortizol seviyelerini ölçtüler. Ayrıca Ergenler için hazırlanmış olan “Depresyon Raporu Envanteri” kullanılarak katılımcılar değerlendirildi. Zaman içinde 5 Element Müzik grubunda olan katılımcılardaki tükürük kortizol seviyeleri ve test öncesine göre Envanter raporu puanları önemli ölçüde düştü.

4-      Kronik Yorgunluk Sendromunu azaltıyor
Kronik yorgunluk Sendromu, 6 aydan uzun süren şiddetli yorgunluk olarak tanımlanır. Rahatsızlığın diğer semptomları iştahsızlık, çabuk yorulma, depresyon, anksiyete, konsantre olma güçlüğü, uyku sorunlarıdır.
2015 Yılında Çin’de yapılan bir araştırmada toprak (gong) ve ahşap(jiao) notalarının birleşiminden oluşan lixujieyu tarifinin kronik yorgunluık sendromu semptomplarını belirgin bir biçimde azalttığı tespit edildi. Bu tedavi aynı zamanda hastalardaki kas eklem ağrılarını da hafifletti.
Çalışma için günde 2 kez (toplam 45 dak), haftanın 5 günü 5 Element Müzik terapisi uygulandı.

Özet olarak biliyoruz ki klasik batı müziği terapilerinin de Alzheimer veya Parkinson gibi hastalıkların tedavilerinde olumlu etkileri var. Dolayısıyla Müzik Terapilerini bütüncül bakış açısı içerisinde her zaman kullanmak hastalara fayda sağlıyor..

Kesin olan şu ki; 5 Element Müzik terapisi yapılan çalışmalardan gördüğümüz kadarıyla kanser hastalarının yaşam kalitesini arttırmak, Mevsimsel Affektif Bozukluk ve depresyonu azaltmak ve kronik yorgunluk sendromunu hafifletmek gibi önemli katkıları var.

Hazırlayan: Dilşad Çelebi

Kaynaklar:
Jon Yaneff, Doctor Health Press, CNP, 18.05.2017
Gong, C., “Musical Therapy in Chinese Medicine,” The Edge Magazine, August 1, 2014; 
http://www.edgemagazine.net/2014/08/musical-therapy-in-chinese-medicine/.
“Music Therapy and the Five Elements,” Be Well with QiGong, December 15, 2008; 
http://bewellqigong.blogspot.ca/2008/12/music-therapy-and-five-elements.html.
Liao, J. et al., “Effects of Chinese medicine five-element music on the quality of life for advanced cancer patients: a randomized controlled trial,” Chinese Journal of Integrative Medicine, October 2013; 19(10): 736-740, doi: 
10.1007/s11655-013-1593-5.
Liu, X. et al., “Effects of five-element music therapy on elderly people with seasonal affective disorder in a Chinese nursing home,” Journal of Traditional Chinese Medicine, April 2014; 34(2): 159-161, doi: 
10.1016/S0254-6272(14)60071-6.
Chen, C.J. et al., “The effects of Chinese five-element music therapy on nursing students with depressed mood,” International Journal of Nursing Practice, April 2015; 21(2): 192-199, doi: 
10.1111/ijn.12236.
Zhang, Z. et al., “Effect of Lixujieyu recipe in combination with Five Elements music therapy on chronic fatigue syndrome,” Journal of Traditional Chinese Medicine, December 2015, 35(6): 637-641, doi: 
10.1016/S0254-6272(15)30152-7.
Zhang, Y., “The Mysteries of Five Element Music Therapy,” Macho Zapp, November 19, 2016; 
http://www.machozapp.com/blog0/2016/11/19/the-mysteries-of-five-element-music-therapy, last accessed May 15, 2017.

1 Aralık 2018 Cumartesi

İNSÜLİN DİRENCİNİZİ KIRMAK İÇİN MORA TERAPİDEN DESTEK ALIN!


İnsülin hormonu, pankreastan salgılanan ve şeker metabolizmasını düzenleyen ana hormonlardan biridir. İnsülin, şeker metabolizmasını düzenlerken “insülin reseptörü” adı verilen bir yapıya bağlanarak aktive olur. Bu reseptör, çeşitli nedenlerle insülinin bağlanmasına izin vermez veya direnç gösterirse; insülin kanda yeterli miktarda olduğu halde görevini yerine getiremez hale gelir.

İnsülin direnci kısaca, vücuttaki şekeri kontrol etmek için salgılanan insülinin etkisini göstermesindeki zorluk olarak tanımlanabilmektedir. Normal şartlarda vücut şekeri 1 ünite insülin ile kontrol altına alabiliyorken insülin direnci olan hastalarda vücut 2-3 ünite insülin salgılamak durumunda kalır.  İnsülin direnci arttıkça, şeker kontrolünü sağlamak için vücutta gereğinden fazla insülin salgısı meydana gelmektedir.



İnsülin direncini sıklıkla genetik yatkınlığı olan bireylerde görülmekle beraber, son zamanlarda giderek kilo artışı olanlarda, özellikle bel çevresinde yağlanma problemi yaşayanlarda, uyku düzeni bozuk veya kalitesiz uyku uyuyanlarda, stresli bir hayata sahip olanlarda, gün içinde çok hareketsiz olanlarda, hızlı ve düzensiz yemek yiyenlerde, sürekli rafine, paketli ürün tüketenlerde görülme riski artmaktadır.

İnsülin direnci kilo alımına, karaciğer yağlanmasına, kalp ve damar hastalıklarına neden olabilmektedir. İnsülin direnci sorunu olanlar spor yapıp dengeli beslenseler dahi kilo vermekte zorlanırlar. Çünkü fazlasıyla salgılanan insülin, alınan gıdaların yağ olarak depolanmasına neden olur. Giderek daha çok salgılanmak zorunda kalınan insülin zaman içinde pankreası yoracağından, zamanla pankreas yetmezliği veya diyabete kadar gidebilen ciddi problemlerin oluşmasına neden olabilmektedir.

İnsülin direncinde beslenmenin ve fiziksel aktivitenin yeri çok önemlidir. Günümüzde çalışma şekillerinin daha çok ofis ortamında ve bilgisayar odaklı olması, ofis ortamında hareketsizlik ve fast food tüketimi çalışanları obezite ile karşı karşıya getirmektedir. Bol kalorili besinleri hızla tüketme zorunluluğu ve hareketsizlik sonucu özellikle bel çevresinde yağlanma görülebilmekte; bu da insülin direnci sendromunun başlamasına neden olabilmektedir.

İnsülin direncinin belirtileri; ağır bir yemek sonrası, şekerli bir gıda yedikten sonra gereğinden fazla bir ağırlık hissi ve uyku hali oluşması, yemekten sonra şekerin kontrolsüz olarak düşmeye başlamasıyla el titremesi, terleme, mide kazınması şikayetleri, kilo almanın kontrol edilememesi, sık sık oluşan tatlı yeme isteği, bel çevresinin giderek yağlanması, karaciğerde yağlanma ve kadınlarda adet düzensizlikleri olarak sıralanabilmektedir.

İnsülin direncinin kırılabilmesinde düzenli egzersizin ve iyi bir beslenme düzeninin önemi büyüktür. Kanda yüksek miktarda bulunan insülini daha da yükseltmemek adına, kişinin besin tercihlerinde glisemik indeksi düşük, protein, lif ve sağlıklı yağlardan zengin besinleri tercih etmesi tok kalma süresinin uzaması ve kandaki insülini yükseltmemesi açısından doğru olacaktır. Bu süreçte, kan şekerinde ani dalgalanmalara sebebiyet verebilecek, basit şekerler, glisemik indeksi yüksek gıdalar ve paketli ürünler kesinlikle tüketilmemelidir. Meyveler tavsiye edilen miktarlarda ve saatlerde tüketilmelidir. Doğru pişirilen veya doğru servis edilen sebzeler ve et-tavuk-balık gibi protein grubu besinler beslenme planına dahil edilmelidir. Ceviz, fındık, badem gibi kuruyemişler ve zeytinyağı gibi sağlıklı yağların ve yoğurt-kefir gibi probiyotik içerikli süt ürünlerinin diyete eklenmesi önerilmektedir. Probiyotik kullanımı, omg 3 takviyesi, Dvitamini takviyesi bu süreçte en büyük destekçileriniz olacaktır.

Mora terapi ile insülin hormonu ile hücre yüzeyindeki insülin reseptörlerinin etkileşiminin gerçekleştiği ortamın temizlenmesi-detoksifikasyonu- gerçekleştirilmektedir. Bu sayede hücreler insüline karşı daha duyarlı hale gelmekte ve insülinin kullanılabilirliği artmaktadır. Bu konuda daha çok çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır ancak, Mora Terapi ve doğru beslenme kombinasyonu ile genel sağlıkta gözle görülür düzelmeler saptanmaktadır. Doğru beslenme için ise yapılabilecek Mora Terapi kilo seansları ile yeni beslenme düzenine uyum kolaylaşarak, tedavi süreci hızlanabilmektedir. 

23 Kasım 2018 Cuma

MORA TERAPİNİN ALKOL BAĞIMLILIĞINDA KULLANIMI


Alkol tıpkı diğer bağımlılık türleri olan sigara ve uyuşturucu gibi bir denemeyle ya da arkadaş ortamında başlayabilen bir bağımlılık türüdür. İçki olarak tüketilen alkol birçok hastalığa neden olabilmektedir. Bunun yanında alkol iradeyi zayıflatmakta, kişinin kontrol kaybı yaşamasına neden olmakta ve uyuşturucu maddelerin kullanımına da zemin hazırlamaktadır. Araştırmalara göre uyuşturucu kullananların yüzde 57’si alkol kullanmaktadır. Bu nedenle alkolden uzak durmanın diğer madde bağımlılıklarından korunma noktasında önleyici bir role sahip olduğu söylenebilmektedir.



Dünyada alkol kullanan 2 milyar kişinin 76 milyon kadarı alkol bağımlısıdır. Yılda 1 milyon 800 bin kişi bu nedenle hayatını kaybetmektedir. Ülkemizde ilk tüketim yaşı 11’e kadar inmiştir. İlk kullanım yaşının düşmesi ise ileriki yaşlarda bağımlı olma riskini artırmaktadır.

Alkol bağımlısı olunduğunun belirtilerine ise; kişi tarafından alışkın olduğu etkinin sağlanabilmesi için kullanılan alkol miktarının giderek artıyor olması yani alkole karşı toleransın artması, kişinin kullandığı alkolün miktarını azaltması ya da alkolü bırakması sonucunda yoksunluk belirtisi dediğimiz bir takım ruhsal ve bedensel sıkıntılar içerisine girmesi ve yoksunluk belirtisi hisseden kullanıcının alkol alması ile rahatlama hissetmesi, alkol sağlamak, alkol kullanmak ya da alkolün etkilerinden kurtulmak için çok fazla zaman harcanması, alkol kullanımı yüzünden önemli toplumsal, mesleki etkinliklerin ya da boş zamanları değerlendirme etkinliklerinin azaltılması ya da bırakılması, alkol kullanımını bırakmak için başarısız girişimlerin varlığı ve kişinin alkolden zarar gördüğünü bilmesine rağmen alkol alımına devam etmesi örnek olarak verilebilmektedir.

Alkolün vücuda ve dolayısıyla duygu duruma birçok olumsuz etkisi bulunmaktadır. Yemek borusu, gırtlak, mide ve pankreas kanserleri, doğru düşünme, karar verme ve hareket etme gibi beyin işlevlerinin bozulması, uyku bozuklukları, baş ağrısı, göz tahribatı, kalp ve kan dolaşımı hastalıkları ve karaciğerde ağır hasar bunlardan sadece birkaçıdır.

Alkolün fizyolojik olarak kişide meydana getirdiği hasar dışında da birçok zararı bulunmaktadır. Dünya Sağlık Örgütünün, içinde Türkiye’nin de bulunduğu 30 ülke üzerinde yürüttüğü bir araştırmada; işlenen cinayetlerin %85’inin, tecavüz ve şiddet olaylarının %50’sinin, trafik kazalarının %60’ının ve kadına şiddet olaylarının %70’inin sebebi ve en etkili unsurunun alkol olduğu sonucuna varılmıştır. 

Kilo kontrolü, zayıflama, duygu durumu düzenleme, alerji ve pek çok durumlarda etkili ve kalıcı çözümler sağlayan bütünsel tıp yöntemi olan Mora Terapi cihazları, alkol bağımlılığı konusunda da başarılı sonuçlar elde etmektedir. Alkol bağımlısı olan kişilerdeki alkol alma isteğini azaltarak kişinin alkolü tamamen bırakmasını amaçlamaktadır. Kişinin bağımlılık derecesine göre uygun seanslarla bağımlılık ortadan kaldırılabilir ya da klasik yöntemlere entegre edilebilmektedir.

Tüm seanslarımızda olduğu gibi alkol bağımlılığı seansları sırasında de danışanın vücudunda detoks işlemi gerçekleştirilmektedir. Alkolün yıllardır vücudunda biriktirdiği toksinler yerinden oynatılıp, 72 saat içerisinde ter, idrar ve sindirim sistemi yoluyla vücuttan uzaklaştırılması sağlanmaktadır. Bunu hızlandırmak için ise hastanın bol su içmesi, sık sık duş alması ve ter atmaya çalışması önerilmektedir. Terapiler 4 gün ara ile yapılır ve ardı ardına yapılan 3 seans ilk planda yeterlidir. Daha sonra destek olarak bir veya birden fazla seansın gerekip gerekmeyeceğine kişinin ilk 3 seans sonrası durumuna ve kişisel özelliklerine bakılarak karar verilmektedir.

Mora terapi ile yapılan alkol bağımlılığı seanslarında alkol frekanslarının silinmesiyle isteksizlik oluşturma ve detoks işlemlerinin yanı sıra kişinin duygu durumunun da düzenlenmesi adına renk terapileri ve Bach çiçekleri terapilerinden de mutlaka yardım alınmaktadır. Bu gibi durumlarda Bach çiçeklerimizden Agrimony (Duygularımı neşeli bir tavrın arkasına saklarım, tartışmaktan hoşlanmam ve sürtüşme olmaması için sıklıkla diğerlerinin isteklerine razı olurum, kendimi kötü hissettiğimde gıda, alkol, uyuşturucu, ilaçlar, vs. başvururum.) özellikle tercih edilmektedir. Kişinin bağımlılık durumuna göre uzman kontrolünde klasik tıptan da destek alınabilmektedir.

Tüm bu terapilerden sonra kişi bedensel olarak daha önce hiç alkol kullanmamış gibi hissettiğini ifade edebilmektedir ve aynı zamanda yoksunluk belirtilerini de yaşamamaktadır. Kişi psikolojik olarak da kurtulmaya hazırsa mutlu bir şekilde alkolden kurtulabilmektedir. İhtiyaç duyulması halinde bu terapiler tekrarlanabilmektedir. 

12 Ekim 2018 Cuma

MORA TERAPİ İLE AĞRI TEDAVİLERİ


Ağrı, vücudunuzda yolunda gitmeyen bir şey olduğu konusunda sizi uyaran ancak, kişinin günlük yaşamındaki faaliyet ve aktivitelerini kısıtlayan sıkıntılı bir histir. Uluslararası Ağrı Araştırmaları Derneği ağrıyı şu şekilde tanımlamıştır: "Ağrı, gerçek veya potansiyel bir doku hasarından kaynaklanan veya bu şekilde tanımlanan, hoş olmayan bir duyu ve duygusal bir deneyimdir".



Türleri, lokasyonları ve nedenleri büyük farklılıklar gösterse de ağrı çok sık rastlanan bir hastalık belirtisidir. Hastaların yaklaşık yarısı ağrı sorunları nedeniyle doktorlara başvurmaktadır. Mora Terapi yöntemi ile ağrı üzerine çalışan, Dr. Eckart Herrmann; ağrılı hastaları birbirinden farklı iki gruba ayırmanın doğru olacağını savunmuştur. Bu iki grubu;’ İlki geçici, dokuların maruz kaldığı mekanik, kimyasal veya elektriksel travmalardan kaynaklanan kanıtlanabilir ağrıların dahil olduğu akut ağrı grubudur. İkinci gruptakiler kronik ağrısı olan yani, aynı ağrıyı altı aydan daha fazla süredir çeken hastalardır. Bu ağrının nedeni çoğu zaman net değildir.’ şeklinde tanımlamıştır.

Hastaların bir kısmında ağrı mevcut tıbbi tanısal yöntemler ve tanımlanan hastalık süreci için kabul edilen tedavilerle kontrol altına alınabilmektedir. Ne yazık ki vakaların çoğunluğunda bu yaklaşımlar yetersiz kalmakta ve bu nedenle hastaların tedavi edilebilmesi için daha gelişmiş tedavi yöntemlerinden yararlanılması gerekmektedir. Hastaların bir kısmında ise inatçı ağrı, yaşamları boyunca süren bir sorun halini almaktadır. Raymond Maziewicz ve Joseph B. Martin tarafından gerçekleştirilen bir araştırmada, ABD’de kronik ağrı durumları olan hastaların yılda 50 milyar dolardan fazla tedavi masrafı yarattığını ve sadece sırt ağrılarının yılda 100 milyon işgünü kaybına neden olduğu saptanmıştır.

Mora Terapi yöntemi ile yapılan akut ağrı terapilerinde, öncelikle “Temel Terapi” esnasında tüm eklemlerden geçen tüm akupunktur meridyenleri sadece el ve ayak elektrotlarına yapılacak temasla tedavi edilir. Bununla eş zamanlı olarak lokal ağrı özel bir manyetik elektrotla tedavi edilir. Aygıtın frekans ve amplifikasyon ayarlarını uygun konumlara getirerek bu frekanslar dahilinde bedende var olabilecek birçok patolojik osilasyon yok edilebilmektedir. Bu uygulama ağrının kaynağı üzerinde yapılır ve böylece bedenin kendine ait, elektromanyetik “yansıma görüntüleri” kullanılarak ağrıya neden olan patolojik osilasyonlar azaltılabilmektedir.

Akut ağrı için kullanılan prensiplerin aynısı kronik ağrı için de kullanılmaktadır. Buna rağmen genellikle terapinin kapsamı ve seansların adedi akut ağrıya kıyasla daha fazla olabilmektedir. Akut ağrıların aksine, kronik ağrı durumlarında hasta tarafından tanımlanan ağrı bölgesi, vakaların neredeyse tamamında ağrının varlığından tek başına sorumlu değildir. Onun yerine, uzaktan fiziksel, biyokimyasal veya fizyolojik unsurlar bedeni o kadar olumsuz yönde etkilemiştir ki orijinal akut ağrının otomatik olarak iyileşmesi mümkün olmamıştır. Kronik ağrıda özellikle önemli olan bu diğer unsurları bulmak ve ele almak gerekir. Ancak bu şekilde sürekliliği olan sonuçlar elde etmek mümkün olmaktadır.

Kronik ağrı şikâyeti bulunan hastaların çoğunda, başta civa amalgamları olmak üzere belli başlı dental metallere ve bazı gıdalara karşı intoleransların veya alerjilerin bulunduğu defalarca görülmüştür. Bu konularda da Mora Terapi ile gerekli taramaların yapılması gerekmektedir. Bu uyumsuz maddelerin ve etkilerinin ortadan kaldırılmasından sonra uygulanacak Mora ağrı terapisi durumun hızlı bir şekilde düzelmesine katkıda bulunacaktır.

Çevresel elektromanyetik alanların bedenin enerji alanı üzerinde, ne yazık ki fazlasıyla küçümsenen, aslında çok büyük etkileri bulunmaktadır. Bu kadar enerjik bir sistemin küçük elektromanyetik alanlardan etkilenme ihtimali yüksektir. Günümüz teknolojisi insanları çok sayıda elektromanyetik alana maruz bırakmaktadır. Elektromanyetik stresten dolayı patolojik hale gelmiş akupunktur noktalarını bulabilmek için Dr. Ludger Mersmann’ın “spin test” aparatı kullanılabilmektedir.

MORA prensibi ilk başlarda, hastanın bedeninden alınan osilasyonların filtrelenmesi, ters çevrilmesi ve hastanın kendine ait patolojik elektromanyetik osilasyonlarını yokedilmesinden ibaretti. Mora teknolojisinin ilerlemesiyle rezonans prensiplerine göre işleyen özel “biyolojik filtreler” kullanılmaya başlandı ve bu sayede bedene yararlı fizyolojik osilasyonlarla bedene zararlı patolojik osilasyonlar elektronik olarak ayırt edilebildi. Buna göre Mora Terapinin amacı hastanın kendi elektromanyetik osilasyonlarını, elektronik olarak modifiye ederek, hastanın biyokimyasını olumlu yönde etkileyecek şekilde işlemektir. Bu sayede Mora Terapi, hastaya uygulanacak belirli terapinin tamamen kişiye özel olmasını olanaklı kılmaktadır. Sadece bedenin kendine ait elektromanyetik osilasyonları aygıt tarafından alınmakta, işlenmekte ve hastaya geri iletilmektedir. Tamamen kişiye özel olan bu terapi; diğer, daha az kişiselleştirilmiş teraputik önlemlere kıyasla çok daha etkili bir tedavi süreci sağlayabilmektedir.

Mora Terapi yöntemiyle yapılan ağrı terapilerinde de, diğer tüm terapilerde olduğu gibi, ortaya çıkan semptomu ortadan kaldırmak değil, semptomun ortaya çıkmasına neden olan etmenler teşhis edilerek ve ortadan kaldırarak genel sağlığın geri kazandırılması amaçlanır. Tanısal ve teraputik süreç ve olanaklarıyla Mora-Terapi, her iki gruptan hastanın nedensel ve semptomatik olarak tedavi edilmesine ve böylelikle ağrının yok edilmesine veya azaltılmasına olanak sağlamaktadır.