Otoimmun
Hastalıkların tamamı bağışıklık sistemi hastalığıdır. Bağışıklık sisteminin
aşırı duyarlı hale gelmesi sonucu vücudun kendi dokularını harap etmesiyle
ortaya çıkar. Vücuttaki bağışıklık sisteminin kendi sağlıklı dokuları ve
organlarına karşı başlattığı savaş olarak tanımlanabilmektedir.
Bağışıklık
sistemi hücreleri eklemlere saldırarak ağrıya, şişmeye ve iltihaba neden olarak
Romatoid Artrit, bağırsak duvarını tahrip ederek ishale, ani bağırsak
hareketlerine, rektal kanamaya, ateşe, karın ağrısına ve kilo kaybına neden olarak
Kron hastalığı ve Ülserli Kolit, sinir hücrelerine hücum ederek
körlüğe, ağrıya, denge yitimine, güçsüzlüğe ve kas kasılmalarına yol açarak MS Hastalığı, pankreasta insülin hormonu üreten
hücreleri yok ederek Tip 1 Diyabet, tiroid hormonu üreten hücrelere
saldırıp tahrip ederek, kabızlığa, yorgunluğa, depresyona, aşırı kiloya ve cilt
kuruluğuna yol açarak Haşimato Hastalığına neden olabilmektedir. Bu
tip hastalıklar otoimmün hastalıklara verilebilecek örneklerdir.
Bu tip
hastalıklarda bağışıklık sisteminin sağlıklı haline getirilebilmesi ve
desteklenebilmesi çok önemlidir. Otoimmün hastalıklara yaklaşım bağışıklık
sistemi baskılamak değil desteklenerek iyileştirilebilmek olmalıdır.
Gün içinde yediğimiz gıdalarla, soluduğumuz hava ile veya cildimize temas
eden maddeler yoluyla birçok unsur vücudumuza girmektedir. Bunlar gıdaların
içindeki ana besin unsurları olabileceği gibi bunlara bulaşmış olan zirai
ilaçlar, toksinler ve kimyasal katkı maddeleri de olabilmektedir. Aynı zamanda
bakteriler, virüsler, mantarlar da gerek ağız yoluyla gerekse solunum yoluyla
vücuda girebilmektedir. Vücuda giren bütün maddeler bağışıklık sistemi
tarafından algılanıp, değerlendirilmektedir. Vücudun ihtiyacı olanlar ve vücuda
yabancı olanlar ayrılıp, zararlı olanlar yok edilmektedir. Vücudumuzun yapısına
uymayan yabancı bir madde kana geçtiğinde, bağışıklık sistemi daha önce
tanımadığı bu maddeyi düşman olarak algılamakta ve yok etmeye çalışmaktadır.
Yabancı maddelerin saldırısı yoğun ve sürekli bir hale geldiğinde ise vücudu
korumaya çalışan bağışıklık sistemi aşırı duyarlı hale gelebilmektedir. Bağışıklık
sistemini aşırı duyarlı hale getirebilecek faktörlere ise; beslenme yanlışları,
basit şeker ve rafine karbonhidrat tüketiminin artması, gluten ve lektin
içeren gıdalar, D vitamin eksikliği, omega-3 alımının
azalması, kronik hale gelen enflamasyon, bağırsak florasındaki bozukluklar,
kronik Stres, katkı maddeli ve aroma ile tatlandırılan suni gıdalar, zirai
ilaçlar ve pestisitler, genetiği değiştirilmiş tarım ürünleri, ağır metaller
örnek olarak verilebilmektedir.
Çeşitli sebeplerden dolayı aşırı duyarlı hale gelen bağışıklık sistemi yabancı
proteinler ile vücudumuzdaki bazı organ ve dokuların yapısında bulunan
proteinler birbirine benzerlik gösteren proteinleri ayırt edemez hale gelir.
Örneğin buğday proteini olan glüten ile tiroid dokusu, bağırsak
epiteli, eklemlerin yüzeyini saran zarlar ve sinir liflerini saran myelin
kılıfı birbirine benzer özellikler göstermektedir. Glutene karşı oluşturulan
saldırı sadece glutene karşı değil, bir süre sonra bunlara benzeyen vücut
dokularına karşı da harabiyete sebep olmaktadır. Glutenin yanı sıra buğday,
çavdar, yulaf, arpa gibi tahıllar ve kuru fasulye, nohut, mercimek gibi birçok
baklagil ve sütte bulunan protein yapısındaki lektinlerin de otoimmun
hastalıklara neden olabileceği konusunda da araştırmalar mevcuttur.
Geçirgen bağırsak sendromunun da otoimmün hastalıkları etkileyebileceğine
dair çalışmalar bulunmaktadır. Son zamanlarda sıkça duyduğumuz geçirgen
bağırsak sendromu, sürekli baskı altında kalan sindirim kanalı yapılarının
seçici geçirgen yapısını kaybederek birçok zararlı organizmayı geçirir hale
gelmesidir. Bu durum bağışıklık sisteminin sürekli uyarılmasına ve fazla
çalışmasına neden olmaktadır. Sürekli tetikte olan bağışıklık sisteminin de
vücut yapılarına saldırma riski artmaktadır.
Bağışıklık sistemini aşırı duyarlı hale getirebilecek ve otoimmün
hastalıklara davetiye çıkarabilecek en önemli etkenlerden biri de ağır metal
birikimidir. Ağır metallerin en önemli özelliklerinden biri de bağışıklık
sistemini uyarmalarıdır. Çünkü savunma hücreleri diğer tüm hücrelerde biriken ve
zarar veren toksinlere karşı tepki oluşturmaktadır. Ayrıca yapılan araştırmalar
ağır metal ve diğer toksik bileşenlerin genetik olarak otoimmün sorunlara
yatkınlığı olanlarda hastalıkların erken ortaya çıkmasına ve hastalığa sebep
olabileceğini göstermektedir.
Otoimmün hastalıklarda hedef organlardan ziyade önemli olan hastalıkların
ardındaki asıl sebebi görebilmektir. Otoimmün hastalıklarda asıl problem her
zaman bağışıklık sistemindedir. Klasik tıpta, oluşum mekanizmaları aynı
olmasına rağmen farklı organ sistemlerinin etkilenmiş olması gerekçesiyle bu
hastalıkların birbirleriyle olan bağlantıları göz ardı edilebilmektedir.
Bütünsel tıp cihazlarının önde gelen uygulayıcılarından olan Mora Terapide amaç
her zaman tedaviye bağırsaklardan başlamaktır. Hastalıkların teşhis ve
tedavisinde bağırsak sağlığı ve florası mutlaka sorgulanmakta ve sorun söz
konusu ise iyileştirilmeye bağırsaklardan başlanılmaktadır. Aynı zamanda
yapılan bağırsak terapileri sonrasında uygulanması istenen diyet protokolü de
bağırsak mikroflorasını destekler niteliktedir. Aynı zamanda sadece bağırsaklar
değil, bağışıklık sistemini aşırı derecede uyarabilecek ağır metal ve stres
gibi etkenlerin de ortadan kaldırılmasında Mora Terapi son derece etkilidir.
Örneğin Mora Terapi, civa ve kadmiyum gibi vücutta birikimi en sık rastlanan
ağır metalleri kolayca teşhis edebilmekte ve vücuttan uzaklaştırılmasını
sağlayabilmektedir. Böylelikle vücut ve bağışıklık sistemi bütünsel olarak
sağlıklı olabilmekte ve hastalık semptomları da azalmakta veya ortadan
kalkabilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder