28 Aralık 2018 Cuma

OTOİMMÜN HASTALIKLARA BÜTÜNSEL YAKLAŞIM


Otoimmun Hastalıkların tamamı bağışıklık sistemi hastalığıdır. Bağışıklık sisteminin aşırı duyarlı hale gelmesi sonucu vücudun kendi dokularını harap etmesiyle ortaya çıkar. Vücuttaki bağışıklık sisteminin kendi sağlıklı dokuları ve organlarına karşı başlattığı savaş olarak tanımlanabilmektedir.

Bağışıklık sistemi hücreleri eklemlere saldırarak ağrıya, şişmeye ve iltihaba neden olarak Romatoid Artrit, bağırsak duvarını tahrip ederek ishale, ani bağırsak hareketlerine, rektal kanamaya, ateşe, karın ağrısına ve kilo kaybına neden olarak Kron hastalığı ve Ülserli Kolit, sinir hücrelerine hücum ederek körlüğe, ağrıya, denge yitimine, güçsüzlüğe ve kas kasılmalarına yol açarak MS Hastalığı, pankreasta insülin hormonu üreten hücreleri yok ederek Tip 1 Diyabet, tiroid hormonu üreten hücrelere saldırıp tahrip ederek, kabızlığa, yorgunluğa, depresyona, aşırı kiloya ve cilt kuruluğuna yol açarak Haşimato Hastalığına neden olabilmektedir. Bu tip hastalıklar otoimmün hastalıklara verilebilecek örneklerdir.



Bu tip hastalıklarda bağışıklık sisteminin sağlıklı haline getirilebilmesi ve desteklenebilmesi çok önemlidir. Otoimmün hastalıklara yaklaşım bağışıklık sistemi baskılamak değil desteklenerek iyileştirilebilmek olmalıdır.

Gün içinde yediğimiz gıdalarla, soluduğumuz hava ile veya cildimize temas eden maddeler yoluyla birçok unsur vücudumuza girmektedir. Bunlar gıdaların içindeki ana besin unsurları olabileceği gibi bunlara bulaşmış olan zirai ilaçlar, toksinler ve kimyasal katkı maddeleri de olabilmektedir. Aynı zamanda bakteriler, virüsler, mantarlar da gerek ağız yoluyla gerekse solunum yoluyla vücuda girebilmektedir. Vücuda giren bütün maddeler bağışıklık sistemi tarafından algılanıp, değerlendirilmektedir. Vücudun ihtiyacı olanlar ve vücuda yabancı olanlar ayrılıp, zararlı olanlar yok edilmektedir. Vücudumuzun yapısına uymayan yabancı bir madde kana geçtiğinde, bağışıklık sistemi daha önce tanımadığı bu maddeyi düşman olarak algılamakta ve yok etmeye çalışmaktadır. Yabancı maddelerin saldırısı yoğun ve sürekli bir hale geldiğinde ise vücudu korumaya çalışan bağışıklık sistemi aşırı duyarlı hale gelebilmektedir. Bağışıklık sistemini aşırı duyarlı hale getirebilecek faktörlere ise; beslenme yanlışları, basit şeker ve rafine karbonhidrat tüketiminin artması, gluten ve lektin içeren gıdalar, D vitamin eksikliği, omega-3 alımının azalması, kronik hale gelen enflamasyon, bağırsak florasındaki bozukluklar, kronik Stres, katkı maddeli ve aroma ile tatlandırılan suni gıdalar, zirai ilaçlar ve pestisitler, genetiği değiştirilmiş tarım ürünleri, ağır metaller örnek olarak verilebilmektedir.

Çeşitli sebeplerden dolayı aşırı duyarlı hale gelen bağışıklık sistemi yabancı proteinler ile vücudumuzdaki bazı organ ve dokuların yapısında bulunan proteinler birbirine benzerlik gösteren proteinleri ayırt edemez hale gelir. Örneğin buğday proteini olan glüten ile tiroid dokusu, bağırsak epiteli, eklemlerin yüzeyini saran zarlar ve sinir liflerini saran myelin kılıfı birbirine benzer özellikler göstermektedir. Glutene karşı oluşturulan saldırı sadece glutene karşı değil, bir süre sonra bunlara benzeyen vücut dokularına karşı da harabiyete sebep olmaktadır. Glutenin yanı sıra buğday, çavdar, yulaf, arpa gibi tahıllar ve kuru fasulye, nohut, mercimek gibi birçok baklagil ve sütte bulunan protein yapısındaki lektinlerin de otoimmun hastalıklara neden olabileceği konusunda da araştırmalar mevcuttur.

Geçirgen bağırsak sendromunun da otoimmün hastalıkları etkileyebileceğine dair çalışmalar bulunmaktadır. Son zamanlarda sıkça duyduğumuz geçirgen bağırsak sendromu, sürekli baskı altında kalan sindirim kanalı yapılarının seçici geçirgen yapısını kaybederek birçok zararlı organizmayı geçirir hale gelmesidir. Bu durum bağışıklık sisteminin sürekli uyarılmasına ve fazla çalışmasına neden olmaktadır. Sürekli tetikte olan bağışıklık sisteminin de vücut yapılarına saldırma riski artmaktadır.

Bağışıklık sistemini aşırı duyarlı hale getirebilecek ve otoimmün hastalıklara davetiye çıkarabilecek en önemli etkenlerden biri de ağır metal birikimidir. Ağır metallerin en önemli özelliklerinden biri de bağışıklık sistemini uyarmalarıdır. Çünkü savunma hücreleri diğer tüm hücrelerde biriken ve zarar veren toksinlere karşı tepki oluşturmaktadır. Ayrıca yapılan araştırmalar ağır metal ve diğer toksik bileşenlerin genetik olarak otoimmün sorunlara yatkınlığı olanlarda hastalıkların erken ortaya çıkmasına ve hastalığa sebep olabileceğini göstermektedir.

Otoimmün hastalıklarda hedef organlardan ziyade önemli olan hastalıkların ardındaki asıl sebebi görebilmektir. Otoimmün hastalıklarda asıl problem her zaman bağışıklık sistemindedir. Klasik tıpta, oluşum mekanizmaları aynı olmasına rağmen farklı organ sistemlerinin etkilenmiş olması gerekçesiyle bu hastalıkların birbirleriyle olan bağlantıları göz ardı edilebilmektedir. Bütünsel tıp cihazlarının önde gelen uygulayıcılarından olan Mora Terapide amaç her zaman tedaviye bağırsaklardan başlamaktır. Hastalıkların teşhis ve tedavisinde bağırsak sağlığı ve florası mutlaka sorgulanmakta ve sorun söz konusu ise iyileştirilmeye bağırsaklardan başlanılmaktadır. Aynı zamanda yapılan bağırsak terapileri sonrasında uygulanması istenen diyet protokolü de bağırsak mikroflorasını destekler niteliktedir. Aynı zamanda sadece bağırsaklar değil, bağışıklık sistemini aşırı derecede uyarabilecek ağır metal ve stres gibi etkenlerin de ortadan kaldırılmasında Mora Terapi son derece etkilidir. Örneğin Mora Terapi, civa ve kadmiyum gibi vücutta birikimi en sık rastlanan ağır metalleri kolayca teşhis edebilmekte ve vücuttan uzaklaştırılmasını sağlayabilmektedir. Böylelikle vücut ve bağışıklık sistemi bütünsel olarak sağlıklı olabilmekte ve hastalık semptomları da azalmakta veya ortadan kalkabilmektedir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder