25 Aralık 2022 Pazar

ŞEKER HASTALIĞI İLE BAŞ ETMEK İÇİN 6 ÖNERİ

 


Şeker Hastalığı Neden Olur?

Çağımızın en büyük sorunlarından biri olan ve hemen hemen her yaş grubunda rastlanan şeker hastalığı (diyabet); oldukça da sık görülmektedir.

Şeker hastalığının nedenini temelde şu şekilde tanımlamak doğru olacaktır: Şeker hastalığı; vücutta insülin hormonunun yetersiz olması ya da hiç salgılanmaması durumu ya da vücudun insülin hormonuna duyarsız hale gelmesi sonucu görülen bir hastalıktır. 

Şeker hastalığının pek çok çeşidi olmakla birlikte, özellikle yetişkin kesimde 35 yaş ve üstünde görülen türü Tip 2 diyabettir. Genellikle çevresel ve genetik faktörlere bağlı olan Tip 2 diyabetin temel sebepleri şunlardır:

Obezite, aşırı kilo 

Hareketsiz yaşam 

Genetik faktörler

İleri yaş

Stres

Gebelikte yaşanan şeker hastalığı 

Şeker hastalığı ile baş etmek için 6 öneri:

1.Bol su için!

Şeker hastalığının insülin hormonunun yetersizliği ile ortaya  çıktığını belirtmiştik. Yeterli sıvı tüketmemek de kan şekerinin yükselmesine sebep olmaktadır ve kan şekeri yükselmesi böbrek sorunlarına da yol açabilmektedir. Bu nedenle sıvı tüketimi çok önemlidir.


2.Egzersiz yapın!

Şeker hastalığına sebep olan temel nedenlerin arasında hareketsiz yaşam yer alır. Genel sağlığımız için en önemli şeylerden biri egzersiz ve harekettir. Sağlıklı bir birey için de, hastalığı/hastalıkları olan bireyler için de egzersiz gereklidir. İmkanlar dahilinde en verimli olacak şekilde; yüzme, koşu, yoga, fitness gibi egzersizlerin yanında en basit şekilde açık havada yapılan tempolu yürüyüş de çok faydalı olacaktır. Hareket etmek kan şekerini düzenleyeceği gibi; günümüzün en yaygın sorunlarından biri olan obezite ve fazla kilo ile de savaşmaktadır. Aynı zamanda egzersiz, kalp-damar hastalığı gibi pek çok önemli hastalığın da önleyicisidir.


3.Sağlıklı ve dengeli beslenmeye özen gösterin!

Şeker hastalığında en önemli olan nokta kan şekerini dengede tutmaktır. Ve bu noktada da tüketilen gıdalar oldukça önemlidir. Şeker hastalığına sebep olabilecek pek çok gıda vardır. Bunların başında rafine şeker içerikli gıdalar, paketli ve işlenmiş gıdalar, şeker ilaveli gıdalar, asitli içecekler vb. gelir.

Tüm bunların tüketimi yerine, özellikle sebze-meyve ve lifli gıda ağırlıklı bir beslenme düzeninin oluşması şeker hastalığına yakalanmamak için; şeker hastalarında ise insülin direncini daha kolay dengelemek için önemlidir. Şeker hastaları insülin direnci değişiklikleri yaşadıklarından aç kalmamak ve öğün atlamamak da çok önemlidir. Mutlaka ara öğün yapılmalı ve ara öğünde kan şekerini yükseltmeyecek kuruyemiş vb. gıdalar tüketilmelidir. 


4.Sigara tüketiminden kaçının!

Toplumsal bir zehirlenme olarak tanımladığımız sigara tüketimi kalp ve damar hastalıkları riski taşıyan şeker hastaları için kaçınılması elzem bir alışkanlıktır. Sigara içerisinde nikotin, aseton, amonyak ve çeşitli zararlı gazlar barındırdığı için ölümcül bir etken olmakla birlikte ölümcül pek çok hastalığın da sebebidir. Herkes gibi şeker hastalarının da sağlığını olumsuz etkileyeceği için tüketilmemesi gerekir.


5.Kilo kontrolünüzü sağlayın!

Fazla kilo ve obezite; diyabete sebep olan faktörlerin başında gelir. Şeker hastalığından korunmak için kilo kontrolü mutlaka sağlanmalıdır. Fazla kilolarınız varsa sağlıklı bir şekilde kilo vermeniz doğru olacaktır. Ayrıca hareketsiz yaşam tarzı da kilonuzu etkileyeceği için egzersiz yapmanız önemlidir. 


6.Ayak bakımına özen gösterin! 

Diyabet hastalarında ayak bakımı çok önemlidir. Bu sebeple de organ kaybı gibi ciddi durumlar yaşanmaması için ayak bakımında titiz olunmalıdır. Ayaklar her gün kontrol edilmedi ve mutlaka yıkanmalıdır. Fakat sabun gibi kimyasallara da uzun süre maruz bırakılmamalıdır. Parmak aralarına krem sürmekten kaçınılmalıdır. Diyabet hastaları için pedikür riskli bir durumdur ve kaçınılmalıdır. Tırnak kesimi de batma vs. Olmaması için oldukça önemlidir.



MORA TERAPİ İLE SAĞLIKLI BİR BEDEN! 

Mora Terapi ile sağlıklı bir bedene kavuşmak çok kolay! Mora Terapi ile iştahınız kontrol altına alınır ve bağımlısı olduğunuzu hissettiğiniz zararlı gıdalara karşı isteksizlik oluşturulur. Ekmek, şeker, karbonhidrat vb. gıdalara karşı isteksizlik oluşur. Bu isteksizlikle beraber sağlıksız gıdalar tüketilmediğinde kişi kendini mutsuz hissetmez. Bu sayede sadece acıktığınızda ve esas ihtiyaç duyduğunuz kadar porsiyonlar tüketmiş olursunuz


12 Aralık 2022 Pazartesi

ENFLAMASYONU ÖNLEYEN BESLENME ŞEKLİ NASILDIR?



 Enflamasyon (İnflamasyon) Nedir?

 Enflamasyon ya da bilinen diğer adıyla inflamasyon, vücudumuzun bağışıklık sisteminin dıştan gelen herhangi bir zarara karşı verdiği normal koruyucu bir yanıt olarak tanımlanır. Enflamasyon bağışıklık sistemimizin, ayrıntılı olarak da akyuvarlarımızın bizi bakteri veya virüs gibi bir dış etkenden koruması anlamına gelirken; fiziki olarak herhangi bir sakatlık durumunda da enflamasyon ortaya çıkabilmektedir. Fiziki yaralanma veya sakatlanmaya örnek olarak spor yaparken zorlandığınızda incinen bölgenin genellikle ağrıması, şişmesi ve iltihaplanması gösterilebilir. Vücudumuz her gün dışarıdan gelen bir etkene tepki oluşturarak inflamasyon meydana getirebilir ve enflamasyon herkeste meydana gelebilmektedir. Enflamasyon bağışıklık sistemimizin vücudu korumak için gösterdiği savunma mekanizmasıdır. Hastalık ve yaralanmaların temelinde enflamasyon yer alır. Bağışıklık sisteminin antikor üretmesi ve enflamasyonla mücadele etmesi hastalığın veya yaralanmaların iyileşmesini sağlar. 

Enflamasyondan korunmak için sağlıklı beslenmeye dikkat etmek ve bağışıklık sistemimizi güçlü tutmak önemlidir.


 Peki enflamasyonu önleyen beslenme şekli nasıldır?

 Enflamasyona neden olan etkenlerin başında beslenme şekli gelmektedir. Yanlış beslenme sonucunda vücut enflamasyona açık hale gelmektedir. Bu durum bir enfeksiyon, sigara, alkol, stres, alerjiler, uykusuzluk, aşırı bedensel yorgunluk ve gıda duyarlılıkları gibi çevresel stresler ile birleştiğinde de enflamasyon kaçınılmaz hale gelmektedir. Bu sebeple de enflamasyon riskini arttıran işlenmiş gıdalar, fazla tüketilen hayvansal ürünler, doymuş yağlar, asitli içecekler vb. zararlı yiyecekleri tüketmekten kaçınmak önemlidir.

 Enflamasyonu önleyen beslenme şeklinde anti-inflamatuar etkisi ve antioksidan içeriği yüksek olan besinleri tüketmek önemlidir. Ayrıca hayvansal proteinler inflamasyon riskini arttıran besin grubu olduğu için hayvansal protein tüketimini kısıtlamakta fayda vardır.

İnflamasyon azaltıcı besinler yani anti-inflamatuar besinler, vücuda ve bağışıklık sistemine destek olarak inflamasyonun kontrol altında tutulmasını sağlamaktadır. Bu sebeple de antioksidan ve anti-inflamatuar besinleri tüketmek gereklidir. Anti-inflamatuar ve antioksidan içerikli besinler şunlardır:

Kereviz sapı: Kereviz sapı yüksek antioksidan içeriğine sahiptir ve anti-inflamatuar etkisi ile de kolesterol seviyesinin ve tansiyonun dengede kalmasını sağlar. 


Kırmızı pancar: İnflamasyonu önlemeye yardımcı olacak bir diğer besin kırmızı pancardır. Kırmızı pancar, içeriğinde yüksek oranda potasyum, magnezyum ve bazı gerekli mineralleri barındırır. Bu sayede de kırmızı pancar inflamasyonu azaltmaya yardımcı olmaktadır. Pancarı salata, çorba, turşu gibi pek çok tüketme şekli mevcuttur. 


Brokoli: Brokoli de antioksidan kalkanı oluşturan ve  yüksek seviyede inflamasyon ögeleri içeren inflamasyonu önlemeye yardımcı bir sebzedir. Ayrıca birçok faydası olan brokoli; vitamin ve mineral bakımından da zengindir.


Yaban mersini: Yaban mersini de güçlü antioksidan bileşenlerine sahip olma özelliği ile tanınan bir meyvedir. Yaban mersini içinde antioksidanların yanı sıra anti-inflamatuar ögeler ve vitaminler de barındırır. 


Ananas: Ananas genellikle içeriğinde olan yağ yakıcı bromelain ile bilinmektedir. Bununla beraber yine ananasın içeriğinde olan doğal ağrı kesici özelliğine sahip quersetin ile bromelain bir araya geldiğinde güçlü anti-inflamatuar özelliğe sahip olmaktadır. Ananas, yağ yakımını desteklerken aynı zamanda bağışıklığı da güçlendirmektedir.


Chia tohumu: Chia tohumu bilindiği üzere Omega-3 gibi birçok besin ögesi açısından zengindir ve bir bitkisel protein kaynağıdır. Hayvansal proteinlerin vücutta inflamasyonu arttırdığından bahsetmiştik. Bu sebeple chia tohumu gibi bitkisel protein kaynaklarını tercih etmek inflamasyonun yükselmesini engelleyecektir. 


Somon balığı: Enflamasyonu azaltmaya yardımcı olan önemli kaynaklardan biri de Omega-3 içeriğidir. Omega-3 açısından en zengin besinlerden biri olan somon balığı ve diğer yağlı balıklar da enflamasyon önleyici etkiye sahiptir.

 

Ceviz:  Ceviz hem antioksidan hem de Omega-3 zengini bir besindir. Bu sayede de vücudumuzu enflamasyona karşı koruyucu özelliği yüksektir.


Zerdeçal: Zerdeçalın içerisinde yanık ve kesiklerde etken madde olarak kullanılan curcumin maddesi vardır. Ve bu sayede de zerdeçal, enflamasyon azaltmaya ve önlemeye yardımcı olacaktır


Zencefil: Zencefil öncelikle vücut direncini korumayı sağlayan bir bitkidir ve bu özelliği ile de özellikle kış aylarında hastalıklardan korunmak için çay şeklinde tüketimi yaygındır.  Zencefilin bağışıklık sistemini güçlendirici etkisinin yanında anti-inflamatuar özelliği de vardır. Zerdeçal; vücudumuzu dış etkenlere karşı koruyan önemli bir kaynaktır.


Enflamasyonu önleyebilecek diğer gıdalar da pazı, ıspanak, avokado, turp, yeşil çay, zeytinyağı gibi gıdalardır.


Sağlıklı beslenmeye yönelmenin kolay yolu Mora Terapi!

Mora Terapi ile yapılan kilo terapilerinde amaç her zaman sağlıklı beslenme ve sağlıklı yaşam alışkanlıklarının kazandırılarak sağlıklı beslenme rutinlerinin oluşturulmasıdır. Bu şekilde kronik enflamasyona sebep olabilecek birçok etken ortadan kaldırılabilmektedir. Aynı zamanda standart programların içerisinde olan inflamasyon terapileri ile vücutta var olan inflamasyona da müdahale edilebilmektedir. 

Mora Terapi ile vücuttaki enflamasyon süreçlerini kontrol altına almamız mümkündür. Detaylı bilgi için lütfen uzman bir hekime başvurmayı ihmal etmeyiniz.

Sağlıklı günler dileriz.


28 Kasım 2022 Pazartesi

SEBZE TÜKETİMİ NASIL OLMALI?

      


 Sağlıklı bir yaşamın anahtarı kesinlikle sağlıklı beslenmedir. Sağlıklı beslenmenin de tüm besin gruplarından doğru şekilde ve doğru miktarda tüketmek olduğunu bilmekteyiz. Bu besin gruplarından birisi de sebzelerdir.

Sebzelerin faydaları nelerdir?

• Sebzeler lif bakımından zengin besinlerdir ve bu sayede kabızlığı önleyebilmektedirler.

• Koyu renkteki yapraklı sebzeler yüksek oranda magnezyum içermektedirler. Magnezyum da stres hormonu olan kortizolü dengelemektedir.

• Çoğu sebze B grubu vitaminler açısından zengindir ve B grubu vitaminler kaygı ve depresyon belirtilerini azaltmaya yardımcı olurlar.

• Yine sebzelerde özellikle de havuçta çokça bulunan K vitamini, vücutta strese bağlı olarak artan iltihap ve ödem oluşumunu azaltır.

• Folik asit beynimiz için çok önemli bir bileşendir. Ve sebzeler folik asit zengini besinlerdir.

• Sebzelerde bolca bulunan E ve C vitamini birleştiğinde cildi yaşlanmaya karşı korurlar.

• Özellikle ıspanak, maydanoz ve marul gibi potasyum zengini sebzeler kalp sağlığını korumaya yardımcı olmaktadır

 Sebze tüketimi herkes için çok önemlidir ve atlanmamalıdır. Peki en doğru sebze tüketimi nasıl olmalıdır?

Sebzelerin pek çoğu az kalorili ve liflidir. Enerji verici özellikleri belirgin olmasa da besleyicilik açısından ve vitamin, mineral alımı yönünden sebze tüketimi oldukça önemlidir. Sebzeler genel itibariyle A, E ve C vitamini bakımından zengindirler ve vücutta çinko ve selenyum ihtiyacını karşılayarak aynı zamanda antioksidan görevi görürler.

Kimi sebze az piştiğinde kimisi haşlandığında kimi de az yağla piştiğinde daha sağlıklı olacaktır. Önemli olan bir nokta pişirildiği takdirde sebzelerin rengini kaybetmemesidir.

Sebzelerin pişirilmesine yüzeysel olarak değinecek olursak temel hususlar şunlardır:

• En önemli husus mevsiminde sebze tüketimidir. Mevsim sebzelerini taze bir şekilde almak ve çok bekletmeden tüketmek sağlıklı olacaktır.

• Sebzeler mümkün oldukça çiğ yada az pişmiş olarak tüketilmelidir. Bu sayede rengini ve besin değerini kaybetmemiş olacaktır.

• İyice temizlendiği takdirde sebzelerin kabuğunun soyulmaması daha doğru olacaktır. Aynı durum meyveler için de geçerlidir.

• Yine temizlenmesi amacıyla suda beklemeye bırakılan sebzeler uzun süre bekletilmemelidir. Çünkü sebzelerdeki vitaminler suda çözünerek kaybolacaktır.

• Sebzeler, yeteri kadar su ile pişirilme esnasında tencerenin kapalı halde pişirilmelidir. Bu sayede pişme süresi kısalacaktır ve diriliği korunacaktır. Ve sebzelerin pişme suyu, çorba veya yemeklerde kullanılarak değerlendirilmelidir.

Hangi sebze ne kadar pişirilmelidir?

Vitamin değerini kaybetmemesi açısından sebzelerin pişirme oranı önemlidir demiştik. Sebze tüketimi nasıl olmalıdır açıklayalım:

• Enginar, brokoli ve kereviz gibi kök sebzeler piştikçe besin değerini kaybetmektedir ve bu sebeple az pişirilerek tüketilmelidir. Bu sebzelerin çiğ halde tüketilmesi de mümkündür.

• Eğer pişirilerek tüketilecekse, havuç piştikten sonra suya tutulmalıdır bu sayede rengini korumuş olacaktır.

• Ispanak, pırasa, pazı gibi yeşil sebzeler de pişirilirken mümkün olduğunca renkleri korunmalıdır.

• Soğan, sarımsak ve lahana gibi sebzeler pişme esnasında kötü koku yayabilmektedir, bu durumu önlemek amacıyla pişirilirken tencere kapağı aralık bırakılmalıdır ve yine kokuyu önlemek için tencereye sirke ilave edilebilmektedir.

• Aynı zamanda haşlanan sebzelerin rengini korumak amacıyla da sirke ilavesi yapılabilir.

• Domates ve salça asitli gıdalar olduğundan; sebzelerin pişme süresini uzatacağından son aşamada eklenmesi doğru olacaktır.

• Sebzelere tuz eklenmesi aşırı olmadığı sürece sakıncalı olmamakla beraber; ocaktan alınmadan hemen önce eklenmelidir. Tuz önce ilave edildiği takdirde sebzelerin sertleşmesine neden olacaktır.

Sebze kombinasyonları nasıl olmalıdır?

Protein ve karbonhidratlar birlikte tüketilmeyecek iki besin grubudur. Çeşitli tahıllar, unlu mamüller, patates ve enginar karbonhidrat grubundan besinlerdir. Ve süt, yumurta vb. de proteinlerdir bu iki grubun sindirme ortamı ihtiyacına göre birlikte tüketilmesi sindirimi yavaşlatacak ve zorlaştıracaktır. Bu sebeple eğer et, tavuk veya balık tüketilecekse yanında yeşil sebzeleri tüketmek doğru olacaktır.


MORA TERAPİ İLE SAĞLIKLI BESLENME 

Mora Terapi ile sağlıklı beslenmeniz hiç de zor değildir. Mora Terapi yöntemiyle vücudunuz kimyasallardan arınır, bozulmuş metabolizmanız düzenlenir. Mora Terapi genel detoks ve toksin arındırma özelliğiyle beraber; sağlıksız gıdalara karşı da isteksizlik oluşturur ve bu sayede de sağlıklı beslenmeye yönlendirir. 

Sağlıklı beslenme şeklini benimsediğinizde tamamen beslenme tarzınız değişir ve bu durum yaşam şeklinizi de doğrudan etkiler.


14 Kasım 2022 Pazartesi

BETA GLUKAN FAYDALARI NELERDİR?

 


Beta Glukan Nedir?

Beta Glukan; yulaf, buğday, arpa gibi tahıllarda bulunan ve ekmek mayasının hücre duvarından elde edilen çözünür bir diyet lifi türüdür. Çözünür lif diye adlandırılan lif türleri suda çözünür ve kalın, jel benzeri bir madde ortaya çıkarır.

Beta Glukan vücudumuzda doğal olarak bulunmadığı için lif oranı yüksek gıdalar yoluyla ya da takviye yoluyla, Beta Glukan’ın sağlığımıza faydalarından üst düzey yararlanmamız mümkün olacaktır.

Diğer pek çok lif türünün olduğu gibi Beta Glukan’ın da takviye şekli bulunmaktadır.

Beta Glukan’ın Faydaları Nelerdir?

• Beta Glukan kalp sağlığını destekler. Araştırmalar sonucunda Beta Glukan içerikli gıdalar tüketildiğinde, takviyeler alındığında kalp ve damar sağlığını olumlu yönde etkilediği ispatlanmıştır. Beta Glukan etkili besinlerin tüketilmesinin LDL olarak adlandırılan kötü kolesterolü de düşürdüğü bilinmektedir.

• Beta Glukan, vücuda giren şekerin kan dolaşımı tarafından emilimini yavaşlatır. Bu sayede de kan şekerini düzenler ve kan basıncını dengelemeye de yardımcı olur. Yapılan çalışmalar; karbonhidrat içerikli yiyeceklere Beta Glukan ilave edildiği takdirde kan şekeri ve insülin seviyesini azaltacağını ortaya koymuştur. Aynı zamanda, yine yapılan araştırmalar sonucunda Beta Glukan ve diğer tahıl lifleri tüketiminin Tip 2 Diyabet hastalığına yakalanma oranını düşürdüğü açıklamıştır.

• Beta Glukan tüketimi ve takviyesinin bağışıklık sistemini enfeksiyonlara karşı koruduğu, güçlendirdiği ve bağışıklık sistemini uyardığı bilinmektedir. Beta Glukan takviyesi vücudumuzdaki akyuvar hücrelerini daha etkin hale getirmektedir. Böylelikle de bağışıklık sistemi dışarıdan gelebilecek grip, soğuk algınlığı, üst solunum yolu gibi enfekte durumlara karşı bir kalkan oluşturularak korunmaktadır.

Bağışıklık güçlendirme etkisi ile birlikte Beta Glukan’ın kanser hücreleriyle savaştığı da araştırmalarla ortaya konulmuştur.

• Aynı zamanda Beta Glukan içerikli takviyelerin kullanılması cilt sağlığına da iyi gelmektedir. Cilt sağlığını koruyucu etkisi olan Beta Glukan takviyeleri; antioksidan açısından oldukça zengindirler. Bu sayede de cildin yenilenme ve onarılma süresini kısaltır. Cilde nem verme özelliği de olduğundan orta yaşlar itibariyle oluşabilecek ince kırışıklıkları yok etmeye de yardımcı olabilmektedir.

• Beta Glukan, bağırsaklardan geçerken diğer yiyeceklerin geçişini yavaşlatır ve sindirim süresini uzatır. Bu sebeple de daha uzun süre tokluk hissi oluşturur. Beta Glukan bu özelliği sebebiyle zayıflamak ve kilo kontrolü sağlamak isteyen kişiler tarafından da rahatlıkla tercih edilebilmektedir.

Beta Glukan Hangi Besinlerde Bulunur?

• Yulaf

• Buğday

• Arpa

• Çavdar vb. lifli ve tam tahıllı gıdalar

• Deniz yosunu

• Fasulye

• Bezelye

• Mercimek

• Brokoli

• Tatlı patates

• Patlıcan

• Elma

• Çilek

• Kuru erik

Vücudumuz için faydalı bir lif/karbonhidrat türü olan Beta Glukan’ı hem gıdalar yoluyla tüketmeden önce hem de kapsül şeklinde takviye almadan önce mutlaka uzman bir hekime danışmanız ve eksikliğinin, vücudun ihtiyaç duyduğunun kanıtlanmasını sağlanmanız sonucunda doktor tavsiyesi ile kullanmanızı öneririz.


31 Ekim 2022 Pazartesi

TIRNAK YEME HASTALIĞI NEDİR?

 


Tırnak yeme hastalığı ya da tıptaki bilinen adıyla onikofaji; toplumda çoğumuzun aşina olduğu ve her yaş grubunda görülebilen bir hastalıktır. Onikofaji; bir ya da birden fazla parmağın ağız içerisine sokularak tırnakların kemirilmesi olarak tanımlanır. Kişilerin hayatını olumsuz etkileyen tırnak yeme hastalığı nedir ve ne sebeple meydana gelir şöyle açıklayabiliriz:

Tırnak yeme hastalığı, toplumda bazen basit bir alışkanlık olarak da tanımlanan, fiziksel bir bağımlılık olmakla birlikte çoğunlukla psikolojik ve onunla bağlantılı olarak çevresel etkenlerden kaynaklanarak oluşan bir hastalıktır. Tırnak yeme alışkanlığı; sıklık, süre ve tırnaktaki şekilsel ve yapısal bozulma kriterleri ile onikofaji teşhisini alır. Bu hastalık kişilerin uzun süre boyunca bırakamadığı ve basit şekilde alışkanlık olarak tanımlanamayacak kadar ciddi bir probleme dönüşerek; genellikle korku, endişe, stres gibi sağlıksız duygularla beraber eylem haline gelir.

Tırnak yeme hastalığının yetişkinlerde ve çocuklarda sıkça görüldüğü bilinmektedir. Kişinin günlük ve sosyal yaşamını pek çok yönden olumsuz etkileyen çoğunlukla da stres ve baskı altındayken yaptığı bu eylem, genellikle 3-4 yaşlarından sonra başlar. Tırnak yeme hastalığı her üç çocuktan birinde görülür. Yapılan çalışmalar, ergenlik döneminde tırnak yeme alışkanlığının toplam ergen nüfusunun %40'ında görüldüğünü gösterir.

Genellikle çocukluk veya ergenlik döneminde başlayan bu problem, tedavi yöntemine başvurulmadığı takdirde yetişkinlikte de devam edebilir.

Tırnak Yemenin Zararları Nelerdir?

• Önce psikolojik, dürtüsel bir bozukluk olarak tanımladığımız tırnak yeme hastalığı; kişide sosyal utanca ve gerginliğe sebep olabilmektedir.

• Görünüş olarak da kötü görünümlü tırnaklara, tırnak etlerine sebep olan tırnak yeme hastalığı; kozmetik açıdan rahatsızlık vermekle beraber kişinin özgüvenini de olumsuz etkileyen bir problemdir.

• Tırnak yeme hastalığında tırnak ve çevre dokusu da zarar görebileceğinden yapısal bir bozuklukla birlikte enfeksiyon, mantar ve bakteri oluşumu da yaşanabilmektedir. Tekrar uzayan tırnaklar tırnak yatağının yapısı bozulduğu için olumsuzluk oluşturabilmektedir.

• Tırnak yiyerek elde ve tırnaklarda bulunan bakteri ve virüsler ağız yoluyla solunum yoluna ve sindirim sistemine ulaşır ve bu durum da çeşitli sağlık sorunları doğurabilir. Bakterilerin sebep olduğu sorunların başında ishal gelmektedir.

• Tırnak yeme hastalığıyla tırnak yapısının yanında diş yapısında da çeşitli bozulmalar görülebilmektedir. Tırnak yeme ile dişlerin genelde hep aynı bölgesine yapılan baskı, diş minesi hasarına sebep olabilmektedir.

• Dişler gibi çene eklemi de tekrarlama ve baskı nedeniyle ağrı kaynaklı zarar görebilmektedir.

Tırnak Yeme Hastalığı Nasıl Tedavi Edilir?

Kişilerde küçük yaşlarda alışkanlık olarak başlayan ve uzun süre devam ederek onikofaji olarak adlandırılan tırnak yeme hastalığında tedavi yöntemi seçilmeden önce bu eylemi sürdürme nedeni uzman bir doktora başvurularak saptanmalı ve doktorun uygun gördüğü yöntem ile ilaç tedavisi ya da psikolojik destek alınmalıdır.

Bununla birlikte tırnak yiyen kişiler, hastalık boyutunda değilse, kendi isteğiyle bazı önlemler alarak bu alışkanlığı terk etmeye çalışabilirler. Bu yöntemlerden şöyle bahsedebiliriz:

• Tırnak yemeyi engellemek için tırnağa acı içerikli ojeler uygulamak.

• Elleri ve ağzı sakız, stres topu gibi başka şeylerle oyalamak.

• Stres ve kaygıyı engellemek amacıyla meditasyon yapmak.

• Tırnakları kısa kesmek ya da manikür yaptırmak.

• Psikolojik sorunlar yaratabilecek ortam ve durumlarda kaçınmak.

Hastalıklarda önemli olan hastalığa temel oluşturan sebebi bulmaktır. Tırnak yeme hastalığının duygu durumları sebebiyle psikolojinin olumsuz etkilenmesi sonucu oluştuğundan bahsetmiştik. Bu durumda duygu durumlarını düzeltmek, hastalığı yenmek için önemli ve büyük bir adım olacaktır.

STRES İLE BAŞA ÇIKMA YÖNTEMİ MORA TERAPİ

Bach Çiçekleri Terapisi; terapi sonrasında bir yan etkisi görülmeyen ve Avrupa’da 100 yıldır yaygın olarak kullanılan; duygu durumlarında belirgin pozitiflik ve iyileşme sağlayan bir Homeopatik ilaç tedavisidir. Bach Çiçekleri Terapisi çiçeklerin yaydıkları elektromanyetik frekansları ile olumsuz duygu ve düşüncelere maruz kalarak bozulan vücut sinyallerinin vücuttan uzaklaştırılmasını amaçlayarak; Mora cihazları üzerine programlar şeklinde kaydedilmesiyle oluşturulmuştur.

Mora Terapi Bach Çiçekleri Terapisi, kişinin zihnindeki tüm olumsuz duygu düşüncelerden kurtulmasına yardımcı olur. Bu duygular örneğin; mutsuzluk, ilgi eksikliği, çaresizlik, öfke, nefret vb.dir.

Zihnin ve ruhun sağlıklı olmadığı bir durumda bütünsel sağlık düşünülemez. Mora Terapi Bach Çiçekleri Terapisi de tam bu noktada daha sağlıklı, mutlu ve dingin bir zihin ve ruh için çalışır. Böylelikle kişide olumlu ve pozitif duygular gelişir ve stres, korku, kaygı gibi negatif duygular bağlamında gerçekleşen eylemlerinde de azalma ve yok olma görülür.


17 Ekim 2022 Pazartesi

SİGARA BIRAKMA YÖNTEMLERİ NELERDİR?

 



Sigaranın Zararları Nelerdir?

Her sigarada vücut için zehirli, tahriş edici, kanser yapıcı ya da kanserin ortaya çıkmasını kolaylaştırıcı 4000’den fazla kimyasal madde bulunmaktadır. Bunlardan en az 50 maddenin doğrudan kansere neden olduğu ispatlanmıştır.

Kişiyi sigaraya bağımlı hale getiren etken madde ise nikotindir. Nikotin ayrıca kalp atışlarını hızlandırır, tansiyonu yükseltir, kanın pıhtılaşma riskini artırır. Sigara dumanındaki karbon monoksit gazı, kanın oksijen taşıma kapasitesini azaltır, dokulara yeterince oksijen taşınmasına engel olur.

Sigara bağımlılığı, en etkili ve ölümcül toplumsal zehirlenme olayıdır. Ölüm, sigara yüzünden oluşan hastalıklar sonucu meydana gelir ve sonucu ölüm olmasa bile hayatınızı zorlaştıracak onlarca olumsuzlukla karşılaşmanız olasıdır.

Sigara uzun vadede damar sertliğine ve tıkanıklığına neden olabilir. Damarlar esnek bir yapıya sahiptir ve bu kırılgan yapı, sigara ile tahribata uğrar.

Kan damarları vücuttaki besin trafiğini etkili bir şekilde iletmesini yavaşlatır. Ve genel olarak sigara tüketimi akciğerlerdeki oksijen kapasitenizi düşürür ve çabuk yorulmalara yol açar.

Sigaranın başlıca neden olduğu hastalıklar şu şekildedir:

• Kanser

• Kalp hastalıkları

• Kalp krizi

• Akciğer hastalıkları

• Diyabet

• Kronik bronşit

Tüberküloz, göz rahatsızlıkları, bağışıklık sistemi sorunları da sigara nedeniyle riski artan hastalıklar arasında. Sigara aynı zamanda pek çok hastalığın yan nedeni de olabilmektedir.

Sigarayı bırakmayı başarabilen bireyin, kendine güven duygusu artmakta ve bir maddeye bağımlı olma düşüncesinden kurtularak stresli durumlarla başa çıkmada daha etkin yollar kullanmayı öğrenmektedir. Ayrıca, sigarayı bırakmayı başarabilen bireylere yönelik yapılan gözlemler ve çalışmalarda bireylerin çoğunluğunun sigarayı bıraktıktan sonra daha sağlıklı bir yaşam tarzını benimsedikleri belirlenmiştir.

Sigara Bırakma Yöntemleri Nelerdir?

İlaç Tedavisi

Sigara bırakmak için herhangi bir sağlık kuruluşuna başvurulduğunda çeşitli ilaçlar ile bir tedavi yöntemi oluşturulmaktadır.

Bu tedavi yönteminde nikotini yerine koyma tedavisi yerine brupropion veya vareniklin etken maddelerini içeren ilaçlar kullanılır. Sigara bırakma ile birlikte gelişen nikotin çekilmesinin bazı belirtileri vardır. Bu belirtiler; öfke, huzursuzluk, bunalma, depresif ruh hali, bağımlılık yapıcı etken madde arayışı (nikotin), sabırsızlık, iştah artışı, açık hissi, şeker isteği, odaklanma problemi vb. Bu ilaç tedavileri ile bu belirtilerin görülme olasılığı azalabilmektedir.

İlaç tedavisi ile psikolojik etkiler ile baş edebilmek ve en az hasarla atlatmak için psikolog desteği de gerekli görülmektedir.

Akupuntur

Geleneksel bir tedavi yöntemi olan akupunktur, sigarayı bırakmak isteyen kişiler için önemli bir tedavi uygulamasıdır. Akupunktur tedavisinin önemli bir yan etkisi bulunmamaktadır. Akupunktur, sigara bırakma aşamasında ve sonrasında ortaya çıkan güçlüklerin ortadan kaldırılmasına yardımcıdır. Sertifikalı uzman hekimler tarafından uygulanan akupunktur tedavisi ile vücudun kaybettiği dopamin ve endorfin salınımı tekrar beyin tarafından kontrol edilir hâle gelir. Böylece de sigaranın bırakılması sırasında ortaya çıkan belirtiler hafifler ya da tamamen ortadan kalkar. 

Nikotin Bandı

Nikotin bandı yapı itibariyle yara bandına benzer  bir banttır. Cilde yapıştırılan bu bant nikotin içerir ve sigara bağımlılığı olan kişilerde kandaki nikotin miktarı düştüğünde nikotin ihtiyacı ve böylece sigara içme isteği oluşmaktadır. Nikotin bandı içerisinde bulunan nikotin yavaşça kana karışarak kanda düşen nikotin miktarını dengeler ve sigara içme isteğini azaltır. Sigara isteği azalan kişilerin zamanla sigara bıraktıkları görülmektedir.

Mora Terapi 

Mora Terapi yöntemi ile uygulanan sigara bırakma terapilerinde, terapinin başında ve sonunda renk terapisi uygulayarak kişinin duygu durum bozukluklarını en aza indirmeyi amaçlıyoruz. Renk terapisi, uygulanan seansların etkinliği artırır ve sigarayı bırakma sürecinde kişide oluşabilecek stresin ve duygusal dalgalanmaların kontrol altına alınmasına yardımcı olur.

Mora Terapi sigara bırakma terapisi, maddenin kimyasal özelliğini değil, bu maddenin yaydığı kendine özel frekansın bilgisini değiştirerek tedavi uygular. Bağımlılık yapan maddenin/nikotinin frekans yapısı özel bir teknolojik yöntemle ters çevrilir ve bu bilgi tekrar kişiye geri verilir. Bu şekilde bağımlılık yaratan sigaranın bilgisi kişinin bedensel hafızasından silinmiş, vücuduna hiç nikotin frekansı yüklenmemiş biri gibi olur. Sigara bağımlılarında, bir süre sonra bağımlılığın psikolojik boyutu aktif olmaya başlar. Bağımlı belirli psikolojik durum veya fiziksel aktiviteyi sigara ile tamamlamaya başlar. Mutluluk, sıkıntı, üzüntü, sinir ve kaygı gibi psikolojik durumları sigarayla ilişkilendirir. Mora Terapi sigarayı bırakmada psikolojik bağımlılığı karşı da savaştığı için uzun vadeli sigara bırakmada başarılı sonuçlar elde etmiştir.

İlaçla sigara bırakma yöntemine göre daha kesin ve kalıcı bir yol olan Mora Terapi’de etkinlik oranı ve kullanıcı memnuniyeti de oldukça yüksektir.


Sigaradan en sağlıklı şekilde kurtulmak için mutlaka uzman bir hekime danışmanızı tavsiye ederiz.

3 Ekim 2022 Pazartesi

BİYOLOJİK SAAT AYARI NEDİR?

 


BİYOLOJİK SAAT NEDİR, NASIL ÇALIŞIR?

Her insanın kendine özgü, farklı bir yaşayış şekli/ yaşam tarzı vardır. Yaşam tarzını şekillendiren ve büyük oranda etkileyen bazı faktörler vardır. Bunlar uyku, beslenme, egzersiz ve diğer çevresel etkenlerdir. Tüm bu faktörler kişinin yaşam kalitesini belirler ve böylelikle gündelik yaşantı şeklini de oluştururlar.

Yaşam şeklini ve kalitesini etkileyen bu fizyolojik etkenler ile birlikte herkesin kendine özgü, doğa ile uyumlu biyolojik saati vardır.

Biyolojik saat, vücutta hormon işleyişiyle denge ve düzen içinde çalışır.

Vücudumuzda doğal olarak kişinin fizyolojik yapısına ve yaşam şekline göre her saatin bir anlamı vardır. Biyolojik saatimize göre vücudumuzda hormon salınımı gerçekleşmekle birlikte fizyolojik mekanizma biyolojik saat ritmiyle yönetilir.

Bu sebeple biyolojik saatte gerçekleşen herhangi bir bozukluk veya aykırılık kişinin gündelik yaşamında meydana gelebilecek aksamalara da neden olabilmektedir.

Herkesin günlük, aylık düzenleri vardır. Belli aralıklarla tekrar eden bu düzen biyolojik saat ile oluşur. Her gün aynı saatte uyanmamız, yemek yediğimiz saatlerde acıkmamız ve yeme ihtiyacı duymamız, yine her gün aynı saatlerde uykumuzun gelmesi biyolojik saatimiz ile uyumlu olarak meydana gelen olaylardır. Bunlarla beraber metabolik durumumuz ve hormon düzenimiz de biyolojik saate bağlı olarak düzen içindedir.

Biyolojik saatimiz beynin içindeki Epifiz bezinde bulunur. Biyolojik saatin bozulmasına neden olan bazı durumlar vardır. Bu durumları şöyle sayabiliriz:

• Uzun mesafeli uçak yolculuğu (Jetlag)

• Gece yemeleri

• Gece ışık kirliliği

• Vardiyalı çalışma

• Ağır hastalıklar gibi geçici çevresel bozukluklar neticesinde biyolojik saatimizde de bozulma meydana gelebilmektedir.

Biyolojik saatin bozulması sonucunda da hormonal bozukluklar, obezite, uyku problemleri, diyabet, kanser ve psikolojik olarak da bipolar bozukluk ve manik depresif bozukluk ortaya çıkabilmektedir. Vücut ritminin bozulması ile ortaya çıkan bu rahatsızlıklar kişinin hayatını ve yaşam kalitesini oldukça olumsuz etkilemektedir.


Vücudumuzun biyolojik saat ayarı nasıldır?

Vücudumuzun doğa ve çevre ile uyumlu bir ritme sahip biyolojik saati olduğunu söylemiştik. Vücudumuzda bu işleyiş şu şekilde gerçekleşir:

İnsan organizması gün ışığı ile entegre olduğundan vücudumuz saat 06.00’da gün ışığı ile birlikte uyanır ve vücut kortizon salgılamaya başlar. (mevsimsel olarak güneşin doğma saati ile birlikte vücudumuzun uyanma saati de değişir.)

Saat 10.00’da vücut ısımız en üst seviyeye ulaşır ve bu saatler zihinsel ve bedensel olarak vücudumuzun en verimli saatleridir.

İlerleyen saatlerde, öğlene doğru vücut yorulmaya başar ve verimliliğin de azalmasıyla birlikte dikkat dağınıklığı yaşanabilir. Vücudun tekrar enerji toplaması ve verimliliğini yakalaması için gün ortalarında kısa mola ve uyku uzmanlar tarafından önerilmektedir.

Bu sisteme göre saat 15.00’da enerji yükselmesi ve beraberinde bellek yenilenmesi görülür.

Bu saate kadar vücudun alışmış olduğu ve beynine kodlanmış olan yemek saatlerinde yemek yeme ihtiyacı hissedilir.

Akşam olduğunda saat 22.00 civarında sindirim yavaşlamaya başlar. Bu nedenle bu saatlerde beslenmenin artık bitmiş olması, sindirim sistemi sağlığını korumak için faydalı olacaktır.

Ve saat 00.00 ve 01.00 arasında beyin, vücudu uyuması için odaklamaya başlar bu saatlerde konsantrasyon zayıflar.

Biyolojik ritim bu şekilde oluşur ve böylece bir yaşam düzeni de var olur. Uyku, nabız, vücut aktifliği gibi yaşamsal faaliyetler, biyolojik saate göre işler.

Bu sebeple biyolojik saate doğrudan etki eden beslenme, uyku gibi faktörlerin düzenli olması yaşamsal öneme ve niteliğe sahiptir.


Konuyla ilgili detaylı bilgi için uzman bir hekime danışmanızı tavsiye ederiz.

19 Eylül 2022 Pazartesi

N-ASETİL SİSTEİN (NAC) NEDİR?

          



       N-ASETİL SİSTEİN (NAC) NEDİR?

N-Asetil sistein (NAC); genellikle besinlerde bulunan ve vücut tarafından sentezlenen, amino asit sisteininin değiştirilmiş formudur.

NAC; vücutta sistein amino asidine dönüştürülür. Sistein vücudun en güçlü antioksidanı glutatyon oluşumu için gerekli bir aminoasittir. Glutatyon tüm antioksidanların annesi olarak bilinen önemli bir proteindir.

NAC, glutatyonu arttırmakla birlikte doğrudan serbest radikallerle de savaşabilir. Bu doğrultuda NAC’nin doğrudan hücreleri koruduğu ve bağışıklık sistemini desteklediği görülmüştür.


N- Asetil Sisteinin Görevleri Nelerdir?

• NAC; vücudun amalgam dolgularda kullanılan cıva gibi ağır metaller, kurşun ve sigara dumanı gibi toksinleri nötralize etmesine yardımcı olduğundan, vücudun yaşamsal fonksiyonları ve sağlığı için oldukça önemlidir.

• Vücudumuzun hiç ihtiyaç duymadığı kurşun, cıva ve arsenik gibi ağır metaller, N-asetil sistein yoluyla vücuttan atılırlar.

• N-asetil sisteinin ağrı kesici ve ateş düşürücülerin etkin maddesi olan parasetamol zehirlenmesi yaşayan hastaların tedavisine olumlu yanıt verdikleri görülmüştür.

• Bir analiz, kronik akciğer hastalığı yaşayanların, NAC ile uzun dönem terapisinin yararlarını araştırmıştır. 3 ay boyunca NAC kullanmak, hastalığı taşıyanlardaki ölüm oranını düşürmüş; semptom yansımalarını %40 oranında azaltmıştır.

• N-asetil sistein sigara ve alkol kullanan kişilerde düzenli olarak kullanılması gerekmektedir. Bunun nedeni N-asetil sisteinin sigaranın oluşturduğu hasarın bir kısmını düzeltebilmesidir.

Ayrıca KOAH ve bronşit gibi solunum yolu problemlerinde de N-asetil sistein takviyesi oldukça önemlidir.

• N-asetil sisteinin, kolon astarındaki belirli hücrelerin çoğalmasını azalttığı ve kolonda tekrarlayan polipler yüzünden kolon kanseri riski taşıyan kişilerde, bu riski düşürdüğü görülmüştür.

• N-asetil Sisteinin, rahatsız semptomlar taşıyan iltihaplı bağırsak hastalığı, ülserli kolit hastalarının semptomlarının çoğunu azalttığı da bilinmektedir.

• Güçlü bir antioksidan olduğunu söylediğimiz N-asetil sisteinin bipolar bozukluk yaşayan kişilerde depresyon semptomları üzerinde olumlu etkisi olduğu bilinmektedir.

• NAC ile kanser tümörlerini sarmalayan dokuları kontrol ettiği ve büyük ölçüde azalttığı bilinmektedir.

Doğal olarak gıdalardan da alınabilen N-asetil sistein; başlıca yumurta, süt ve süt ürünleri gibi proteinlerden karşılanabilir. Ve kırmızı et, soğan, sarımsak, karnabahar, lahana gibi kükürt zengini besinler de önemlidir.


MORA TERAPİ İLE AĞIR METALLERDEN ARININ

Mora Terapi yöntemiyle yapılan elektro akupunktur testi ile vücudunuzda birikmiş ağır metaller tespit edilebilmekte ve ağır metal detoksu terapilerimizle birlikte yapılan şelasyon terapisi ile ağır metaller vücuttan uzaklaştırılabilmektedir. Ayrıca Health Scanner cihazımızla da ağır metal birikimi var mı yok mu rahatlıkla analiz edilebiliyor.


5 Eylül 2022 Pazartesi

KARACİĞER YAĞLANMASI NEDEN OLUR?







 Karaciğerin Vücudumuzdaki Görevleri Nelerdir?

Karaciğer; vücudumuzda sağ kaburganın hemen alt tarafında bulunan ve kahverengi, süngerimsi yapıda olan bir organımızdır. Karaciğerimiz ince bağırsak ve safra kesesine bağlı olarak bulunur.

Vücutta sağlıklı işleyişin sağlanabilmesinde, her organımız gibi karaciğerin de rolü büyüktür. Sağlığımız için oldukça önemli olan karaciğerimizi sorunla karşılaşmaması ve sağlıklı kalması için korumamız ve çok dikkat etmemiz gerekmektedir.

Peki sağlığımız için oldukça önemli olan karaciğerimizin vücudumuzdaki görevleri nelerdir?

• Karaciğerin en önemli görevi, vücudumuza giren besinleri kandan ayırmasıdır. Karaciğer süngerimsi yapısı ve filtreleyici yapısı sayesinde vücuda giren zehirli ve toksik besinleri (alkol gibi) emer ve vücuttan atılmasını sağlar. Ayrıca yediğimiz yiyecekleri vücudumuzun kullanabileceği besinler haline getirir.

• Karaciğerin bir diğer önemli özelliği ise hormonların birçoğunun karaciğerden salgılanmasına imkan vermesidir. Ve sağlıklı bir karaciğer, hormonların düzenlenmesinde büyük rol oynar.

• Karaciğer aynı zamanda safra üretiminde bulunur ve üretilen bu sindirim sıvısı safra kesesinde depolanır. Safra sıvısı; yemek yenildiğinde ve sindirim olayında on iki parmak bağırsağına salgılanır. Safra sıvısı sayesinde sindirimde yağlar suda çözünür ve yağların ince bağırsağa erişip emilmesi sağlanır.

• Vücudumuzun olmazsa olmazlarından olan karbonhidrat, yağ, şeker, protein ve vitaminler karaciğerde depolanır ve lazım olduğunda kullanılır.

• Pek çok önemli proteinin sentezi de karaciğerde gerçekleşir. Örneğin; albümin, transferrin, seruloplazmin, haptoglobulin vb.

• Ve karaciğer kan şekerini ve vücut ısısını dengelemeye yardımcı olmaktadır.


Karaciğer Yağlanması Neden Olur?

Vücudumuzda önemli fonksiyonları bulunan karaciğerin her daim sağlıklı şekilde çalışması önemlidir. Karaciğerin sağlığının zarar gördüğü bir durum da karaciğer yağlanmasıdır.

Karaciğer yağlanması ya da diğer adıyla hepatik steatoz; karaciğer dokusunda beslenme ve hareketsizlik kaynaklı yağ birikmesi olayına verilen addır.

Karaciğerde belli ve düşük oranda yağ bulunması normal karşılanmakla birlikte, bu oran yükseldiğinde karaciğerin sağlığı bozulmaya başlar.

Vücudumuzda sindirim olayında ve zararlı maddelerin ayıklanmasında görevli olduğunu söylediğimiz karaciğerde, fazla yağ birikmesi karaciğer dokusunun iltihaplanmasına ve ilerleyen süreçte yara oluşmasına neden olabilmektedir.

Modern yaşantı ve onun getirileri olarak hareketsiz ve fiziksel aktiviteden uzak bir beden ve sağlıksız, zararlı yiyecek ve içeceklerin tüketiminin artması ile karaciğer yağlanması ve çeşitli kalp-damar rahatsızlıkları görülme oranı artmıştır.

Karaciğer yağlanması asemptomatik bir rahatsızlık olsa da ilerleyen evrelerinde cilt rahatsızlıkları ile kendin gösterebilmektedir. Karaciğer yağlanmasının belirtileri şunlardır:

• İştahsızlık

• Kilo kaybı

• Halsizlik ve yorgunluk

• Mide bulantısı ve kusma

• Sarılık

• Karın ağrısı ve şişlik

• Ciltte döküntü

• Kaşıntı

Karaciğer yağlanması çoğunlukla belirtisiz ilerleyen ve siroza çevrilen bir hastalıktır. Karaciğer bu belirtileri vermeye başladığında hastalık siroza evrilme yoluna girmiş olabilmektedir.

Karaciğer yağlanmasının ve ilerlediği takdirde sirozun ilaçla tedavisi mümkündür. Ve düzenli-sağlıklı beslenmeyle birlikte, hareket ve egzersiz de destekleyici faktörlerdir.

Karaciğer yağlanmasına karşı alınabilecek bazı önlemler ise şunlardır:

- Günde en az 30 dakika yapılan tempolu yürüyüş

- Ağırlıklı egzersiz ve kas egzersizi

- Rafine gıda tüketiminden kaçınma

- Alkol tüketiminden kaçınma

- Fazla yağlı gıdaları tüketmemek

- Sindirim sistemini zorlayacak ağır yiyecekler tüketmemek

- Metabolizmayı düzenleyecek Akdeniz tipi beslenme modelini uygulamak


15 Ağustos 2022 Pazartesi

ANTOSİYANİN NEDİR?



Antosiyanin kelime kökeni olarak; Yunanca anthos (çiçek), kyanos (mavi) anlamına gelen iki kelimenin birleşmesiyle oluşmuştur.

Kelime anlamıyla da bağlantılı olarak antosiyaninler; bitki aleminde bulunan bir grup polifenolik pigmentlerdir.

Antosiyaninler; yine anlamıyla bağlantılı olarak bitkilere mavi, mor, kırmızı ve hatta siyah rengini verirler.

Antosiyanin içerikli meyve ve sebzeler hangileridir?

• Vişne

• Kiraz

• Çilek

• Böğürtlen

• Ahududu

• Nar

• Frenk üzümü

• Siyah havuç

• Siyah üzüm

• Kırmızı lahana

• Mor lahana

• Mor kuşkonmaz

• Kırmızı soğan

• Patlıcan

• Kırmızı pancar

• Kırmızı turp

• Tatlı patates

• Mürver

• Yaban mersini

• Mor mısır

Antosiyaninler aynı zamanda bir grup antioksidanlardır. Bu sebeple sebze ve meyvelere renk verme işleviyle birlikte pek çok faydası da bulunmaktadır. Güçlü antioksidan olan antosiyaninler biyotik ve abiyotik stres faktörlerine karşı koruma sağlamaktadır. Antosiyaninin diğer faydaları nelerdir inceleyelim:

• Antosiyaninin faydaları güçlü antioksidan etkileri olmaları temelinde şekillenir. Kısaca antioksidanlar en önemli özellik olarak vücudumuzda serbest radikal üretiminde görev alırlar. Ve bu sayede de pek çok hastalığa karşı bir kalkan oluştururlar. Örneğin; kalp ve damar hastalıkları, nörolojik hastalıklar, kanser, alzheimer...

• Antosiyaninler vücudumuzu virüslere karşı korumada da oldukça etkili maddelerdir. Son yıllarda hepimizin gündeminde olan ve hayatımızı olumsuz etkileyen coronavirüse ve farklı viral hastalıklara karşı kesin bir sonuç olmamakla beraber antiviral özellikleri sayesinde bir koruma sağladığı bilinir.

• Vücudumuzda pankreas salgı bezinin yeterli miktarda insülin üretememesi ya da üretilen insülinin etkili kullanılmadığı takdirde ortaya çıkan ve hayat boyu süren bir hastalık olan diyabete karşı etkili olduğu bilinen antosiyaninler; antidiyabetik etkisi sayesinde sindirilmemiş şekerin kana daha yavaş karışmasını sağlar.

• Dünyada hastalığa bağlı ölümlerin en yaygın sebebi olan ve yaygınlığı çevresel ve genetik faktörlere bağlı olarak günden güne artış gösteren kansere karşı alınabilecek bir önlem de antosiyanin tüketimi olacaktır. Antosiyaninlerin yapılan araştırmalar sonucunda kanser hücrelerini öldürücü etkisi olduğu bilinmektedir.

• Antosiyaninlerin görme problemi olan hastalarda iyileşme kaydedildiği bilinmektedir. Katarakt probleminde de lens saydamlığını arttırdığı bilinir.

• Günümüzün yaygın sorunlarından biri olan ve çocuk, genç, yaşlı herkesin sorunu haline gelen obeziteye karşı da antosiyaninin hormon değeri düzenleyici etkisi olduğu araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır.

 Antosiyaninden ve faydaları olduğundan bahsetmiş olsak da tüketmeden önce bir hekime danışmanızı tavsiye ediyoruz.


8 Ağustos 2022 Pazartesi

YEME BAĞIMLILIĞI BELİRTİLERİ VE TEDAVİLERİ NELERDİR?

 



Yeme Bağımlılığı nedir?


Bağımlılık dendiğinde hepimizin aklına ilk olarak sigara, alkol ve madde bağımlılıkları geliyor olsa da günümüzde yaygınlığı artmakta olan önemli ve kötü sonuçlar doğurabilecek bir bağımlılık türü de gıda/yeme bağımlılığıdır. Yeme bağımlılığı ya da diğer adıyla gıda bağımlılığı; kişinin özellikle şeker, yağ ve karbonhidrat ağırlıklı sağlıksız gıdaları tüketme isteğinin fazla olduğu ve kendini üzgün, kaygılı ya da benzeri bir duygu durumu içinde hissettiğinde yöneldiği ve bastıramadığı yeme isteği olarak tanımlanabilen davranışsal bir bağımlılık türüdür.

Yeme bağımlılığı olan kişilerde gereğinden fazla yemek yeme ve yemek yemediğinde kendini mutsuz ve depresif hissetme oldukça sık görülür. Bununla beraber yeme bağımlılığı devamlılık gösteren ve tekrar eden bir durumdur.

Yeme bağımlılığının tanısı zor değildir ve spesifik pek çok belirtiye de sahiptir. Bağımlılığı olan kişi tarafından kontrolü kolay olmayan yeme bağımlılığı bu belirtiler doğrultusunda tedavi edilebilmektedir.


Yeme/Gıda Bağımlılığı Belirtileri Nelerdir?


• Yeme bağımlılığının en önemli belirtisi yeme isteğinin devamlı olması ve önlenememesidir.


• Yeme isteğinin devamlı olması ile birlikte yeme bağımlılığı olan kişiler yemeği; yaşamsal bir ihtiyaç olduğu için değil duygusal haz almak için tüketirler.


• Yeme bağımlılığın yine önemli bir belirtisi de çok hızlı yemek yeme ve gereğinden fazlasını yemedir. Kişi tam olarak doyuma ulaştığını hissedemez. Ve yeme sıklığını, zamanını da kontrol edemez.


• Yeme bağımlılığı olan kişilerin çoğunluğunda bağımlılığını fark etme görülür fakat buna rağmen yeme bağımlılığını ve bununla birlikte gelişen problemleri engelleyemeyip sürdürme görülmektedir.


• Yeme bağımlılarında sürekli olarak ve engellenemeyen yeme isteği olmasıyla beraber, bu durum devamlılığını sürdürdüğü için kişide bir süreden sonra yemek yedikten sonra oluşan pişmanlık, suçluluk, vicdan azabı ve üzüntü gibi duygular gelişmeye başlar.


• Yeme bağımlısı olan kişiler bu düzensiz yeme durumunu durduramadıklarında, sonlandıramadıklarında kendilerini yalnız hissetmemek için ve normalleştirme amacıyla çevresindekileri de kendi durumlarına dahil etmeye çalışırlar.


• Yeme bağımlılığında sık görülen ve teşhis için de önemli olan bir başka belirti de kalorisi düşük ve daha sağlıklı gıdalar tüketildiğinde tatmin olmama ve mutsuz olmadır ve yeme bağımlısı kişinin tüketmek istediği gıdaya ulaşamaması halinde başka bir şey yemek yerine mutlaka daha sağlıksız olan kendi istediği gıdayı hazırlaması ya da başka bir şekilde ona ulaşmaya çalışmasıdır.


MORA TERAPİ İLE GIDA BAĞIMLILIĞI TEDAVİSİ


Sebebi ne olursa olsun Mora Terapi seanslarıyla diyet yapıyor hissi yaşamadan yeme isteğiniz azalabilmektedir. Tamamlayıcı tıbbın önde gelen uygulayıcılarından Mora Terapi cihazları; ekmek, makarna, hamur işleri, tatlılar gibi karbonhidrat içeren besinler ile tuz, kahve, çay ve alkol gibi metabolizmaya zarar veren gıdaları yeme isteğinizi ortadan kaldırıyor. Mora Terapi cihazları, elektromanyetik frekanslar yardımıyla kişinin metabolizmasındaki rafineri karbonhidrat bağımlılığını silerek, yeme isteğini ve insülin direncini azaltıyor. Bu sayede gıda bağımlılığı olan kişi engelleyemediği ve durduramadığı sağlıksız ve dengesiz yeme isteğinden kurtulmuş olacaktır. Ve bu terapi sayesinde sağlıklı beslenmeye de yönelmiş olacaklardır.



1 Ağustos 2022 Pazartesi

SAĞLIKLI BİR YAŞAM İÇİN YAPMANIZ GEREKENLER...

 


Sağlıklı bir yaşam hepimizin sahip olmak istediği çok önemli bir varlıktır.

Sağlık; beraberinde mutluluğu, huzuru, ekonomik varlığı ve daha fazlasını getirebilmektedir. Bu sebeple bize emanet edilmiş olan bedensel sağlığımızı korumak için çaba sarf etmeli ve sağlığımız için zararlı olan her gıdadan, olaydan ve durumdan uzak durmalıyız.

Sağlıklı bir yaşam için sadece fiziksel değil, zihinsel ve ruhsal sağlığımıza da özen göstererek bütünsel sağlığımızı korumamız önemlidir.

Benjamin Disraeli’nin de söylediği gibi: “Gücün ve mutluluğun temeli sağlıktır.”

Bütünsel sağlık 3 ana unsurun uyumlu birleşimiyle oluşur. İnsanın var oluşunu oluşturan temeller olan fiziksel, zihinsel ve ruhsal sağlığın olması gerektiği ölçüde sağlıklı şekilde, uyumla sürdürüldüğü yaşam şekli bütünsel sağlık olarak adlandırılır. İnsanın bedeni, zihni ve ruhu bir bütündür.

Uzun sağlıklı ve mutlu bir yaşam için en önemli anahtar sağlıklı beslenmedir.

Sağlıklı Beslenme

Hayatımızın olmazsa olmazı sağlıklı beslenmedir ve beslenmemize gösterdiğimiz özen bize sağlıklı bir beden ve uzun bir ömür olarak geri dönecektir.

Sağlıklı ve dengeli beslenmenin de altın kuralları vardır. Bu kuralların en önemlisi ise öğün atlamamaktır. Düzenli ve planlı bir yaşam şekli herkes için daha sağlıklı olacaktır. Ve bu doğrultuda beslenmede de bir düzen olması mutlaka gereklidir. Sabah kahvaltısı hem güne iyi bir başlangıç hem de zihinsel uyanma ve bedenin işleyişi için oldukça önemlidir. Dengeli beslenmenin bir kuralı olarak her besin grubundan yeteri kadar tüketmek gerektiğinden, kahvaltı ile birlikte öğle ve akşam yemeği de aksatılmadan ve öğün içeriği olarak da lif, protein, sebze-meyvelerden gelen vitamin ve mineraller, karbonhidrat, antioksidan ve sağlıklı yağlar gibi her gün belli ölçüde tüketmemiz gereken gıdaları dengeli şekilde almaya dikkat etmeliyiz. Ayrıca pek çok sağlık sorununa neden olduğu için şeker, doymuş yağ ve fazla tuz tüketiminden kaçınmamız daha sağlıklı bir yaşam için önemlidir. Sağlıklı ve dengeli beslenme ile birlikte sıvı alımı da önemli bir konudur. Özellikle böbrek ve cilt olmak üzere diğer organlarımız ve sağlıklı bir yaşam için günde en az 2 litre su içmemiz gereklidir.

Hareket ve Egzersiz

Sağlıklı bir yaşam hem bedenin hem ruhun hem de zihnin uyum içinde olduğu durumlarda gerçekleşir demiştik. Sağlığımız için beslenme ne kadar önemli ise hareket de bir o kadar önemlidir. Fiziksel aktivite şartlar uygun olduğunca yapılmalıdır. En basit olarak yürüyüş yapmak bile sağlığımız için çok faydalıdır. Bunun yanı sıra açık havada yapılan koşu, bisiklet sürme gibi faaliyetler de hem fiziksel hem de zihinsel sağlığımızı korumak ve beslemek için gereklidirler.

Düzenli Uyku

Her gün düzenli uyku uyumak bizleri daha sağlıklı yapar. Sağlıklı ve mutlu bir yaşam için düzenli uyku çok önemlidir. Özellikle ergenlik çağındaki çocukların, büyüme ve gelişmesini düzgün bir şekilde tamamlayabilmesi için düzenli bir uyku gereklidir. Düzenli uyku uyumak vücudumuzdaki bütün sistemleri düzenler bu da bize daha sağlıklı ve mutlu bir yaşam sunar.

Bağımlılıklardan Uzak Durmak

Sigara ve alkol bağımlılığı insan hayatını gerek fiziksel gerek psikolojik olarak olumsuz yönde etkiler. Sigara ve alkol bağımlılığının sağlığımıza, organlarımıza ve psikolojimize verdiği zarar herkesçe bilinir. Ve bu bağımlılıklardan en az psikolojik hasar ile kurtulmak çok önemlidir.


 DAHA SAĞLIKLI VE MUTLU BİR YAŞAM İÇİN MORA TERAPİ

Mora Terapi kullanımı kolay ve etkinliği yüksek bir terapi metodudur. Özellikle bağımlılık, kilo kontrolü, alerji, duygu durum bozuklukları, ağrı ve vücuttan toksik madde atılımları için kullanılmakta ve olumlu dönüşler alınmaktadır.

Bütünsel ve fonksiyonel tıp yaklaşımını kullanan uzman pratisyenler ve doktorlar için her türlü kronik hastalık terapisinde iyi bir yardımcı araç niteliğindedir.

Mora Terapi ile destek verilebilen bazı problemler;

- Bağımlılıklar (Sigara bağımlılığı, Alkol Bağımlılığı, İlaç bağımlılıkları, Gıda bağımlılığı)

- Genel sağlığın desteklenmesi

- Kronik hastalıklarda destek

- Kronik yorgunluk sendromu

- Fibromiyalji

- Ameliyat sonrası iyileşmenin hızlandırılması

- Romatizmal hastalıklar ve kas iskelet sistemi ağrıları

- Alerjiler ve Alerji kökenli sağlık problemleri (Egzama hastalığı , sedef hastalığı, alerjik rinit , sinüzit, alerjik astım, gıda alerjileri, solunum yolu alerjileri)

- Detox – Vücudun toksinlerden temizlenmesi

- Gıda duyarlılıkları

- Bağışıklığın güçlendirilmesi

- Obezite – zayıflama terapileri

- Karaciğer problemleri

- Mide – Bağırsak sistemi

- Duygu durum bozuklukları


18 Temmuz 2022 Pazartesi

PROTEİNLERİN VÜCUDUMUZDAKİ GÖREVLERİ NELERDİR?




         PROTEİNLER

Proteinler aminoasit zincirlerinden oluşan organik bileşiklerdir. Yaklaşık 20 aminoasitten oluşan proteinlerin işlevleri aminoasit dizilimine göre değişkenlik gösterir. Proteinler vücudumuz için oldukça önemli yapı taşlarıdır. Yaşamsal pek çok faaliyetimiz proteinler sayesinde gerçekleşmektedir. Bir kısım proteinler insan vücudunda üretilemez ve besinlerden alınması gerekir. Proteinlerin vücudumuzda çeşitli fonksiyonları vardır ve mutlaka tüketmemiz gerekir.

Proteinlerin vücudumuzdaki görevleri nelerdir bahsedelim:

Proteinler vücudumuzda hasarlı doku onarımı ve yeni doku inşasında görev alır.

Kas gelişimi ve kas dokusunun korunmasında da proteinlerin etkisi büyüktür.

Proteinler çocuk ve gençlerin büyüme ve gelişmesinde önemli rol oynar.

Proteinler bağışıklık sistemini güçlendirmekle beraber virüs ve bakterilerden korunmamıza da yardımcı olur.

Proteinler vücudumuzda taşınması gereken moleküllerin taşınmasında da görev alırlar.

Cilt sağlığı alanında öne çıkan ve bir protein türü olan kolajen vb. yapıların üretimi de proteinler sayesinde olur.

Vücudumuzdaki sistemler için oldukça önemli olduğunu belirttiğimiz proteinler; metabolizmanın düzenlenmesini sağlar.

Proteinler vücudumuzda enerji üretimini de sağlarlar.

Proteinler çeşitli nedenler sonucu oluşan yaralanmaların daha hızlı iyileşmesine katkı sağlar.

Kan şekerini düzenlemeye yarayan insülinin yapısında da protein bulunur.

Proteinler yüksek tansiyon ve kolesterolün düzenlenmesine de yardımcı olmaktadır.

Hemoglobinin yapısında da bulunan proteinlerin kansızlığı önlediği de bilinmektedir.


Vücudumuzda üretilemediği için besinlerden almamız gereken protein hangi besinlerde bulunur?

Proteinlerin en çok bulunduğu besin grubu hayvansal gıdalar olarak bilinir fakat bununla beraber sebze ve meyvelerden de protein almak mümkündür.

Hayvansal proteinler

Yumurta

Süt ve yoğurt

Peynir

Kırmızı ve beyaz et 

Balık

Ton balığı 

Karides 

Bitkisel proteinler

Baklagiller (yeşil mercimek, bulgur...)

Yulaf 

Kinoa

Çiğ badem 

Yer fıstığı

Kabak çekirdeği 

Brokoli

Brüksel lahanası

Fasulye

Bezelye 

Kuşkonmaz

Mısır

Ispanak

Soya fasulyesi


Proteinin vücudumuz için gerekli olduğundan ve tüketmemiz gerektiğinden bahsetmiş olsak da özellikle hayvansal proteinlere karşı duyarlılığı olan kişilerin dikkat etmesi gerekmektedir. Protein içerikli diğer gıdalarda da alerji riski olduğundan kontrollü tüketim herkes için önemlidir.

Bununla beraber gebelikte protein alımı önemli bir konudur. Anne karnındaki bebeğin gelişimi için aşırıya kaçmadan protein kaynaklı besinler tüketmek önemlidir. 

Protein gereğinden fazla tüketildiği takdirde bazı sağlık sorunlarına yol açabilmektedir. Örneğin; kabızlık, kalsiyum ve kemik kaybı, kalp rahatsızlıkları, su kaybı...

Proteinin aşırı alımı zararlı olduğu kadar eksikliğinde de bazı problemler görülebilmektedir. Protein eksikliğinin belirtileri şunlardır: saçlarda kırılma ve dökülme, tırnak kırılmaları, cilt kuruluğu, yorgunluk hissi, uyku problemleri, vücutta ödem oluşumu ve ruhsal değişimler...

Bu belirtiler dikkate alınmadığı ve protein eksikliği devam ettiği takdirde çeşitli hastalıklar da görülebilmektedir. Protein eksikliği sonucu görülen hastalıklar ise şunlardır:

o Marasmus hastalığı: Bu hastalık genellikle çocuklarda, protein eksikliğine bağlı olarak kas, kemik ve yağ dokusu kaybı olarak ortaya çıkar.

o Kwashiorkor hastalığı: bu hastalık da yine çocuk ve gençlerde protein eksikliğine bağlı olarak ortaya çıkar. Ve tedavi edilmediği takdirde fiziksel ve zihinsel gelişimi etkilemektedir.

o Organ yetmezliği

o Yetişkinlerde kas kütlesi kaybı

o Hormon bozuklukları

o Bağışıklık sisteminde zayıflama


Protein tüketiminde dikkatli olmalı ve mutlaka uzman bir doktora danışmalısınız.




27 Haziran 2022 Pazartesi

UYKU PROBLEMİNE MORA TERAPİ’DEN SAĞLIKLI ÇÖZÜMLER

 



Uyku, her insanın fiziksel ve zihinsel dinlenmesi için yaşaması gereken biyolojik bir süreçtir.

İyi ve kaliteli bir uyku sakin ve dinlenmiş bir beyin ve beden sunduğundan gündelik yaşamımızda da bizi davranışsal ve fiziksel olarak pek çok yönden etkilemektedir. Kendimizi daha iyi, mutlu hissetmemizi ve verimli bir gün geçirmemizi sağlayacak iyi bir uyku için bizim dikkat edebileceğimiz noktalar vardır.


   Daha İyi Bir Uyku İçin Öneriler

Düzenli beslenmek ve düzenli yaşamak mutlu bir hayatın anahtarıdır. Daha iyi bir uyku için de uykunun düzenli olması önemlidir. Biyolojik dengenin bozulmaması için her gün aynı saatte uyuyup uyanmak önemlidir. Her sabah aynı saatte uyanmak uyku düzeninin olmasını sağlar. 

Uyku öncesi uykuyu bozacak yiyecekleri tüketmekten kaçınmak önemlidir. Uykuya dalma süresini uzatan kafein içerikli çay, kahve ve nikotin içeren sigara gibi maddeler uyanık kalmayı sağlayacağından bunların tüketiminden kaçınmak uykuya daha kolay geçmenizi sağlayacaktır.

Kahve, sigara gibi maddelerin yanında alkol de bilinenin aksine uykuya geçmekle yardımcı olmayıp, uyku kalitesini bozabilmektedir. 

Yatak odasının aydınlatması da uykuya geçiş süresini ve uyku kalitesini etkileyen faktörlerden biridir. Uyku esnasında salgılanan melatonin hormonu yalnızca karanlıkta aktif olduğundan uyumaya çalışırken gece lambası da açık olmamalıdır. Uykuya hazırlık sürecinde yatak odasının karanlık, loş olmasını sağlamak daha çabuk uyumanıza yardımcı olacaktır.

Radyasyon yayan telefon, televizyon, bilgisayar gibi elektronik aletler uykuyu etkileyeceğinden yatak odasında bulundurulması ve yatakta bu cihazlara bakılması uyku problemine sebebiyet vereceğinden bu davranışlardan kaçınılması doğru olacaktır. 

Oda sıcaklığı da uyku problemine sebep olabilmektedir. Uykuya dalmak için uygun oda sıcaklığı 21-22 derecedir.

Fiziksel aktiviteler yapmak sağlığımız için oldukça önemli olmakla beraber uyku öncesi ağır fiziksel aktiviteler yapmak da uyku problemine neden olacaktır. 

Uyku sırasında salgılanan melatonin hormonunun salınımı 21.00-23.00 saatleri arasında artmaya başlar. Bu nedenle bu saatler arasında uykuya dalmış olmak önemlidir. Gece 02.00-04.00 saatleri arasında da melatonin hormonunun salınım seviyesi üst düzeye ulaşır.

Yatağa yattıktan sonra uyku problemi olanların yatakta en fazla 45 dakika kalması doğrudur. 45 dakikada uykuya geçilemediği takdirde yataktan kalkıp sakin bir kitap okumak ya da hareketli olmayan yavaş bir müzik dinlemek uyku problemine çözüm olabilecektir.

Kişinin geçmişte yaşadığı olaylar, travmaları ve güncel olarak yaşadığı bazı olaylar psikolojik olarak onu etkileyebilmektedir.

Kaygı, depresyon, bipolar bozukluk gibi duygu durum bozuklukları kişiyi ruhsal ve fiziksel olarak pek çok yönden olumsuz etkilemektedir. Duygu durum bozuklukları aynı zamanda uyku problemine de sebep olabilmektedir.

Sağlıklı bir zihin ile uyku problemlerinden kurtulabilmek mümkündür.

 

DUYGU DURUM BOZUKLUKLARININ TEDAVİSİNDE MORA BACH ÇİÇEKLERİ TERAPİSİ 

  Mora Terapi Bach Çiçekleri Terapisi, kişinin zihnindeki tüm olumsuz duygu düşüncelerden kurtulmasına yardımcı olur. Bu duygular örneğin; mutsuzluk, ilgi eksikliği, çaresizlik, öfke, nefret vb.dir. 

Zihnin ve ruhun sağlıklı olmadığı bir durumda bütünsel sağlık düşünülemez. Mora Terapi Bach Çiçekleri Terapisi de tam bu noktada daha sağlıklı, mutlu ve dingin bir zihin ve ruh için çalışır. Ayrıca Mora Terapi seanslarında kişiden olumsuz düşüncelerin uzaklaştırılmasının yanı sıra sağlıklı beslenmeye de yöneltme yapılır. Bu sayede kişi ruhen ve bedenen sağlığına kavuşur ve bütünsel olarak bir denge sağlanmış olur.


13 Haziran 2022 Pazartesi

BESİN ALERJİSİ NEDİR ?



 


 Besin alerjisini vücudumuzun bağışıklık sistemi yoluyla çeşitli gıdalara karşı verdiği tepki olarak tanımlayabiliriz.

Besin alerjisi ve besin intoleransı aynı şey değildir. Besin intoleransında söz konusu besinin içindeki bir maddeye karşı sindirim sistemi onu sindiremeyip reaksiyon verirken; besin alerjisinde, söz konusu besin bağışıklık sistemi tarafından kabul edilemez ve bağışıklık sistemi reaksiyon verir.

 Bağışıklık sistemi aracılığıyla duyarlılık oluşturan besin, aralıklarla da olsa tüketilmeye devam edildiğinde aynı etkileri gösterecektir. Bu etkiler ciddi sağlık sorunları ve reaksiyonlar olmakla beraber; gıda alımı arttıkça etkiler de çoğalacaktır. Bu sebeple besin alerjisi, dikkat edilmediği takdirde sağlığımız üzerinde olumsuz etkileri olan bir rahatsızlıktır.

Besin alerjisi görülme sıklığı son yıllarda, tüm dünyada artış göstermektedir.

Besin alerjisi genellikle bebeklik ve erken çocukluk döneminde tespit edilir. Bunun sebebi ilk gıda tadımlarının bu yaşlarda yapılıyor olmasıdır. Daha sonraki dönemlerde de besin alerjisi görülmesi olasıdır.


  BESİN ALERJİSİ BELİRTİLERİ NELERDİR?

 Besin alerjisinin oluşması ve reaksiyon görülmesi için söz konusu besinin sindirim sisteminde işlenmiş olması gerekir. Besin alerjisinin hafif belirtileri olmakla beraber ciddi belirtileri de görülebilmektedir. Bu belirtiler şunlardır:


Kurdeşen

Mide bulantısı, kusma

İshal, kanlı dışkı 

Ciltte döküntü ve kaşıntı

Mide spazmı

Nefes darlığı 

Solunum sıkıntısı

Göğüs ağrısı

Dil, boğaz ve gözlerde şişme


Vücut alerjik maddeyle karşılaştıktan sonra savunma mekanizması olarak antikor üretir.


   BESİN ALERJİSİ TEŞHİSİ NASIL KONUR?

 Besin alerjisi için kişinin belli gıdayı her tükettiğinde yukarıda bahsettiğimiz belirtilerin görülmesi gerekir. Hastanede yapılan kan ve alerji testlerinin pozitif reaksiyonla sonuçlanması halinde de besin alerjisi kesinleşmiş olur.

Alerji oluşturan besin tam olarak tespit edilemediğinde ise şüpheli gıda önce az miktarda verilerek arttırılarak kişiye tattırılır. Reaksiyon görüldüğü takdirde de alerji saptanmış olur.


ALERJİ RİSKİ YÜKSEK OLAN BESİNLER NELERDİR?

Yumurta

İnek sütü ve süt içeren her gıda

Balık (levrek, somon, alabalık) ve diğer deniz ürünleri (karides. yengeç, ıstakoz, midye)

Soya

Buğday ( unlu gıdalar, bulyon tabletler ve sütlü tatlılar ve bira da tüketilmemelidir.) 

Yer fıstığı, fındık, ceviz gibi kuruyemişler

Baklagiller

Bal

Susam 

Şeftali, kayısı gibi sert çekirdekli meyveler

Dikkat edilmesi oldukça önemli olan besin alerjilerinde atlanmaması gerekilen bir husus da paketli veya kutulu olarak alınan her ürünün içeriğinin alınmadan önce okunmasıdır. Kişinin alerjisi olan besini ve türevini eser miktarda da olsa içeren besinler reaksiyonlara yol açabilecektir. Alerjisi olan kişinin, bu kişiler çocuk ise ailesinin son derece dikkatli olması gereklidir.


BESİN ALERJİSİNDE MORA TERAPİ 

 Besin alerjisinden kurtulmak için yapılması gereken en önemli şey, o gıdayı tüketmekten kaçınmaya çok dikkat etmektir. Alerjen besin tüketilmediğinde yakınmalar ve sağlık sorunları olmayacağından, tüketmekten kaçınmak önemli ve en basit adımdır.

 Temelde vücuttaki normal olmayan işleyişi normal ve sağlıklı haline getirmek olan Mora Terapi alerji terapisinden başarılı sonuçlar elde edilir. Klasik tıpta alerji çoğu zaman kesin tedavisi mümkün olmayan bir durumdur. Hastaya alerjisine neden olan durumlardan uzak durulması tavsiye edilerek, ilaçlarla alerjik durumu baskı altına alınmaya çalışılıyor. Tamamlayıcı tıp yöntemi Mora Terapi cihazları ise alerjiyi reaksiyonlara neden olan sebep yerin sonuç olarak algılar ve alerjiye neden olan asıl sebebi bulup onu ortadan kaldırmaya yöneliyor.


 Mora  Terapi alerji tedavisinde hastanın vücudundaki alerjiye neden olan maddeyle birlikte ağır metal yükü ve elektromanyetik yük gibi diğer toksik yükler de temizleniyor. Seansların ardından hastanın vücudunda birikmiş alerjen yük temizlenmiş oluyor ve hastanın vücudu kalıcı bir şekilde, doğal, sağlıklı durumuna geri dönüyor. Herhangi bir yan etkisi olmayan, hastalıktan önce vücutta olmamış olumsuz bir belirti ortaya çıkartmayan Mora Terapi alerji tedavisiyle hastalarının psikolojik durumunda da olumlu değişim göze çarpıyor.


30 Mayıs 2022 Pazartesi

GLUTATYON ÜRETİMİNİ ARTTIRAN YİYECEKLER

 


 GLUTATYON NEDİR VE NE İŞE YARAR?

Glutatyon, vücudumuzda üretilebilen ve üç aminoasitten oluşan bir proteindir.

Vücudumuzun her an ihtiyaç duyduğu ve bir kalkan görevi gören glutatyonun önemli işlevleri vardır.

Vücutta oksijen ile enerji üretimi sağlanırken ortaya çıkan reaktif oksijen radikalleri vücutta kimyasal değişimlere ve kanser gibi hastalıkların oluşabilmesine sebep olur.

Vücudumuzda bazı hastalıklar gelişirken reaktif oksijen radikallerinden destek alırlar. Bu hastalıklar şunlardır:

• Kalp ve damar rahatsızlıkları

• Kanser

• Alzheimer ve Parkinson hastalığı

• Romatizmal hastalıklar

• Diyabet

• Astım

• Katarakt

• Enfeksiyon hastalıkları

Vücudumuz bu serbest radikallerin zararından korunmak ve radikalleri uzaklaştırmak için çeşitli savunma mekanizmaları geliştirir. Bu savunmayı sağlayan moleküller antioksidan olarak adlandırılır.

 Glutatyon çok güçlü bir antioksidandır.

 Vücutta sağlıklı hücre ve organizmalara zarar vermeye çalışan serbest radikalleri uzaklaştırıp, zararı engelleyen glutatyon; bu uzaklaştırma esnasında elektron verebilen bir proteindir.

 Glutatyonun vücut sağlığımızı korumada önemli rolü vardır.

 Cıva, kurşun, bakır gibi ağır metalleri vücuttan uzaklaştırır.

 Sinir sisteminde görev alan glutamat üretimine de yardımcı olur.

 Glutatyon E ve C vitaminlerinin çalışması için de gereklidir.

GLUTATYON EKSİKLİĞİ NEDEN OLUR, GLUTATYON EKSİKLİĞİNDE NE YAPILMALIDIR?

Glutatyonun vücutta kendiliğinden üretilebildiğini söylemiştik. Fakat glutatyon üretimi yaş ilerledikçe azalır. Ayrıca zamanla vücutta biriken toksinler de glutatyonun etkisini azaltmaktadır.

Glutatyon eksikliğinin bir diğer sebebi de dışarıdan aldığımız zararlı maddeler, kimyasallar ve toksinler olduğu bilinmektedir.

Vücudumuzda zararlı maddelere karşı bir savunma mekanizmasının önemli görevlilerinden biri olduğunu ve pek çok hastalığın gelişimini engellediğini söylediğimiz glutatyonun azalması durumunda vücudumuzda serbest radikallerin olumsuz etkileri de uzaklaştırılmamış olmakta ve çeşitli hastalıklar baş gösterebilmektedir.

Farkında olarak ya da olmadan dıştan maruz kaldığımız toksik maddelerin uzaklaştırılması suretiyle ciddi miktarda glutatyon harcanmaktadır.

Bu durumların bazıları şunlardır:

• Ağır metaller (dövmeler, diş dolguları...)

• Sigara, egzoz vb. dumanlar

• Aseton, tiner gibi çözücüler

• Sentetik gıda boyaları

• Böcek öldürücüler

• Röntgen ve UV ışınları

• Elektromanyetik alanlar

• Kimyasal gıda katkıları

• Telefon, bilgisayar, tablet gibi radyasyon yayan elektronik aletler....

Bunların haricinde glutatyon üretiminin azalmasında yetersiz beslenmenin de etkisi büyüktür.

Ayrıca beraber stres, kaygı gibi duygu durum bozuklukları da glutatyon üretimini düşüren faktörlerdendir.

GLUTATYON SEVİYESİNİ ARTTIRMAYA YARDIMCI OLAN YİYECEKLER

Glutatyon seviyesini arttırmak için glutatyonu oluşturan aminoasitleri içeren besinleri tüketmek daha etkili olacaktır. Bu besinler şunlardır:

• Kırmızı ve beyaz et

• Süt ve süt ürünleri

• Kabak ve ay çekirdeği

• Yer fıstığı

• Keten tohumu yulaf gibi tahıllar

• Bakliyatlar

Ayrıca içeriğinde kükürt olan gıdaların da glutatyon üretimini arttırdığı bilinmektedir.

• Sarımsak, soğan

• Lahana çeşitleri

• Kuşkonmaz

• Ispanak

• Roka

• Bamya

• Karnabahar

• Brokoli

• Hardal otu

Doğrudan glutatyon içeren gıdalar ise şunlardır:

• Ispanak

• Roka

• Domates

• Bakla

• Bezelye

• Avokado

• Kuşkonmaz

Her gıdada olduğu gibi glutatyon üretimine yardımcı gıdaların da fazlaca tüketilmesinin yararı olmaktan ziyade vücudumuza zarar verebileceğini göz önünde bulundurmanızı tavsiye ederiz.

SAĞLIKLI GÜNLER...


16 Mayıs 2022 Pazartesi

MAYDANOZ ÇAYININ SÜRPRİZ FAYDALARI

 


  Günümüzde sebzelerden ve çeşitli bitkilerden çay yapıp içmek oldukça popüler hale gelmiştir. Her bitkinin mutlaka sağlığımıza faydası vardır. Bu çayların popüler olmasının nedeni de çoğunlukla zayıflatma ve ödem attırma etkilerinin oluşundandır.

Zayıflamak için çayı içilen sebzelerin başında da maydanoz gelir. Aromatik özelliği oldukça yüksek olan maydanozun sağlığımıza pek çok faydası vardır.


 MAYDANOZUN FAYDALARI

 Antioksidan özelliğe sahip olan maydanoz; A,C ve K vitaminlerini de içererek bağışıklık sistemine oldukça fayda sağlamaktadır.

 Ağız ve diş sağlığı için de önemli olan maydanoz özellikle ağız kokusunu gidermektedir.

 Önemli bir hastalıktan ötürü olmadığı sürece mide bulantısını gidermeye de yardımcı olur.

 Maydanoz içerik olarak kanserle savaşacak bileşenlere sahiptir.

 Karaciğeri temizleme özelliğine sahiptir.

 İçeriğinde beta-karoten de bulunan maydanoz; göz sağlığını ve retinayı korumaya yardımcı olur.

 Maydanoz, diyabet hastalarında kan şekerini düşürmeye yardım eder.

 Klorofil de içeren maydanoz aynı zamanda anti-bakteriyel etkiye sahiptir.

 Antiseptik özelliği olan maydanoz gaz gidericidir.

Maydanoz tüketiminde dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. Her şeyde olduğu gibi maydanoz da fazla tüketilirse sağlık sorunlarına yol açar. Hamileler, kan sulandırıcı ilaç kullananlar ve hipertansiyonu olan kişiler için fazla maydanoz tüketimi zararlıdır. Maydanozun aşırı tüketilmesi ciltte döküntüye sebep olabilmektedir.

Çiğ halde özellikle yeşil salataların içine konularak tüketilen maydanozun detox suyu ve çay halinde tüketildiği de görülmektedir.


 MAYDANOZ ÇAYININ FAYDALARI NELERDİR

• Maydanoz detox etkisine sahiptir ve güçlü ödem attırıcıdır. Maydanozu çay halinde tüketmek de ödem atmak için önemli bir adımdır.

• Maydanoz çayı idrar söktürücüdür.

• Öncelikle bol su içerek, maydanoz çayıyla da böbrek taşı oluşumunu engellemek mümkündür.

• Karaciğeri temizlediği bilinen maydanoz, çay halinde tüketildiğinde idrar yolu enfeksiyonunu önlemeye de yardımcı olur.

• Adet problemlerine iyi gelen maydanoz çayı; adet söktürücü özelliğe sahiptir ve adet sancılarını da hafifletmeye yardımcı olur.

• Maydanoz çayı sindirim sistemindeki sıkıntılara da iyi gelir ve metabolizmayı canlandırır.

• Maydanoz çayı doğru oranda tüketildiğinde cilt problemlerine de iyi gelmektedir.

• Maydanoz çayı kanser hücrelerinin oluşumunu önlemeye yardımcı olur.

• Maydanoz çayı enfeksiyon hastalıklarını da engeller.

• Vücudu toksinlerden arındırmaya yardımcı olur.

Detox etkisi sebebiyle zayıflamak için sık tüketilen maydanoz suyu ve maydanoz çayı bilinçsizce ve fazlaca tüketildiğindeyse, özellikle böbreğe ve diğer organlara zarar verebilmektedir.

Maydanoz çayı günde sadece 1 bardak tüketilmeli ve en fazla 3 gün art arda içildikten sonra ara verilmelidir.

Maydanoz suyu da aşırı tüketmekten kaçınılmalı ve 15 gün tükettikten sonra 10 gün ara verilmelidir.

Bir anda hiçbir şey yemeyerek yapılan şok diyetlerin sağlığımız zararı olduğunu biliyoruz. Bu doğrultuda zayıflamak üzere gün boyu sadece maydanoz suyu veya kürü tüketmek de oldukça zararlıdır.

Maydanoz çayının pek çok faydasından bahsetmiş olsak da kullanım öncesi mutlaka bir beslenme uzmanına danışmanız faydalı olacaktır.


25 Nisan 2022 Pazartesi

GÜNE DAHA POZİTİF BAŞLAMANIZ İÇİN ÖNERİLER

  


 Pozitif bir gün ve pozitif bir yaşamın temelinde pozitif düşünceler ve sağlıklı bir beden vardır.

Bireyin kendi kendine yaptığı olumlamalar ve duygu durum bozukluklarından (stres, kaygı, aşırı korku ve öfke, depresyon... ) kurtulması ile önce zihinde bir iyileşme ve pozitiflik görülür ve bunun yansıması zihinle ilişkili olarak bedensel sağlıkta da görülebilmektedir.

Ruh-beden-zihin dengesinin ve sağlığının olduğu kişilerin daha sağlıklı ve pozitif bir yaşamı olabilmektedir.

Hayata daha pozitif şekilde devam etmek için bedenimizin bize verdiği her sinyali ve uyarıyı dikkate almalıyız. Ve bedensel rahatsızlıklarımızın zihin sağlığımızla bir bütün olduğunu unutmamalıyız.

Öncelikle vücudumuzda işleyişin düzenli ve normal olduğundan emin olmalıyız. Bunun için sağlıklı beslenme, bağımlılıklardan uzak durma, egzersiz yapma gibi vücudumuza iyi gelecek, sağlıklı olmamızı sağlayacak şeyleri yapmaya özen göstermeliyiz.

Güne daha pozitif başlamak ve gün içerisinde de enerjik olmak için bazı öneriler

• Her gün birbirinin aynısı değildir. Yeni bir gün yeni bir başlangıç olduğundan yeni güne umutlu başlamak çok önemlidir. Geçmişe takılı kalmadan hayata devam etmek, zihnimizde negatif düşüncelere yer vermemek, kendimizi dinlemek ve kendimize zaman ayırabilmek gereklidir. Her yeni güne uyandığınızda pencereyi açıp derin bir nefes almak ve gülümsemek güne daha pozitif devam etmenin anahtarlarından biridir. Gün içinde de bu gülümsemeyi korumak günü daha pozitif geçirmeye yardımcı olacaktır.

• Uyandığınızda kendinizi yorgun ve uykusuz hissediyorsanız, daha enerjik ve pozitif olmak için ılık bir duş alabilirsiniz. Duş kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır.

• Öncelikle uyanınca 1 bardak su içerek gece boyu uyuyan bedeninizi uyandırın. Beslenmenin önemini hepimiz biliyoruz. Güne başlarken mutlaka kahvaltı yapın. Kahvaltı sizi daha mutlu ve enerjik hissettirecektir.

• Kısa bir süre de olsa meditasyon/egzersiz yapmaya çalışın. Sabah yapılan egzersiz de kahvaltı gibi daha mutlu ve pozitif hissetmenizi sağlayacaktır.

• Müziğin insan ruhunu beslediği ve iyi geldiği bilinmektedir. Uyandığınızda enerjinizi yükseltecek ve sizi mutlu edecek müziklerle güne başlamak, gün içinde de daha pozitif olmanıza yardımcı olacaktır.


 DUYGU-DURUM BOZUKLUKLARINDA BACH ÇİÇEKLERİ TERAPİSİ

  Mora Terapi Bach Çiçekleri Terapisi, kişinin zihnindeki tüm olumsuz duygu düşüncelerden kurtulmasına yardımcı olur. Bu duygular örneğin; mutsuzluk, ilgi eksikliği, çaresizlik, öfke, nefret vb.dir.

Zihnin ve ruhun sağlıklı olmadığı bir durumda bütünsel sağlık düşünülemez. Mora Terapi Bach Çiçekleri Terapisi de tam bu noktada daha sağlıklı, mutlu ve dingin bir zihin ve ruh için çalışır. Ayrıca Mora Terapi seanslarında kişiden olumsuz düşüncelerin uzaklaştırılmasının yanı sıra sağlıklı beslenmeye de yöneltme yapılır. Bu sayede kişi ruhen ve bedenen sağlığına kavuşur ve bütünsel olarak bir denge sağlanmış olur.