22 Aralık 2014 Pazartesi

Mora Cihazlarıyla Yapılan Terapi Nasıl Bir Etki Yaratır?

Mora cihazlarıyla yapılan terapide genellikle üç çeşit uygulama söz konusudur. Bu üç uygulama ayrı ayrı kullanılabildiği gibi, genellikle terapilerin tamamına yakınında birlikte, kombine olarak kullanılır. Uygulamalardan ilki; zararlı, toksik veya alerjen madde frekanslarının vücuttan silinmesidir. Uygulamaların ikincisi vücuttan yayılan frekans bilgisinin sağlıklı ve sağlıksız olarak filtrelenmesi ve tanımlanmasıdır. Bu uygulamada sağlıksız frekans bilgisi vücuttan silinir ve sağlıklı frekans bilgisi ise vücutta desteklenir ve yükseltilir.Yapılan üçüncü uygulama ise, vücut ve kişi için gerekli olan sağlıklı frekans bilgisinin güçlendirilmesidir. Bu, genellikle Mora cihazlarıyla yapılan Renk Terapisi, Bach Çiçekleri Terapisi veya S. Tuning Terapisi ile kişinin vücuduna sağlıklı olduğu kesin olarak kanıtlanmış frekans bilgilerinin diğer uygulamalarla birlikte veya ayrı olarak kişiye verilmesi şeklinde olur.
Mora cihazlarıyla yapılan terapilerde, üzerinde MORA markası basılı özel alaşımlı çipler ve homeopatik sıvı kullanılması tedavi etkinliğini önemli oranda artırmaktadır. Terapi sırasında cihaza koyulan çip daha sonra göbek deliğinin altına bir bant yardımıyla yapıştırılır. Bu özel alaşımlı MORA markalı çipler ve homeopatik sıvı, terapi frekanslarını barındırdığından tedavinin devamlılığını sağlar.

Mora Terapi sonrasında kişi her şekilde eskiye oranla daha sağlıklı, bağışıklık sistemi daha güçlü, vücutta birikmiş toksik, yabancı veya alerjen madde miktarı daha az olacak şekilde yeni hayatına başlar.

25 Kasım 2014 Salı

Sizi Ofisimizde Ağırlamaktan Mutluluk Duyarız

Merhaba,
Bugüne dek sizlere cihazımızı anlatan mektuplar gönderdik.
Bu kez size cihazımızı anlatmak değil onunla neler yapabileceğinizi göstermek istiyoruz.
Biorezonans yönteminin temeli Dr. Franz Morell ile Elektronik Müh. Erich Rasche’nin çalışmalarına dayanır. Her madde atomlarının elektron yapısından kaynaklanan ve o maddeye özel olan bir elektromanyetik titreşim paternine sahiptir. Herhangi bir madde vücudu sadece kimyasal özelliği ile değil ayrıca bu elektromanyetik titreşim bilgisiyle de etkiler. Maddenin kendisine özgü bu elektromanyetik frekans paterni elektronik olarak kaydedilerek tedavi için kullanılabilir.
İnsan vücudundaki tüm biyokimyasal işlemlerden daha önemli olan ve tüm vücudu içine alan üst düzey bir kontrol mekanizmasının olduğunu biliyoruz. Vücut üzerinde en üst düzeyde yapılan bu
iletişim vücudu saran enerji meridyenlerini kullanır. MORA-Terapi ile enerji meridyenlerindeki bilgi akışını bozan normal dışı elektromanyetik frekanslar vücuttan silinir. Enerji meridyenlerindeki
blokajların bu şekilde ortadan kaldırılması vücutta çok temelden gelen bir iyileşme yaratır.
-Bu herhangi tipteki bir elektroterapi değildir.
-Manyetik alan tedavisi değildir.
-MORA-Terapi  ile hastalık değil vücudun anormal işlemekte olan iletişim sistemi tedavi edilir. Vücut normalleştiğinde hastalık da kendiliğinden iyileşmiş olur.

MORA-Terapi biyofizikteki en son buluşları kullanan ve bilimsel olarak araştırılmış ve ispatlanmış bir tedavi yöntemidir. Prensipte tüm hastalıklarda MORA-Terapi ile bir iyileşme sağlanabilir, çok ilerlemiş hastalıklarda dahi hastalığın şiddetinin azaltılması mümkündür.
Terapilerdeki en net sonuçlar bağımlılık tedavilerinde, alerjilerde, akut ve kronik ağrı durumlarında, romatizmal hastalıklarda ve kronik zehirlenmelerde alınmıştır.
MORA-Terapi’nin her türlü hastalıkta, çok ilerlemiş olsa bile, iyileşme yaratacağını ve hiçbir zaman hasara sebep olmadığını anımsatmak isterim. MORA-Terapi’nin bu etkisini “kurtuluyorum” diye tanımlıyoruz.
Çalışma alanınızı genişletebilir, hasta memnuniyetinizi artırabilir, hastalarınızda “kurtuluyorum”
etkisi yaratabilirsiniz. Yukarıda saydıklarımız dışında çözümü olmayan pek çok hastalıkta da önemli derecede iyileşme başarısı görebilirsiniz. MORA Nova teknolojisini yakından tanımak, neler yapabileceğinizi görmek üzere sizi ofisimizde ağırlamaktan mutluluk duyarız.

Dilşad Çelebi
Genel Müdür



11 Kasım 2014 Salı

Mora Terapi ile Ağrılardan Nasıl Kurtulabilirsiniz?

Mora cihazlarıyla yapılan terapi yaklaşımına göre ağrılı bölge, sağlıklı durumundan farklı sinyaller veren bir alandır. Ağrılı bölgeden yayılan negatif sinyaller, Mora cihazlarıyla yapılan terapi yöntemiyle giderilir. Mora cihazları üzerinden vücuda sağlıklı sinyaller gönderilir, patolojik ya da uyumsuz sinyaller nötralize edilerek ağrı giderilir. Ağrı hissedilen bölgeden yayılan frekanslar normalden farklıdır ve bu frekansların temizlenmesi ile ağrı ortadan kaldırılabilir. Mora cihazlarıyla yapılan terapi ağrıya yol açan problemin iyileşmesini hızlandırır. Travmaya bağlı ağrılarda Mora cihazlarıyla yapılan terapi çok etkilidir ve çok daha hızlı sonuç alınabilir. Kronik ağrılarda ise ağrının geçirilmesi sistemin bir bütün olarak ele alınmasını ve sistemin üzerindeki olumsuzluğun giderilmesini gerektirir. Kronik ağrıların giderilmesinde, sorun çok iyi tanımlanmaya çalışılarak, belli bir süre farklı Mora cihazlarıyla yapılan terapi uygulamaları bir arada veya birbirinin peşi sıra uygulanır.


 Ağrıyı gidermeye yönelik olarak Mora cihazlarıyla yapılan terapi seansı öncesinde, kişinin ağrı bölgelerini, ağrı şeklini, ağrı geçmişini, ağrı yoğunluğu ve sıklığını tanımlaması istenir. Konu uzmanı Mora Terapisti veya doktoru, kişiden aldığı bilgilerin ışığında uygulanacak ağrı programına karar verir. Kişi, terapi uygulamasının yapılacağı özel odaya alınır. Mora cihazının elektrotları başta ağrı bölgeleri olmak üzere vücudun çeşitli noktalarına bağlanır ve belirlenen ağrı programları aktive edilir. Seans esnasında genellikle rahatlama hali görülür, mevcut şikâyetlerde azalma hissedilir. Nadiren de olsa ağrı bölgesinde hafif karıncalanma, kaşınma hissedilebilinir.Mora cihazlarıyla yapılan terapi seansında kişinin çok farklı ve yoğun bir şey duyumsaması durumu söz konusu değildir. Ağrıların giderilmesinde terapinin uygulama alanlarından biri olan Renk Terapileri yöntemi de uygulanır. Renk Terapisi vücuda her şekilde faydalı olduğu bilimsel olarak ispatlanmış renklerin frekans bilgisinin bir amplifikatör yardımıyla 1.000.000 kez yükseltilerek vücuttaki sağlıklı frekans bilgisinin arttırılması prensibine dayanır. Renk Terapileri, Mora cihazlarıyla yapılan terapi seanslarına destek olarak kullanılabildiği gibi, tek başına da kullanılabilir. Ayrıca kimi Mora Merkezlerinde uygulanan S.Tuning Terapileri de ağrıdan kurtulma seanslarında çok başarılı sonuçlara daha kısa zamanlarda ulaşmayı kolaylaştırmaktadır.

22 Ekim 2014 Çarşamba

Naturel 2014 Beden,Zihin ve Ruh Festivali'ndeyiz

22 Kasım Cumartesi 14.30
Malazgirt Salonu
Askeri Müze Harbiye Kültür Sitesi

Naturel 2014
Beden, zihin ve Ruh Sağlığı Festivali


Biorezonans Nedir? Mora Terapi Nedir? İnsan Sağlığı üzerindeki Etkileri Nelerdir? Neden Önemlidir?




20 Ekim 2014 Pazartesi

Stres için Mora Terapi ve Bach Çiçekleri Terapisi

Mora cihazlarıyla yapılan terapi bağımlılıklar ya da diğer birçok hastalıkta kullanılabileceği gibi duygu-durum problemleri yaşayan kişilerde de kullanılabilir. Yapılan işlem vücudun çevresine yaydığı bozulmuş elektromanyetik sinyalleri (frekansları) filtrelemek ve vücudun elektromanyetik titreşimlerini dengeleyerek düzeltmektir. Bu amaçla kullanılan Mora cihazlarıyla yapılan terapi programları yanında, Mora Homeopati Terapileri ve Mora Terapi içine entegre edilmiş Bach Çiçekleri Terapisi de kullanılır.

Bach Çiçekleri Terapisi, ünlü İngiliz tıp doktoru Dr. Bach’ın, çiçeklerin iyileştirici özellikleri üzerine yaptığı çalışmalar sonucunda geliştirilmiştir. Bach Çiçekleri Dr. Bach tarafından geliştirilmiş olan ve tüm dünyada psikolojik problemler için kullanılan homeopatik kürlerdir. 38 farklı çiçek kürü, 38 tanımlanmış duygu-durum hali için kullanılır. MORA Terapi Bach Çiçekleri Terapisi çiçeklerin yaydıkları elektromanyetik frekansların kaydedilerek bilgisayar programları haline getirilmesi ile oluşturulmuştur. 38 farklı çiçek programının her birinin hangi tip stres ve psikolojik sorunlara iyi geldiği önceden tanımlanmıştır. Bach Çiçekleri Terapisi, kişinin günlük yaşamında hissettiği stresi ve kaygıları azaltmak, ani öfke nöbetlerini gidermek, sabırsızlık, kararsızlık, takıntılı olmak gibi çok farklı duygu durum bozukluklarını gidermek için kullanılır. Bu programların bir veya birkaçı bir arada kullanılarak, kişinin duygu durum bozuklukları çözüme kavuşturulur. Ayrıca Mora cihazlarıyla yapılan Renk Terapileri ve S.Tuning Terapileriyle desteklenen Bach Çiçekleri Terapi programı sonucun etkinliğini arttırmaktadır.



Samimi duygularla doldurulması istenen form ile birlikte kişi, uzman doktor ile yüz yüze görüşmeye alınır. Uzman Mora cihazları kullanıcısı terapist veya doktor, doldurulan formu inceledikten ve kişi ile görüştükten sonra hangi terapi programının ve hangi Bach Çiçeği programının kişi için en uygun kür olduğuna karar verir. Akabinde, kişi, Mora cihazlarıyla yapılacak terapinin uygulanacağı özel odaya alınır, rahat bir koltuğa oturtulur. Mora cihazının elektrodları Stresten Kurtulma seansına uygun olacak şekilde kişinin vücuduna bağlanır ve program başlatılır. Önce Mora cihazlarıyla yapılan frekans filtreleme, düzeltme terapileri başlatılır. Kişi bu sırada herhangi bir şey hissetmez, sadece bir rahatlama hali deneyimler. Seansın bu kısmı 15-30 dakika arası sürer. Daha sonra Bach Çiçekleri uygulamasına geçilir. Seçilen Bach çiçek programları Mora cihazı üzerinde kullanıma hazır hale getirilir ve 8 dakika içinde seçilmiş olan çiçeklerin frekansları, terapi yapılan kişiye aktarılır. Aynı zamanda, bu frekanslar, bir çip üzerinden geçirilir ve bu çip seans sonrasında kişinin göbeğinin 3 parmak altına yapıştırılmak suretiyle terapiye eklenir. Mora cihazlarıyla yapılan terapi seansları arasında kalan zamanlarda bu çip kişide başlatılan enerjetik değişimi destekler. Kişinin şikayetine göre bir seferde en fazla 5 Bach Çiçeği seçilebilir. Kişi için uygun Bach Çiçeklerinin seçilip seçilmediği, terapinin etkinliği konusunda belirleyicidir. Kişi seansın herhangi bir aşamasında ağrı, acı gibi herhangi bir fiziksel etki hissetmez.

15 Ekim 2014 Çarşamba

Görülmeyen Tehlike, Elektromanyetik Kirlilik

İnsanlar ve diğer tüm canlılar için görülmeyen bir tehdit oluşturan elektromanyetik kirlilik ve doğal yeryüzü radyasyonuna karşı kendinizi koruyun.
Hepimiz, insanlar tarafından oluşturulmuş ve giderek büyümekte olan bir radyasyon sahası ile kuşatılmış durumdayız. 9 Ekim 2002 de Almanya’da doktorların (Freiburglu doktorların çağrısı) yayınlamış olduğu deklarasyona göre şu kritik ve kronik hastalıklarda büyük bir artış gözlemlenmektir.




· Çocuklarda öğrenme, konsantrasyon bozuklukları ve anormal davranışlar.
· Kontrol altına alınması gittikçe güçleşen tansiyon bozuklukları
· Kardiyak aritmileri
· Çok genç insanlarda kalp krizleri ve çarpıntıları
· Beyni tahrip eden rahatsızlıklar (Alzheimer gibi…) ve epilepsi
· Lösemi gibi kanserler ve beyin tümörleri
· Baş ağrısı ve migren ağrıları
· Kronik halsizlik, huzursuzluk, uykusuzluk, yorgunluk
· Kulak çınlaması
· Enfeksiyona karşı duyarlılık
· Genel nedenlerle açıklanamayan sinir ve yumuşak doku ağrıları

Bu rahatsızlıkların ortaya çıkması ile  hastanın çevresinde mobil iletişim sisteminin kurulması, yoğun cep telefonu ve telsiz DECT telefon kullanımının başlaması arasında giderek daha da netleşen bir zaman-mekan ilişkisi fark edilmektedir. Avrupa Konseyi’nin 6 Mart 2011 tarihli kararına göre cep telefonu teknolojisiyle ilgili değişiklikler yapılması talep edilmekte ve maruz kalınan radyasyonun bilhassa çocuklar ve gençler için akut bir tehlike arz ettiği ifade edilmektedir.

Günümüzde kendimizi ve çevremizdekileri korumak için alınabilecek tedbirleri uygulamamız zor. Ancak hem insanlar tarafından oluşturulmuş olan radyasyondan hem de doğal radyasyondan korunabilmemiz için uzun yıllara dayalı bir araştırma sonucunda geliştirilen bir cihazla spesifik bir elektrostatik alan oluşturularak radyasyondan korunmak mümkün.
Cihaz, duvarlar ve tavanlar ile kaplı 30 metre yarıçapındaki bir alan içerisinde etkilidir. Spesifik bir alan meydana getiren novaprotect insanların, hayvanların ve bitkilerin sağlığını radyasyonlu ortama rağmen koruyabilmektedir. Vücudumuz için zararsızdır çünkü bir elektrik akımı yaratmaz, sadece ilk dermal tabaka üzerinde etkisi vardır. Bu mekanizma, hem suni hem de doğal radyasyonun vücudumuza nüfuz etmesine karşı güvenilir bir koruma sağlar.


25 Eylül 2014 Perşembe

Beslenme Çantasından Cevizi Eksik Etmeyin

Okulların açılmasıyla birlikte ailelerin, yaz tatildeyken bazı değişikliklere uğrayan alışkanlıkları tekrar düzene sokmaları gerekiyor. Özellikle besleme bu konuda büyük önem taşıyor.  Çocukların gerek sağlıklı ve düzenli beslenmesi, gerekse okul başarılarını bir basamak üste taşıması için yiyip içtiklerine çok dikkat edilmesi gerekiyor. Kahvaltının çocuklar için en önemli öğün olduğunu söyleyen Memorial Şişli Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Uz. Dyt. Yeşim Çelik, okul çağı çocuklarda beslenme hakkında bilgi verdi.
Anne-baba çocuğa örnek olmalı
Yaz tatilinde kazanılan yeni alışkanlıklar (uyku saatlerindeki değişiklikler, sabah geç kalkıldığı için kahvaltı saatinin sarkması ya da öğle yemeğinin atlanması, sıvı tüketiminin ve ara öğünlerin azalması) okulların açılmasıyla yerini; yeterli, dengeli ve düzenli beslenmeye bırakmalıdır.  Yetersiz ve düzensiz hale gelen bu beslenme alışkanlıklarını düzenlemede, anne babalara büyük iş düşmektedir. Çocuğu zorlayarak veya ödül-ceza yöntemiyle değil; mantıklı bir şekilde anlatarak ve onlara örnek olarak düzeni sağlamak gerekmektedir. Çocukların duyduklarından ziyade gördüklerini uyguladıkları unutulmamalıdır.
Kahvaltı alışkanlık haline gelmeli
Çocuklar için kahvaltı en önemli öğündür. Sağlıklı bir kahvaltı, çocukların güne zinde başlamasını sağlamakta, gün içerisinde yapılan faaliyetlerin; anlama, algılama, anımsama ve verimli bir şekilde olması açısından büyük önem taşımaktadır. Kahvaltının ebeveynlerin gözetiminde, okula gitmeden yapılması önerilmektedir. Dengeli bir kahvaltının çocukların okul başarısında olumlu etkileri vardır. Kahvaltı yapılmadığı durumlarda yorgunluk, dikkat dağınıklığı, baş ağrısı ve okul başarısında düşmeler gözlemlenir. Bu nedenle kahvaltıyı alışkanlık haline getirmek gerekmektedir.

Beslenme çantasından cevizi eksik etmeyin
Dengeli bir kahvaltıda; peynir, yumurta, tahıllı ekmek, domates, salatalık, maydanoz, biber gibi yeşillikler ile dilimlenmiş taze meyveler mevsimine uygun olarak bulundurulmalıdır. İçecek olarak da taze sıkılmış meyve suyu ve süt tercih edilmelidir. Ceviz, kahvaltılarda olması gereken, içeriğindeki yağ asitleri ile beyin gelişimine yardımcı bir besindir. Pekmez, bal, fındık ezmesi veya reçel de çocukların günlük enerjilerine katkıda bulunabilecek karbonhidratlı besinlerdir. Bazen çeşitlilik sağlamak için çocuklara kahvaltılık gevrekler de verilebilir. Yanına taze sıkılmış meyve suyu, taze dilimlenmiş meyve, ceviz ve fındık eklenirse kahvaltı daha yeterli hale gelecektir. Çocukların sıkılmamaları açısından bazen kahvaltıda peynirli veya sebzeli gözleme, börek veya simit de verilebilir.
Öğle yemeğinin evde hazırlanması önemli
Çocuğun okulda geçirdiği vakitlerde beslenme olanaklarını çok iyi tanımak gerekmektedir. Bazı okullar tabldot seçenekleri sunmakta, bazı okullarda ise fastfood tarzı yemeklere çocuklar çok rahat ulaşmaktadır. Ayrıca toplu beslenme yapılan yerlerde çıkan yemekler, çocukların damak tadına uygun olmayabilir ya da alışkın olmadıkları yemekleri tüketmek istemeyebilirler. Bu konuda çocuk asla suçlanmamalıdır. Aileler, okulda hazırlanan menüleri kontrol ederek, çıkan yemekler konusunda fikir sahibi olabilir ve çocuğun öğle yemeğini tüketmek istemediği durumlarda evden götürmesi sağlanabilir. Bu durumda, tavuklu, peynirli, ton balıklı sandviçler hazırlanabilir; yanına salata, ayran, süt veya meyve suyu gibi alternatifler sunulabilir.
Ara öğün yapmayan çocuklar daha çok abur cubur tüketiyor
Vaktinin büyük kısmını okulda geçiren çocukların beslenme çantasına sağlıklı atıştırmalıklar konulmalıdır. Aşırı yağlı, şekerli, tuzlu yiyeceklerden ve gazlı içeceklerden uzak durulmalı; bunların yerine süt, yoğurt, taze meyve, meyve suyu,  kuru yemiş, kuru meyve, peynirli sandviç, evde yapılmış kek ya da kurabiye gibi atıştırmalıklar tercih edilmelidir. Yapılan araştırmalar, ara öğün yapmayan çocukların abur cuburu daha çok tükettiğini, ana öğünleri de kimi zaman atladıklarını göstermektedir.
Akşam yemeklerinde et ve sebze tercih edilmeli
Akşam yemeklerini çocuğunuzla yemeniz, sadece porsiyonunu doğru ayarlamanız gerekmektedir. Akşam yemeklerinde et ile pişirilen sebze yemekleri; süt grubundan ayran ya da yoğurt; tahıl grubundan ise pilav, makarna ya da ekmek eksik edilmemelidir. Özellikle kalsiyum içeriği fazla olan süt ve süt ürünleri çocuğunuzun kemik ve diş gelişiminde önemli rol oynamaktadır. Sebze yemeği ile vitamin, mineral ve karbonhidrat ihtiyacı karşılanır. Çocukların sağlıklı beslenmesi için gerekli porsiyon yetişkinlerin ortalama 1/3′ü kadardır. Bunun dışında çocuğa fazlasını yemesi konusunda ısrarcı olunmamalıdır.
Küçük yaşlarda su içme alışkanlığı kazandırılmalı
Çocuklara su içme alışkanlığını küçük yaşlarda kazandırmak çok önemlidir. Okula giderken mutlaka yanlarına su şişesi koyulmalı ve gün içerisinde bunu tüketmeleri konusunda telkinde bulunulmalıdır. Sağlıklı beslenme alışkanlığı, çocuklara okul ve sosyal hayatta zindelik, başarı getirmektedir. Alışkanlıkların değişmesinin zaman aldığı unutulmamalıdır. Yaz boyunca serbestçe yemeye alışan çocuğun, sağlıklı bir beslenmeye geçmesi için zaman gereklidir. Bu konuda ailelere düşen, onlara karşı sabırlı ve destekleyici bir yaklaşım izlemeleridir.
http://www.sagliktayenilikler.com/cocuk-beslenmesine-nelere-dikkat-etmeli/


22 Eylül 2014 Pazartesi

"Yediklerim tuzlu geliyor..."

Beni tanıyan ve yemek yediğimi gören herkes bir kez "Yapma Allah aşkına kendini öldürüyorsun, kör olacaksın vs." gibi bir konuşma yapmıştır. Ve karşılığında da "Ama benim tansiyonun çok düşük tuz yemezsem her tarafım titriyor" cevabını mutlaka almıştır.


Duyduk duymadık demeyin! Biliyorum beni seven bütün dostlarım memnun olacak. Ben de inanamıyorum. İki gün önce Mora Terapist Servet hanımın listesinden "Döner"imi zevkle yerken ağzım burnum birbirine karıştı. İlk kez sizlerin "Çok tuzlu" dediğiniz de yüzünüzün aldığı şekil bende oluştu ve anladım. Öğğğ "çok tuzlu" iğrenç bir şeymiş.

İnsanın ağzının içi yangın yeri gibi oluyor, yamuşuyorsun, dilinin üzerindeki tüycükler şişip, isyan ediyor. Hele boğazından yutağa geçerken eyvahlar olsun.

Olsun da; Bu da ne ben tuzu severim tuzsuz bir lokma yiyemem. Bana neler oluyor dehşete düştüm. Karşımda yemeğini zevkle yiyen kızım durumumu anladı ve kıs kıs gülerek: "Tuzlu mu geldi?" diye sordu, düşünün.

Ertesi gün ikinci Mora Terapi seansım için Uzmanlar Tıp Merkezi & Estetik, Bakırköy'de Servet hanıma gittim. Başıma geleni anlattım. Güldü ve beni şoka uğratan sözcükler dudaklarından döküldü: "Gayet normal Hürriyet Hanım ben sizin tuz bağımlısı olduğunuzu henüz öğrendim ama zaten size uyguladığımız terapide tuzda vardı. Mora Terapi bağımlılıkları gidermek için var. Biz sizden kilo yapabilecek herşeyi siliyoruz." dedi.

Daha ilk seansta asla ayrılmak istemediğim TUZumdan ayrıldım. Servet Hanım terapiye başlamadan "Önce insanın kendisinin istemesi lazım" demişti. Bence yanılıyor. Çünkü bana "tuzu sizden sileceğiz" deseydi emin olun kabul etmezdim. Asla tuzumdan ayrılmazdım. Oysa şimdi yediğim yiyeceklerin tadını daha bir başka alıyorum. Yanımdan hiç ayırmadığım tuzlukla, rutubetlenip akmıyor diye çay tabaklarına tepeleme doldurup yarısını yemeğime döktüğüm, yarısını da acı biberimi batırıp yediğim TUZla işim kalmadı.

VE en ilginci yemeklerin piştiği kadar tuzlu yani benim için "tuzsuz yemek" hiçbir yerimi titretmiyor:)) Beni mutsuz etmiyor. Aksine acayip mutluyum. Teşekkürler Mora Terapi, Teşekkürler Servet Hanım, teşekkürler Uzmanlar...

Mora Terapi ile yapılabileceklere sonsuz inanıyorum. Alkol, uyuşturucu, sigara ve yeme bağımlılıklarına kesin çözüm olabileceğine inancım sonsuz. Ama tabii ki benim ikinci seansım daha bu bakalım devamında neler olacak. Hele ki ben ikinci seansımdan sonra Mersin'e uçuyorum. Sevgili kankardeşim Aslı benim için içli köfteler, dolmalar ve en sevdiğim herşeyi döktürecek. Mersin'e 67 kilo gidiyorum. Bakalım dönüşte ne olacak?


Kendimi seviyorum, sizi seviyorum. Kendinize iyi davranın. Sevgiyle kalın

Hürriyet Turnalı
http://www.hport.com.tr/hurriyet-turnali/kendimi-bastan-yaratiyorum-6-sok-olay-mora-terapi-yediklerim-tuzlu-geliyor

19 Eylül 2014 Cuma

Mora Terapi ile Zayıflama Deneyimi

Haydi buyrun "bu da nereden çıktı şimdi?" demeyin, haklısınız. Vallahi ben bile kendime şaşırdım.

Hayatım boyunca öyle sık sık ya da düzenli bir periyotta estetik merkezlerine giden bir olmadım. Hatta krem bile kullanmadım desem gayet doğru olur. Ben bu tip işlerde biraz üşengecim. Banyo bitiminde Johnson's Baby bebek yağını yüzümden tabanıma kadar sürer iki dakika bekler tekrar bir duşlanır çıkarım. Bütün bakımım bu kadar. Toplasan hayatımda üç yada dört kez bir estetik merkezine gitmişim. Bunlardan biri de Uzman estetisyen Servet Çetin hanımın Eskişehir'deki güzellik merkezi..

Servet hanım son derece konusunda bilgili, son derece güler yüzlü, konuşması zevkli, hoş ve zarif bir hanım nasıl olmuşta dostluğumuz uzun bir ara vermiş bilemedim. Ama mailini okur okumaz hatırladım ve hemen aradım. Uzunca hasret giderdiğimiz konuşmamızın sonunda dedi ki;

"Hürriyet'çiğim müsait olur olmaz bana geliyorsun ve sana Mora Terapi uygulamaya başlayıp o hiç sevmediğin listelerden birini veriyorum."

ŞOK! İmdat uzun zamandır görüşmediğim bir dost ve diyet listesi. Allah'tan o Eskişehir'de ben İstanbul'dayım üstelik Mora Terapi diye bir şey hiç duymamışım.

"Bebeğim Eskişehir'e bu aralar gelmem biraz zor" dedim.

İKİNCİ ŞOK! Servet Hanım Eskişehir'den İstanbul'a transfer olmuş ve Uzmanlar Estetik adlı kuruluşun yöneticisi ve kendisi Uzman estetisyenliğin yanı sıra Mora Terapist. Kaçar yanım kalmadı.

Tabii ki gittim. Harika bir estetik merkezi "Uzmanlar Estetik" pırıl pırıl, ışıl ışıl... Uzmanlar Tıp Merkezi de varmış. Servet Hanım Mora Terapi hakkında bana şöyle bilgiler verdi (kısa geçiyorum çünkü işlemler sırasında çektiğimiz videolarla size kendisi tüm detayı anlatacak):

Mora-Terapi ile hamur işi, ekmek, makarna, tatlı, çikolata yada benzeri yiyeceklere olan düşkünlük siliniyormuş. Açlık hissi azalıyormuş. Enerji dengelendiği için psikolojik durum rahatlıyor ve bir yandan da vücut ağrıları azalıyormuş. İnanılmaz ilginç geldi. Ben her şeyin beyinde bittiğine inananlardanım. Tabii ki tek faydası zayıflamaya yardımcı olmak değil. Sigara bırakmak, uyuşturucu ve alkol tedavisi ve bir çok kullanıldığı alan varmış zamanla tek tek size anlattıracağım. İnandım ve Mora Terapiye başladım.


 .


 Çiplendim ben:))



Hürriyet Turnalı/hport.com.tr
http://www.hport.com.tr/hurriyet-turnali/kendimi-bastan-yaratiyorum-5-mora-terapi-ile-zayiflanir-mi-mora-terapi-nedir

17 Eylül 2014 Çarşamba

İş Yaşamında Stresle Baş Etmek

Hayatımızın ortalama üçte birini geçirdiğimiz iş yerlerimiz, olumlu–olumsuz etkileriyle yaşantımızda önemli bir yer tutarak psikolojimizi derinden etkiliyor.



Psikolog Ayşe Yanık Knudsen, ekonomik koşulların ağırlaşması ve rekabet koşullarının artması sonucu çalışanlardan beklentilerin daha da yükseldiğini belirtiyor. İş ve çalışma koşullarının çalışan üzerinde oluşturduğu baskının da strese yol açtığını vurgulayan Knudsen, “Aşırı stres kişiler için de kurumlar için de sorunlara yol açar, verimliliği düşürür, kişinin yakın çevresini ve toplum sağlığını da olumsuz yönde etkiler” diyor.

İŞ YERİNDE STRESİN NEDENLERİ
Gerek çalışanların kendi beklentileri, gerekse patronların beklentileri, insan iç dünyasında gerilimlere yol açabilir. Psikolog Knudsen’e göre, çok fazla sorumluluk altında olmak, görev dağılımında adaletsizlik olduğunu düşünmek, mesleki ilerleme ile ilgili endişeler, birlikte çalıştığı ekipte uyumsuzluk yaşamak, alınan ücret ve maaşlar konusunda kaygıların olması, kişinin yaptığı önemsiz ya da var olmayan hataların büyütülmesi, arkasından konuşulması, dışlanması, bilgi saklanması, yanlış giden her şeyin faturasının ona çıkarılması, bağırılması, hakaret edilmesi gibi nedenler çalışanlarda strese neden oluyor.

PATRON VE ÇALIŞANLAR BİRBİRİNİ ANLAMAZ
Söz konusu kişi bir işverense, onun da strese girmesine neden olacak birçok etken var. Knudsen o etkenleri şöyle sıralıyor: “Şirketinin geleceği, çalışanların uyumsuzluğu ve problemleri, alt yöneticilerin sorunları, finans ve yatırım planlamaları strese neden oluyor. İşverenlerin yüklendikleri stres, genelde çalışanlardan daha fazladır. Ama umumiyetle patron ve çalışanlar birbirini anlamazlar, kendi yüklendikleri stresi önemser, diğerininkini yok sayarlar.”

STRESİN YARATTIĞI OLUMSUZ SONUÇLAR
Stresle baş edilemeyen durumlarda insanlarda hem bedensel hem de psikolojik sorunlar görülüyor. Başa çıkamadığı streslerin birikmesi sonucu kişide uyku bozukluğu, içine kapanık bir ruh haline bürünme, işe odaklanamama ve görevlere gerektiğinde yoğunlaşamama gibi durumlar ortaya çıkabiliyor. Performans ve verimliliğin düşmesi şirketlerde gizli kayıplara yol açıyor. İşyerinde değersiz ve baskı altında hissetme, gelecek üzerine kaygıların artması, kişinin içine kapanık bir ruh haline bürünmesine neden olabiliyor. İş stresi, sigara ve alkol gibi sağlıksız alışkanlıkları tetiklerken şirketlerde kayıplara yol açıyor.

İŞ YERİNDE STRESLE NASIL BAŞ EDİLİR?
Strese neden olan faktörleri tamamen ortadan kaldırmak mümkün olmasa da onunla mücadele etmenin yolları mevcut. Psikolog Ayşe Yanık Knudsen, o yollarla ilgili olarak da şunları söylüyor:

“İş yerindeki koşulları ve sizi rahatsız eden durumları uygun bir dille yöneticinizle paylaşın. İş yerinde güvendiğiniz arkadaşlarınızdan yardım isteyebilirsiniz. Ne olursa olsun eve iş getirmeyin. Eşinize, sevdiklerinize, çocuklarınıza mutlaka zaman ayırın. Düzenli aralıklarla aile büyüklerinizi arayın ve ziyaret edin. Kendinize ve hobilerinize zaman ayırın. Kitap okumak, müzik dinlemek, yürüyüş yapmak ya da sevdiğiniz bir arkadaşınızla bir kafede oturup sohbet etmek de size iyi gelecektir. Belirli aralıklarla iş yerinde dolaşın, yürüyün ya da merdiven inip çıkın. Mümkünse temiz hava alın, hareket etmeniz kan dolaşımınızın da harekete geçmesine yardımcı olacaktır. Her yolu denemenize rağmen stresiniz devam ediyorsa, daha verimli olabileceğiniz ve kendinizi daha mutlu hissedebileceğiniz bir iş araştırabilirsiniz. Ancak işinizle ilgili ani bir karar vermekten kaçınmalısınız. Sorunlarla başa çıkılamadığı durumlarda bir uzmandan yardım alın.”
http://www.ntvmsnbc.com/id/25319865

15 Eylül 2014 Pazartesi

Bağışıklık Sisteminizi Kışa Hazırlayın

Havalar soğudu, kış geldi. Yoğun stres, uykusuzluk ve dengesiz beslenme bağışıklık sistemini direkt olarak zayıflatıyor.  Peki bağışıklık sisteminiz kışa hazır mı? Kışı hasta olmadan, sağlıklı geçirmek için bağışıklık sistemini desteklemek şart! Liv Hospital İç hastalıkları Uzmanı Dr. Alev Özsarı bağışıklık sistemini kuvvetlendirecek 10 öneriyi anlattı…
1) Doğru beslenin Tam tahıllı ürünler, karbonhidrat, protein ve yağı dengeli tüketin. Sigara, alkol, şekerden uzak durun. Antioksidan alın. Antioksidanlar hücreye zarar veren maddeleri, serbest radikalleri yakalar ve yok eder. Soğan, sarımsak, ıspanak, dereotu, maydanoz, turunçgiller, domates, brokoli antioksidan açısından zengindir. Taze ve mevsiminde sebze meyve yiyin.
2) Yeterli ve kaliteli uyuyun: Kaliteli uyku sağlığımız için en az su içmek kadar önemlidir. İyi bir uykunun başlıca ölçüsünün kişinin sabah dinç uyanması ve kendisini gün içinde zinde hissetmesidir. Kalitesiz bir uyku verimi düşürür, konsantrasyonu bozar, bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden olur.
3) Haftada en az 3 gün açık havada yürüyün: Yoğun trafik ve egzoz dumanından kurtulun ve yeşil alanlara yürüyüş yapın. Özellikle açık ve temiz havada zaman geçirilmesi sağlam bir vücut ve güçlü bir bağışıklık sistemi için oldukça yardımcıdır.
4) Bilgisayar başında ve hareketsiz çok zaman geçirmeyin
5) Gereksiz ilaç kullanımından, özellikle gereksiz antibiyotik kullanımından kaçının.
6) Düzenli egzersiz yapın: Hastalıktan korunmada ve engellemede egzersizin çok büyük bir önemi var. Düzenli egzersiz bağışıklık sistemini kuvvetlendiriyor, virüslerle ve bakterilerle savaşmayı sağlıyor.
7) Kendinizi aşırı derecede yormayın: Dinlenmek için kendinize zaman tanıyın.
8) Stresten uzak durun ya da stresi yönetmeye çalışın:  Stresliyken vücut stresi yok edebilmek için maddeler üretir ve dengesini şaşırır ve immün sistemde çöküş meydana gelir. Bu nedenle stres dönemlerinde hepimiz daha sık hasta oluruz. Mesela uçuk çıkar.
9) Sevdiklerimizle bol vakit geçirin, güçlü sosyal bağlar kurun
10) Pozitif düşünün, olumlu olmak insanı bedenen ve duygusal olarak rahatlatır.
http://www.sagliktayenilikler.com/bagisiklik-sisteminiz-kisa-hazir-mi/


9 Eylül 2014 Salı

Doktora Danışmadan alınan Ağrı Kesiciler Ağrıyı Artırabilir


Ülkemizde yapılan çalışmalara göre en sık rastlanan ağrı yerleri; baş, bel (%13.2), bacaklar (%13.2) ve karın bölgesi (%11.2) olarak sıralanıyor. Türkiye’de başağrısı sıklığını saptayan epidemiyolojik çalışmaya göre ise migren yüzde 16, gerilim tipi başağrısı ise yüzde 35 oranında görülüyor. Özellikle baş ağrılarından mustarip olanların yaptığı en büyük yanlış ise sık ağrı kesici kullanımı. Doktora danışmadan ve sık aralıklarla alınan ağrı kesiciler, ağrıyı azaltmıyor aksine artırıyor.
Türk Nöroloji Derneği (TND) Yönetim Kurulu Üyesi ve Algoloji Çalışma Grubu Moderatörü Doç. Dr. Levent Ertuğrul İnan, küme tipi başağrılarının özellikle erkeklerde daha çok görüldüğünü belirtiyor. Dünya ile karşılaştırıldığında baş ağrılarının Avrupa ve Kuzey Amerika ile benzerlik gösterdiğini anlatan Doç. Dr. Levent Ertuğrul İnan, Uzakdoğu’da baş ağrısının daha az görüldüğüne dikkat çekiyor.
Batı illerinde ağrı sıklığı daha fazla
Çocuklukta da baş ağrısının sık görüldüğünü ifade eden Doç. Dr. İnan, bölgelere göre ağrı haritasını şöyle açıkladı:
“Türk Eczacılar Birliği ve Türk Algoloji Derneği’nin birlikte yaptığı çalışmada araştırmaya katılan kişilerin yüzde 63.5′i son üç ay içinde ağrıdan yalandıklarını belirtmişlerdir. Ağrı çekenlerin yüzde 73.2′sinde bu ağrı 6 aydan uzun süren ağrılar yani kronik ağrılar olarak karşımıza çıkmaktadır. Ağrısı olanların yarısı (yüzde 50.1) batı, yaklaşık beşte biri (yüzde 18) orta bölgede, yüzde 5.5′i kuzeyde ve yüzde 9.1′i güneyde yaşamaktadır.”
Doktora danışmadan ağrı kesici kullanmayın
Türkiye’de ağrı konusunda yapılan en önemli hatanın ağrı kesici kullanımında görüldüğünü vurguluyan Doç. Dr. Levent Ertuğrul İnan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türk Eczacıları Birliği’nin verdiği rapora göre kişi başına düşen ağrı kesici miktarı yıllık iki kutudur. 1999 yılında yapılan çalışmada ağrısı olan kişilerin yüzde 73′ünün ağrı kesici kullandığı tespit edilmiştir.
Türkiye’de diğer ülkelerde olduğu gibi doktora danışmadan ağrı kesicilerin sık kullanımı yaygın görülmektedir. Örneğin baş ağrısında  ağrı kesicinin sık kullanımının; tersine baş ağrısını artırıp tedaviyi zorlaştırdığı bilinmektedir.”
http://www.sagliktayenilikler.com/yanlis-agri-kesici-kullanimi-agriyi-azaltmiyor/

4 Eylül 2014 Perşembe

Ağrının Uyarıcı Etkilerini Dikkate Alın

Akut ağrı pek çok hastalığın en erken belirtisi olduğu için ağrı çeken çok sayıda kişi zaman geçirmeden doktora başvuruyor. Bu sayede ağrının uyarıcı ve dikkate alınması gereken yönünden yararlanılmış oluyor.

Dünya Ağrı Enstitüsü Vakfı CEO’su ve Türk Ağrı Derneği Başkanı Prof. Dr. Serdar Erdine, "Hangi tür ağrıların altında hangi hastalıklar yatıyor?" sorusuna yanıt verdi.

BAŞ ÇEVRESİ
* Sinüzit: Sinüs adı verilen ve kafatasında bulunan boşlukların iltihabı, burun ve göz çevresinde şiddetli ağrıya yol açar.

* Zona: Zona adı verilen sinir iltihaplarında yüzün tutulan sinirinde çok şiddetli ağrılar görülür. Buna en çok göz çevresinde rastlanır.

* Nevralji: Yüze giden sinirlerin elektrik çarpması tarzındaki ağrılarıdır. Yüz yıkama, traş olma veya yemek yeme gibi durumlarda ortaya çıkar.

* Kulak ağrısı: Dış, iç ve orta kulak yolu iltihapları şiddetli kulak ağrısına yol açar.

* Başın üst bölümü: Beyin kanaması, hipertansiyona bağlı başağrıları, kafa içi basıncının değişmelerine bağlı ağrılar, menenjit ve ensefalit gibi merkezi sinir sistemi enfeksiyonları, beyin tümörleri başın üst bölümünde ağrı ortaya çıkaran nedenlerdir.

* Boyunda kireçlenmeler: Boyundaki kas spazmlarına ve kireçlenmelere bağlı ağrılar başın arkasına yayılabilir.

* Boynun arkasında uyuşukluk ve elektrik çarpması tarzında ağrı: Saçlı derinin arka bölümünün duyusunu sağlayan oksipital sinirin sıkışmalarında tek taraflı ağrı ortaya çıkabilir.

BEL AĞRILARI
* Bel bölgesinde akut ağrı: Bu ağrı türü en çok kas spazmlarıyla ilişkilidir. Omurga kaynaklı ağrılar da en fazla belde görülür.

* Bel fıtığı: Bel fıtığı, kalçaya ve bacaklara yayılan şiddetli ağrıya neden olur. Belin ortasında ortaya çıkan bu ani ve çok şiddetli ağrı akla bel omurlarında çökme kırığını getirir. Özellikle kemik erimesi bulunan hastalarda bu durum sık görülür.

* Kireçlenmeler: Kireçlenmeler, belde yer alan çeşitli eklemlerin iltihaplanması ve omurga kanalı darlıkları bel ağrısına neden olabilir.

* Zona: Bu sorun halinde karnın aynı tarafıyla birlikte belde de ağrı oluşur.

GÖĞÜS VE SIRT BÖLGESİ
* Göğsün ön bölümü: Bu bölgede yer alan ağrıların en bilinen ve korkulanı kalp kaynaklı ağrılardır. Kalp damarlarının daralmasına bağlı göğüs ağrısı göğsün ön bölümünde hissedilir. Sol tarafa doğru yayılsa da genellikle yaygın olma eğilimindedir ve göğsün bütün ön duvarını kaplar.

* Kalp kılıfı iltihabı-perikardit: Kalp damarlarında darlık dışında kalp kaynaklı başka bir ağrı da kalp zarının iltihaplanmasına bağlı olan ağrıdır.

* Ana damarların yırtılması: Kalpten çıkan büyük damarların yırtılmalarına bağlı olan şiddetli ağrıdır.

* Kalbe bağlı olmayan ağrılar: Kalbin dışında akciğerin akut hastalıklarında da bu bölgede ağrı görülür. Bunların en önemlileri plörezi, pnömotoraks, akciğer kanseri ve akciğer embolisidir. Göğsün ön bölümündeki diğer ağrı nedenleri, reflü hastalığına bağlı göğüs kemiği arkasında yanma, kas kaynaklı ağrılar, kaburga kemiklerinin çatlaması, kırılması ya da kireçlenmesine bağlı ağrılar ile zona ağrılarıdır.

SIRT BÖLGESİ
* Kas spazmı: Akciğer hastalıkları bu bölgede de ağrıya neden olabilir. Ancak sırt ağrılarının en sık görülme nedenleri akut kas spazmlarıdır.

* Kireçlenmeler ve sırt fıtığı: Omurga hastalıkları (sırt omurlarında fıtıklaşma, skolyoz ve kifoz gibi omurga eğrilikleri veya omurganın sırt bölümünde kireçlenme) da önemli sırt ağrısı nedenidir.

* Zona: Akut sırt ağrısına yol açabilir.

* Safrakesesi hastalıkları: Ağrı sırtın sağına yayılabilir.

KARIN BÖLGESİ
* Apandisit: İncebağırsak hastalıkları ve apandisit (erken dönemde) bu bölgede ağrıya neden olur.

* Boğulmuş göbek fıtığı: Bu sorunun varlığında göbek çevresinde ağrı hissedilir.

* Üst orta bölge: Bu bölgenin ağrıları genellikle mide, onikiparmak bağırsağı, pankreasın iltihabi hastalıkları ve kanserleri ile ilgilidir. Safrakesesi taşı, tümörü ve iltihabında ağrı bu bölgeye yayılabilir. Diyafram fıtığında da karnın üst orta bölümünde ağrı meydana gelebilir.

* Üst sol bölge: Bazen mide, dalak, pankreas ve kalınbağırsakla ilgili hastalıklarda ağrı görülebilir. Özellikle travma sonrasında karnın bu bölümünde meydana gelen ağrı dalak yırtılmasını akla getirir.

* Üst sağ bölge: Safrakesesi taşları, iltihapları ve kanserleri, bu bölgedeki ağrının ilk akla gelen nedenleridir. Karaciğer hastalıkları, özellikle karaciğerin çok fazla büyümesine ve kapsülünün gerilmesine bağlı olarak ağrıya neden olabilir. Bazen pankreas veya onikiparmak bağırsağından kaynaklanan hastalıklar da karnın sağ üst bölgesinde ağrıya yol açar.

* Alt orta bölge: Bu bölgede ağrı, kalınbağırsak iltihaplarına, kadınlarda idrar yolu enfeksiyonları ya da üreme organları ile ilgili hastalıklara bağlı olabilir. Bu bölgenin sık görülen ağrılı bir hastalığı da spastik kolondur.

* Alt sol bölge: Son bağırsaktan kaynaklanan problemler sıklıkla bu bölgede ağrıya yol açar. Divertikülit adı verilen özel bir kalınbağırsak iltihabı ile Crohn hastalığı bu ağrılara yol açan örnekler arasındadır.

* Alt sağ bölge: Kalınbağırsak hastalıklarında bu bölgede de ağrı görülür. Apandisit ağrısının, başlangıç döneminin ardından karnın sağ alt bölümüne yayıldığı unutulmamalıdır.

*Tüm karın bölgelerinde ağrı: Karnın tümünde yaygın akut ağrı en çok; spastik kolonda, bağırsak tıkanmaları veya delinmelerinde, karın zarı iltihabında (peritonit), ailesel Akdeniz ateşi hastalığında ve karın içi kanamalarda görülür.

http://www.haberturk.com/saglik/haber/788283-iste-vucudun-agri-haritasi

2 Eylül 2014 Salı

Kilomuzu Korumak Kilo Vermekten Daha Zor

Uzman Diyetisyen Pınar Kural Enç, kiloyu vermek kadar korumanında sağlık açısından son derece önemli olduğunu söyledi.
Enç, konuya ilişkin olarak yaptığı açıklamada, “Fazla kilolarınızdan kurtuldunuz. Ya tekrar geri alırsak diye mi endişeleniyoruz. Peki, şimdi ne yapmak gerekiyor? Eski yeme alışkanlıklarımıza geri dönüp, nasıl olsa 1-2 kilodan bir şey olmaz deyip, eskisi gibi kontrolsüz yemeğe mi başlayacağız? Tabii ki hayır. Kilo vermenin devamı olarak kilo kontrolünde olmanızda önemli” diye konuştu.
Uzman Diyetisyen Pınar Kural Enç konu ile ilgili yaptığı değerlendirmede şunları kaydetti; “Öncelikle hiçbir zaman unutmamız gereken nokta koruyabileceğimiz ağırlık hedef noktamız olmalı ve doğru bir diyet programından sonra her zaman beslenmemizi kontrol altında tutmalıyız.
Aslında birçoğumuz da kilo korumanın, kilo vermekten daha zor olduğunu birkaç kez deneyimlemişizdir. Kiloyu koruma konusunda yetersiz kalınması, iki temel nedene bağlanabilir.
Birincisi; Gerçekçi olmayan ve ulaşılamaz hedefler belirlenmesidir. Sonuca ulaşılsa dahi o kiloyu korumanın oldukça zor olur çünkü ulaşılan kilo bireyin sabitlemek de zorlanacağı kilodur ve birey bu kiloyu uzun süreli koruyamayacaktır. Bunun sonucunda da birey kendini kısır bir döngünün (kilo alıp-verme) içinde bulacaktır.
İkincisi ise; Bireyler, zayıflama programında kazandıkları olumlu beslenme alışkanlıklarını devam ettirmezler ve program süresince yaptıkları aktiviteyi bırakırlarsa, kiloyu koruyamama ve tekrar kilo almaları olasıdır. Diyet yaparken ,koruma zamanında kesinlikle uygulayamacağımız kuralları uzmanınızla belirleyerek diyette yer vermediğimizde korumamız çok daha kolay olur.
Bu programlarda ki genel amaçta; kaybedilen kiloların tekrar geri alınmasını önlemek veya minimum düzeyde olmasını sağlamak ve sağlıklı-dengeli beslenmeyi yaşam şekli haline getirmektir.
“Yine mi diyet yapmam gerekiyor? Ben hiçbir zaman, istediğim gibi yemek yiyemeyecek miyim?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim.


 Tabi ki istediğimiz, sevdiğimiz, keyif aldığımız besinleri tüketebileceğiz ancak kilo almak istemiyorsak yapılan aktivite yani harcanan enerji ile alınan enerjiyi dengede tutmamız gerekiyor.
Örneğin; özel bir gündesiniz (doğum günü, parti, kokteyl, yılbaşı, bayramlar, arkadaşlarla buluşma, akşam yemeği gibi) burada 3 seçiminiz olduğunu düşünün ve hangisini seçmek istediğinize siz karar verin.
* Bugün sizin doğum gününüz ve arkadaşlarınız akşam için size sürpriz bir parti hazırlamış. İlk önce yemek yiyeceksiniz, sonra mumlarınızı üfleyeceksiniz. Oysa siz daha yeni fazla kilolarınızdan kurtulmuşsunuz ve kilonuzu korumak istiyorsunuz.

Pratik püf noktaları ile özel zamanlardan dolayı oluşan veya biraz kaçırdığınızdan dolayı kilo almaya başladığınızı hissettiğinizde acil önlemler diyelim birlikte;
Günlük sıvı tüketimimizi hemen kontrol altına alarak daha fazla su ve aynı zamanda sıvı grubunda yer alan ödem atabileceğimiz bitki çaylarından tüketimizi arttıyoruz
Aktivitemiz eskisine göre azaldımı? 15 dk ekleyeceğimiz aktivite haftada 105 dk,ayda da 420 dk daha fazla enerji kaybettiğimizi gösterir,o zaman hemen başlıyalım.
Gelelim beslenmemizle ilgili alacağımız önlemlerimize,aralıklı beslenmek yani ara öğün atlamamak olmazsa olmazımız diyelim.
Porsıyonlarımızı küçültmek hemen ve çok rahat kontrolunu sağlayabileceğimiz bir önlemimiz .
Ana öğünlerimizden birine hemen ızgara içerikli bir salata eklemek veya akşam öğünümüzde bir hafta 1 yumurtalı menemen ve yanında 2 dilim tahıllı ekmek ekleyebiliriz.
Ara öğünlerimizde metabolizmamızı hızlandirmamız şart ve bunun için hem tok tutacak hemde protein alımımızı arttıracak 3 tam ceviz veya 10 fındık veya 10 badem tercih edelim.
Tatlıda canımız istiyor ama hemen 1-2 kilo da vermek istiyoruz o ama 1 bardak yağsız sıcak süte 1 dal tarçın çubuğu bekletelim ve ara öğün olarak yanında tahıllı 1-2 adet kurabiye ile diyetimizi renklendirebiliriz.
Hem antioksidan etkisi olan hem kan yapıcı özelliği olan aynı zamanda mevsim meyveside olan NAR ,kış aylarında yavaşlayan metabolizmamız için super bir tercihimiz olmalı,püf noktaları ile sağlıklı ve formda günler diliyorum.”
http://www.stargundem.com/ajanslar/kiloyu-vermek-kadar-korumakta-onemli-691374.html

29 Ağustos 2014 Cuma

30 Ağustos Zafer Bayramımız Kutlu Olsun


Rize'deki Mora Merkezimiz ve Dr. Fatma Seha KETENCİ

Türkiye`de, yılda yaklaşık 100 bin kişi sigara ve sigaraya bağlı hastalıklardan hayatını kaybediyor. Sigara bağımlılığı ise alternatif tedavi yöntemleri sayesinde tek seansta sorun olmaktan çıkıyor.
Rize’de yaklaşık dört aydan beri faaliyet gösteren MORA sigara bırakma merkezi, bağımlılara, kulak arkasından elektrik akımıyla masaj yapılarak uygulanan tedavi yöntemini başarıyla yürütüyor. Ağrısız, acısız ve yan etkisiz olan bu tedavi yönteminde, beynin kendini `nikotinsizlik` durumuna adapte etmesi sırasında yaşanan sıkıntıları ortadan kaldırmak için bağımlılara, kulak arkasından elektrik akımıyla masaj yapılıyor. Bu sırada beyin endorfin hormonu salgılıyor ve nikotin ihtiyacından kurtuluyor.
Sigara bıraktırma merkezinde görevli uzman Doktor Fatma Ketenci, yaptığı açıklamada, sigara bağımlısı kişinin her 2 kulağındaki belirli refleks noktalarına çok düşük gerilimli elektrik akımları uygulayarak vücudun endorfin salgılamasını sağladıklarını söyledi. Endorfin hormonunun kişide sigara içme isteği oluştuğunda devreye girerek vücudun nikotin ihtiyacını giderdiğini kaydeden Erus, uygulamadaki özelliğin nikotine nikotin olarak değil de endorfin olarak cevap vermesi olduğuna dikkat çekti.
Bu tedavi yöntemini uyguladıkları bağımlıların büyük bir kısmının ilk seansta sigarayı bıraktığını anlatan Ketenci, ihtiyaç duyulması halinde kişilere 4 seans daha uygulayabildiklerini belirterek, "Bu programa katılanlara 1 saat süren tek seans yeterlidir. Kişi son sigarasını içtikten 72 saat sonra nikotin vücuttan tamamen atılır. 15 gün içinde beyin nikotine fiziksel bağımlılıktan tamamen kurtulur. 3 ay ile 6 ay içinde de nikotine psikolojik bağımlılık sona erer." diye konuştu.
Şimdiye kadar Rize’de 37 kişi üzerinde bu tedavi yöntemini uyguladıklarını ve 35’inin sigarayı bıraktığını bununla beraber yüzde 92 oranında başarı sağladıklarını vurgulayan Ketenci, “Rize’de ilk defa açmış olduğumuz MORO Rize tedavi merkezine gelen tiryakiler ceplerinde sigara paketi ile geliyorlar, tedavi sonrası paketi çöpe atıyorlar. Çağımızın vebası olan bu illetten tek seansta kurtulmak mümkün” diye konuştu.
MORA TERAPİ
MORA ismi bu tekniğin yaratıcısı Dr. Franz MORELL ve Elektrik  Müh. Eric RASCHE ‘nin soyadlarının baş harflerinin birleşimidir.1970 li yıllarda Almanya’da ve Avrupa’da   biyorezonans metodu olarak kullanılan Mora Terapi zaman içinde tüm dünyaya yayılmış ve son 10 yıldırda Türkiye’de uygulanmaktadır. 
Sağlık Bakanlığı tarafından  onaylı olup hiçbir yan etkisi bulunmamaktadır.
MORA TERAPİ KISACA
Maddenin çevresinde oluşan elektromanyetik alandaki frekansların tedavi amacıyla kullanılmasıdır. Vücuttaki elektriksel aktivite için toksik, problemli bilgi frekansının ters çevrilerek vücuttan silinmesi işlemidir.
 Yurt dışında birçok hastalığın tedavisinde tamamlayıcı tıp olarak kullanılan Mora Terapi ülkemizde, ağırlıklı olarak sigara bağımlılığı, karbonhidrat bağımlılığı ve ağrı tedavisinde uygulanmaktadır.
ETKİ MEKANİZMASI
Elektromanyetik frekanslar ; cilt üzerine konulan elektrotlar , cihazın girişine konan madde ve vücut sıvısının yardımıyla cihaz içine alınır
Optik  uncoupling/ ayırma uygulandıktan sonra frekans moraya özgü bir filtreden geçerek sabit ters fazlı olarak ters çevrilir ve vücuda geri verilir. Bu sayede bağımlılığı olan maddenin vücutta oluşturduğu frekans bilgisi silinir ve böylece bağımlılık ortadan kalkar.
MORA TERAPİ UYGULANIŞI
Kişi önerilen detoks programına  uyguladıktan sonra seansa alınır .
Vücudun belli noktalarına elektrotlar bağlanır, bu işlem 50 dk sürer,işlem esnasında  kişi rahatsızlık verici  herhangi bir şey  hissetmez.Genel olarak rahatlama hali mevcuttur.
Tedavinin devamında  metal para şeklindeki frekans yüklü ÇİP  (göbek altına yapıştırılan) ve kişiye verilen hemeopatik sıvı ( frekans yüklü su) ile sağlanır.
Mora –biyorezonans sigara için tek seanstır . Tedavi etkinliği sağlanamayan  kişilerde ihtiyaç duyulduğunda  bir destek seans ücretsiz olarak verilebilir.
MORA TERAPİ BAŞARI
Sigara üzerine yapılan çalışmalarda kendi iradesiyle destek almadan bırakmaya çalısan her 100 tiryakiden  ancak 3 tanesi başarılı olurken bu başarı oranı MORA TERAPİ ile % 92’dir.
Mora Terapinin etkisi  fiziksel bağımlılık üzerinedir.
KİMLERE UYGULANAMAZ

Epilepsi (sara) hastaları ,kalp pili takılı olan hastalar ve gebeler.
MORA TERAPİ
MORA ismi bu tekniğin yaratıcısı Dr. Franz MORELL ve Elektrik  Müh. Eric RASCHE ‘nin soyadlarının baş harflerinin birleşimidir.1970 li yıllarda Almanya’da ve Avrupa’da   biyorezonans metodu olarak kullanılan Mora Terapi zaman içinde tüm dünyaya yayılmış ve son 10 yıldırda Türkiye’de uygulanmaktadır. 

Dr. Fatma Seha KETENCİ
MORA RİZE
ADRES: EKREM ORHON MAH. LEYLA SOK. ŞİŞMAN APT. KAT 2 NO:2 KÜLTÜR MERKEZİ YANI RİZE
TEL: 0 464 212 11 12

http://www.ajans53.com/Haber/Rizede-Sigara-Tiryakilerine-Tek-Seansta-Cozum-13413.html

15 Ağustos 2014 Cuma

Anne Karnında Obeziteyle Savaş



Çocuk Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Emre Atabek, çağın hastalığı haline gelen obezliğin birçok nedenini olduğunu söyledi. Obezliğin temelinin anne karnında atıldığını hatırlatan Prof. Dr. Atabek, kilosu düşük olduğu için aşırı beslenen bebeğin obezliğe yatkın hale getirildiğini ifade ederek şunları kaydetti:
''Düzensiz bir şekilde bol gıda ve enerji alan çocuğun yağ dokusunda hızlı bir artış görülüyor. Bu da çocuğu şişman biri haline getiriyor. Dünyaya geldikten sonra adaptasyon sürecindeyken çocuğa gıda alımı konusunda aşırı yükleniliyor. Birçok araştırma da erişkin dönemde görülen metabolik bozukluklar gibi rahatsızlıkların düşük doğum ağırlığıyla bağlantılı olduğunu ortaya koyuyor. Anne karnında bebek, büyümesini oksijen ve gıda desteğiyle sürdürüyor. Anne kendisinin ve bebeğinin beslenmesine çok dikkat etmeli. Bebeğe, anneye ve göbek bağına bağlı hastalıklar nedeniyle anne karnında yeterli gelişemeyen bebek düşük doğum ağırlıklı olarak doğabilmektedir. Bu süreçten sonra dış ortamda aşırı beslenmeye maruz kalan bebek, obezite riskiyle karşı karşıya kalmaktadır. Anne karnındaki açlığı takip eden dış ortamdaki aşırı beslenme yağ dokusuyla sonuçlanıyor. Hareketsiz bir hayat tarzıyla birlikte de genellike 6-7 yaşlarında obezite ortaya çıkmaktadır.''
HASTALIKLARIN TEMELİ BU DÖNEMDE ATILIYORAnne karnındaki dönemin kritik periyodunda yetersiz beslenme metabolik-endokrin değişikliklere yol açabileceğini vurgulayan Atabek, bebekte büyüme sınırlanarak enerji ihtiyacı olanla karşılanmaya çalışılacağını dile getirdi.
Ancak bu adaptasyonun kalıcı yapısal ve fonksiyonel değişikliklere dönüştüğüne ve erişkin hastalıkların temelinin atılmış olduğuna dikkati çeken Atabek, çalışmaların düşük doğum ağırlıklı bebeklerin erişkin dönemde obezite, tip 2 diyabet, anormal karbonhidrat ve lipid metabolizması, hipertansiyon, koroner kalp hastalığı gösterdiğini söyledi.

Bu tür çocukların ilerleyen dönemlerinde kansere yakalanma riskinin de daha fazla olduğunu anlatan Atabek, bu durumun önüne geçebilmek için gebeliğin sağlıklı takibi ve gebelikte problemlere erken müdahale edilmesi önerisinde bulundu.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25342606