20 Ocak 2021 Çarşamba

MRNA Aşıları Neden Bu Kadar Heyecan Verici?

Farkındaysanız COVID-19 için 3. aşama testini tamamlayan ilk aşılardan tamamen yeni bir aşı türü: mRNA aşıları. FDA'dan acil kullanım izni almış olan iki dozlu bu mRNA aşıları daha önce hiçbir zaman herhangi bir hastalıkta kullanım için onaylanmamıştı. Peki bu aşıların geleneksel aşılardan farkı nedir ve onları bu kadar heyecan verici kılan nedir?

Geleneksel aşılar nasıl çalışır?

COVID-19'a neden olan virüs gibi belirli bir bulaşıcı ajan için bir aşının asıl amacı, bağışıklık sistemine bu virüsün neye benzediğini öğretmektir. Bağışıklık sistemi eğitildikten sonra, gerçek virüs vücuda girerse böylece virüse şiddetle saldırır. Virüsler, bir kat proteinle sarılmış DNA veya RNA'dan oluşan bir gen çekirdeği içerir. Protein tabakasını yapmak için virüsün DNA veya RNA genleri haberci RNA (mRNA) yaparlar; bu haberci mRNA, daha sonra da proteinleri yapar. 

Belirli bir yapıya sahip bir mRNA, belirli bir yapıdaki bir proteini oluşturur. Bazı geleneksel aşılar zayıflatılmış virüs kullanırken diğerleri virüsün protein kaplamasının sadece kritik bir parçasını kullanıyor. COVID-19 durumunda, başak proteini adı verilen parça kritik parçadır. Geleneksel aşılar işe yarar: Çocuk felci ve kızamık, aşıların kontrol altına aldığı ciddi hastalıkların sadece iki örneğidir. Aşılar insanlık için tarihte çok fazla fayda sağlamışlardır. Fakat, klasik aşılarda büyük miktarlarda virüs üretmek ve ardından bu virüsü zayıflatmak veya kritik parçayı çıkarmak çok zaman alır.


MRNA aşı çalışmaları, 30 yıl önce bazı bilim adamlarının aşıların daha basit yapılıp yapılamayacağını merak edip, bu keşif yolculuğuna çıktıklarında başladı. Eğer COVID-19 virüsünün, başak proteini gibi bir virüsün protein tabakasının kritik parçasını oluşturan mRNA'nın yapısını tam olarak bilseydiniz? O zaman bu mRNA'yı laboratuvarda büyük miktarlarda yapmak nispeten kolaydır değil mi? Peki eğer o mRNA'yı birine enjekte ederseniz, mRNA, bağışıklık sistemi hücreleri tarafından yutulmak üzere kan dolaşımından geçer ve sonra bu hücreler dikenli protein yapmaya başlarsa, bu, bağışıklık sistemini eğitir mi?

Kavram basit gibi görünse de MRNA aşılarını üretmek konusunda bir dizi engelin üstesinden gelinmesi için onlarca yıllık çalışma gerekti. İlk olarak, bilim adamları, şiddetli bağışıklık sistemi reaksiyonları üretmeyecek şekilde mRNA'yı nasıl değiştireceklerini öğrendiler. İkincisi, bağışıklık sistemi hücrelerini kandan geçerken mRNA'yı yutmaya nasıl teşvik edeceklerini öğrendiler. Üçüncüsü, büyük miktarlarda kritik protein parçasını yapmak için bu hücreleri nasıl ikna edeceklerini öğrendiler. Son olarak, mRNA'yı kanımızdaki kimyasallar tarafından yok edilmekten korumak için mikroskobik olarak küçük kapsüller içine nasıl yerleştireceklerini öğrendiler. Bu arada, geleneksel aşılara kıyasla, mRNA aşılarının aslında daha güçlü bir bağışıklık türü oluşturabileceğini de öğrendiler: bunlar bağışıklık sistemini “antikorlar” ve “bağışıklık sistemi öldürücü hücrelerini” yapmak için uyarıyorlardı. Yani virüse çifte darbe.

Sonra COVID-19 geldi. 

Aslında mRNA teknolojisinde çalışan şirketlerin tamamı ve pek çok bilim adamı, bu konuda 30 yıldır titizlikle çalışıyorlardı ve mRNA teknolojisini bitirmenin zaten eşiğindeydiler. Teorik olarak, herhangi bir bulaşıcı hastalık için sadece o hastalığa özel, doğru mRNA dizinini yerleştirerek bir aşı üretmek için kullanılabilecek platformları zaten vardı. Sonra biliyorsunuz dünyada COVID-19 salgını ortaya çıktı. Sorumlu virüs belirlendikten sonra haftalar içinde, Çin'deki bilim adamları, başak proteinini oluşturan genler de dahil olmak üzere tüm genlerin yapısını belirlediler ve bu bilgileri internetten yayınladılar. Bu yayınlardan neredeyse dakikalar gibi kısa bir süre sonra, dünyanın her yanındaki bilim adamları bir mRNA aşısı tasarımı üzerine çalışmaya başladılar. Haftalar içinde, bunu hayvanlarda ve sonra insanlarda test etmeye yetecek kadar aşı yaptılar. SARS-CoV-2 virüsünün keşfedilmesinden sadece 11 ay sonra, COVID-19 için bir mRNA aşısının etkili ve güvenli bir şekilde tolere edildiğini doğrulanarak, bağışıklığın bu yolla yapılabileceğinin önü açıldı. Bu dünyada bir ilkti. Daha önce, herhangi bir aşının bulunması için geçen süre dört yıldan daha kısa değildi. 

Şu an mRNA aşıları, Ebola, Zika virüsü ve grip gibi diğer bulaşıcı ajanlar için de test edilmektedir. Kanser hücreleri de mRNA aşıları tarafından hedeflenebilen proteinler üretir: Aslında melanomda rapor edilen son gelişmeler de dikkat çekmektedir. Ve teorik olarak, mRNA teknolojisi, kistik fibroz gibi bazı hastalıklarda eksik olan proteinleri de üretebilir.

Her buluşta olduğu gibi, mRNA aşılarının arkasındaki bilim, daha önceki birçok çalışmaya ve gelişmeye dayanmaktadır. Bunlar;

·    *DNA ve mRNA'nın yapısını ve bir protein üretmek için nasıl çalıştıklarını anlamak,

      *Bir virüsün genetik dizisini belirleyen teknolojiyi icat etmek,

·     *mRNA’nın belirli bir proteini yapması için teknoloji geliştirmek,

·     *Bir kişinin kol kasına enjekte edilen mRNA aşısının vücudun derinliklerindeki bağışıklık sistemi hücrelerine giden yolu bulmasını engelleyebilecek tüm engellerin üstesinden gelmek ve bu hücreleri kritik proteini yapmak için ikna etmek.

Tüm bu bilgiler dünya çapında ışık hızında tüm dünya ile paylaşıldı. Bunun için de günümüz iletişim teknolojisinin çok faydasını gördük.  Unutmayalım ki hepimiz için heyecan verici olan bu yeni keşfi, bilim insanlarının çoğu zaman karşılaştıkları muazzam şüpheciliğe ve alay konusu olma ihtimallerine rağmen, uzun zamandır sabırla, bitmez tükenmez bir isteklilikle konu üzerinde çalışıyor olmalarına borçluyuz.

Kaynakça:
Dr Anthoni Komaroff, 10 Aralık 2020, "Harvard Health" Makalesi.

8 Ocak 2021 Cuma

Faydalı, keyifli ve barışçıl: Yoga!

Yoga, Hindistan’dan çıkıp dünyaya yayılmış binlerce yıllık bir öğreti ve pratiktir. Kişiye öncelikle erdem, saygı, sevgi, şefkat ve tüm ahlak kurallarını öğreten geniş bir felsefe perspektifinden hayatı yorumlar. Günlük yaşamın yarattığı stresli koşullarla nasıl başa çıkabileceğini, yaşamına, davranışlarına ve düşüncelerine nasıl yön verebileceğine yardımcı olur.

Özellikle son zamanlarda hep birlikte yaşadığımız bu süreçte, daha doğrusu yaşamın inişleri ve çıkışları, dalgalanmaları içinde kolaylıkla kaybolabiliyoruz. Karşılaştığımız dirence karşı yaşamın bütünlüğünü unutabiliyoruz. Yoga ve meditasyon gibi günlük pratiklerse, sadece bu ego-zihin-beden üçlüsünden oluşmadığımızı, çok daha fazlası olduğumuzu anımsatan pratiklerden birkaçı. Bu gibi pratikler, yaşamın bütünlüğü içinde zamanla rahatlatmamızı ve kabul etmemizi öğretir bize. Kendi koşullanmışlarımız içinde, kendimizi anlamamıza yardımcı olur. Yoga daha çok derin bir dinleme ve duyma pratiğini doğurur. Bakmak ve görmek arasındaki nitelik farkı gibi. Gerçeği, yanılsamalarımızdan kopup net görmeye olan istek ve motivasyondur. Gerçeği görebilmek ise sevgiyle alakalıdır.

Yogaya başlayan bireyler önce bedenlerini keşfederler. Bedenin sınırsız işleyişini gözlemler ve analiz ederler. Bedenini tanırken nefesiyle, ruhuyla tanışır. Nefes, zihin ve beden arasındaki köprü fark edilir ve bu köprü sayesinde kişi nefesiyle birlikte zihnini de kontrol etmeyi başarır. Zihnimiz gün içerisinde çılgınca çalışırken, nefesimiz aynı zamanda farkındalığı, konsantrasyonu ve an’da kalmayı, yaşadığı an’da olduğunun farkındalığını geliştirir. Beden, zihin ve nefesin bir bütün halinde dengeli olma durumu, kişinin ruhsal gelişimini inanılmaz derecede destekler. Ruhsal gelişim de bu sayede, kişinin kendiyle olan yolculuğunda sağlıklı bir başrol oynar.
Yoganın asla bir yaşı, ırkı, cinsiyeti ya da herhangi bir dinsel kimliği yoktur. Yıllardır Hindistan ve Uzak Doğu'da yapılan yoga ülkemizde ise son zamanlarda popüler olmuştur. Bu sayede merak uyandırmış ve deneyen herkesin  yaşamının her bir noktasına sihirli dokunuşlar yapmıştır. Yoga yapmak için hiç bir zaman geç değildir ve başladığınızda devam etme arzusunu hissettiğinizde doğru yolda olduğunuzun keyifle farkına varabilirsiniz.

Hemen bugün yogaya başlamamız için neler gerekir?

Cevapı çok basit: Bir yoga matı ya da kaygan olmayan bir minder ve rahat kıyafetler.


Peki yoga, tam anlamıyla zaman içerisinde vücudumuzu ve zihnimizi ne yönde etkiler?

Günlük gelişim:

Geliştirilmiş beyin fonksiyonu,
Düşük stres,
Esneklik artışı.

Birkaç ay sonra:

Düşük kan basıncı,
Gelişmiş akciğer kapasitesi,
Gelişmiş seksüel fonksiyonlar,
Kronik boyun ve sırt ağrılarının azalması,
Kaygıların azalması,
Kan şekeri seviyesinin düşmesi,
Denge duygusunun gelişmesi.

Birkaç yıl sonra:

Daha güçlü kemikler,
Sağlıklı kiloda kalabilmek,
Düşük kalp hastalığı riski.

Ve belirgin değişiklikler:

Dikkatli yemek
Vücudumuzun ne zaman gıda istediğinin ve yiyecek / içeceklerin tadının tam anlamıyla farkına varmak, bu bilinçle hareket etmek.

Kilo kontrolü
Yoga yoluyla geliştirilen farkındalık, sizi açlık ve dolgunluk ipuçlarına karşı daha duyarlı hale getirebilir. Bu kilo kontrolünün tamamen sizin elinizde olmasını sağlar.

Daha sıkı ve iyi bir vücut
İçinize odaklanır, vücudunuzdan daha memnun olur ve kendinizi daha az eleştirirsiniz.

Kalp dostu
Yoga, kalbiniz ve kan damarlarınız için tansiyon, kolesterol ve kan şekerini düşürmeye yardımcı olur.

Her anlamda fit olmak
Haftada birkaç kez yoga yaparak kas gücünü ve esnekliğini artırabilir, kalbinizi, akciğerlerinizi ve kan damarlarınızı olumlu yönde düzenler.

Şimdi tek yapmanız gereken, yoga ile kendinizi dinlemek!
Herkese sağlıklı günler... 😊