19 Mart 2021 Cuma

Yaşamınızdaki Ağır Metallerin Farkına Varın!


Ağır metaller, yaşamımızda bulunan kimyasallara verilen addır. Aldığımız besinlerdeki metaller biz farkında olmasak da birçok kronik rahatsızlığa sebep olabilir ve vücudumuzda biriken ağır metaller sağlığımızı olumsuz yönde etkileyebilir. Vücutta fazla metal birikmesi sonucu en çok görülen belirtiler; uykusuzluk, anksiyete bozukluğu ve sindirim sorunlarıdır. Bu sorunlardan yola çıkarak farklı hastalıklara da yol açtığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

Ağır metaller beyin hücrelerine de zarar verirler. Verdiği zararlar sonucunda hafıza zayıflığı yaşatırlar. Yaşamımızın her alanını etkileyen hafızamız fazla metale maruz kaldığı durumda zarar görebilir. Özellikle kurşun ve cıva nöronlara zarar verip stresi arttıran nörotoksinlerdendir. 

Öncelerde 'meslek hastalığı' olarak adlandırılan ve halk arasında bu şekilde bilinen ağır metal zehirlenmesi şimdilerde çok daha fazla insan için risk oluşturuyor. Ağır metallerden bahsedecek olursak, bunlar ; cıva, bakır,  nikel, kurşun,  çinko, kobalt, krom,  kadmiyum ve arseniktir. İlk önce havaya, sonra toprağa, dolayısı ile bitkilere en sonda insan ve hayvanların vücuduna giren ağır metaller, bunların dışında solunum yoluyla da vücuda girebilirler. Asit yağmurlarının suya ve toprağa karışmasıyla birlikte çok daha büyük kitlelere yayılırlar. Bu şekilde bir yayılmanın engellenmesi oldukça zordur ve özellikle göl ve ırmak sularına karıştığında tehlikeli bir boyuta gelmektedir. 

Ağır metaller ne yazık ki sadece havadan veya topraktan bizlere ulaşmıyor sigara dumanı sebze ve meyveler süt ürünleri ve konserve gıdalar yoluyla da vücudumuza taşınıyor.

Vücudumuza giren bu metaller depolanıp vücutta kalabiliyor. Olması gereken miktarda vücutta bulunan ağır metaller bizim için bir risk teşkil etmiyor. Ancak normalden fazla miktarda alındıklarında beyin ve sinir hücrelerinde zehir etkisi oluşturabiliyor.

Özellikle aldığımız besinlere karışan metaller arasında; cıva, alüminyum, kurşun, arsenik ve kadmiyum vardır. Ne yazık ki bu metaller vücuda en kolay yediklerimiz vasıtasıyla giriyor. Kireçli ve kirlenmiş sular sebebiyle vücudumuza direkt olarak arsenik giriyor, yıpranmış tavalar sebebiyle bakır, kirlenmiş suda yaşayan balıkları yememiz sebebiyle cıva alıyoruz. Gördüğünüz üzere bizler farkında olmadan istemeyerek bu metallere maruz kalıyoruz ve yine gözden kaçırdığımız sağlık sorunlarıyla karşılaşabiliyoruz.

En çok karşımıza çıkan ağır metal zehirlenmesi kurşun zehirlenmesidir. Kurşun, bitkilerin köklerinde, meyvelerin yüzeyinde ve yapraklarında bulunuyor. Bu sebepledir ki meyve ve sebzeleri yemeden önce dikkatli yıkayıp tüketmeliyiz, ancak bu şekilde vücudumuza girmesini büyük ölçüde azaltabiliriz.

Böyle bir duruma maruz kaldığımızda vücudumuzda giren kurşun yaklaşık olarak 30 yıl boyunca vücudumuzda kalıyor ve bizler etkilerini görüyoruz. Özellikle kemiklerde depolanan kurşundan  ömür boyu kurtulmamız zorlaşıyor. Yiyecek ve içecekler ile vücudumuza girip depolanan bir başka metalde kadmiyumdur. Özellikle suya karışan bu metal, zaman zaman toprağa da karışabiliyor. Bizlerde bitkiler yoluyla bu metali vücudumuza alıyoruz. Aynı şekilde suya karışan kadmiyumu yediğimiz balıklar yoluyla da almamız mümkün. 

Vücudumuza giren bu ağır metalleri birkaç test yoluyla tespit etmemiz mümkün. Bunlardan en çok tercih edileni ve ilki sayılan; kan testidir. Vücudumuz, ağır metale maruz kaldığında yüksek ölçüde kanda kalır. Eğer kanda metal belirlenirse yakın bir zamanda maruz kalınmış demektir. İkinci seviye ölçütü saç testidir. Metaller vücuda girdikten birkaç hafta sonrasında saçlarınızda kalır. Bu saç testi vücuttaki mineral dengesizliklerini tespit edebilir. Üçüncü ve son seviye ölçütü kemik testidir. Vücuttaki Kurşun miktarını belirlemek için kullanılır, çünkü kurşun kemiklerde birikir. Kısacası ağır metaller kalp hastalıklarından, parkinsona, hücresel sorunlara, depresyona ve hatta romatizma sorunlarına kadar birçok rahatsızlığa yol açabiliyor. Sağlığımıza her konuda özen göstermemiz gerektiği gibi ağır metaller konusunda da aynı özveriyi göstermeliyiz. Yediğimiz yiyeceklere ve içtiğimiz sulara dikkat etmemiz gerekir. Bol bol temiz hava almalı organik besinler tüketmeliyiz. Ağır metalleri vücuttan dışarı atmamıza yardımcı olabilecek yöntemler vardır. Bunlardan biri ağır metal detoksudur. Sarımsak yemek, düzenli sebze tüketmek, bitki çayı içmek vücudumuzu büyük ölçüde metallerden arındırabilir.




Mora terapi, Health scanner cihazıyla, elektro akupuntur yöntemiyle vücutta ağır metal var mı yok mu tespit etmektedir. Aynı zamanda yapılan şelasyon ile bu ağır metalleri vücuttan uzaklaştırmaya yardımcı olmaktadır. 

Son olarak ise ağır metal detoksu için oldukça önemli besin takviyelerinden bahsetmemiz gerekir.

Aşağıdaki yiyecek ve içecekler, dünya tarafından da bu konuda kabul görmüş, ağır metal zehirlenmesinin etkilerinden korunmak için rutin beslenme planımıza entegre edilebilir:


•        Brokoli

•        Brüksel lahanası

•        Kereviz

•        Kişniş

•        Lahana

•        Mantar

•        Fesleğen otu

•        Havuç

•        Ispanak

•        Pazı

•        Karalahana

•        Maydanoz

•        Narenciye (portakal, greyfurt, limon)

•        Sarımsak

•        Soğan

•        Spirulina

•        Zencefil

•        Zerdeçal


Yukarıdaki tüm besinlerin dahil edilebileceği ağır metal detoksuna yardımcı olabilecek besinlerden oluşan beslenme planı ve şelasyon terapisi ağır metalleri vücuttan uzaklaştırma yöntemlerinden bazılarıdır. Mora Terapi yönteminde ise yapılan elektro akupunktur testi ile vücudunuzda birikmiş ağır metaller tespit edilebilmekte ve ağır metal detoksu terapilerimizle birlikte yapılan şelasyon terapisi ile ağır metaller vücuttan uzaklaştırılabilmektedir. Ayrıca Health Scanner cihazımızla da ağır metal birikimi var mı yok mu rahatlıkla analiz edilebiliyor.  


Herkese ağır metalden uzak, sağlıklı günler!






5 Mart 2021 Cuma

Hareketsiz Yaşamın İnsan Sağlığına Zararları


HAREKETSİZ YAŞAMIN İNSAN SAĞLIĞINA ZARARLARI

Yaşamımızın en temel değişkenlerinden olan sağlığımız, sürekli dikkat ve özen gerektirir. Kötü alışkanlıklardan  uzak durmak, dengeli ve düzenli beslenmek, düzenli egzersiz ve spor yapmak sağlığımızı korumamızın başlıca gerekliliklerindendir. 

Peki hareketsiz yaşamın sağlımızı ne ölçüde etkilediği konusunda yeterli bilgiye sahip miyiz? Ne yazık ki sağlımızı etkileyen baş faktörlerden biri; hareketsizliktir. Günümüzde, teknolojinin değişmesi ve gelişmesinin sağlamış olduğu konfor tüm insanları uzun süren bir hareketsizliğe sürükledi. Hareketsizlikle birlikte insanlarda hem motivasyon kaybı hem de sağlık sorunları ortaya çıkmaya başladı. 

Fiziksel aktivitenin eksikliği hem kendi sağlığımızı hem de toplumun genel sağlık düzeyini kötü etkilemektedir. Özellikle masa başında çalışan kişiler için,  hem iş yoğunluğu hem de zamansızlık  hareketsiz yaşama kapılarını açıyor diyebiliriz. Yıllar önce makineleşme yokken insanoğlu kas gücünü kullanarak hayatını idame ettiriyordu. Ancak günümüzde tabiri caizse her şeyin her işin bir kolayı var. 

Günlük yaşamımızda ihtiyacımız olan birçok şeyi teknolojinin bize sağladığı imkanlarla çok daha kısa sürede gerçekleştirebiliyoruz. İyi anlamda hayatımızı fazlasıyla kolaylaştıran bu makineler, kötü anlamda bizleri tembelleştiriyor. Buna bağlı olarak da hareketsizlik, sağlık sorunlarını da beraberinde getiriyor.

Yaptığımız düzenli egzersizlerin insan vücuduna ve sağlığına olan etkisi bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Düzenli egzersiz yapmanın kas, kemik gelişiminden, solunum sindirim sistemine sayamayacağımız kadar çok katkısı vardır. Dünya olarak büyük bir salgına mücadele ettiğimiz şu günlerde ne yazık ki baş düşmanımız olan hareketsizlik, istemesek de bir çoğumuzun hayatına yerleşti bile.

Hareketsizlik, kas gücümüzü zayıflatıp vücut direncimize ve dayanıklılığımızı düşürür.  Özellikle bel kaslarından başlayan zayıflama, kamburlaşmayı da beraberinde getirir. Duruş bozuklukları, baş, boyun ve bel ağrılarının çoğu yetersiz fiziksel aktiviteden kaynaklanmaktadır. Bu ağrılarla birlikte direncimizi kaybedip, günlük rutin işlerimizi bile çok zor gerçekleştirir hale geliriz. Hareketsiz yaşam sadece yaşam kalitemizi düşürmekle kalmaz, vücudumuzdaki  oksijen seviyemizi de düşürür. Bu durumda kalp daha yavaş atmaya başlar ve kalp kası güçsüzleşir. 

Düzenli egzersiz yapmak görüldüğü üzere kalbimiz için de çok büyük bir önem arz ediyor. Hayatımıza hareket katarak, egzersiz yaparak kalbimizi güçsüz düşmekten kurtarabilir, kalp atış hızımızı arttırabilir, güçlü kalp damarlarına sahip olabiliriz. Hareketsiz ve yavaş tempolu bir hayat aynı zamanda strese de neden olabilir. Uzun süre oturmak ve uzanmak bacak sağlığımız içinde risklidir. Hareketsizlik, bacaklarımızdaki kan dolaşımını yavaşlatıp varis oluşmasına sebep olur. Özellikle 50 yaş üstü insanlarda bu duruma sıkça rastlanır. 

Hareketsiz yaşamın insan sağlığına kötü etkilerinden biri de sindirim sistemimiz için bir tehdit unsuru oluşturması. Uzun süreli hareketsizlik bağırsak hareketlerimizi yavaşlatır ve sindirim sorunlarını ortaya çıkarır. Bununla birlikte yediğimiz besinlerin vücuttan atılması zorlaşır. Bu da fazla kiloya ve uzun vadede  obeziteye sebep olur. 

Yine hareketsiz yaşam, kemik erimesi, diyabet gibi sağlık sorunlarının da başında gelir. Hareketsizliği bir yaşam biçimi haline getirenler, sağlıklarını ne şekilde bir tehlikeye attıklarının farkında değiller. Tüm yaş gruplarından bireyler zamanlarının büyük bir kısmını televizyon, telefon, tablet, bilgisayar başında geçiriyor.  Ve çoğu insanda bu durum bir bağımlılık haline geliyor. Öğrenme çağında olan çocuklar için bu oldukça tehlikeli bir unsur. O yaşlarda edinilen alışkanlıklar küçük yaşlardan itibaren hareketsizliğe ve sağlıksız yaşama sebep oluyor. Sokaklarda yaşıtlarıyla birlikte vakit geçirmesi oyun oynaması gereken çocuklar, teknolojinin kurbanı olup tüm günlerini ellerindeki tabletlerle geçiriyor.  Yine ergenlik çağında veya 20’li yaşlarda ki kişilerde sosyal medyanın etkisi altında kalıp zamanlarını teknolojik cihazlarla heba ediyorlar. 

Teknolojinin büyüsüne kapılıp sağlımızı riske atmamalı mutlaka her gün 1 saat yürüyüş veya yavaş tempolu egzersiz yapmalıyız. Örneğin; kısa mesafe gideceğimiz yerlere araçla değil yürüyerek gitmeyi tercih etmeliyiz. Telefonlardan tabletlerden uzak, biraz kendimize zaman ayırmalıyız. Unutmamız gereken en önemli şey, alışkanlıkların tekrarlarla kazanıldığı ve erken yaşlarda edindiğimiz her olumlu alışkanlığın ileri ki yaşlarda bizlere kolaylık sağlayacağıdır.