Bütünsel tıbbın sağlık anlayışı, klasik okul tıbbındaki gibi adı önceden konulmuş hastalıkları teşhis edip bunları kimyasal ilaçlar veya cerrahiyle “tedavi etmek”ten çok farklıdır. Bütünsel tıbbın sağlık anlayışı hastalıkları iyileştirmekten çok, doğal yöntemlerle sağlığı koruma odaklıdır. Bütünsel tıp, ağırlıklı olarak Geleneksel Doğu tıp sistemlerinden beslenir. Naturopati ve homeopati gibi bazı bütünsel tıp şifa sistemleri Batı’da geliştirilmiş olmakla birlikte, Geleneksel Çin Tıbbı ve Ayurveda Tıbbı gibi Geleneksel Doğu tıp sistemleri binlerce yıllık geçmişi olan önemli bütünsel tıp kaynaklarıdır. Bu şifa sistemlerinin her biri farklı yaklaşımlara sahip olmakla birlikte, klasik okul tıbbından ayrılan ortak noktaları insanın sadece fiziksel sağlığı üzerinde durmayıp, duygusal, zihinsel ve ruhsal boyutların da sağlığın bileşenleri olarak göz önünde bulundurmalarıdır.
Bütünsel sağlık tüm bu unsurların
dengesinin kurulmasıyla sağlanır. Bütünsel tıpta beden-zihin etkileşimi dikkate
alınır. Sinir sistemi ve bağışıklık sistemi zihinsel sağlık üzerinde; zihinsel
durum da sinir sistemi ve bağışıklık sistemi üzerinde etkilidir. Günümüzde,
özellikle stres kaynaklı kalp ve damar hastalıkları, astım, sindirim
problemleri, obezite gibi kronik hastalıklardan ölüm oranının yüksekliği,
beden-zihin bağlantısını açıkça göstermektedir. Bütünsel tıbbın faaliyet alanı
mevcut bir hastalığı tedavi etmek değil, insanların kendi kendilerini
iyileştirme kapasitelerini arttıracak, hastalıkları önleyecek çözümler
sunmaktır. Sağlığı kaybetmeden önce korumanın önemini kavratmayı ve bu yolda
neler yapılması gerektiği konusunda toplumu bilinçlendirmeyi amaçlar
"Bütün iyi olmadan parçayı iyileştirmek mümkün değildir." –Platon
Bütünsel (holistik) tıbbın iddiası, insanın beden, akıl ve ruhtan oluşan çok boyutlu bir varlık olduğu, tek tek organlara ve sistemlere indirgenemeyeceği ve insanın tüm bu parçaların toplamından daha fazlası olduğudur. Bu yönleriyle bütünsel tıp, gerek fiziksel bedeni kendi içerisinde, gerekse zihin ve fiziksel bedeni birbirinden ayıran biyomedikal modelin aşılarak, insanın parçalara ayrılmadan tüm varlığıyla ve şahsiyetinden soyutlanmadan ele alınmasıdır. Hastalığın nasıl tedavi edileceğinden önce, insanı hasta eden süreçlerin tespit edilmesidir. Hastalıkların seyrinden çok, hastalığı doğuran nedenleri sorgulayarak öncelikli olarak bu nedenlerin ortadan kaldırılması gerektiğini savunur. Tek tek bütünü oluşturan parçaları değil, o parçaların oluşturduğu bütünü ve parçaların birbiriyle karşılıklı etkileşimini, yani bütünün kendisini görmeyi önemser.
Hem dünyada, hem
de ülkemizde tıp mesleği bir paradigma değişimine ihtiyaç duyuyor. Ülke olarak
bugün yoga, meditasyon, akupunktur, biorezonans ve frekans, ozon tedavisi gibi
bütünsel, alternatif, tamamlayıcı- ya da diğer tanımlamalarıyla her türlü doğal
-tedavi uygulamalarının bazı hastanelerimizde uygulanmaya başlanmış olması-
bütünsel tıbbın felsefesiyle çok uyumlu olmasa da- başlangıç için umut verici
bir gelişmedir. Hedefimiz bütünsel tıp yaklaşımlarını doktorların burun
kıvırdığı, bu yöntemlerden yarar gördüğünü söyleyen hastalarını “hoş gördüğü”
bir sistemden, bu uygulamaların bilimselliği, etkinliği konusunda daha bilgili
doktorların yetiştiği ve bizzat bütünsel tıp uygulayan hekimlerin sayısının
arttığı bir sisteme katkıda bulunmaktır. Bizler artık gerçek anlamda sağlıklı
bir toplum için, insan bedenini bütünü oluşturan parçalarına indirgeyerek, her
parçada oluşan bozukluğu “parça başı” yaklaşımla tedavi etme yaklaşımının,
hastalık ve sağlığı sığ bir kimyasal indirgemecilikle açıklamaya çalışan tıbbi
yaklaşımların ötesine geçilmesi gerektiğini savunuyoruz. Daha hümanist
bir sağlık anlayışı için, insanın bütününün ele alınması gerektiğini
savunuyoruz. Bütünlükten kastımız da, insanın bedeninin, zihninin, duygu ve
düşüncelerinin, yaşadığı hayatın, sosyal çevresinin topyekün ele alındığı,
doktorun hastasına zaman ayırıp onu dinlediği, hastanın iyileşme sürecinde
doktorun ortağı olduğu bir sistemdir.
Bütünsel tıp insanların birbirleriyle ve çevreleriyle ilişkilerinin, yaşayış tarzlarının, ruhsal durumlarının genel sağlıkları üzerindeki belirleyiciliğine vurgu yapar. Hastalık, tüm bu unsurlardaki dengesizlikten kaynaklanır. İnsan, kendi içinde bu dengesizliği yenebilecek potansiyele sahiptir. İyileştirme rolünü üstlenen kişinin öncelikli görevi, insanın içindeki bu iyileşme yeteneğini canlandırmaktır. Bu görev, herhangi bir dışsal müdahaleden (cerrahi veya ilaç tedavisi) önce “bilinç” le başarılır. Bu bilinç de eğitimle sağlanır. Bu açıdan doktorun öncelikli görevi “müdahale etmek” değil, “eğitmektir”. İnsana kendi sağlığının kontrolü devredilir. Yani insan sağlığının sorumluluğu doktordan önce, kişinin kendisine aittir.
Beden ve ruhu birbirinden ayıran biyomedikal dogmanın aşılarak, insanın
parçalara ayrılmadan bütün varlığıyla ele alınmasıdır. Bireyleri, sağlık
örgütlerini ve sivil toplumu sağlığın korunması konusunda sorumluluk almaya
çağırmaktır. Doğaya hükmetmek değil, onunla uyum içinde yaşamaktır. Bu
yönleriyle bütünsel tıp, sağlık anlayışımızda bir devrimdir ve Mora Terapi
olarak biz de bu yaklaşımla hizmet vermekteyiz. Ana temamız “hastalığı nasıl
tedavi ederiz” değil, “nasıl sağlıklı insanlar yaratırız”dır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder