Kanserojen olanların ışıkları 380
nanometre dalga boyundaydı. İyi huylu olan kimyasalların ışıkları ise değildi.
Bu inanılmaz bir keşif. Ultraviyole ışık kullanarak endüstri tarafından
kullanılan binlerce kimyasaldan hangisinin kanserojen olma olasılığı yüksek
kolaylıkla bulunabilecekti.
Kimyasallarla yaptığı çalışma
sırasında Popp öğrendi ki, 380 nanometre dalga boyu kanserojenler tarafından
değiştirilen dalga boyu olmakla birlikte,
hücrelerin kendilerini tamir etmek için kullanmayı tercih ettiği dalga boyuydu
aynı zamanda.
Hücreler yoğun UV ışığına maruz
kaldıktan sonra, 380 nanometrede dalga boyundaki zayıf UV ışığında kendilerini
hemen tamir ediyorlar.
Popp’un hipotezine göre kanser, hücrelerin
foto-tamir sisteminin bozulması sonucuydu. Popp’un bu hipotezi bir soruyu akla
getirdi; Peki, vücutta bu zayıf UV ışığını üreten ne? Popp ve Popp’un öğrencisi
olan Bernard Ruth, tüm canlı sistemlerin DNA’sında ışık enerjisi (fotonların)
depoladığını buldular ki bu fotonlar güneşten ve besin olarak tüketilen
bitkilerden (fotosentez yapan bitkiler kaynaklı) geliyordu.
Depolanan bu ışık çok zayıf, son derece tutarlı biyofotonlar olarak salınıyorlardı.
Depolanan bu ışık çok zayıf, son derece tutarlı biyofotonlar olarak salınıyorlardı.
"Fotonlar vücut
proseslerini, farklı frekanslarda farklı performanslar sergileyen iletkenler
gibi açarlar." diye açıklıyor Lynn McTaggart bu hipotezi.
Sonraki yıllarda Popp, sağlıklı
insan biyofoton emisyonlarının ritmik paternler sergilediği buldu. Ayrıca, bu emisyonların
tutarlılığının, yoğunluğunun ve ritmik paternlerinin farklı hastalıkları olan
kişilerde farklı şekillerde olduğunu gözlemledi.
Örneğin, multipl sklerozu olan
insanlar çok fazla ışık emiyor ve foton emisyonları çok fazla düzen gösteriyordu.
Kanser hastalarının biyo-foton emisyonu tutarlılıktan
yoksundu ve doğal ritmik paternleri yoktu. Ayrıca, tümörler 300 [veya -] 90 foton / cm / dakika ortalamasında foton yayarken normal hücreler 22 [veya -] 6 foton / cm/ dakika ortalamasında
foton yayıyorlardı.
Uluslararası Biyofizik Enstitüsü'nde Popp ve
meslektaşları, yüzey tümörlerinin ve cerrahi operasyonla alınan bu tümörlerin
ilaca olumlu yanıt verdikleri zamanlarda foton emisyonlarının değiştiğini
gözlemlediler. Genellikle olası tedavilerin tümörün yüksek emisyon oranı
üzerinde hiçbir etkisi yoktu. Ancak, toksik olmayan bir ilacın tümörü büyük
ihtimalle iyileştireceğini tümördeki emisyon düşüşünden anlıyorlardı.
Kanserli hücreleri öldürmekten
ziyade, olmayanları sitimüle ederek kanserli hücreleri yenmeleri sağlanıyordu.
Biyofoton ışık terapisi pek çok kronik
hastalığın yanı sıra, hormon tedavileri, duygu durum bozuklukları ve
anti-aging tedavilerinde çağımızın vazgeçilmez tedavileri arasında yerini
almayı başardı. Siz de Mora Terapi'ye gelerek Bionic 880'le tanışabilir, hayatınıza
yeni ve sağlıklı bir yön verebilirsiniz