28 Eylül 2018 Cuma

MORA TERAPİ İLE MİGREN AĞRILARINA SON


Migren, hastanın günlük yaşamanı etkileyebilen, gün içerisindeki gerçekleştirdiği aktivitelerde kısıtlılık yaratabilen bir baş ağrısı tipidir. Genellikle ense, şakak veya göz çevresinde başlar. Ağrıya çoğu zaman ışığa ve sese hassasiyet, bulantı, kusma gibi durumlar eşlik eder.

Migren atakları genellikle “aurasız migren” türü olarak görülür. Aurasız migren hastalarının baş ağrısına eşlik eden durumlardan bazıları; bulantı, kusma, ışık, ses ve kokuya karşı hassasiyettir. Auralı migren hastaları ise baş ağrısı atakları başlamadan önce 5 dakika ile 60 dakika arasında değişen “aura” atakları yaşayabilir. Aura atakları geçici olarak yaşanan nörolojik bir bozukluk olarak bilinir. Geçici olarak yaşanan nörolojik bozuklukta hastalar hem görsel hem duyusal (kelimeleri bulamama, uyuşma veya karıncalanma gibi) olarak etkilenebilir. Daha sık karşılaşılan görsel aurada, hastalar atak öncesinde parlak ışık çakmaları veya görme alanlarında sorunlarla karşılaşabilir.


Migren sebebi tam olarak bilinmemekle birlikte, oluşumunda genetik veya çevresel faktörlerin de rol oynadığı bilinmektedir. Atakların ortaya çıkmasında, serotonin de dahil olmak üzere beyin kimyasallarında yaşanan dengesizliklerin neden olduğu düşünülmektedir. Migren atakları sırasında beyin zarlarından ağrıyı ortaya çıkaran bazı kimyasallar salgılanır ve bu kimyasalların da migren ağrısını oluşturduğu düşünülmektedir.


Migrene neden olduğu düşünülen diğer durumlara ise; vitamin B12 ve folik asit eksiliği, demir birikimi, bazı biyokimyasal parametrelerde eksiklik veya birikimler örnek olarak verilebilmektedir. Ancak bunların bir sonuç mu yoksa neden mi olduğu tartışılmaktadır.

Gök gürültüsü gibi ani, şiddetli baş ağrısı; ateş, ense sertliği, kafa karışıklığı, çift görme, uyuşukluk ya da konuşma bozukluğu; öksürük, efor, ıkınma veya ani bir hareketten sonra gelişen bir baş ağrısı veya 50 yaş üstünde yeni başlayan baş ağrısı gibi şikayetleriniz varsa migren ağrısı çekiyor olabilirsiniz.

Migren için ilaç tedavisi mümkündür. Migren atakları sırasında ağrıyı ortadan kaldırmada ya da eşlik eden bulantı, kusma gibi belirtileri durdurmada veya sık gelen baş ağrısı ataklarının sıklığını kontrol etmeye yardımcı olabilirler. Ancak anlaşıldığı üzere ilaçlar genel olarak semptomları ortadan kaldırmaya yöneliktir.

Mora Terapi de migren tedavisinde kullanılan yöntemler arasındadır. Nöroloji uzmanı Dr. Ömer Soyak bu konu hakkındaki düşüncelerini; Migren oluşumunda, anormal nöronal uyarılabilirlik ve nörovasküler olayları içeren birçok hücresel ve moleküler mekanizmaların esas rolü oynadığı düşünülmektedir. MORA Terapi’nin de migren tedavilerinde tercih ediliyor olması, nöronal uyarılabilirlik ve nörovasküler sistem üzerine düzenleyici bir etkinliği olmasından kaynaklanmaktadır, şeklinde belirtmektedir.



24 Eylül 2018 Pazartesi

MORA BACH ÇİÇEKLERİ İLE KENDİ KÜRÜNÜZÜ OLUŞTURUN


Sağlıklı olmak demek sadece bedensel olarak hastalık veya sakatlık olmaması durumu demek değildir. Duygu, zihin ve beden bir bütündür. Bütünsel olarak sağlıklı olabilmek için duygu durumumuzun da iyi olması gerekmektedir. Ne kadar ‘sağlıklı’ olursak olalım, keyfinizin olmadığı, hayatın tadını çıkaramadığınız dönemler mutlaka olmuştur. Bu dönemler insan hayatının bir parçasıdır. Bu gibi dönemlerde atılabilecek ilk adım, sorununuzun ne olduğunu çözebilmeniz, ters giden şeyin ne olduğunu fark edebilmenizdir. İyileşme aslında bu adımda başlar…


Bach çiçekleri nedir?

Bach çiçekleri, sayısız akademik derecesi bulunan Doktor Edward Bach tarafından keşfedilen çiçek özleridir. Edward Bach bir bakteriyolog, doktor ve patologdur. Yaşamını, yaygın ruh hali hastalıklarına en uygun olan tedavi yöntemini oluşturmak için her bir çiçeği incelediği araştırmalara adamıştır. Bach, insanda 38 temel olumsuz duygu durumu; davranış örneği bulunduğunu saptadı ve bu duygu durumlarına uygun çiçek özleri belirledi. Bu olumsuz duyguları korku, güvensizlik, öfke, utangaçlık, depresyon, izolasyon ve ilgisizlik şeklinde ana başlıklara ayırmak mümkündür. 

Mora terapide Bach Çiçekleri nasıl kullanılır?

Bach çiçeklerinin genel kullanımı, çiçeklerden elde edilen özlerin seyreltilerek homeopatik sıvı oluşturulması şeklindedir. Mora Terapi’ de iyileştirici özellikteki Bach Çiçekleri özlerinin cihazda kayıtlı olan frekansları kullanılır. Mora Color terapilerinde de olduğu gibi ilaç frekans olarak da isimlendirdiğimiz iyi frekanslar doğrudan vücut enerji meridyenlerine gönderilmektedir. Aynı zamanda yine bu frekanslarla oluşturulan homeopatik sıvı da danışanlara verilmektedir. Her hafta 1 seans olacak şekilde planlanan terapiler 4-6 hafta sonunda yanıt vermeye başlar.


Doğru Bach Çiçekleri kürünü oluşturmak

Bu aşamada alanında uzman bir terapist yardımı ile kür seçimi gerçekleştirilebilir. Psikolog ya da psikiatri uzmanı bir terapist ile geçirilen seans sonrasında uygun kürü terapist de seçebilmektedir. Ancak Mora Bach çiçeklerinde kişinin kendisine yardımcı olabilmesi esas alınır ve Mora Bach Çiçeklerinin her birinin açıklamalı anlatıldığı ne gibi durumlarda kullanılabildiğini gösteren kitapçıktan kişi kendi ihtiyacı olan Bach çiçeklerini seçebilmektedir. 

İlk aşamada ihtiyacınız olduğunu düşündüğünüz kürleri listelemeli ve ardından başkasına yönelteceğiniz türden soruları kendinize sormaya başlamalısınız. Nelerden korkuyorsunuz? Sizde anksiyete (bunaltı) yaratan durumlar neler? Nelerden endişe duyarsınız? “Neden/Ne” çok önemli kelimelerdir çünkü bunlar sizi doğru Bach Çiçeğine götürecektir. Sonrasında listenizdeki kürlerin üzerinden geçip her birini neden seçtiğinizi düşünün. Bu sayede gereksizleri eleyebilir ve daha kısa bir liste elde edebilirsiniz. Lütfen unutmayın, tedavi edeceğiniz etki değil, olayın nedenidir! Çoğu zaman etki yüzeysel duygular şeklinde kendini gösterir. Bunlar gerçek resmi görmemize engel olur. Kürler “neden” üzerinde etki göstermeye başladıkça tablo netleşecektir.

Kendinize karşı dürüst olmalı ve pişman, kıskanç, hoşgörüsüz veya şüpheci hissettiğinizde bunu kabullenmelisiniz. Herhangi bir nedenden ötürü duygularınızdan utanmamalısınız. Sorunun ne olduğunu belirlemek bile kendinizi iyileştirmek adına atılan önemli bir ilk adımdır. Size uygun bir kürün var olduğunu aklınızdan çıkarmayın. 

15 Eylül 2018 Cumartesi

VÜCUDUNUZDA BİRİKEN AĞIR METALLERİNİZDEN ARININ

Ağır metallere günlük yaşantımızda farkına varmadan birçok yolla maruz kalabiliyoruz. İçtiğimiz sular, yemek pişirdiğimiz tavalar, kirli hava, zirai ilaçlar, böcek ilaçları, mazot, tütün, gıda katkı maddeleri, aşılar, midye gibi deniz mahsulleri vücudumuza ağır metal almamıza sebep olan etkenlerden bazılarıdır. Tahmin edildiği üzere bunlardan tamamen korunmamız mümkün olmayabilir. Ancak vücutta biriken ağır metalleri azaltabilmek mümkündür.

Ağır metaller sinsice vücutta birikerek, vücutta çeşitli rahatsızlıklara sebep olabilmektedir. Halsizlik, bağışıklık sistemi hastalıkları, alerjiler hatta kansere kadar birçok ciddi sağlık problemine neden olabildikleri düşünülmektedir. Ancak hastalıkların sebepleri araştırılırken çoğu zaman maalesef göz ardı edilebilirler.


Örnek vermeye cıvadan başlayalım. Çoğumuzun dişlerinde amalgam diş dolgusu vardır. Amalgamın içeriğinde cıva, gümüş ve diğer bazı metaller bulunur. Birçok kişide cıva birikiminde önemli bir faktör dişlerdeki bu dolgulardır. Tabi ki de çevresel kirlilik arttıkça daha da fazla cıvaya maruz kalıyoruz ve bu durum sağlığımız için ciddi bir risk oluşturuyor. Tıpta ilerleme kat edildikçe vücuttaki cıva birikiminin birbirinden bağımsızmış gibi duran birçok kronik hastalığın asıl sebebi olabileceği düşüncesi yaygınlaşmaktadır. Cıva vücudumuzda yağ dokusunda birikir ve yağ dokusunun ise sinir sistemi, beyin, böbrekler, akciğerler, salgı bezleri ve diğer birçok önemli organ ile iç içe olduğunu unutmamak gerekir.


Vücutta yerleşen bir diğer önemli ağır metal kurşundur. Cıva gibi yağ dokusunda birikerek birçok farklı organ sistemi üzerinde problemler yaratabilir. Duygu durumda bozulmalar, hatırlama güçlükleri, depresyon eğilimi, psikiyatrik problemler ve kronik yorgunluk hali, genel halsizlikler de duruma göre az ya da çok kurşun birikimiyle de ilişkilidir. Kurşun soluduğumuz egzoz dumanından, içtiğimiz sudan, yediğimiz sebzelerden ve diğer besinlerden vücudumuza girebilmektedir.




Kadmiyum, pillerin içerisinde bulunan, otomotiv ve diğer sanayilerde kullanılan, çevresel kirlilik sonucu vücudumuzda biriken bir ağır metaldir. Sigaranın içinde de kadmiyum bulunur. Diğer ağır metallere benzer şekilde çinko ve selenyum gibi iyi metallerin emilimini azaltmaktadır. Çinkonun bağışıklık sistemimiz için çok önemli olduğunu, selenyumun ise bizi kanser gibi hastalıklardan koruduğunu bilmemiz önemlidir.


Arsenik, toprakta ve yeraltı sularında bulunur. Böcek ilaçlarının üretiminde, içme sularında ve endüstriyel tarımda kullanılır. Yüksek dozda maruz kalındığında kansere ve deri hastalıklarına sebep olabilmektedir, bu nedenle çok tehlikeli bir ağır metal çeşididir.


Ağır metallerin birikimi sonucunda vücutta ne gibi sorunlar meydana gelebilir onlardan biraz bahsedelim. Depresyon eğiliminiz varsa ve sürekli kendinizi halsiz hissediyorsanız sebebi ağır metal zehirlenmesi olabilir. Genellikle bu gibi durumlarda söylenen şeyler bellidir. Psikolojiktir, havalardandır gibi söylemleri sık sık işitirsiniz. Ancak altında yatan sebep bambaşka olabilir.

Özellikle alüminyum, cıva ve kurşun gibi ağır metaller, hücresel metabolizma için gerekli olan enzim ve proteinleri etkileyerek beyinde dejenerasyona yol açmaktadır. Bunun sonucunda da psikiyatrik bozukluklar baş göstermeye başlayabilmektedir. Aynı zamanda vücutta biriken ağır metaller hücrelerin enerji üretiminden sorumlu olan mitokondrilerin fonksiyonlarını olumsuz etkilemektedir. Bu da günlük yaşantımıza halsizlik ve enerjik uyanamama gibi sorunlar şeklinde yansımaktadır. Ağır metal zehirlenmesinin halsizliğe neden olduğunu ve bağışıklık sistemini olumsuz etkilediğini gösteren birçok klinik çalışma da söz konusudur. Vücutta fazla miktarda kurşun birikmesi, kan yapımı için gerekli bir mineral olan demirin emilimini azaltarak kansızlığa neden olabilir. Kadmiyum zehirlenmesinin en önemli belirtilerinden biri kemik erimesidir. Özellikle sigara kullanımında hava yoluyla yüksek miktarda kadmiyum almış olursunuz. Bunama, Alzheimer ya da Parkinson gibi hastalıklarda, otoimmün hastalıkların varlığında, böbrek hastalıklarında hatta çocuklardaki büyüme geriliği ve otizmde sebebin ağır metal zehirlenmesi olup olamadığı mutlaka test edilmelidir.


Günlük hayatta size basit gibi gözüken problemlerden, ciddi sağlık sorunlarına kadar birçok şeyin sorumlusu ağır metaller olabilir. Vücudu ağır metallerden arındırmada kullanılan birkaç yöntem bulunmaktadır. Sarımsak, kişniş, Brezilya kestanesi, klorella gibi ağır metal detoksuna yardımcı olabilecek besinlerden oluşan beslenme planı, şelasyon terapisi ağır metalleri vücuttan uzaklaştırma yöntemlerinden bazılarıdır. Mora Terapi yönteminde ise yapılan elektro akupunktur testi ile vücudunuzda birikmiş ağır metaller tespit edilebilmekte ve ağır metal detoksu terapilerimizle birlikte yapılan şelasyon terapisi ile ağır metaller vücuttan uzaklaştırılabilmektedir.

1 Eylül 2018 Cumartesi

SCHÜSSLER TUZLARI


Hücre veya doku tuzları olarak da bilinen Schüssler tuzları,1873 yılında Alman biyokimyacı William H. Schüssler tarafından geliştirilmiştir. Vücudun ihtiyaç duyduğu bazı önemli minerallerin, vücuttaki hücrelerinin tümünde, uygun bir denge içinde olduğunu bulmuştur. Bir dengesizlik veya bu minerallerin herhangi birinin eksikliğinin, dokularda hastalığa yol açabileceğini ve dokulara eksik minerallerin takviye edilmesi dengesizliği düzelteceğinden hastalıkların da ortadan kalkabileceğini savunmuştur.

Schüssler’in belirlediği 12 hücre tuzu bulunmaktadır. Dr. Schüssler’in ölümünden sonra öğrencileri, bu 12 temel tuza ek olarak 15 yeni hücre tuzu daha geliştirmiştir. Bu tuzları tamamlayıcı ya da ilave tuz hücresi olarak adlandırmışlardır. Dr. Schüssler’in mineral tuzları, hücrelerdeki kimyasal süreçleri düzenler.  Vücudunuzun kendi kendini iyileştirme gücünü teşvik ederler.


Schüssler tuzları homeopatik tedaviler sınıfında, temel vücut fonksiyonlarını destekleyen homeopatik bilgi olarak kullanılır. Homeopatiler potans denilen seyreltme yöntemi ile en etkin formlarına kavuşurken “X” birimi elementin seyreltme (potans) oranını göstermektedir. Bazı elementler 12X potansında hazırlanırken bazılar 3X veya 6X ile en etkili formlarına kavuşurlar.

Mora elektrohomeopati programında, her Schüssler tuzu etkin olduğu potansta kayıt edilmiştir. İstenildiğinde, program içinden çağırılarak tedavi ve homepatik ilaç yapımı için kullanılabilir. Bu özellik hastaya göre doz ayarlaması yapma imkânı da sunmaktadır.


Her tuzun etki ettiği organlar ve kullanım alanları farklıdır. Eklem rahatsızlıklarından kilo problemlerine kadar çeşitli birçok alanda kullanılabilecek Schüssler tuzu bulunmaktadır.

Schüssler tuzları, Mora Terapi cihazlarında elektrohomeopati yöntemiyle kullanılmaktadır. Bach çiçekleri terapilerinde olduğu gibi elektronik ortamda yüklü Schüssler tuzları homeopatik ilaç olarak kişilere uygulanmaktadır. Schüssler tuzlarının size uygun tedavilerini mutlaka deneyimlemelisiniz.