28 Mayıs 2014 Çarşamba

Modern Hayat Alerji Yapıyor

Akciğer Sağlığı ve Yoğun Bakım Derneği (ASYOD) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Tevfik Özlü,  sigara kullanımı, kapalı mekanlarda, ofislerde yaşama, duvardan duvara halılar, oda spreyleri, yer döşeme, halı ve yüzey temizliğinde kullanılan temizleyicilerin astım ve alerjik hastalıkları olanlarda çeşitli etkilere yol açtığını vurguladı.
Deterjan veya şampuanlar, "mis gibi kokan" çamaşır deterjanları ve yumuşatıcılar, gıda katkıları içeren endüstriyel işlem görmüş besinler, egzoz gazları ve atmosfer kirliliği, ev içindeki ısınma, pişirme amaçlı yakıtlardan yayılan gazlar, böcek, sinek öldürücü sprey ilaçlarının da astım ve alerjik hastalıkları etkilediğini dile getiren Özlü, şöyle konuştu:
"Artık günlük kent yaşamının adeta kaçınılmaz unsurları haline gelmiş bu faktörler, astım ve alerjik hastalıkların gelişmesine, artmasına ve tetiklenmesine neden olabiliyor. Astım ve alerjik hastalıklar doğal yaşamda çok daha az görülüyor. Tarlada, bahçede çalışan, toza toprağa karışan, ev yapımı gıdalarla beslenen, kimyasallarla bulaşmamış temiz hava teneffüs eden, doğal sabunla temizlik yapan, sigara kullanmayan kişiler astım ve alerjiden büyük oranda korunmuş oluyorlar. Astım ve alerji, modern insanın yaşamını tehdit ediyor. Tedavi edilmediğinde yaşam kalitesini düşürüyor, eforunu etkileyebiliyor, uyku kalitesini ve düzenini bozuyor, okul ve iş başarısını olumsuz olarak etkileyebiliyor, uzun süreli tedavileri gerektirebiliyor."

Prof. Dr. Özlü, günümüzde astım ve alerjik hastalıkların, artık etkin tedavilerle çok büyük oranda kontrol altına alınabildiğini de vurgulayarak, "Tedaviyle astımı-alerjisi olmasına rağmen kişi, normal sağlıklı bir kişi gibi yaşayabiliyor. Ancak, tedaviden daha iyisi korunma. Bu da kent yaşamında oldukça zor. Bazı alışkanlıklarımızdan vazgeçmek ve mümkün olduğunca doğal yaşama dönmek gerekiyor" dedi.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25512098

22 Mayıs 2014 Perşembe

Şişmanlığa Direnin!

Şişmanlığın ömür boyu süren kronik bir hastalık olduğunu belirten İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Yaser Süleymanoğlu, şişmanlıkla mücadelenin de ömür boyu sürmesi gerektiğinin altını çizdi.


Şişmanlık hesabının Vücut Kitle indeksi (VKİ) ölçümüne göre yapıldığını belirten İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Yaser Süleymanoğlu, şişmanlığın bilimsel olarak nasıl tanımlanacağını şöyle açıklıyor: "Kişinin kilogram cinsinden terazide ölçülen kilosu, boyunun metre cinsinden karesine bölünüyor. Yani 170 cm boyundaysa ve 70 kiloysa: 70 kg /1,7 m2 olarak hesaplanınca çıkan sonuç: 24.22 oluyor. Eğer kişinin Vücut Kitle İndeksi 18,5-25 arasındaysa ideal kiloda, 25-30 arasındaysa kilo fazlası var demektir. 30-40 arasındaysa obez ya da şişman olarak kabul ediliyor. Vücut kitle indeksi 40’ın üzerindeyse morbid obez olarak adlandırılıyor. Bir de vücut kitle indeksi 18,5’in altında olanlar var ki, zayıf kabul ediliyor ve tıpkı obezler gibi sağlık kontrolünden geçmeleri öneriliyor.”
ŞİŞMANLIĞIN 12 ZARARI Şişmanlık kısa sürede çözümlenecek bir sağlık sorunu değil. Kilolar da aslında çok kısa sürede alınmıyor, vücutta yağ birikimi yıllar içinde artıyor, sonunda sadece az yiyerek çözümlenmekten uzak bir soruna dönüşüyor. Hekim ve beslenme uzmanı desteği almadan, spor yapmadan da kilolardan kurtulmak mümkün olamıyor. Şüphesiz ki şişmanlık vücut için ciddi bir yük. Şişmanlığın bize verdiği zararları daha iyi anlamamıza yönelik bilgiler veren Dr. Yaser Süleymanoğlu, bunları şöyle sıralıyor:
1-Motivasyon eksikliği.
2-Eklemlerde özelikle dizlerde rahatsızlık.
3-Kalça ağrıları.
4-Omurga ağrıları.
5-Büyük göğüsler nedeniyle sırt ağrıları.
6-Sürekli yorgunluk.
7-Nefes nefese kalmak.
8-Merdiven çıkmakta zorlanmak.
9-Koşamamak.
10-Tempolu yürüyüşte zorlanmak.
11-Büyük beden kıyafetler giymek zorunda kalmak.
12-Genç olduğu halde yaşından büyük göstermek.
ŞİŞMANLIĞI NELER TETİKLER? Şişmanlığı tetikleyen birçok neden bulunduğunu, bunların başında hareketsizlik ve vücudun yakabileceğinden fazla kalori tüketmenin geldiğini belirten Dr. Yaser Süleymanoğlu, “Bir de bunlara genetik yatkınlık, insülin direnci, hipoglisemi, stres, hormonal bozukluklar (büyüme hormonu, tiroid, hipofiz ve adrenal bez sorunları) ekleniyorsa, yağ dokusu artarak şişmanlık sorunu ortaya çıkıyor” diyor. Genetik yatkınlığı olan kişilerin yaşam tarzlarına dikkat etmedikleri sürece şişmanlayacaklarına değinen Dr. Süleymanoğlu, genetik yatkınlığı olup da kilosuna dikkat eden kişilerin şişmanlıktan kurtulabileceklerini söylüyor. Çocukluk çağı obezitesinin artmasıyla birlikte şişman çocukları gelecekte bekleyen tehlikelerin de arttığını vurgulayan Dr. Süleymanoğlu, diyabet, kalp ve koroner damar hastalıkları, erken yaşta hipertansiyon ve kanser riskinin de yükseldiğini ifade ediyor.
SU İÇSE YARAYANLAR KİMLER? Bir de yediklerine dikkat ettiklerini söyledikleri halde en küçük kaçamaklarda bile kilo aldıklarını söyleyenler var ki bu kişiler durumlarını ‘Su içsem yarıyor’ diye tarif ediyor. Şişmanlamamak için geç saatlerde aşırı kalori almaktan kaçınmak şişmanlamamak için alınacak ciddi önlemlerden biri. Sonra hareketli olmak, spor yapmak geliyor. Hazır gıdalardan uzak durmak, bol karbonhidrat ve yağlı yiyecek tüketmemek de alınacak önlemler arasında. Tüm bunlar yapıldığı halde kişi “Su içsem yarıyor” diyorsa metabolizma hızının yavaş olduğu anlaşılıyor. Dr. Yaser Süleymanoğlu, günlük yaşamı sırasında tükettiği enerji miktarını ifade eden bazal metabolizma hızının bazı kişilerde çok düşük olduğuna dikkati çekerek şunları söylüyor: 

“İnsülin direnci, tiroid hastalıkları ve hareketsiz olanların bazal metabolizması yavaş çalışır. Bu kişiler hekim tarafından mutlaka araştırılmalıdır. Örneğin insülin direncinin kırılması için kişiye özel kalorisi hesaplanmış bir diyet programı uygulamak, yine uzman tarafından planlanmış sağlıklı egzersiz bir egzersiz programı yapmak, direncin kırılmasına yönelik ilaç tedavisi görmek etkili olacaktır. Duygusal nedenlerle yiyenlere gelince: Onlar da psikolojik destek almalı, hekim önerisi çerçevesinde bazı medikal yöntemlerle iştah kontrolü yapabilmelidir.”
İnsülin direncinin büyük şehirlerde yaşayan, hareketsiz kalan, çok fazla kalorili gıda tüketenlerin bir sorunu olduğuna işaret eden Dr. Yaser Süleymanoğlu, “İnsülin direnci ömrü kısaltan bir durumdur. İnsülin direncinin diyabet, damar sertliği, tansiyon ve kalp hastalığını tetikleyici etkisi var” diyor.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25517100/

15 Mayıs 2014 Perşembe

#SOMA



Soma'da ölen işçilerimize Allah'tan rahmet, acılı ailelerine baş sağlığı diliyoruz.
Yaralı işçilerimizin acil şifa bulması, geride kalanların sağ salim kurtarılması en büyük dileğimizdir.


EDT Sağlık Hizmetleri Ltd. Şti.

12 Mayıs 2014 Pazartesi

Bahar Keyfiniz Kaçmasın.

Bitkilerin erkek tohumları olan polenler, taşındıkları bitkiden kilometrelerce uzaktaki kişide bile alerjiye neden olarak, güzel bahar günlerini kabusa çevirebiliyor.

Duyarlı kişilerde alerjik reaksiyonlara neden olan maddelere “alerjen” denir. Alerjenler vücuda solunum yoluyla (polenler, küfler, ev tozları gibi), ağız yoluyla (besinler, ilaçlar gibi) ve deri yoluyla (kimyasal maddeler, böcek ısırıkları gibi) girebilir. Alerjik hastalıklar arasında astım, saman nezlesi, egzama, ürtiker yani kurdeşen ve göz nezlesi sayılabilir.
Alerji, genetik eğilimi olan kişilerde çevresel faktörlerin etkisi ile ortaya çıkabilmekte. "Alerjisi olmayan sağlıklı biri polenleri soluduğunda herhangi bir sorun yaşamazken, alerjik yapıdaki kişilerde hapşırık, burun akıntısı, nezle, nefes darlığı gibi belirtiler ortaya çıkar" diyen Göğüs Hastalıkları Uz. Dr. Füsun Soysal, bahar alerjileri hakkında merak edilen noktalara değindi.
POLENLER GENİŞ BİR ÇEVREYİ ETKİLEYEBİLİRAlerjik kişilerin polen alerjileri farklılık gösterir. Ağaç polenleri daha çok Şubat-Mayıs, ot polenleri Mayıs-Haziran aylarında, yabani ot polenleri ise yaz ortasından sonbahara dek yakınmalara neden olur. Sabah saatlerinde havadaki polen miktarı genellikle daha fazladır. Yağmurlu günlerde havada uçuşan polen miktarı azaldığından polen alerjisi olan kişiler rahat eder. Tam tersine sıcak ve rüzgarlı günlerde polen yayılımı artar. Bazı kişilerde alerjik oldukları polenle benzer aileden olan bitkilere karşı da alerji görülebilir. Buna “çapraz alerji” adı verilmektedir. Örneğin, huş ağacı polenine alerjisi olan kişiler, elma, armut, havuç, kereviz ve domates yediklerinde dudaklarında ve damaklarında kaşıntı olabilir.
ALERJİK HASTALIKLAR TETİKLENİR
Polenler, saman nezlesi (alerjik nezle) ve astım belirtilerini tetikleyebilirler. Saman nezlesi aslında “mevsimsel alerjik rinit” olarak bilinen hastalığın halk arasındaki adıdır. Çoğunlukla ilk belirtiler çocuklukta ve gençlikte ortaya çıkar. Burunda ve genizde akıntı ve kaşıntı, hapşırık, gözlerde sulanma, yaşarma, kızarıklık, gözaltlarında morarma gibi yakınmalara neden olur. Çocuklarda burnun elle yukarı doğru sürekli itilmesiyle (“alerjik selam”) burun üzerinde çizgi şeklinde iz görülebilir. Hayat kalitesini oldukça bozan bu rahatsızlık, polenlerin solunmasıyla ve gözlere temas etmesiyle ortaya çıkar. Allerjik nezlesi olan bazı hastalar, mikrobik bir solunum yolu enfeksiyonu geçirdiklerini düşünebilirler. 1-2 haftayı geçen şikayetleri olan hastalar, mutlaka bir hekime başvurmalıdır.
Saman nezlesinden korunmada ilk adım, hastanın hangi polene karşı alerjisinin olduğunun saptanmasıdır. Bu amaçla hızlı ve kolay uygulanan deri testlerinden, kimi zaman da kan testlerinden yararlanılır. Alerji yapan etken saptandığında, kişi bundan olabildiğince uzaklaşmalıdır. Tedavide alerji önleyici ilaçlardan yararlanılır. Uygun kişilerde aşı tedavisi de belirtilerin giderilmesine yardımcı olabilir.
BAHARDA ŞİKAYETLER ARTARNefes darlığı, hava açlığı, öksürük, balgam çıkarma, göğüste tıkanma hissi gibi belirtilerle seyreden astım, bahar aylarında polenlerin yayılmasıyla kötüleşebilir. Polen alerjisi olan astımlı hastaların alerjik oldukları polenlerin yayıldığı haftalar/aylar boyunca şikayetleri artabilir. Bu dönemde hastanın ilaç tedavisinin yeniden düzenlenmesi gerekebilir. Diğer alerjenlere göre polenlerden kaçınmak biraz daha zordur. Bunun için alınacak bazı tedbirlerle kişinin maruz kaldığı polen miktarı azaltılabilir. İdeal olan kişinin alerjisinin olduğu bitkinin yetiştiği bölgeden başka bir yere taşınması gibi görünse de bir polene alerjisi olan kişi, yeni bir bölgeye taşındığında zaman içinde maruz kaldığı yeni polenlere karşı alerji geliştirebilmektedir.
ASTIM HASTALARI NELERE DİKKAT ETMELİ?Araba ve evlerin pencereleri kapalı tutulmalıdır. Polenler daha çok sabah saat 05.00-10.00 arasında yayıldıklarından ev öğleden sonra havalandırılmalıdır. Hasta mümkün olduğunca sokağa çıkmamalıdır. Dışarı çıktığında yapabiliyorsa polen maskesi kullanmalıdır. Polen mevsiminde açık havada spor yapmak doğru değildir. Dışarı çıkarken gözlerin yanını da örten güneş gözlüklerinin faydası olabilir.

Dışarıdan eve gelindiğinde hemen giysiler değiştirilerek yıkanmalı, mümkünse burun içini dahi yıkayarak banyo yapılmalıdır. Saçların yıkanması da buraya yapışan polenlerin temizlenmesi açısından yarar sağlar. Çamaşırlar dışarıda kurutulmamalıdır, üstlerine polen yapışabilir. Mümkünse polen mevsiminde çamaşır kurutma makinesi kullanılmalıdır. Evde ve arabadaki klimaların polen filtreleri sık sık değiştirilmelidir. Ev içi hava temizleyiciler eve giren polenlerin ortadan kaldırılmasında faydalı olabilir. Polen mevsiminde toz, sigara dumanı, boya kokusu, parfüm gibi irritanlardan uzak durmak, polen alerjisi olan kişinin şikayetlerinin ağırlaşmasını engeller.
Kişi kalıtsal olarak alerjiye eğilimli de olsa, alerji gelişiminde çevrenin rolü yadsınamaz. Alerjiye genetik yatkınlığı olan kişilerin alacağı alerji karşıtı önlemler, alerjik yakınmaların ortaya çıkmasını engeller, ya da geciktirir.
http://www.ntvmsnbc.com/id/24951875

5 Mayıs 2014 Pazartesi

Stres öğrenmeyi zorlaştırıyor


Amerikalı araştırmacıların çalışmasına göre, yaşlandıkça öğrenmenin zorlaşmasının nedeni, katlanılan stres. Strese maruz kalan genç bünye daha kolay toparlanıyor ancak orta yaşta bu kabiliyet azalmaya başlıyor.

CHICAGO - Amerikalı bilim insanları, yaşlandıkça beyinde öğrenme için gerekli olan sinir hücrelerinin stres nedeniyle büzüştüğünü ve şekillenme özelliğini yitirdiğini belirtti.
Araştırmacılar, fareler üzerinde yaptıkları incelemelerde, beynin orta yaşta, gençlikte olduğu kadar çevik olmadığının görüldüğünü, strese maruz kalan genç hayvanların toparlanabildiğini ancak orta yaşta bu kabiliyetin yitirilmeye başladığını açıkladı.
Sinai Tıp Fakültesinden John Morrison ve çalışma arkadaşları, araştırmaları çerçevesinde, fareleri birkaç saatliğine hapsederek, böylece prefrontal kortekste sinir hücrelerini değişime uğratan stres hormonlarının salgılanmasına yol açtı.
Ekip, daha sonra sinapslar oluşturmak için kullanılan sinir hücrelerinin bir bölümündeki değişiklikleri inceledi. Genç farelerde, stresli deneyime adapte olabildiklerinin göstergesi olarak bu hücrelerde değişiklikler görülürken, orta yaşlıların hücrelerinde birkaç değişiklik gözlendi, yaşlı farelerinkinde ise hiç değişiklik görülmedi.
Sonuçları Journal of Neuroscience dergisinde yayımlanan araştırma, yaşlanma sürecine yeni bir anlayış getirirken, bazı insanların neden diğerlerinden daha çabuk çöktüklerinin açıklanmasına yardım edebileceği düşünülüyor.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25216592